2 sonuç bulundu
Sultan II. Abdülhamid’in Başkâtibi Tahsin Paşa
Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 641-681 · DOI: 10.37879/belleten.2022.641
Özet
Tam Metin
Sultan II. Abdülhamid döneminde Yıldız Sarayı, devletin karar merkezi haline gelmiş ve Saray ön plana çıkmıştı. Bu dönemde dış dünya ile Saray arasındaki muamelatın tamamı Mabeyn Başkitabeti aracılığıyla idare edilmişti. İşte bu kadar önemli bir makam olan Mabeyn-i Hümayun Başkâtipliğine 1894 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından Tahsin Paşa getirildi. Bu vazifesini 1908 yılına kadar sürdüren Paşa, Meşrutiyet’in yeniden ilanından sonra tutuklandı ve Bekirağa Bölüğüne hapsedildi. 3 Eylül 1908’de Büyükada’ya nakledildi ve burada gözetim altında tutuldu. 31 Mart Vakası’nın ardından 28 Mayıs 1909’da Meclis-i Vükela kararıyla mal ve mülkü haczedildi; rütbe, nişan ve madalyaları iptal edildi, emeklilik hakkından mahrum bırakılarak Sakız Adası’na sürüldü. Adanın Yunanistan tarafından işgali tehlikesi ortaya çıkınca Paşa, 27 Mayıs 1912’de İzmir’e sevk edildi. 11 Şubat 1913’te siyasi suçlulara yönelik genel affın çıkarılmasıyla İstanbul’a dönmesine müsaade edildi. Bu tarihten 1933 yılına kadar İstanbul’da yokluk içerisinde, sürekli borç arar bir vaziyette yaşamını idame ettirdi. Elinde kalan son mülklerini de bu tarihlerde kaybetti. 1930 yılından itibaren hatıralarını Milliyet gazetesinde tefrika halinde yayımladı. Tahsin Paşa, 22 Ocak 1933’te Erenköy’de bulunan köşkünde vefat etti. Cenazesi Eyüp’teki aile kabristanına defnedildi. Bu çalışmada önemli bir devrin tanığı olan ve şu ana kadar hakkında hiçbir akademik çalışma yapılmamış olan Tahsin Paşa’nın Mabeyn başkâtibi olarak Sultan Abdülhamid’in yönetim sistemi içerisindeki yeri ve yüklendiği rol incelenecektir. Ayrıca Meşrutiyet’in ilanından sonra Sultan Abdülhamid’e sadakatini devam ettiren bir devlet adamının ölümüne kadar olan yaşantısı ortaya konulacaktır.
Savaşın Öteki Yüzü: Romanya’daki 93 Harbi Esirleri
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 789-824 · DOI: 10.37879/belleten.2020.789
Özet
Tam Metin
93 Harbi olarak adlandırılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde Rusların 10 Aralık 1877’de Plevne’yi ele geçirmesinden sonra 40.000 civarındaki Osmanlı askeri Ruslara esir düşmüştü. Bu esirlerin yaklaşık 30.000’i ağır kış koşulları altında Rusya’ya götürülmüştü. Kalan 10.000 esir ise, savaşa Osmanlı Devleti’ne karşı Ruslarla ittifak ederek giren Romanya’ya bırakılmıştı. Bu çalışmada Plevne’de esir edildikten sonra Bükreş’e sevk edilen askerlerin hazin hikâyesi anlatılmıştır. Esirlerin hangi koşullarda Bükreş’e sevk edildiği ve bu şehirde ne surette yaşamlarını idame ettikleri betimlenmiştir. Siyasî tarihten daha ziyade insan merkezli olacak bu çalışmada esir düşen askerlerin gözünden, savaşın bilançosu ve sebep olduğu acılar tasvir edilmiştir.
Bu savaşta Rusya’nın tarafında yer alarak Osmanlıya karşı mücadele eden Romanya, Berlin Antlaşması ile bağımsızlığını kazanmıştı. Ancak Besarabya’yı Rusya’ya kaptırmıştı. Bu sebeple savaştan sonra Ruslara karşı mesafeli duran Romanya hükümeti, elindeki esirleri de vasıta ederek Osmanlı Devleti ile ortak düşmana karşı işbirliği içerisine girme eğilimi içerisine girmişti. Bu süreç boyunca Rumen yetkililer, Türk esirlere olabildiğince iyi bir şekilde muamele etmiştir. Netice itibariyle Osmanlı Devleti ile Romanya arasında yapılan esir iade mukavelesi imzalanmıştı. Bu mukavele, Romanya Devleti’nin tanınması açısından oldukça önemliydi. İlk diplomatik temasların bu surette kurulmasından sonra Romanya ile Osmanlı Devleti arasında olan ilişkiler hız kazanmış, karşılıklı olarak diplomatik temsilcilikler ihdas edilmiştir. Netice itibariyle iki taraf arasında güvene dayalı bir siyaset başlamıştı. Romanya, özellikle Osmanlı Devleti tarafından tanınmasını önemsemiş, Osmanlı Devleti ise yeni kurulan devletin, Ruslarla arasına bir set çekeceğini düşünmüştü.