5 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Erdem
  • Cafer Gariper
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Ferit Edgü’nün Nijinski Öyküleri’nin Metinsel Özellikleri

Erdem · 2013, Sayı 65 (Küçürek Öykü Özel Sayısı) · Sayfa: 97-115
Tam Metin
nsanın varoluş problemi üzerinde yoğunlaşan küçürek öykü, az sayıda kelimeden kurulur. Dünya edebiyatında 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaygınlaşmaya başlar. Türk edebiyatında da özellikle 1990'ların başından itibaren çeşitli yazarların kaleminde gittikçe örneklerinin arttığı görülür. Türk edebiyatında küçürek öykünün öne çıkan yazarlarından biri Ferit Edgü'dür. Bu yazımızda, Edgü'nün ünlü dans ustası Vaslav Nijinski'nin 1919'da İsviçre'de tuttuğu günlüklerinden yola çıkarak kurguladığı Nijinski Öyküleri kitabındaki küçürek öykülerin yenidenyazma ve metinlerarasılık çerçevesinde metinsel özellikleri belirlenmeye çalışılmaktadır. Ayrıca kısa biçim olarak küçürek öykünün diğer kısa biçim metinler arasındaki yeri üzerinde durulacak, kimi belirlemelerde bulunulacaktır.

Yalnızız Romanında Mekânın Poetikasızlaşması ve Ütopik Dünya Olarak Simeranya

Erdem · 2012, Sayı 62 (Peyami Safa Özel Sayısı) · Sayfa: 41-58
Tam Metin
Türk edebiyatında ütopya türünün dikkate değer örneklerinden biri, Peyami Safa'nın 1951'de kitap hâlinde yayımlanan Yalnızız romanındaki Simeranya'dır. Simeranya, romanın kurmaca dünyasındaki olumsuzluklarla dolu yaşama tarzına alternatif bir dünya arayışının ürünü olarak ortaya çıkar. Prolog kısmından başlayarak Yalnızız'ın olay örgüsünün içerisine dağıtılmış olan Simeranya, romanın tematik gücü durumundaki idealist karakter Samim'in içinde bulunduğu kapalı, lâbirentleşen mekâna alternatif olarak aradığı açık mekân özleminin ürünüdür. Aynı zamanda Simeranya, Batı edebiyatlarında yaygın olan ütopya türünün Türk edebiyatında gelişmesinde ve tanınmasında da rol oynayan ütopik dünya olarak değer taşır. Bu çerçevede Yalnızız ve onun içinde yer alan Simeranya, türün dünya edebiyatında dikkate değer ürünleriyle metinlerarası ilişkiler kurabileceğimiz yapıda karşımıza çıkar.

Şiirde Duygu-Düşünce Diyalektiği ve Bahtiyar Vahapzade’nin Şiiri

Erdem · 2010, Sayı 57 (Bahtiyar Vahapzade Özel Sayısı) · Sayfa: 87-100
Tam Metin
Tek başına duygu şiirin varlık kazanmasına yetmez. Bunun gibi tek başına düşünce de şiir sanatı için yeterli değildir. Yalnızca duyguya dayanan şiir sığ kalmaya mahkûmdur. Duygunun gereğince yer tutmadığı, düşünceye bağlı metinler ise poetik fonksiyondan uzaktır. Gerçekte şiir, birbirine zıt duygu ile düşüncenin karşılaşmasından ortaya çıkar. Bu bakımdan şiir sanatına duygu-düşünce diyalektiğindeki denge yön verir. Birçok şairin kalem ürününde olduğu gibi Bahtiyar Vahapzade'nin şiir sanatında da duygu düşünce diyalektiğinin kurulmaya çalışıldığı görülür. Bazı şiirlerinde bunu başaran şair, bir kısım metinlerde duygu-düşünce diyalektiğini ve buna bağlı olarak sentezini gereğince sağlayamamış, düşünce planında kalmış görünür. Bu tür metinler şiir sanatı bakımından zayıf kalır.

Nâzım Hikmet'in Sanat Evreninde Bilinç Parçalanması ve Mevlânâ Karmaşası

Erdem · 2008, Sayı 50 (Doğumunun 800. Yılında Mevlânâ Özel Sayısı) · Sayfa: 83-110
Nâzım Hikmet, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını batılı hayat tarzıyla doğulu hayat tarzının iç içe yaşandığı aile ve toplum içerisinde geçirir. Bir yandan batı etkisine, diğer yandan doğu kültürüne açık yetişir. Bu ikili yapı onun iç dünyasında zamanla bilinç parçalanmasına kadar giden çatışma alanı yaratır. İlk gençlik yıllarında devrin atmosferine uygun millî ve dinî şiirler yazar. Mevlevî dedesinden gelen etkiyle Mevlânâ'ya ve onun dünya görüşüne bağlılık gösterir. Fakat, daha sonra yazdığı bir rubai ile Mevlânâ'ya cephe alır. Ölümünden bir yıl önce 1962'de Moskova'da yazdığı Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim adlı romanıyla tekrar Mevlânâ'ya dönmek ihtiyacı duyar. Bu makalemizde Nâzım Hikmet'in Mevlânâ hayranlığını, daha sonra ideolojik bakışla ona karşı çıkışını, tekrar Mevlânâ'ya dönüşünü ortaya koymak, bunun psikolojik temellerini araştırma konusu yapmak, Mevlânâ'ya karşı yazdığı rubaisini metinlerarasılık düzleminde çözümlemek, konuyu süreklilik-süreksizlik açısından tartışmaya açmak istiyoruz.

Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Darağacı Romanında Şeyh Bedreddin İmgesinin Dönüşümü

Erdem · 2007, Sayı 49 (Mustafa Necati Sepetçioğlu Özel Sayısı) · Sayfa: 151-182
Tam Metin
Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun Darağacı adlı tarihî romanında 15. yüzyıl başlarında Osmanlı devletinin geçirmiş olduğu siyasî ve sosyal çalkantılar arasında Şeyh Bedreddin ayaklanmasına da yer verilir. Romanın kurmaca dünyasında tarihî kişilik olarak Şeyh Bedreddin yerini alır. Musa Çelebi'nin yanında kazaskerliğe kadar yükselen Şeyh Bedreddin, Darağacı romanında bilim adamı kimliği ile siyasî fikirleri ve politik ihtirasları arasında sıkışmış bir kişilik olarak belirir. Onun adı etrafında başlatılan başkaldırı hareketi devletin zayıf bir dönemine rastlaması bakımından sarsıcı olur. Çelebi Mehmed, Şeyh Bedreddin ve müritleri etrafında başlayan sosyal bünyeyi sarsmaya, siyasî birliği bölmeye yönelik hareketi bastırarak ülkenin birliğini sağlamayı başarır. Romanın kurmaca dünyasında felsefî, ilmî, siyasî ve sosyal fikirleriyle beliren, tereddüt ve korkularıyla insanî yönü öne çıkan, bazen düşüncelerinin çarpıtıldığını ileri süren Şeyh Bedreddin, politik ihtiraslarıyla çevresinin kışkırtmaları sonucu başkaldırının liderliğine kadar sürüklenir. Bunun bedelini darağacında hayatıyla öder. Çalkantılar ve başkaldırı içerisinde o, kimliğinden çok kişiliği etrafında oluşturulan "Şeyh Bedreddin" imgesinin dönüşümünün kurbanı olmuştur.