4 sonuç bulundu
Anadolu'daki Büyük Hanedanlıklar
Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 217 · Sayfa: 809-846
Özet
Tam Metin
XVIII. yüzyıl ile XIX. yüzyılda Anadoludaki önemli bir fonksiyona sahip olan büyük hanedanlıkların âyânlar ile çok sıkı ilişkileri mevcuttur. İncelediğimiz dönemde tedibine karar verilen âyânların afv edilmeleri, hatta tayinleri konuları zaman zaman bu hanedanların istek ve arzularına göre olmaktaydı. Bazı büyük hanedanlıklara mensup aile fertleri bölgelerinde âyânlık görevlerini de üstlenmişlerdi. Bunun en açık örneklerini Karaosman oğullarında görmekteyiz.
XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Ayânlıkları Ele Geçirmeleri ve Büyük Hânedanlıkların Kuruluşu
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 667-724 · DOI: 10.37879/belleten.1978.667
Özet
Osmanlı İmparatorluğunda XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren köylere dayanarak arazi ve servet kazanan, çiftlikler edinen "âyân ve eşrâf" denilen zümre gittikçe kuvvetlenmekteydi. Önceleri, bunların vilayet idarelerinde önemli bir role sahip olmadıkları, fakat, sancak ve kazalara gönderilen ve beylerbeyleri, sancakbeyleri, kadılar, naipler, mütesellimler, voyvodalar, kethüdayerleri, yeniçeri serdarları gibi görevlilere hitap eden fermânlarda, bu zümreden de yardım istendiği bilinmektedir. XVII. yüzyılın ikinci yarısından sonra Avusturya savaşları sebebiyle, devletin Anadolu'yu boş bırakmasından çıkan iç karışıklıkların arttığı, askerin ulûfelerinin ödenmesinde güçlük çekildiği sıralarda, köylerde ve halkta perişanlık arttıkça, servet yığma imkanı bulan bu kimseler büsbütün kuvvet kazandılar. XVI. yüzyılın sonlarından beri çiftlikler satın alan, tımâr ve zeametleri ele geçiren ve buralara kendi adamlarını yollayan vilâyet âyânı epey zenginleşmişti.
XVIII'nci Yüzyılda Çıkarılan Adalet-nâmelere göre Türkiye'nin İç Durumu
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 151 · Sayfa: 445-492 · DOI: 10.37879/belleten.1974.151-445
Özet
Tam Metin
Devlet otoritesinin zayıfladığı, merkezi idarenin Anadolu ve Rumeli'de hissedilir derecede azaldığı, hükümet yönetiminin taşradaki etkisini kaybettiği zamanlarda, özellikle Anadolu eyaletlerinin, sancak, kaza, kasaba ve hele köylerinde yol kesme, soygun, rüşvet, iltimas ve başka yolsuzluklar alabildiğine yaygın bir hale gelmiş bulunuyordu. XVIII inci yüzyılda bu tip hareketler, şehirlerden köylere kadar, aşiretler ve kabileler de dahil, heryerde görülmekte olup bu yüzden müslüman ve hıristiyan halk büyük bir tedirginlik içerisinde, yarınından ümitsiz bir ömür sürmekte bulunuyordu. Devlet memurlarına hazineden maaş ve görev masrafı ödenmediği için gerek İstanbul'dan görev yerlerine giderken geçtikleri yerlerin halkından aldıkları paralar, gerekse atandıkları görev yerlerine yerleştikten sonra yönetim bölgelerine bağlı olan ve hatta hiç ilgileri bulunmayan yerlere ya kendileri çıkarak, yahut bölükbaşılarını göndererek yaptıkları "devirler" reayanın fakir düşmesine ve perişan olmasına sebep olmaktaydı. Hele merkezden yollanan çok sayıda mübaşirlerin yaptıkları, çoğu kere de gereksiz olan teftişler bir işe yaramadığı, şikayet konusu davaları halletmediği gibi, halkın daha da çok soyulmasına sebep oluyordu. Paşalar, ayanlar ve kapılarında "levend" besleyen diğer vilayet idarecileri kendi güvenlikleri ve güçlerini artırmak için bunların sayılarını artırdıkça bu kalabalığın beslenmesi önemli bir sorun haline gelmekte, bu da halkı daha çok satma ödemeye zorlamakta idi. Öte yandan sözde yöneticiler ve mütegallibeler köy hayatından bıkan ve yerini yurdunu terkeden bu çift bozanlar sayesinde kapılarına adam bulmakta ve soygunlarını geliştirmekte hiç güçlük çekmiyorlardı. Bunları beslemek ve kendi gelirlerini artırmak için sık sık düzenledikleri "devirler" reaya için tahammül edilmez bir hal alınca, İstanbul'a ardı arkası kesilmeyen şikayetler yağmakta idi.
Canikli Ali Paşa
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 483-526 · DOI: 10.37879/belleten.1972.144-483
Özet
Tam Metin
XVIII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda zenginliği, maiyyetindeki sekbanlar ve taraftarlarının çokluğu yüzünden sivrilerek sancak ve kaza idarelerinde söz sahibi olan bazı kuvvetli aileler vardı. Canikli lakabıyle tanınan Ali Bey de bu ailelerden birinin ferdidir. Ali Bey, Fatsalı Ahmed Ağa'nın oğludur. 1133 (1720-1721) yılında İstanbul'da doğmuştur. Babası dergâh-ı âli kapıcıbaşılarından idi. Gençliğinde kardeşi Süleyman ile birlikte Canik'e gitti. Orada devlet işlerinde tecrübe kazanarak, mülk edinmiş ve kardeşi Süleyman Paşa'dan sonra Canik muhassılı olmuştur. 1768'de başlayan Rus savaşları sırasında önemli hizmetleri görülmüştür. Hotin savaşında esir olacağı sırada Abaza Mehmed Paşa kendisini kurtarmıştı. Ordunun mağlubiyeti üzerine İsmail ve Tulca semtlerine uğrayarak Canik tarafına geçti. Sonra Rus savaşında gösterdiği başarılarından dolayı kendisine vezirlik rütbesi verilmiş, kendisine karşı olanlar da sonradan onun taraftarı olmuşlardı.