4 sonuç bulundu
Türkiye'de İlahiyat Biliminin Gelişimi
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 347-354
Özet
Tam Metin
M.Ö. V. y. yıldan beri türlü yerlerde, bölgelerde köklü devletler kurarak varlığını günümüze dek kesintisiz sürdüren Türk ulusu, sürekli olarak, kendi yapısına uygun bir dinin arayışı içinde olmuştur. Bu amaçla türlü Türk boyları, toplulukları, türlü bölgelerde animizm, şamanizm, budizm, maniheizm, hıristiyanlık, yahudilik vb. gibi dinlere girmişlerdir. Örneğin, adlarını verdikleri Hazar Denizi kıyılarında bir devlet kuran Hazar Türkleri 508 yılında hıristiyanlığı benimsediler. Arapların VII. y. yıl sonlarında Kafkas bölgesine saldırıları sırasında islamiyet de aralarında yayıldı. Başkentleri Belencer olan bu devlet IX.y.yılda yahudiliği resmi din olarak kabul ettiler. Bugün Romanya'da yaşayan Gagavuz Türkleri, ortodoks hıristiyandırlar. Kiliselerinde ibadetlerini türkçe yaparlar. Türkistan bölgesindeki Türk devletleri islamiyeti resmi din olarak X. y.yıl sonlarında kabul etmeye başlamışlardır. İlk müslüman Türk devleti olarak, 840-1212 yılları arasında hüküm sürmüş olan Karahanlıları görüyoruz. İlek Hanlar da denilen bu devleti oluşturan Türk halkı X.y.yıl sonlarında (940'da) toplu olarak müslüman oldular. Bu tarihten sonra kurulan Türk devletlerinin hepsi müslümandırlar.
Anadolu Türklerinin Ekonomik Yaşamları Üzerine Gözlemler (Bu Alanda Ahiliğin Etkileri)
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 485-500
Özet
Tam Metin
X. yüzyıl başlarından beri batı Türkistan'da ve İran'da yoğunlaşan Oğuz Türkleri, 23 Mayıs 1040 günü Gazneliler Türk Devleti'ne karşı kazandıkları Dandanakan Meydan Savaşı'ndan sonra bugünkü Tahran'ın bir mahallesi olan Rey Şehrini kendilerine başkent yaparak Büyük Selçuklular Devleti'ni kurdular. Anadolu'yu Bizans'ın elinden almayı tasarlayan Selçuklular, 1048 yılında Pasinler'e (Hasankale), 1054 de Muradiye'ye, 1059 da Sivas'a girdiler. 1064 de Kars'ı aldılar. Anadolu'nun kesin olarak Türklerin eline geçmesinin başlangıcı olan 26 Ağustos 1071 gününden 1225 yıllarına kadar Anadolu'ya büyük dalgalar halinde giren Türk toplulukları genellikle göçebe idiler. 1220 lerde Moğolların, Harezmşahlar Türk Devleti'ni ortadan kaldırmalarından sonra, Maveraünnehr ve Türkistan'daki Türk şehirlerinin tüccar ve sanatkâr halkı, dükkanlarını, tezgahlarını bırakıp Anadolu'ya geldiler. Bu ikinci büyük grupta gelenler, öncekilerin tersine, şehirli idiler ve W. Barthold'un dediği gibi, Orta Asya ticaret ve sanatında çok ileri idiler; ticari ortaklıklar kurmuş, çek kullanmış, daha o zamanlar, kâğıt paraya bir geçiş niteliğinde bulunan ipek kumaş parçalarını damgalayarak "akça" adıyla para olarak tedavüle koymuşlardı. Anadolu'ya gelen bu tüccar ve esnaf Türk birlikleri 1240 lı yıllarda bu yeni yurtlarında, Orta Asya'dan getirdikleri kuşkusuz olan "ahi örgütü" nü kurdular. Ahi örgütüne, esnaflar, sanatkârlar, bilginler yani, meslek, sanat, ticaret ve devlet yönetimiyle uğraşanlar girebilirlerdi. Selçuklu, Osmanlı halk sınıflarının hepsini içine alan ahilik, o çağdaki Anadolu Türk halkının sosyo-ekonomik hatta bir ölçüde politik yaşamına yön vermiş bir kuruluştur. Bu nedenle biz "Anadolu Türklerinin ekonomik yaşamları üzerinde gözlemler "başlığı" altında, ahiliği bu niteliğinden söz edeceğiz.
Atatürk Devrimlerinin Amaçları ve Esprisi
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 993-1002
Özet
Tam Metin
Büyük adamları, içinden çıktıkları ülkenin, ulusun tarihi zorunlulukları, çekilen ızdıraplar, sıkıntılar yoğurur yetiştirir. Rahmetli yüce Atatürk de böyle bir ortamda ve Türk ulusunun çok sıkıntılı günlerinde ortaya çıkmıştır. Zaten doğduğu, çocukluk ve ilk delikanlılık çağlarının geçtiği bölge ona tarihi görevini her an hatırlatan bir atmosferde idi. Kendisinin doğup büyüdüğü Selanik ve çevresi bir çok milletin bağımsızlık çabasına kışkırtıldığı, itildiği Balkan Yarımadası'nda idi. Avrupanın uyanmış ve gelişmiş devletleri, Osmanlı uyruğu bu Balkan halklarını milli duygular bakımından bilinçlendirmeye, örgütlendirmeye çalışıyorlardı. O sıralarda dünyada ve çevremizde gelişen olaylar, Türk ulusunun ve ülkesinin ayakta durabilmesi ve benliğini koruyabilmesi için vakit geçirmeden bir şeyler yapması gereğini bütün şiddeti ile duyurur nitelikte idi. Avrupa'da filizlenen fikir akımlarının geliştirtiği reformlar, matbaanın, pusulanın bulunuşu, buharın mekanik güç olarak kullanılması, teknolojinin ve sanayiin gelişmesi, makinanın icadı ile ortaya çıkan ağır sanayiin ham maddeye ve paraya ihtiyaç göstermesi, sömürgecilik ve kuzey, güney Amerika devletleri gibi yeni devletlerin dünya politika alanına atılması oluşuyordu. Pek tabii ki bu gelişmeler dünyamıza yeni bir yaşantı anlayışı getiriyordu.
Barış Sever ve Özgürlükçü Atatürk
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 188 · Sayfa: 929-934 · DOI: 10.37879/belleten.1983.929
Özet
Tarih boyunca dünya'da yer yer ve zaman zaman, meydan savaşları kazanmış komutanlar ya da ülkesi halkının sosyal ve ekonomik yaşamında büyük hizmetleri görülmüş liderler yetişmiştir; ama yurdunun hemen hemen her yeri işgal edilmiş, halkı, sürekli savaşlarla bitkin düşmüş, sosyo-ekonomik ve kültürel durumu hiçe inmiş bir ülkede, orayı düşman işgalinden kurtararak onbeş yıl gibi kısa bir zamanda, askerî ve sivil alanda giriştiği başarılı atılımlarla, dinamik ve çağdaş bir devlet yaratmış bir lidere raslanamaz. O, orduda göreve başlayışının daha ilk yıllarında arkadaşlarıyla ve çevresindekilerle yaptığı konuşmalarda tüm ulusların kendi kaderlerine egemen olmalarını, büyük devletler denen bencil ve sömürücü devletlerin mazlum ulusları boyunduruk altında tutmaya hakları olmadığını dile getirmiş ve savunmuş bir kişidir.