3 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler
- Timur 3
- Farsça 2
- Hindistan 2
- İran 2
- Azerbaycan 1
- Irak-ı Acem 1
- Isık Göl 1
- İslam 1
- Kara Tatar 1
- Orta Asya 1
Siyâset-i Pulf - Mâlf-i Timur ve Hânedân-ı û ve Sikkehâ-yi Anhâ (Timur ve Hanedânı Mensuplarının Para-Maliye Politikaları ve Kestirdikleri Sikkeler), bekuşeş: Behmen Ekber, Kitabh,âne-i Buzurg-i Ayetullah elUzmâ-yi Necepi Kum, çâp-I evvel
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 323-326
Özet
Timur'un insanları dehşete düşüren seferlerinden sonra ele geçirilen ülkelerde zamanla yeniden düzen sağlanmıştı. O ve halefleri hakim oldukları ülkeleri bayındır bir hale getirmek ve halkın refahını sağlayabilmek için zirai ve ticari faaliyetlerin teşvik edilmesi ve istikrarın sağlanması gerektiğinin farkında idiler. Timur zamanında imar faaliyetlerinin yanında tarım da ihmal edilmiş değildi. Zafernâme müellifi Yezdi'ye göre "Timur'un ülke dahilinde işlenebilecek hiçbir yerin boş kalmasına gönlü razı değildi". Bu maksatla o, ele geçirilen ülkelerden pek çok insanı göçürerek, o zamana kadar iskan edilmemiş olan bazı yerleri iskana açmış, ülkenin çeşidi yerlerinde kanallar kazdırmıştı. Anadolu'dan göçürülen 30.000 çadır Kara Tatar, Isık Göl taraflarında yerleştirilmişlerdi. Şehirlerin yeniden inşası ve kanallar açılmasına oğlu Şahruh zamanında da devam edildi. O, 1410 yılında, Moğol istilasından beri harap bir halde bulunan Merv şehrinin yeniden imarını buyurmuş, bu arada Murgab ırmağından çıkan Merv suyunun harap olan seddi de onarılmış, 12 fersah uzunluğunda kanal açılmış ve etraftan ahali getirilerek bölgeye yerleştirilmişti. Eserini 1494'te tamamlayan İsfizari, bu yöredeki tarımdan övgü ile söz ederek, Herat ahalisinin giyecek ve yiyeceğinin buranın ürünlerinden sağlandığını kaydeder. Şahruh 1435 yılında Kara Koyunlular üzerine sefere çıkıp, Kazvin'e geldiğinde, Azerbaycan ve Irak-ı Acem'de boş kalan toprakların yeniden işlenmesi için çağrıda bulunarak, köylüden 5 yıl süre ile vergi alınmayacağını ilan ettirmişti.
Peyvend-i Siyaset ve Ferheng der Asr-ı Zevâl-i Timurlyân ve Zuhur-i Safevlyân
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 274 · Sayfa: 971-974
Özet
Seferleri ve zaferleri sonunda Timur'un şöhreti bütün dünyada yayılarak, asırlarca bir dehşet siması ve efsanevi bir kahraman olarak yaşadı. Evet o, göçebe fatihlerin sonuncusudur. Fakat bazı tarihçilerin ifade ettiği gibi, sadece bir eşkıya çetesi reisi veya ele geçirdiği şehirleri yakıp yıkan, insan kellelerinden minareler diktiren bir fatih mi idi? Timur'un gayesi mümkün olduğu kadar ve hattâ kabilse o zamanın dünyasını hakimiyeti altına almaktı. Zamanın tarihçilerinden biri olan "bütün dünya iki hükümdarı n sahip olacağı kadar değerli değildir" sözünü isnad etmektedir. Tahripkarlığına rağmen o, aynı zamanda imarcı idi. Onun zamanında muhteşem bahçeler ve binalar yaptırılmış, yeni yerleşme yerleri kurulup, sulama kanalları açtırılmıştı. Bilindiği üzere İran, Orta Asya ve Hindistan'da İslam mimarisinin en parlak devri Timur ve haleflerinin adı ile sıkı sıkıya bağlıdır. Timur, ticaretin devlet için en büyük gelir kaynağı olduğunun farkındaydı. Ana dili olan Türkçeden başka Farsçayı da biliyordu. Edinmiş olduğu tarih bilgisi ile meşhur İbn Haldun'u bile hayretler içinde bırakmıştı.
GIYÂSEDDİN ALİ-İ YEZDÎ, Saadetnâme yâ Ruznâme-i Gazavât-ı Hindustan der salha-yi 800-801h., be kûşeş İrec Afşar, nâşir: Miras-ı Mektub bâ hemkâri-i müessese-i Mütalaât-ı Asya-yi Merkezî ve Garbî Danişgâh-ı Karaçi, Tahran 1379(2000), 216 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 249 · Sayfa: 567-570
Özet
Asker bir hükümdar olan Timur, Arapça şiirleri ve ağır bir üslûpla yazılmış eserlerin inceliklerini anlayamadığından, adına kaleme alınan eserlerde sade ve anlaşılması kolay bir ifade tarzı arzu ediyordu. Ayrıca o da Ortaçağ devlet adamlarında rastlanan bir temayülden, yani başarılarının kaleme alınarak şahsının ebedileşmesi arzusundan yoksun değildi. Bu arzu ile ilgili olarak, seferler sırasında vazifeleri önemli olayları yazmak olan Uygur asıllı ve İranlı bahşı ve katiplerin tuttukları günlüklere dayanarak, edebi bir şekil vermeleri için tanınmış üslûpçu ve münşîler görevlendirilmişti.