27 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • İngiltere
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

The Question of Tunisia’s Status Quo and the Firman of 1871

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 559-593 · DOI: 10.37879/belleten.2023.559
Tam Metin
The status quo of Tunisia, that is, the nature of its relationship with the Ottoman centre emerged as a problem with the occupation of Algerian costs in 1830 and the centralisation of Tripoli in 1835. France frequently warned the Ottoman Empire not to subvert the status quo in Tunisia. Clarifying and internationally securing this formally undefined state of affairs had been the British policy in the region since the 1850s. Britain, especially with its consul, Richard Wood, endeavoured for a declaration of a firman stating that the Ottoman Empire recognised the inherited governorship of the Husaynid Dynasty and that the beys accepted the Sultan’s political suzerainty in Tunisia. This project, which was constantly delayed by the opposition of France, was realised in 1871. So the firman, which was expected to bring the region’s political position to wider international acceptance, was declared. This study aims to examine the debates about Tunisia’s status quo based on British and Ottoman archival sources. So, the efforts of the Ottoman Empire to protect the province, as well as the approaches and plans of Britain and France towards Tunisia, were explored.

Turmoil in the Capital: British Publication Alarmed the Hamidian Regime

Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 302 · Sayfa: 133-153 · DOI: 10.37879/belleten.2021.133
Tam Metin
During the early years of Abdülhamid II’s reign, there were several attempts to reinstate ex-Sultan Murad V to the throne. One of these was the initiative of Ali Suâvi, which has come to be known as the Çırağan Incident. Although the Ottoman press had to be very circumspect in reporting Suâvi’s attempt and its aftermath, the British newspaper of the Ottoman Empire, The Levant Herald, was instead able to carry the news about the incident for several days by framing its reportage in pro-government terms. The situation changed, however, when a letter from a reader praising Ali Suâvi and supporting the claim of Murad V to the throne was published by the paper and spurred the Sublime Porte into action. Although the authorship of the letter remains unknown, it is doubtful that it was actually written by an average reader of the paper; some sources instead point to Cleanthi Scalieri, the Master of the Prodoos Masonic Lodge. After publication, the proprietor of The Levant Herald, Edgar Whitaker, took refuge in the British Embassy, resulting in the confiscation of the printing house and the remaining copies of the newspaper on the order of the Sublime Porte. Whitaker protested that he had informed the Marshal of the Palace, Said Pasha, regarding the letter’s contents, and that he was now the subject of death threats and harassment; Said Pasha responded by denying any knowledge of the matter. The dismissal and exile of Said Pasha brought only further tension. The British Foreign Ministry claiming that the Sublime Porte had acted beyond its jurisdiction according to the capitulations. In the midst of negotiations between the British and Ottoman governments over the transfer of Cyprus, the furor over the letter and the newspaper provoked major discussion in the European press, and caused negative public reaction in Britain towards the actions of the Ottoman government. This article focuses on the anonymous letter published in The Levant Herald, and examines the course of these developments primarily through their representation in the British press.

I.Dünya Harbi Öncesi İngiltere'de Kurulan Türkofil Bir Dernek: The Anglo-Ottoman Society

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1033-1080 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1033
Tam Metin
İngiltere'de Türkofil bir cemiyetin kuruluşunun ilk örneğini 1896 yılında Londra'da kurulan Anglo-Foreign Turkısh Committee oluşturur. Fakat bu cemiyetin kuruluşundan sonra çok etkin olmadığından olsa gerek bu isme 1913 yılına kadar rastlanmaz. 1913 yılının Kasım ve Aralık aylarında yine Türkofil bir topluluk olarak Anglo-Ottoman Association'dan dönüşerek yeni kurulacak olan Anglo-Ottoman Society ismi zikredilmeye başlar. Bu topluluk 15 Aralık tarihinde toplantısını yapar ve bu tarihten itibaren üyelerini toplar. Bu sırada Üyeleri arasında Pan-Afrikan ve Pan-İslamist olarak tanınan Duse Muhammed Ali, sonradan Müslüman olan Marmaduke Pickthall, Arthur Field, Kont ailesinden olan Aubrey Herbert gibi etkili isimler yer alır. Üyeler arasında muhafazakâr siyasetçilerin yanısıra liberal, işçi ve İrlanda milliyetçi partilerinden milletvekilleri ve Lordlar Kamarası'ndan kişiler vardır. Bunlardan başka, dikkat çeken Rus göçmeni liberal haham Jaakoff Prelooker ile yine Siyonist olarak bilinen Moses Gaster ile Yahudi gazeteci Lucien Wolf da yürütme kurulunda yer alır. Anglo-Ottoman Society, Türk dostu propaganda merkezi konumundadır. Bu cemiyet, Osmanlı Devleti'nin çıkarlarını savunacak ve bütün dünyada Müslümanların davasını duyuracaktır. Cemiyet, ırk, siyasi ve dini inançlar dikkate alınmaksızın tüm erkekler ve kadınlara açıktır. I. Dünya Savaşı başlamadan evvel Osmanlı ve İngiliz ittifakını savunmuş, ancak savaş başlayınca iki devlet karşı karşıya gelince bu kez söylemlerini yenilemek zorunda kalmışlardır. Savaş döneminde ise İngiliz hükümeti üzerinde baskı kurarak Osmanlı ile ayrı bir barış antlaşması imzalanmasını temin etmeye çalışmışlardır. Buna da muvaffak olamayınca bu kez de Savaş sonrasında Osmanlı'nın Trakya, Anadolu ve İstanbul topraklarının Türklere bırakılması için çaba sarfetmişlerdir. Lakin bu noktada da başarı sağlayamamışlardır. Topluluk üyeleri faaliyetlerini çoğunlukla basın-yayın kuruluşları, konferanslar ve ikili görüşmelerle yaymaya çalışmışlardır. Bu yayın organları African Times and Orient Review, İslamic Review, The New Age'den oluşmaktadır. Yayın organlarıyla da İngiliz kamuoyu ve hükümetini etki altına almaya çalışmışlardır. Bu etki, Osmanlı'nın korunmasının İngiliz hükümeti açısından zaruri olduğu yönünde olmuştur. Ayrıca Osmanlı aleyhindeki çeşitli yayınlara karşı da bu yayın organlarında kendi düşüncelerini yaymaya çalışmışlardır. Bu topluluğun başarısı tartışılır bir durumda olsa da en azından ilk kez Türkofil bir yapının yurt dışında faaliyet göstermesi açısından önem arzetmektedir.

İngiliz-Yunan İlişkileri Bağlamında 19. Yüzyılda Gunboat Diplomasi -Don Pacifico Örneğinde-

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 295 · Sayfa: 957-978 · DOI: 10.37879/belleten.2018.957
Tam Metin
Diplomasi, tarih boyunca, toplumlar arası ilişkilerin meydana gelmesinde ve uygulanmasında daima önemli bir araç olmuştur. Bu bakımdan diplomasi, milli menfaatlerin sağlanması ve sürdürülmesinde ehemmiyetini korumaktadır. Uluslararası düzendeki gelişmelerle birlikte ortaya çıkan sorunların çözümünde yaşanan güçlüklere ek olarak ekonomik, teknolojik ve bilimsel gelişmeler göz önüne alındığında, sabit ve tutarlı bir dış siyasetin takip edilmesi ve uygulanması olanağının zor olduğu görülmektedir. Bu sebeple, her alanda olduğu gibi, diplomasi de çeşitli dönüşümlere uğramış ve değişik zamanlarda farklı uygulamalar ile yürütülmeye devam etmiştir. Öte yandan uygulanışı bakımından geçmişi çok eski tarihlere dayalı olan diplomasinin hangi yöntemlerle gerçekleştirildiği de ayrı bir öneme sahiptir. Bu açıdan bir devletin ulusal gücü dikkate alındığında, güvenliğin esas dayanağı durumunda olan askeri kuvvetler kadar donanma gücü de ayrı bir önem teşkil etmektedir. Bu bağlamda, özellikle 19. yüzyılda, donanma gücüne dayalı bir biçimde ortaya çıkan, gunboat diplomasi başvurulan diplomatik yöntemler arasında yer almıştır. Bu çalışmada gunboat diplomasi yöntemine iyi bir örnek teşkil eden ve İngiltere-Yunanistan arasında bir krize neden olan Don Pacifico sorunu bağlamında bu diplomatik yöntemin uygulanışı, mahiyeti ve özellikleri ele alınmıştır. Bu çerçevede gunboat diplomasinin siyasi bir meselenin halledilmesinde oynadığı rol ve etkileri ortaya konulmaya çalışılmıştır.

The Lloyd George Government of the UK: Balfour Declaration the Promise for a National Home to Jews (1916-1920)

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 294 · Sayfa: 727-759 · DOI: 10.37879/belleten.2018.727
Tam Metin
Palestine, throughout modern known history has been geographically called "the least of all lands". Meanwhile because hosted holy shrines of three monotheistic religions, it was/is one of the most praised/precious small piece of land on the globe. Palestine came under Ottoman rule after Sultan Selim's Egyptian Campaign in 1517 and until the year of 1917 was an Ottoman land during 400 years. Before Ottomans, following old Roman experience, small colonies or administrations had been planted in Palestine with the express intention of preventing the political regeneration of the Jews. Under Ottoman rule, Jews and other two religions have been peacefully living in Palestine. In 1897 at Basel Congress, World Zionist Organization decided to establish a Jewish State in Palestine. They asked Ottoman Sultan Abdulhamid II for a national home in Palestine but could not achieve what they desired. Abdulhamid II also restricted Jewish pilgrimage to Palestine to prevent any possible de facto unpermitted foreign settlement of Jews. But, due to corruption and bribery of local rulers that rule could not be implemented properly. Nowadays addressing their future plans Zionists were asking to send high number of Jews to Palestine and the progress taken by bribery was not enough such kind of stream. The opportunity Zionists looking for emerged during WWI while British search of support for unsustainable war economy. In the year of 1916, a Zionist sympathizer Lloyd George became British Prime Minister and Foreign Minister of his Cabinet Arthur Balfour proclaimed his famous publication promising a national home hence Israeli State for Jews. To realize that aim Palestine had to be occupied and become a British colony. This paper will search archive documents and related second hand publications to shed light on Zionist activities and establishment process of Israel, special focus will be put on the role of Lloyd George Government. Arab reactions, especially the attitude of Sheriff Hussein and his son Faisal to the developments also will be discussed.

Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Kıbrıs’ta İngiltere Konsolosluğu (1700-1800)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 89-134 · DOI: 10.37879/belleten.2017.89
Tam Metin
Avrupalı bir devletin tüccarlarının Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde serbestçe ticaret yapabilmesi için Osmanlı devletinin söz konusu Avrupalı devlete ahidname-i hümayun vermiş olması gerekliydi. Ahidname-i hümayun sayesinde dost devletler İstanbul'da elçi bulundurabilir, Osmanlı ticaret merkezlerinde konsolosluk kurabilir ve ahidname sahibi devletin tüccar ve tebası kendi bayrakları altında serbestçe ticaret yapabilirdi. Bir başka deyişle yabancı elçiler, konsoloslar, tüccar ve teba kapitülasyon şemsiyesi altında faaliyet gösterirdi. Bu çalışmanın temel amacı XVIII. yüzyılda Kıbrıs'ta görev yapan İngiliz konsoloslarını tespit ederek; bu yüzyılda konsolosların görev anlayışında yaşanan değişimi, Kıbrıs konsolosluğunun Halep'e bağlılığını, Kıbrıs İngiliz konsoloslarının diğer devletler adına yaptığı konsolos vekilliğini, Kıbrıs İngiliz konsolosların gelir kaynakları ile güvenliklerini ve XVIII. yüzyılda Kıbrıs'ta, kapitülasyon koruması altında faaliyet gösteren İngiliz tüccarların durumunu incelemektir. Çalışmada konuyla ilgili Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bulunan defter ve belge koleksiyonları kullanılarak konu aydınlatılacak ve bu tür çalışmalarda Doğu Akdeniz'e ve Yakın Doğu'ya hâkim olan Osmanlı İmparatorluğu'ndan intikal eden kaynakların önemi vurgulanacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu, İngiltere ve Rusya Açısından Vámbéry’nin Orta Asya Gezisi Üzerine Düşünceler

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 885-898 · DOI: 10.37879/belleten.2016.885
Tam Metin
Macar Türkolog Ármin Vámbéry,Macar dilinin Türk dili ile olan ilişkisini ortaya koymak ve İngiltere adına Orta Asya hakkında bilgi toplamak üzere, İstanbul'da bir hazırlık evresinden sonra,derviş kılığında Orta Asya gezisine çıkmıştır. Osmanlı siyasi çevrelerinin bilgisi ve yardımı ile de gerçekleşen bu gezide Vámbéry, bütün İslam dünyasında yaygın olan tekkeler ağından yararlanarak, yolculuğunu güvenlik içinde gerçekleştirmiştir. İngiltere ve Rusya'nın Orta Asya üzerindeki emellerini gerçekleştirmek üzere harekete geçtikleri bir dönemde Orta Asya'ya giden Vámbéry'nin bu gezisi, Rusya'nın da ilgisini çekmiştir. Gezinin sonuçlarından İngiltere kadar Rusya da yararlanmıştır. Orta Asya ile ilgili seyahatnamesi Vámbéry'ye ün kazandırmıştır.Fakat bu seyahatnamede, Orta Asya'da iken karşılaştığı olaylar ve insanlar ile ilgili birbirini tutmayan çelişkili ifadeler çokça yer almaktadır. Bu yönü ile Vámbéry'nin seyahatnamesi çok ilgi çekici niteliktedir. Bu çalışmada Osmanlı İmparatorluğu , İngiltere ve Rusya'nın Orta Asya siyaseti ve birbirleriyle olan ilişkileri çerçevesinde Vámbéry'nin Orta Asya gezisinin ve seyahatnamesinin düşündürdükleri ortaya konulmuş ve tahlil edilmiştir.

Stratford Canning’in Raporlarına Göre Sultan Abdülmecid ve Ona İngiltere Tarafından Verilen Dizbağı Nişanı (Knight of the Garter)

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 157-176 · DOI: 10.37879/belleten.2016.157
Tam Metin
Sultan Abdülmecid Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini korumak, Rus müdahalesini en aza indirmek ve devleti yeniden yapılandırarak, kendi kendine yetebilecek duruma gelebilmek için, İngiltere gibi güçlü bir devletin desteği ve yardımının önemine inanıyordu. Bundan dolayı, on dokuzuncu yüzyılın en yetenekli diplomatlardan biri olarak kabul edilen İngiltere'nin İstanbul'daki Büyükelçisi StratfordCanningile yakın bir diyalog ve dostluk kurmuştu. Onun Avrupa diplomasisi alanındaki tecrübelerinden istifade etmek istiyordu. İngiltere ise, Avrupa'nın siyasal statüsü ve güç dengesinin kendi aleyhine bozulmasına kayıtsız kalmasının bedelinin ağır olacağının farkındaydı. Bu karşılıklı beklentiler ikili ilişkileri geliştirdi ve Kırım savaşıyla birlikte en üst seviyeye çıkardı. Osmanlı-İngiliz ilişkilerinin gelişmesinde kilit isim ise StratfordCanning oldu. Canning'in Osmanlı Devleti'nin dâhili ve harici birçok sorunuyla ilgilenmesi ve zaman zaman neticelerine tesir etmiş olması, onu sıradan bir diplomatlığın ötesine geçirmiştir. İngiltere'nin Osmanlı Sultanı üzerindeki nüfuzunu güçlendirmek için Dizbağı Nişanı iyi bir fırsattı. Nitekim Osmanlı-İngiliz ilişkileri 1856'da Sultan Abdülmecid'e Büyük Britanya asalet rütbelerinin en büyüğü sayılan Knight of the Garter (Dizbağı Nişanı) verilmesiyle doruk noktasına ulaştı. Dizbağı Nişanı İstanbul'da Kraliçe adına Büyükelçisi StratfordCanning tarafından takdim edildi. Bu alışılmışın dışında bir uygulamaydı. İlk kez bir Müslüman hükümdara ve aynı zamanda Müslümanların halifesine İngiltere'nin en büyük nişanı veriliyordu.

XV. ve XVI. Yüzyıllarda Karadeniz'in Kuzeyinde Doğu Mallarına Dair

Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 274 · Sayfa: 719-744 · DOI: 10.37879/belleten.2011.719
Tam Metin
XVI. yüzyılda Akdeniz ticareti yeni keşiflerden ötürü zayıfladı. Özellikle yüzyılın ortalarında Avrupalı tüccarlar eski yollara nazaran yeni yolları kullanınayı tercih ettiler. Bundan ötürü Akdeniz devletleri, bu arada doğu bölgeleri, tedricen ticari etki ve güçlerini kaybettiler. Fakat bunun aksine kuzey ülkeleri, özellikle de Rusya, zaman içinde Doğuyla olan ticaretini artırdı. Pek çok doğu malı kervan ve deniz yollarıyla kuzey ülkelerine taşındı. Doğu kentleri pek çok malda tekel güçtü. Bundan ötürü kuzey bölgeleri doğuya mahkum durumdaydılar. Fakat zaman içinde bazı kuzey ülkeleri bu ticaretten önemli gelirler elde etmeye başladılar. Özellikle de Rusya bunda çok başarılıydı. Rusya, İngiltere ve diğer ülkelere doğu mallarını XVI. yüzyılın ortalarında satmaya başlamıştı. Rus tüccarlar ve doğal olarak da Moskova Büyük Knezliği bu ticaretten ötürü ekonomik durumlarını güçlendirdiler· Yine de bu kazanç Doğu'nun kazancından daha yüksek değildi. Bundan daha önemlisi bu ilişkiler, Akdeniz'deki ticaretin yeni durumu nedeniyle doğu kentleri için adeta taze kandı.

İngiltere'nin Musul Politikası Karşısında Osmanlı Devleti ve Bölge Aşiretleri (1918-1920)

Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 271 · Sayfa: 789-832 · DOI: 10.37879/belleten.2010.789
Tam Metin
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'na dahil olunca İngilizler bu devlet içerisindeki farklı unsurları kullanarak üstünlük elde etmek istemişlerdi. Bu unsurlardan biri de İran, Irak ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki aşiretlerdi. Rusya'da 1917 yılındaki Ekim ihtilalinden sonra İran'da meydana gelen boşluk Osmanlı birlikleri tarafından doldurulmuş, fakat savaş Osmanlı Devleti aleyhine sonuçlanınca bu birlikleri İran ve Irak'tan çekmek zorunda kalmıştı. İngilizler Ortadoğu'da istedikleri düzeni kurabilmek için harekete geçmişler, özellikle Irak ve Güneydoğu Anadolu'yu içerisine alan bir "Kürdistan" kurmak için çalışmalara başlamışlardı. Osmanlı Devleti ve daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu İngiliz planını sonuçsuz bırakmak için çeşitli tedbirler düşünmüş ve uygulamıştı. Bunlardan birisi, bölgede bulunan aşiretleri Türk Hükümeti safına çekebilmekti. Bunu için VI. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa ve Van Valisi Haydar Bey aşiretlerle irtibata geçmişlerdi. Biz bu çalışmamızda 1919'da Van Valisi ve 1922'de Van Meb'usu Haydar Bey'in İran, Irak ve Güneydoğu Anadolu aşiretleri ile ilgili çalışmalarını arşiv belgeleri ve çeşitli kaynaklar ışığında inceleyeceğiz.