5 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Belleten
  • Altan Çeti̇n
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Memluk Devleti'nde Cezalar ve İşkencelere Dair

Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 270 · Sayfa: 351-368
Tam Metin
Ceza ve işkenceler tarih boyunca toplumların yaşadıkları ve muhtelif kaynaklar vesilesi haberdar olduğumuz olgulardır. Ceza ve çoğu kez onun bağlamında gelişen işkence, resmi ve hukuki veya gayrı resmi bir düzenleme/uygulama vasıtası olmanın ötesinde tarihte sosyolojik bazı ilişkilerin anlamlandırılması bakımından da önem taşır. Madalyonun ön yüzünde krallar veya sultanların parlak zaferleri ve icraatları dururken diğer yüzde duran olgulardan biri de ceza ve işkencedir. Memluklerde cezalar hafif olabildiği kadar fevkalade ağır ceza ve işkencelerin uygulandığı da görülmektedir. Ortaçağın bir yönüyle iktidar ve güç sultanlığı olan Memlukler devrinde de ceza ve onun ötesinde işkenceye varan uygulamalar kaynaklarda sık rastlanan bilgiler cümlesindendir. Bu çalışmada amaç cezaların ve işkencelerin sebeplerini ve hangi suça ne ceza verildiğini tespitten ziyade icra edilen bedeni ceza ve işkencelerin türlerini ortaya koymaktır.

Akdeniz Sosyal Tarihinin Bir Kaynağı Olarak Kahire Genize Vesikaları

Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 227-242
Tam Metin
Klasik Ortaçağ Akdeniz ülkeleri tarihi üzerinde çalışanlar, bu dönemlere ait, İslâm ülkelerindeki arşivlerin yokluğundan şikâyet etmektedirler. Avrupa'da, kilise, feodal lordlar, şehirler ve loncalar gerek mülkiyet hakları gerekse başka maksatlarla vesikalarını muhafaza etmişlerdir. Bu dönem için, İslâm ülkelerinde, bu türden hiçbir vesika bulunmamaktadır1. Şimdi artık, siyasi tarihin ana hatlarını ve yönetici sınıfın hayatını bir dereceye kadar arkeoloji, epigrafi ve meskûkâtla desteklenen yazılı kaynaklarla, meselâ tarihî binalar, alet-edevat, kitabeler ve meskûkâtın yardımıyla yeniden inşa etmek mümkündür. Bununla beraber, özellikle orta ve aşağı sınıfları ve sosyal ve ekonomik tarihi, mektuplar, senetler ve bu sınıfa mensup şahıslardan gelen kayıtlar gibi vesikaların yardımı olmadan çalışmak çok zordur.

Bir Memlûk Kaynağında Yer Alan Oğuz/Türkmen Boyları ve Damgalarına Dâir Bir Değerlendirme

Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 483-490
Tam Metin
Memlûk müelliflerinin en önde gelen simalarından birisi, tarihçiliğinin yanı sıra İslâmî ilimlerde de yed-i tûlâ sahibi, Türk asıllı müverrih el-c Aynî 1361/ 1451 'dir. el-c Aynî, Ferec, el-Müeyyed Şeyh, Tatar, Barsbay ve Çakmak devirlerinde, muhtelif resmî görevlerde bulunmuş ve çok sayıda eser telif etmiştir. el-c Aynî Türk asıllı olması ve Türkçeyi fevkalâde iyi bilmesi sebebiyle sultânlar ve ümerâ katında yüksek bir mevki ihraz etmişti. Kendisinden önce hiçbir kimsenin nail olamadığı bu istisnai konumu dolayısıyla el-c Aynî çağdaşı yazarların ulaşamayacağı belge ve bilgiye ulaşıyor; olayları birinci elden yaşayanlardan sorup öğrenebiliyordu. Geceleri sarayda uyuyor, kendi yazdığı tarihini sultanlara okuyarak Türkçeye tercüme ediyor; resmen elçilik görevini deruhte ediyor; dolayısıyla olayları çok yakından takip ediyor ve biliyordu. Yazdığı eserlerden birisi de Sultan el-Müeyyed Şeyh'in hayatını ve devrini anlattığı es-Seyf el-Mühenned fî Siret el-Melik elMü'eyyed "Şeyh el-Mahmûdî"'dir. Memlûk tarihi bakımından taşıdığı önem yanında bu eser, Oğuzlar'ın yirmi dört boyundan yirmi ikisinin isim ve damgalarından bahsetmesi ve damgaları eserinde göstermiş olması bakımından da Memlûk tarihleri arasında müstesna bir yer işgal eder1 . el- c Aynî'nin eserinde bu bilginin var olduğu başta bunu ilk olarak zikreden Prof. Dr. Faruk Sümer olmak üzere bazı mütehassıslar tarafından bilinmekle birlikte, henüz ilim âleminde tam olarak değerlendirilmemiştir.

Memlûk Devleti’nde Savaşın Kültürel Esaslarına Dâir

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 262 · Sayfa: 909-922
Tam Metin
Mızrağı bulutlara geçiren, oku güneşin kursuna saplayabilen, canlarını feda etmekten çekinmeyen; savaşmak için zırhı, kılıcı ve mızrağı hazır. Şehid olmak için daha önce yüzüne gerekli kokuları sürmüş savaşçı yiğitlerin, her yere harb ve darbın kaim olup, kılıç ve mızrağın pazarının canlanıp, canın değeri ve ruhun ücretinin azaldığı(1) bir bezm u rezm çağının savaş kültürüne nüfûz etmek, savaş kültürü ve mantığını anlamak teşebbüsü İlmî usûl, tahayyül ve tasavvurlarla ve ancak o yüce ruhlara duyulan hayranlık ve minnettarlık anlayışının İlmî bir kisveye bürünmesiyle bir nebze ortaya konulabilir.

Yahya Kazvinî'nin Lubb Et-Tevâri'hinde Akkoyunlularla Alâkalı Bilgiler

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 260 · Sayfa: 53-64
Akkoyunlu Türkmenleri Moğol devletinin yıkılışı sırasında XIII. yüzyılın sonlarına doğru Diyarbakır taraflarında yurt tutmuş bulunuyorlardı. İlk zamanlar Akkoyunlu birliği içinde Bayındır, Döğer, Bayat, Çepni gibi Oğuz boyları yer alırken daha sonraları buna İnallu, Bayramlu, Hacılu, Musullu gibi Türkmen grupları da katılmışlar ve böylece Akkoyunlu birliği gittikçe kuvvetlenmiştir. Akkoyunlular ilk defa 1340-1343 yılları arasında Tur Ali Bey idaresinde müstakil bir topluluk olarak tarih sahnesine çıkmışlardır. Ancak beyliğin ilk kurucusu olarak Kara Yülük Osman Bey (1402-1435) kabul edilmektedir. Kara Yülük Osman Bey Sivas hâkimi Kadı Burhaneddin (1344- 1399) ve Karakoyunlularla ile mücadesi vesilesiyle tarih sahnesine çıkmış; müttefiki Sivas hâkimi Kadı Burhaneddin'i yenerek, ilk büyük başarısını kazanmıştır.