50 sonuç bulundu
Büyük General, Asil Düşman ve Cömert Dost Gazi Mustafa Kemal
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 171 · Sayfa: 619-634 · DOI: 10.37879/belleten.1979.619
Özet
Tam Metin
Lozan antlaşması imzalandıktan sonra, Türkiye ile İngiltere arasındaki tüm anlaşmazlıklar (Musul sorunu dışında) ortadan kalkıyor; 1926'da bu sorunun da çözümüyle iki ülke arasında dostluk ilişkileri kuruluyor; bu dostluk, Türkiye'deki İngiliz Büyükelçisi Sir George Clerk' in ve Türk önderlerinin içten çalışmalarıyla 1930 başlarında doruk noktasına eriyor; İngiltere Büyükelçisi, İngilizlerin Türklere olan güven ve dostluk duygularını kanıtlamak amacıyla, ya kişisel olarak Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal'e veya Türk yönetimine bir iyi niyet gösterisinde bulunulması için kendi yönetimini sıkıştırmaya başlıyordu. Bu iyi niyet gösterisinin ne olabileceği İngiltere Dışişleri Bakanlığında tartışılırken, Doğu Dairesi yetkililerinden A. K. Helm'in 14 Eylül 1931'de aklına şu fikir geliyordu: "Gaziye dostça bir jestte bulunmamız için yapılan öneriden hemen sonra, Gelibolu (Anafartalar) savaşının resmi tarihini kapsayan yapıtın kimi bölümlerinin elimize geçmiş olması bana şu fikri verdi: bu yapıtın uygun biçimde ciltlenmiş bir suretini Gaziye takdim edersek aynı amaca yardım etmiş olmaz mıyız? Bu denli bir ödülün onu çok sevindireceğine eminim. Gazinin Anafartalar savaşı hakkında konuşurken duyduğu zevkin ne kadar büyük olduğunu kişisel deneyimle saptamış bulunuyorum. Sonra bu yapıtta, Mustafa Kemal'in, yarımadanın savunulmasında önemli ve kesin bir rol oynadığı gösterilmektedir. Bu ödülün dilendiği biçimde etkili olabilmesi için Büyükelçimizce Gaziye takdim edilmesi gereklidir".
İngiltere Dışişleri Bakanlığı Belgelerine Göre Osmanlı Padişahı Abdülhamit 48 Saat İçinde Kıbrısı İngilizlere Nasıl Kiraladı
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 725-744 · DOI: 10.37879/belleten.1978.725
Özet
Tam Metin
Kıbrıs Antlaşması : 4 Haziran 1878'de Padişah Abdül Hamit'le İngiltere yönetimi arasında imzalanan ve aynı yıl 12 Temmuzda İngilizlerin Kıbrıs'ı işgal etmelerine yol açan "Kıbrıs Konvansiyonu" (Cyprus Convention) olarak anılan Savunma Antlaşmasının I. maddesi şöyle idi: "Batum, Ardahan, Kars veya bunlardan herhangi biri Rusya tarafından (Türkiyeye) geri verilmezse ve Rusya, Haşmetlû Padişahın Asya'da kesin Barış Anlaşmasınca saptanan ülkelerinden bir bölüğünü bile ileride herhangi bir tarihte ele geçirmek deneyinde bulunursa, İngiltere, bu ülkeleri silah gücüyle savunmada Haşmetlû Padişaha yardımda bulunmayı üstlenir. Buna karşılık olarak, Haşmetlû Padişah, yönetimde gerekli devrimleri daha sonra iki Devlet arasında anlaşmaya varılacağı biçimde uygulayacağı ve Babıali'nin söz konusu bölgelerdeki Hıristiyan ve öteki uyruklarını koruyacağı yolunda İngiltere'ye söz verir. Haşmetlû Padişah, ayrıca, İngiltere'nin kendi üstlenmelerini yerine getirmesi için gerekli ölçemleri (tedbir) alabilmesi için, Kıbrıs Adasının İngiltere'ce işgal edilerek yönetilmesini kabullenir". Görüldüğü gibi Kıbrıs Antlaşmasında siyasal açıdan oldukça önemli hükümler vardı, çünkü bu antlaşma gereğince, İngiltere, Türkiye'nin Asya'daki ülkelerinin bütünlüğünü Rusya'ya karşı korumayı resmen üstleniyordu. 1856 Paris Antlaşmasında üstlenilen Türkiye'nin ülke bütünlüğü güvencesi (garanti) geçersiz bir duruma geldiğinden, İngiltere, bu konuda tek başına davranmak zorunda kalıyordu. Kıbrıs Antlaşması, İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden J. W. Headlam - Morley ve W. J. Childs açısından geniş ölçüde bir askeri üstlenme niteliğinde idi ve o sıralarda İngiliz yönetimi ve Parlâmentosu bu denli üstlenmelere pek yanaşmıyordu. Gerçi Kıbrıs'ın koşullu olarak ve geçici bir süre için işgali İngilizlerce ikinci derecede önemli sayılıyordu. Onlarca asıl önemli olan, İngiliz etki ve yetkisini Türk ülkeleri üzerinde sürdürmek amacıyla Adayı bir üs olarak kullanmaktı. İngiliz etki ve yetkisi şu iki amaca yöneltilecekti: ı . Rus saldırganlığına karşı savunma; 2. Küçük Asya (Anadolu)'daki yönetimde devrim yapılmasını sağlama.
In the Light of British Foreign Office Documents: How Abdulhamit, the Ottoman Sultan, Leased Cyprus to Britain within Forty-Eight Hours
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 745-760 · DOI: 10.37879/belleten.1978.745
Özet
Tam Metin
The Cyprus Convention : Article I of the Convention of Defensive Alliance - better known as the "Cyprus Convention" - signed between the Ottoman and British Governments on 4th June, 1878, was as follows: "If Batum, Ardahan, Kars, or any of them shall be retained by Russia, and if any attempt shall be made at any future time by Russia to take possession of further territories of His Imperial Majesty the Sultan in Asia as fixed by the Definitive Treaty of Peace, England engages to join His Imperial Majesty the Sultan in defending them by force of arms. In return, His Imperial Majesty the Sultan promises to England to introduce the necessary reforms, to be agreed upon later between the two Powers, into the Government and for the protection of the Christian and other subjects of the Porte in those territories. And in order to enable England to make the necessary provision for executing her engagements, His Imperial Majesty the Sultan further consents to assign the Island of Cyprus to be occupied and administered by England". The above Convention contained provisions of the highest political importance, for by it the British Government had entered into a formal engagement to maintain the integrity of the Turkish dominions in Asia against Russia. The general guarantee of integrity of Turkey incorporated in the Treaty of Paris of 1856 having broken down, Great Britain then acted alone. It was, according to J. W. Headlam- Morley and W. J. Childs of the British Foreign Office', a far reaching military commitment of a kind to which the British Government and Parliament had in those years been very averse.
İngiliz Gizli Belgelerine Göre İşgal Gücünün Türkiye'de Son Günleri ve Cumhuriyetin Kuruluşu
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 165 · Sayfa: 105-146 · DOI: 10.37879/belleten.1978.105
Özet
Tam Metin
Türk ulusu, eşsiz Mustafa Kemal'in önderliği altında yaptığı hamasi kurtuluş savaşı sonunda elde ettiği askeri zaferin nimetlerine kavuşmak amacıyla, Lozan'da konferans masası başında ikinci bir kurtuluş mücadelesine girişirken, hâlâ İstanbul ve Boğazlar, Birinci Dünya Savaşında bize karşı cephe alan İngiliz, Fransız ve İtalyan askerlerinin işgalinde bulunuyor; işgal altındaki Türk ülkelerinin ufkunda müstevli devletlerin bayrakları sırıtıp duruyordu. Lozan Antlaşması imzalanmadan altı gün önce (18 Temmuz 1923'de), İstanbul'daki İngiliz işgal gücü Başkomutanı Tümgeneral Sir Charles Harington'u görmeye giden Büyük Millet Meclisi yönetimi askeri temsilcisi ve İstanbul mevki komutanı General Selâhettin Adil Paşa, şehirde olay çıkmasını önlemek için elinden geleni yapacağına söz veriyor; Harington'un da bu yönde üstün çaba göstermesini diliyordu.
L. LOCKHART, R. MOROZZO DELLA ROCCA, M. F. TIEPOLO, I Viaggi in Persia degli Ambasciatori Veneti Barbaro e Contarini (=Venedik elçileri Barbaro ve Contarini'nin İran'a Seyahatleri). Roma, MCMLXXIII, XIII+415 Sayfa. 1 harita. Ayrıca belge fotokopileri. Yayınlayan: Istituto Italiano per il Medio ed Estremo Oriente. Il Nuovo Ramusio" serisinin VII. cildi: Raccolta di viaggi, testi e documenti relativi ai rapporti fra l'Europa e l'Oriente a cura dell'IsMEO. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 165 · Sayfa: 151-168
Özet
Tam Metin
Fâtih Sultan II. Mehmed zamanında İran'ı, gerçekte Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ı ziyaret etmiş ve önemli birer Seyahatnâme yazmış olan iki Venedik elçisinin yapıtları nefis bir cild halinde bilim dünyasına sunulmuş bulunuyor. Seneler önce "yakında çıkacak kitaplar" arasında belli başlı kitapçıların kataloglarına girmiş olan bu eserin 1973 senesi Eylül ayında basımı tamamlanmış ve 1974 senesi başlarında da satışa verilmiştir. 1000 aded basılan bu kitabın, yayınlayan enstitünün geleneğine göre 900 satış için, 100 tane de özel basımı yapılmış bulunuyor. Eserin hazırlanması ve basıma verilmesinden sonra da ele geçen bilgiler peyderpey kitaba eklenmiş. Bununla beraber bütünlüğüne bir halel gelmemiştir. Bir bilimsel işbirliğinin ürünü olan bu kitabın tertip sırasını izleyelim: S. XI-XIII'de Francesca Maria Tiepolo, nota editoriale başlığı ile yayının gayesini açıklamakta. Gli avvenimenti (olaylar) başlığı ile adı geçen elçilerin seyahatleri arifesindeki dünya siyasetinin özetini XV. asır başından başlatarak daha Timur'un Ön-Asya topraklarında görünmesinden itibaren ele almakla incelemeğe başlayan müsteşrik L. Lockhart, ayrıca Giosafat Barbaro ve Ambrogio Contarini'nin hayatları hakkında bilgiler vermektedir (S. 3-27). Venedik Devlet Arşivi (Archivio di Stato di Venezia) eski müdürlerinden R. Morozzo deha Rocca da "Seyahatnâmelerin yayınına genel giriş" bölümünde basma ve yazma nüshalar hakkında bilgiler vermektedir.
Tehcir ve "Kırımlar" Konusunda Ermeni Propagandası Hıristiyanlık Dünyasını Nasıl Aldattı?
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 161 · Sayfa: 137-156 · DOI: 10.37879/belleten.1977.137
Özet
Tam Metin
Türkiye, Birinci Dünya Savaşı sırasında ve bu savaşın hemen sonunda, düşmanlarına karşı bir ölüm-kalım mücadelesi yürütürken, kendi sınırları içinde, öteki "milletlere" kıyasla oldukça müreffeh bir hayat süren Ermenilerden bazılarının, yabancılarca kışkırtılan, çıkar düşkünü önderlerince aldatılarak, kendi yurtları Türkiye'ye karşı nasıl ihanet ettikleri, bir süre önce Türkçe ve İngilizce olarak Ankara ve Londra'da yayımlanan dört eserimde belgesel olarak saptanmıştır. Bu yazımda, son günlerde Londra'da İngiltere Dışişleri Bakanlığı Arşivi (Public Record Office) 'de bulduğum bazı önemli belgeleri incelemeye çalışacağım.
How Armenian Propaganda Nurtured a Gullible Christian World in Connection with the Deportations and "Massacres"
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 161 · Sayfa: 157-176 · DOI: 10.37879/belleten.1977.157
Özet
Tam Metin
The betrayal of the relatively prosperous Armenian people of the Ottoman Empire by their own self-seeking, self-centred and foreigninspired leaders, and in return, the treachery of some of the Armenians against their own country, Turkey, when that country was engaged in a life-and-death struggle against its enemies during the First World War and after, have already been reflected in four fully-documented pamphlets of mine recently published in Ankara and London. In this article I intend to examine a number of further documents which I have discovered in the British Foreign Office archives at the Public Record Office.
Kurtuluş Savaşı Günlerinde Doğu Siyasamız (Nisan 1920 - Mart 1921)
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 164 · Sayfa: 657-732 · DOI: 10.37879/belleten.1977.657
Özet
Tam Metin
Mustafa Kemal'in çağrısı üzerine, Türkiye'nin işgal altında olmayan bölgelerinden ivedilikle seçilen milletvekilleri ve İtilâf devletlerinin İstanbul'u resmen işgal etmeleri üzerine Anadolu'ya geçen bazı Osmanlı mebuslarından oluşan Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920'de Ankara'da ilk oturumunu yapıyor; üyeleri arasından en yaşlı olan Şerif Bey'i geçici başkan seçiyordu. Oturumu açan Şerif Bey, Padişahlıkla Halifeliğin, Başkentle yönetimin özgürlükten yoksun bırakıldıklarını; Türk ulusunun, İtilâf devletlerinin zorla kabul ettirmek istedikleri "yabancı köleliğine" karşı çıkarak uluslar ilkesi (self-determinasyon) ve tam bağımsızlık yolunda direnmek azminde olduğunu açıklıyordu. Bu açıklamanın ardından daimi başkan seçimine geçiliyor; bu göreve Mustafa Kemal seçiliyordu. Ertesi günkü oturumda söz alan BMM Başkanı Mustafa Kemal, yurttaki olağanüstü durumdan ötürü bir yönetim kurulmasının gerekli olduğunu ve Türk ulusunun kaderine ancak bu ulusu temsil eden BMM'nin yön verebileceğini; esasen BMM'nin yurtta en üstün kuruluş olduğunu açıklıyordu.
Son Osmanlı Padişahı Vahidettin ve İngilizler
Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 154 · Sayfa: 257-264 · DOI: 10.37879/belleten.1975.154-257
Özet
Tam Metin
1922 yılı başlarken, Mustafa Kemal'in önderliğindeki Türk milliyetçilerinin, Anadolu'nun ortasında kurmuş oldukları yönetim kök salmış, sağlam temeller üzerine oturtulmuştu. Bu yönetimin başlıca amacı, 15 Mayıs 1919'dan beri Batı Anadolu'da bulunan Yunan istilâ gücünü ve Mondros Bırakışmasının imzalanmasından sonra Türkiye'nin en verimli bölgelerini ele geçiren İtilâf devletlerini hudut dışı etmekti. Bu nedenle Doğu'da Afganistan, Sovyet Rusya ve peykleri Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ve Ukrayna ; Batı'da Fransa ve İtalya ile çeşitli antlaşmalar imzalamış; Balkan devletleri, İslam ülkeleri ve boyunduruk altındaki sömürgelerle ilişki kurmuş; ülkenin maddi ve manevi tüm gücünü, ulusal amaca yöneltmişti. Bu amaca barış yoluyla ulaşmayı ve ülkeyi korkunç bir savaşın felaketlerinden kurtarmayı, Türk önderleri pek doğal olarak yeğ tutuyorlardı; ama yurt içindeki düşmanların ses çıkarmadan çekilip gitmelerini beklemek safdillik olurdu. Nitekim Mustafa Kemal, düşmanların Anadolu'yu kavgasız gürültüsüz bırakmıyacaklarına inanıyordu. Bununla birlikte, bu inancını kanıtlamak, itilaf devlet adamlarının içyüzlerini açıklamak, Türk tezini Batı'ya duyurmak ve o tarihlerde Yunanistan'a destek kazandırmak amacıyla Avrupa'da dolaşıp duran Yunan Başbakanı Dimitrios Gunaris başkanlığındaki kurulun ilişkilerini etkisiz bırakmak amacıyla, Avrupa'ya bir kurul göndermek için Bakanlar Kurulunda bir karar aldırıyordu.
Lozan'da Türk Diplomasisi
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 149 · Sayfa: 41-116 · DOI: 10.37879/belleten.1974.149-41
Özet
Tam Metin
Yunanlıların 1922 Eylülünde Anadolu'da uğradıktan büyük bozgunun ardından Antant Devletleri (özellikle İngiltere, Fransa ve İtalya), yeni bir savaşın tehlikelerini önlemek amacıyla, Büyük Millet Meclisi yönetimini, Yunanistan ve diğer bazı devletleri ivedilikle bir barış konferansına katılmaya çağırıyorlardı. Türkler, barış görüşmelerinin derhal başlıyacağına dair Franklin-Bouillon'dan güvence aldıktan sonra bu çağrıyı kabul ederek, konferansın 20 Ekimde İzmir'de yapılmasını ve Boğazlar sorunuyla ilgilenen Sovyet Rusya, Ukrayna ve Gürcistan'ın da katılmalarını öneriyor; bu devletler katılırlarsa, daha esaslı bir anlaşmaya varılacağı ve gelecekte herhangi bir çatışmanın önleneceği görüşünü ileri sürüyorlardı. Esasen Sovyet Rusya da, BMM yönetiminden, konferansa katılmasının sağlanmasını dileyordu çünkü Sovyetler, Türklerin zaferinden sonra, Ankara'nın Antant Devletleriyle bir anlaşmaya varmasından ve Sovyet Rusya'nın bu anlaşma dışında bırakılmasından kaygılanıyorlar, kendi çıkarları adına Türkiye'nin koruyucusu rolüne bürünerek, bu konuda Antant Devletlerine de baş vurmaktan geri kalmıyorlardı. Sovyet Dışişleri Bakan Yardımcısı Karahan, Sovyet Rusya, Gürcistan ve Ukrayna'nın konferansa katılmasını sağlaması için Moskova'daki Türk diplomatik temsilcisini, hükümetini teşvik etmeye üstelerken, Ankara'daki Sovyet diplomatik temsilcisi Aralov da, Türk yönetimini, Sovyet Rusya ile gizli bir antlaşma imzalamaya çağırıyor, fakat Türk yönetimi, barış imzalanmadan bu konuda herhangi bir sorumluluk altına girmeye yanaşmıyordu. İstanbul'daki İngiliz askeri makamlarına göre, Türkler, Rusları, gerek konferansta gerekse konferans dışında (özellikle konferans başarısızlığa uğrarsa) bir destek aracı olarak kullanmak umuduyla, onlarla olan dostluklarını sürdürmek amacını güdüyorlardı.