60 sonuç bulundu
Osmanlı Devleti'nde Kazaskerlik (XVII. yüzyıla kadar)
Belleten · 1997, Cilt 61, Sayı 232 · Sayfa: 597-700
Özet
Tam Metin
Osmanlılarda kazaskerliğin teşkilinde, orduda asker arasında çıkan ihtilafların halli ve terekelerin taksimi için duyulan kadı ihtiyacı ile kaza ve tedris görevinin düzenli bir şekilde çalışması için kadıların ve müderrislerin tayin edilmesi ve bunlarla ilgili diğer işlemlerin yürütülmesi gibi başlıca iki önemli ihtiyacın rol oynadığı bilinmektedir. Osmanlılardan önceki İslam ve Türk Devletlerinde bu iki görevi birlikte yürüten bir makam bulunmamakta ve kadılkudatlık, ordu kadılığı, kadılleşker, kadılaskerlik makamlarının belirli ölçülerde yukarıdaki görevleri ifa ettikleri görülmektedir. Bu itibarla Osmanlı öncesi İslam Devletlerinde, bu müesseselerin incelenmesi ve genel manada durumlarına göz atılması Osmanlılardaki müesseseyi tanımada faydalı olacaktır.
Tarih ve Söylentilerde Mihalbeyoğulları
Belleten · 1996, Cilt 60, Sayı 229 · Sayfa: 801-818
Özet
Tam Metin
Türk egemenliği döneminde Bulgaristan'ın birçok yerinde Mihalbeyoğlu soyadını taşıyan beyler yaşamıştı. Bunlar arasında ilk doğan çocuklar vakıfların mütevellisi (dinsel, eğitsel, hayri, toplumsal kurumların; cami, okul, imaret, köprü, çeşme vb. gibi yapıların masrafları karşılığı olarak vasiyet edilmiş emlâk müdürü) olurdu. Vakıf gelirlerinin bir bölümü de, vakıfnameler hükümlerine göre, mütevellillerin ve ailelerinin geçim masraflarına harcanırdı. Mihalbeyoğlu adı Bulgarların da dikkatini çekmekten uzak kalmamıştır; çünkü bu, yalnızca Hıristiyan olmak şöyle dursun, aynı zamanda bir Bulgar adı gibi görünmüştür.
DR. M. COSMOS MEGALOMMATİS, Turkish-Greek Relations and the Balkans - A Historian's Evaluation of Today's Problems, İstanbul, Cyprus Foundation, 1995 (?), 50 sayfa. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 226 · Sayfa: 863-864
Özet
Tam Metin
Sanırız, kitabın kendisi kadar yazarı da ilginç bir kişi olarak görünmektedir. Bu sebeple, kitabı hakkında bilgi vermeden önce, yazarın kısa biyografisinden söz etmek daha yararlı olacaktır. Yazar bir Yunan vatandaşı olmakla beraber, ailesi aslen Kastamonu'ludur. Kendisi 1956 yılında Atina'da doğmuş ve Atina Üniversitesi'nin Edebiyat Fakültesi'nden mezun olmuştur. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını, Paris, Brüksel, Munster, Şam, Kudüs ve Bağdat üniversitelerinde yapmış. Çalışmaları antik diller, tarih, felsefe, arkeoloji, din ve edebiyat alanlarını kapsamakta ve kendisinin belirttiğine göre, Yunanca'dan başka, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, İtalyanca, İspanyolca, Arapça, Farsça, Modern İbranice ve Türkçe bilmektedir. Yazar Türkiye'de de bulunmuş ve 1986 yılında Abdi İpekçi Gazetecilik Ödülü'nü almıştır.
Les Vues Des Musulmans Envers Des Chretiens
Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 218 · Sayfa: 271-284
Özet
En Arabie, l'ordre social était mauvais avant la prophétie de Mahomed. L'ignorance avait été répandue; l'esclavege avait été accueillie comme un événement normal et les femmes avaient été manquées de leur droits. La Mecque était une ville sacrée depuis des anciennes périodes et que l'on comptait le centre commercial. La responsabilité de cette ville, fondée par le prophéte Abraham et son fils Ismael, d'aprés certaines vues, appartenait aux dirigeants de la tribu de Mahomed. Mahomed avait fait la connaissance de certaines moines chrétiens au moment où il voyageait vers la Syrie avec son oncle Ebu Talib pour la commerce.
Osmanlı Düşünce Tarihinde Toplumsal Bir Muhalefet Olarak Şeyh Bedreddin ve Hareketinin Tahlili
Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 213 · Sayfa: 341-350
Özet
Tam Metin
İslam Düşünce Tarihinde 'zaman zaman' Hakim düşünce yapısına itiraz ederek, o devrin anlayısında değişiklik yapmak isteyenlerden birisi de Şehy Bedreddin'tir. Özgünlük, bağımsızlık ve karşıt olma temel hareket noktalarından kalkan bu insanlar, o zamana kadarki uygulamalardaki aksayan yönleri göstermeye çalışarak, kamunun belli bir kısmının sesi olabilmişlerdir. Gayeleri ıslahat olmasına rağmen, İslâm akâidi açısından vardıkları noktalar oldukça farklı olabilmiştir. Dolayısıyla Şeyh Bedreddin'in akâide dair görüşlerini iyi tahlil edebilmek için, o devrin sosyal ve iktisadî şartlarını iyi değerlendirmek gerektiği kanatindeyiz.
Mısır'da Abbâsi Halifeleri
Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 214 · Sayfa: 613-652
Özet
Müslümanların, Hz. Muhammed'in vefatından sonra, dini koruması ve dünya işlerini dini bir siyasetle idare etmesi için başlarına geçirdikleri kişilere halife, bu kuruma da hilâfet (imâmet) adı verilmiştir. Kur'ân'da yer yer "halife" ve çoğul olarak "halâif" ve "hulefâ" kelimeleri geçmektedir. Ancak bu kelimelerin, Peygamber'in yerine geçecek olan kimselerin ünvanı olması gerektiğine dair açık bir işaret yoktur. Halife ünvanını ilk olarak kullanan kişinin Hz. Ebu Bekir olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Ömer devrinde ise İslam cemaatinin başkanı hakkında genel olarak kullanılan "Halîfetü Rasûlillâh" (Peygamber'in halefi) ünvanının dışında "Emîrü'l-mü'minîn" ünvanı yerleşmişti. Halife karşılığı olarak "İmam" ünvanı da kullanılmış olup bu ünvan namazdaki imamlıktan istiare yoluyla alınmıştır. Hz. Peygamber, kendinden sonra kimin halife olacağına ilişkin herhangi bir vasiyette bulunmamıştır. Öte yandan halifenin nasıl seçileceği hususunda âyet ve hadislerde de belirli bir hüküm yoktur. Bu belirsizliklerden ötürü olsa gerek ilk dört halifenin tayininde belirli bir usûlün takip edilmediğini görüyoruz.
GIACOMO E. CARRETTO, I Turchi del Mediterraneo, dall'ultimo impero islamico alla nouva Turchia, Editori Riuniti, Roma, 1989. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 213 · Sayfa: 589-592
Özet
Giacomo E. Carretto'nun yapıtı son İslam İmparatorluğundan, Yeni Türkiye Cumhuriyetine kadar olan gelişmeleri kısaca ele alan, Türk ulusunun kökeninden başlayıp günümüze dek geçirdiği evreleri özet halinde okuyucuya sunan öğretici ve aydınlatıcı bir yapıt. Giriş ve Sonuç bölümlerinin dışında 6 ana başlık altında toplanmış olup her başlık kendi içinde çeşitli bölümlere ayrılmış. Yazar, Giriş bölümünde önce "Türk" adının İtalyanlarda nasıl duygular uyandırdığını açıklayarak, aslında batı dünyasının Türkleri tam olarak tanımadığını söyler. İ.S. IV. ve V. yüzyıllarda görülen Hun işgalinden sonra başlayan göçlerin Avrupa'ya bugünkü görünümünü verdiğini açıklayarak eski göçebe halklarının Batı dünyasının oluşumunda da önemli rol oynadığından söz ettikten sonra Türklerin dini inanışını ele alır ve aslında Türklerin, önceleri Şaman dinine bağlı olduğunu açıklar. Ardından İslam dinine geçişlerinin öyküsünü anlatır.
OTAM, Ankara Üniversitesi Osmanlı Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, sayı 2, Ankara Ocak 1991, 342 sayfa. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 213 · Sayfa: 593-594
Özet
Eserde, Ondört makale, iki belge yayını ve iki kitap tanıtımı bulunmaktadır. Dergide makaleler yazar soyadı alfabetiğine uygun şeklinde yer almaktadır. Yine, dergide bazı makaleler yabancı dilde (İngilizce) kaleme alınmıştır. Derginin arkasında ise, dergini içindekiler listesi İngilizce olarak da verilmiştir. Dergideki makaleler, adından da anlaşılabileceği gibi, Osmanlılardaki siyasi olaylar, onların milletler arası münasebetleri, bilimsel faaliyetleri, bu geniş zaman kesitinde sosyal hayattaki gösterdiği değişimler vb. konuları ele alıp, incelemektedir.
Türkiye'de İlahiyat Biliminin Gelişimi
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 347-354
Özet
Tam Metin
M.Ö. V. y. yıldan beri türlü yerlerde, bölgelerde köklü devletler kurarak varlığını günümüze dek kesintisiz sürdüren Türk ulusu, sürekli olarak, kendi yapısına uygun bir dinin arayışı içinde olmuştur. Bu amaçla türlü Türk boyları, toplulukları, türlü bölgelerde animizm, şamanizm, budizm, maniheizm, hıristiyanlık, yahudilik vb. gibi dinlere girmişlerdir. Örneğin, adlarını verdikleri Hazar Denizi kıyılarında bir devlet kuran Hazar Türkleri 508 yılında hıristiyanlığı benimsediler. Arapların VII. y. yıl sonlarında Kafkas bölgesine saldırıları sırasında islamiyet de aralarında yayıldı. Başkentleri Belencer olan bu devlet IX.y.yılda yahudiliği resmi din olarak kabul ettiler. Bugün Romanya'da yaşayan Gagavuz Türkleri, ortodoks hıristiyandırlar. Kiliselerinde ibadetlerini türkçe yaparlar. Türkistan bölgesindeki Türk devletleri islamiyeti resmi din olarak X. y.yıl sonlarında kabul etmeye başlamışlardır. İlk müslüman Türk devleti olarak, 840-1212 yılları arasında hüküm sürmüş olan Karahanlıları görüyoruz. İlek Hanlar da denilen bu devleti oluşturan Türk halkı X.y.yıl sonlarında (940'da) toplu olarak müslüman oldular. Bu tarihten sonra kurulan Türk devletlerinin hepsi müslümandırlar.
The Development of Theological Studies in Turkey
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 355-364
Özet
Tam Metin
By establishing firmly-based states in various places and regions the Turkish nation, has continued to exist uninterrupted since the 7th century B.C. up to the present day always looking for a religion befitting its both national and individual character. On the strength of this various Turkish clans and groups in different regions, have embraced religions such as Animism, Shamanism, Buddhism, Christianity, Judaism etc. For example, Khazar (Caspian) Turks, who founded a state on the coast of the Caspian Sea, to which they gave their name, accepted Christianity in 508. Furthermore, Islam began to spread amongst them when the Arabs attacked the Caucasus at the end of the 7th century A.D. This state of which Balanjar was the capital accepted Judaism as the offical religion. The Gagauz Turks who live in Rumania today are Orthodox Chirtians. They conduct services in their church in Turkish. Turkish states of Turkestan, began accepting Islam as their official religion towards the end of the 10th century A.D. The first Turkish Muslim state (Which existed from 840-1212) was that of the Karahanlis. The Turkish people, who set up this state, which was also called Ilek Hanlar, became Muslims collectively at the end of the 10th century. (in 940 A.D.) Turkish states after this date were all Muslim.