9 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Nesimi Yazıcı
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

İsmail (Tuncu) Bey’in Hâtıra-i Seyahât’inde Sultan Reşad’ın Rumeli Ziyareti: Kosova

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 283 · Sayfa: 1099-1134 · DOI: 10.37879/belleten.2014.1099
Tam Metin
Osmanlı sultanlarının çok yönlü faydalar temin etmek amacıyla yurt içi gezilere çıkmaları, özellikle II. Mahmud'la başlamış ve II. Abdülhamid hariç, son dönemlere kadar devam etmiş bir uygulamadır. Bu çerçevede Abdülmecid ve Abdülaziz, ülkenin çeşitli yörelerini içeren, kısa veya oldukça da uzun süreli muhtelif gezilere çıkmışlardır. Bu serinin son örneğini ise Sultan Reşad'ın 5-26 Haziran 1911 tarihleri asında gerçekleştirdiği Rumeli ziyareti oluşturmuştur. Sultan Reşad'ın bu gezisinde, dönemin sadrazamıyla üst düzey görevlilerin de refakat ettiği kalabalık bir heyetle birlikte İstanbul'dan başlayarak Çanakkale, Selanik, Üsküp, Priştine, Manastır gibi merkez ve çevreleri ziyaret edilmiş, bölge halkının Osmanlı yönetimine bağlılıklarının güçlendirilmesi hedeflenmiştir. Rumeli'nin Osmanlı yönetiminden tamamen ayrılmasının hemen öncesinde yapılan bu gezinin en önemli ziyaret noktasında ise Murad-ı Hüdâvendigâr'ın türbesi ve burada geniş katılımla kılınacak Cuma namazı bulunmaktaydı. Bu tebliğimizde biz, gezinin özellikle de bu bölümünü yani Priştine ve Meşhed-i Hüdâvendigâr diye de isimlendirilen Sultan Murad türbesinin ziyaretiyle burada kılınan Cuma namazını, bizzat padişahın heyetinde yer alan ve dikkatli bir gözlemci olduğunda şüphe bulunmayan İsmail (Tuncu) Bey'in yayınlanmamış Hâtıra-i Seyahât ismini verdiği seyahat notlarını merkeze alarak değerlendirmeye çalıştık. Böylece, aslında iyi bilinen bu gezinin, merkezinde bulunan, Sultan Reşat'a birinin gözüyle nasıl göründüğünü ortaya koymayı hedefledik.

Ömer Âlî Bey'le İlgili Bazı Değerlendirmeler (Karesi Mutasarrıfı-Kastamonu Valisi)*

Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 258 · Sayfa: 619-694
Tam Metin
Ramazanoğulları ailesine mensup olan Ömer Ali Bey'in dedesi Bahr-i Sefid Boğazı Komutanlığı ve Adana Mutasarrıflığı gibi görevlerde bulunmuş Arif Paşa, babası Tarsus Kaymakamlığı yapmış olan Ahmed Paşa'dır. Ömer Âli Bey Adana'da 1 Ramazan 1259/25 Eylül 1843'te doğmuş, hususi öğretmenlerden çeşitli dersler alarak oldukça iyi bir öğrenim görmüştür. Onun ailesiyle ilgili yeterli bilgiye sahip değilsek de, evlenmiş olduğunu ve eşinin muhtemelen kendisinin Dersim'deki mektupçuluğu sırasında vefat etmiş bulunduğunu düşünmekteyiz.

Prof. Dr. Hüseyin Gazi Yurdaydın'ın Hayatı ve Çalışmaları

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 241-252
Tam Metin
Hüseyin G. Yurdaydın, 10 Temmuz 1923'te Eskişehir ili Seyitgazi İlçesinin Akin köyünde doğdu. O sırada köyünde ancak üç sınıflı bir ilkokul bulunmakta idi. Burayı 1932'de bitirdi. Bir yıl aradan sonra kendi köyünün yakınında bulunan Kırka nahiyesinde beş sınıflı Bölge Yatılı İlkokulu açılmış bulunduğundan, bu okulun dördüncü sınıfına kaydolarak 1935 yılında burayı bitirdi. Daha sonra, dedesi yerindeki büyük amcasının teşvikiyle Eskişehir'e giderek Eskişehir (Atatürk) Lisesi'nin orta kısmını 1938'de tamamladı. Lise öğrenimini ise, Millî Eğitim Bakanlığı hesabına İstanbul Erkek Muallim Mektebi'nde yatılı olarak 1941'de tamamladı. Bu sırada bir yıl Kars ili merkez Gazi İlkokulu'nda öğretmenlik yapan Yurdaydın, açılan sınavları kazanarak 1942-43 ders yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Tarih-Coğrafya Bölümü'ne girdi, 1944'te buradan mezun oldu ve Millî Eğitim Bakanlığı'nca Malatya Akçadağ Köy Enstitüsü'ne Tarih-Coğrafya öğretmeni olarak tayin edildi. Ancak aynı senenin Ekim ayında Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunun bir kararından yararlanarak Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi'nin Tarih Bölümü'nün üçüncü sınıfına kaydoldu. Fakat Hüseyin G. Yurdaydın'ı burada bir sürpriz bekliyordu.

Osmanlı Son Döneminde Libya'da Türk Dilinin Öğretimi Üzerine Bazı Gözlemler

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 224 · Sayfa: 121-132
Tam Metin
Bilindiği gibi hemen bütün Arap ülkeleri, başlangıç ve ayrılışları değişmekle birlikte, uzun periyotlar halinde Osmanlı Devleti bünyesi içerisinde yer almışlar, Türkler ve Araplar iki millet olarak aynı devletin yapı taşlarını oluşturmuşlardır. Gerek bu birliktelik ve gerekse Türklerin İslâmiyeti kabul etmiş olmalarının bir sonucu olarak da Türkçe ile Arapça arasında tabiî sayılabilecek bir ilişki zinciri meydana gelmiştir. Türkler kendi dillerini Arap Alfabesiyle yazdıkları gibi, medreselerinde Arapça'yı öğretim dili olarak kabul etmişler, bu dille çok sayıda eserler vermişlerdir. Buna karşılık Türk dilinden bir kısım kelimeler de Arapça'ya geçmiş, en azından devlet kademelerinde görev alan Arap asıllı Osmanlı tebeası Türkçe'yi öğrenmiştir.

ABDULLAH CEYHAN, Sırât-ı Müstakim ve Sebîlürreşâd Mecmuaları Fihristi, (Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 298 İlmî Eserler 55), Ankara, 1991, X+610 s [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 237-240
Tam Metin
Bilindiği gibi Sırât-ı Müstakîm ve Sebilü'r-Reşâd birbirinin devamı olarak önce Arap harfleri, sonra da yeni Türk harfleriyle yayınlanan ve ilk sayısı ile son sayısı arasında 57 senelik uzun bir devreyi içeren son derece de önemli süreli yayınlarımızdan birini oluşturur. Onun önemi çok değişik yönleri dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri 1925 ila 1948 seneleri arasında 23 sene ara verilmiş olsa bile, yarım asırdan fazla varlığını korumuş olmasıdır.

ABDULLAH CEYHAN, Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi Elyazması Eserleri Kataloğu I, Ankara Emel Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.,VI+478 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 222 · Sayfa: 473-474
Tam Metin
Yurdumuzdaki muhtelif kütüphanelerin elyazması eserler yönünden çok zengin olduklarını biliyoruz. Kültürel zenginliklerimiz içerisinde önemli yer tutan bu eserlerin korunması ve bizden sonraki nesillere intikali, ilgililer kadar hepimize de düşen birer görevdir. Fakat bu eserlerin korunması yanında önem taşıyan bir görev de, araştırmacıların bunlardan faydalanması, yeni bilgiler edinirken geçmişin birikiminden azami ölçüde faydalanabilmeleridir. Bu ise elyazmalarının, araştırmacıların tedkikine, uygun ortamlarda sunulması, belki de daha önce araştırmacıları bu eserlerin varlığından haberdar etmekle mümkün olabilir. İşte bu hedefe yönelik olarak muhtelif kütüphanelerdeki yazmaları tanıtan çalışmalar yapılmış ve yapılmaktadır. Bu tarz çalışmalar yorucu ve çoğu defa bir ekip meselesi olduğu halde, mutlak zorunluluktur. Burada tanıtmaya çalışacağımız Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi Elyazması Eserler Kataloğu I adlı çalışma da bütün bu nedenlerle önem taşıyan, yorucu ve uzun bir mesainin meyvesidir.

Son Dönemde Karahisar-ı Sahib Medreseleri ve Islâh-ı Medâris Uygulaması

Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 223 · Sayfa: 635-658
Tam Metin
Büyük Selçukluların İslâm dünyasına yaptıkları, çok sayıda ve değerli katkılar arasında, devlet desteğinde medreseler kurma uygulamasının, şüphesiz pek önemli bir yeri vardır. Bağdad Nizamiyesi'nin açılmasıyla başlayan bu sürecin, asırlarca ve bütün İslâm coğrafyasını kaplayarak devam ettiğini biliyoruz. Bir Türk-İslâm devleti olarak Osmanlı Devleti de tabiatıyla bu gelişmeden uzak kalmamıştır. Uzun yüzyıllar boyunca medreseler, bu devletin idare çarkını döndüren çeşitli kademelerdeki görevlilerin yetiştikleri başlıca kaynak olmuştur. Ayrıca da medreseler, gerek kendisinde okuyanlara doğrudan; okumayanlara ise buradan feyz almış imam, vaiz, müftü gibi din görevlilerinin kitabî bilgiyi sözlü kültür halinde takdimleriyle, dolayısıyla etki etmiş, böylece müslüman Türk'ün kültür dinamikleri arasında inkârı mümkün olmayan bir yer tutmuşlardır.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 5, Ankara, 1992, XXVI+346. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 220 · Sayfa: 883-886
Tam Metin
Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nin, yalnız bizim değil, geçmişte birlikte olduğumuz veya ilişkide bulunduğumuz çok sayıda ülke ve milletin tarihi açısından ne derece önemli olduğu konusunda, bu sahayla uzak veya yakından alakalı herkesin fikir birliği bulunmaktadır. Tabiatıyla Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nin bu önemiyle birlikte, hemen onunla ilgili diğer bazı hususlar da, özellikle de araştırmacılar açısından gündeme gelmektedir. Bunları başta arşiv malzemesinin uygun şartlarda muhafazasıyla birlikte, tasniflerinin yapılarak, araştırmacıların hizmetlerine sunulması şeklinde özetlemek mümkündür.

(ABDULLAH MÜBEŞŞİR ET-TIRAZÎ, Kavâidu'l-Lugati't-Türkiyye (Et-Türkiyyetü'l-Osmaniyye ve't-Türkiyyetü'l-Hadise), Cidde, H.1406/M.1985, s. 288.) (ABDULLAH MÜBEŞŞİR ET-TIRAZÎ, Kavâdidü'l-Lugati't-Türkiyyeti'l-Hadîse, Cidde, H.1407/M.1987, s. 178.) (ABDULLAH MÜBEŞŞİR ET-TIRAZÎ, Kavâdidü'l-Lugati't-Türkiyyeti'l-Osmaniyye, Cidde, H.1407/M.1987, s. 167.) [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 201 · Sayfa: 1473-1478
Türk dilini yabancılara öğretmek veya yabancılar tarafından Türkçenin öğrenilmesi konusu bilhassa son senelerde üzerinde artan bir önemle durulan konuların başında gelmektedir. Gelişen ülkeler arası ilişkiler ve bunun sonucu küçülen dünyamızda, üniversitelerimizde eğitim ve öğretimde bulunmak, Türk dil ve tarihiyle ilgili araştırmalar yapmak, ticari ilişkiler, Avrupa ülkelerindeki Türk işçileri ... ve hemen hatırlayamayacağımız diğer birçok sebepler dolayısıyla yabancılar arasında Türkçe öğrenmeye istekliler artmakta bu ilgi de çeşitli kuruluşları ve özellikle de üniversitelerimizi harekete geçirmektedir. Konunun çeşitli yönleri yapılan toplantı ve kongrelerde ele alınmaktadır. Ayrıca da merkezler kurularak yabancılara Türkçe öğretimi çalışmalarına hız verilmektedir.