60 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • İslam
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

SEYYİD ALİ EKBER HITÂYÎ, Hıtâynâme, yay. İrec Afşar, Asian Cultural Documentation Center for Unesco Tehran, Cultural Bibliographies and Documents Series, 9; Tehran 1357 h.ş., 15 + 266s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 197 · Sayfa: 603-606
Tam Metin
Bir asırdan fazla bir zamandan beri üzerinde çalışmalar yapılan, islâm müellifleri tarafından Çin hakkında kaleme alınan eserlerin en mühimlerinden biri olarak kabul edilen Ali Ekber Hıtâyî'nin Hıtâynâme'si, Türk tarihini yakından ilgilendiren pek çok metni yayınlanan, Ferheng-i İrân Zemin ile Rahnümâ-yi Kitâb gibi dergileri yıllardır yayınlayan, İran'ın kitap dostu ilim adamlarından İrec Afşar tarafından, Türk ilim adamı Prof. Dr. Adnan Erzi ve Japon M. Honda'ya ithâfen yayınlandı.

İslam ve Osmanlı Hukukunda Gıyapta Yargılama Müessesesi

Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 196 · Sayfa: 169-200 · DOI: 10.37879/belleten.1986.169
Tam Metin
Usul hukukunun en çok tartışmalı olan konularından biri de gıyapta yargılama müessesesidir. Bu konu hukukçuları, kanun koyucuları ve uygulayıcıları tarih boyunca meşgul etmiş ve tarihin değişik devirlerinde, değişik din ve toplumlarda farklı şekilde düzenlenmiştir. Bazıları hukuk usulünde sürat ve sadeliği engelleyen bu müessesenin lüzumsuzluğuna dahi inanmışlardır. Buna rağmen çoğu hukukçular, gıyap halinin gâibin iddia veya savunma hakkını sınırladığını gözönüne alarak bu konuda ihtiyatlı davranılmasını uygun görmüşlerdir. Bü müesseseyi hukuk sistemleri de değişik biçimlerde düzenlemişlerdir. Roma hukuku böyle bir müesseseyi asla kabul etmemektedir. Roma hukukunda, davacı, davalıyı mahkemeye getirmek zorundadır. Bu konuda davacıya zor kullanmak yetkisi de tanınmıştır. Kilise hukukunda ise, gıyap müessesesi yoktur. Gelmeyen tarafın celseye getirilmesini sağlamak için bir takım cezalar tertip olunmuştur. Modern hukuk sistemleri denilebilir ki tüm olarak gıyap müessesesini benimsemişlerdir. Ancak gıyabın sonuçlarını ağır veya hafif şartlara bağlamak hususunda değişik sistemler ortaya çıkmıştır. Örneğin Türk Usul Kanunu'nun sistemi, ortalama bir yol tutmuş bulunmaktadır. Yani kanun koyucumuz, en dikkatli davranan bir tarafın bile tayin olunan bir celsede bulunamayacağı ihtimaline binaen, bu durumun hemen gıyabın hukukî sonuçlarını meydana getirmesine imkân vermemiş ve bunu bazı şartlara bağlamıştır. Bilindiği gibi İslam hukuku ve dolayısıyla Osmanlı hukuku da, orijinal bir hukuk sistemidir. Özellikle Türk Hukuk tarihi açısından, bu hukuk sisteminin, gıyap müessesesini nasıl düzenlediğini incelemek ve araştırmak yararlı ve ilginçtir. Gıyap müessesesi İslam hukukundaki değişik mezhepler açısından farklı şekillerde kabul ve izah edilmiştir. Osmanlı hukuku ise her konuda olduğu gibi bu konuda da, İslam hukukunun Hanefi ekolüne ait görüşleri aynen benimsemiş bulunmaktadır. Tanzimat hareketi gıyap müessesesinde ancak son zamanlara doğru etkisini göstermiştir. Kanunlaştırma hareketlerinin sözkonusu etkilerini ilk olarak 1330/1331 tarihli Nizamname'de ve daha sonra ise 1333/1336 tarihli Usul-i Mahkeme-i Şer'iye Kararnamesinde görmek mümkündür. İşte makalemizin konusunu, tarihi kadar kendisi de orijinal olan "İslam ve Osmanlı hukukunda gıyapta yargılama müessesesi" teşkil edecektir. Biz tarihî gelişmeyi takip ederek, önce gıyap müessesesinin münakaşasını; sonra Osmanlı'nın son zamanlarına doğru kabul görmeye başlayan Şafiî, Malikî ve Hanbelî ekollerinin görüşlerini; bunu müteakiben Hanefi ekolünün görüşünü ve en son olarak da 1330'lardan sonra kabul edilen gıyabi yargılama usulünü incelemeye çalışacağız.

Türk Filozofu Farabi ve Düşüncesi

Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 194 · Sayfa: 273-286 · DOI: 10.37879/belleten.1985.273
Tam Metin
Farabi'nin dedesinin adı Uzluk, babasının adı Tarhan'dır. Ayrıca O, Türklerin oturduğu bölgede dünyaya gelmiştir. Kaynaklarda kendisinden, al-Feylesof at-Türkî diye söz edilir. Maveraünnehir'de Farab ilinin Vesic köyünde H. 257 / M. 870 yılında doğmuştur. Bir süre Merv'de tahsil görmüştür. Daha sonra Bağdat'ta, Harran'da ve Şam'da dolaşmıştır. Felsefe öğrenimini Bağdat'ta iken Ebu Bişr Metta b. Yunus'tan ders alarak geliştirmiştir. Ayrıca Harran'da Yuhanna b. Haylan'dan mantık ve felsefe dersi aldı. Daha sonra Halep ve Şam dolaylarının Sultanı olan Seyf ad-Devle'nin çağrısı üzerine Şam'a yerleşti. Birçok dil biliyordu. Çok zeki ve çalışkan bir insandı. Zamanında felsefe, mantık, psikoloji, musiki, matematik ve tıpta büyük bir bilgin olarak tanındı.

Büyük Devletlerin Osmanlı İmparatorluğunu Parçalama Çabalarında Hıristiyan Azınlıkların Rolü

Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 195 · Sayfa: 647-656
Tam Metin
Türkler, Müslümanlığı dinleri olarak kabul ettikleri gün, İslâmı kendi varlığı için büyük bir tehlike sayan Hıristiyanlık dünyasınca damgalı bir halk olarak görülmeye başlanmışlardı. Papa II. Pius'un çabalarına karşın, Türklerin Hıristiyanlığı kabullenmemeleri; siyasî ve dinî sahada büyük ölçüde bir çatışma niteliğinde olan Haçlı seferlerinde İslâm davasına (sav) katkıda bulunmaları, onları Batı Hıristiyanlarına hiç de sevdirmemişti. Din uğrundaki bu savaşlar, Müslümanlık ve Hıristiyanlık arasında yüzyıllarca süren kin, nefret ve düşmanlık yaratmıştı. Hıristiyanlık, İslâmı bir sapıklık, bir umacı olarak görüyor, onun, İsa'nın verasetini ortadan kaldırmak amacı güttüğüne inanıyordu; dolayısıyla, halifeliği üstlenerek (deruhte) İslâmın davasını benimseyen Osmanlı Türkleri, Hıristiyanlığın bu nefret ve düşmanlığına hedef olmuşlardı.

The Role of Christian Minorities in Efforts by the Great Powers to Dismember the Ottoman Empire

Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 195 · Sayfa: 657-666
Tam Metin
When the Turks made the fateful decision of embracing Islam as their religion, they became a marked people in the eyes of the Christian World, which saw that religion as a great danger to its very existence. The Turks failure, or refusal, to accept Christianity, despite the efforts of Pope Pius II, did not endear them to the Christians of the West; nor did their contribution to the Muslim cause during the great politico-religious upheaval of the Crusades. These religious wars created bitterness, hatred and hostility between Islam and Christianity, which were to last for centuries. Christendom saw Islam as a deviance, a bogey, which, it believed, aimed at eradicating the Christian heritage; and therefore the Ottoman Turks, who had espoused the cause of Islam by taking over the Caliphate, became the object of that Christian hatred and hostility.

Halk Şâirlerimizin Küçümsenmesi ve Tahkiri Mes'elesi

Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 194 · Sayfa: 313-334 · DOI: 10.37879/belleten.1985.313
Tam Metin
Türkler'in İslam medeniyetini kabulünden önce, Oğuzlar'ca ozan denilen halk şairleri, bu medeniyeti benimsemelerinden sonra da pek tabiî olarak devam etmiştir. İslam medeniyetinin dil, vezin, nazım şekli, fikir, v.b. bakımından te'sirinde kalan Divân edebiyatı mensublarının, mahallilik nüfuzunun ve millî fikirlerin muhtelif asırlarda azalıp çoğalmasıyla ölçülü olarak, halk şairlerini ve eserlerini çoğu küçümsedikleri, hakaretle karşıladıkları, ba'zan da onları taklid yolunda örnekler verdikleri görülür.

Hz. Muhammed Devrinde İslâm - Hıristiyan Münasebetlerine Toplu Bir Bakış

Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 193 · Sayfa: 53-64 · DOI: 10.37879/belleten.1985.53
Tam Metin
Arap Yarımadasına Nasrâniyetin giriş tarihini tam olarak tespit mümkün olmamakla birlikte; Kilise ricâli bu tarihi, Hıristiyanlık tarihinin ilk günlerine kadar götürmeye çalışmışlardır. Fakat bu, yine de araştırılmaya muhtaç bir konudur. Bununla birlikte çok erken devirlerde Hıristiyanların Arap Yarımadasına gelip yerleştikleri veya Hıristiyan davetçilerinin Araplar arasında müntesipler temin ettikleri konusunda kaynaklarda bilgi verilmektedir. Buna rağmen Araplar arasında Hıristiyanlık, geniş halk kitlelerine intikal etmemiştir. Bunun sebebleri arasında, Arapların "Putperestliği Milli Bir Din" olarak benimsemeleriyle, hürriyetlerine bağlı oluşlarının tabiî sonucu, yabancı dinlere iltifat etmeyişlerini gösterebiliriz.

BERNARD LEVIS, The Jews of Islam, Princeton 1984, 245 sh. A.IV/8274 [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 194 · Sayfa: 397-400
Tam Metin
Osmanlı musevîliği tarihçiliğin en az işlenen konularından biri. Hiçbir ülkede musevî cemaati Osmanlı imparatorluğunda olduğu kadar renkli ve değişik boyutlara sahip değildir. Bu renklilik cemaatin menşei kadar yaşayan folklorunda, dilinde, zamandan zamana değişen iktisadi durumunda görülür. Osmanlı musevîliğinin tarihini yazmak, bizzat Osmanlı tarihini yazmak kadar güç ve karışık bir iştir. Bernard Lewis, İslâm ülkelerinde İslâmdan sonra Yahudileri ele alıyor.

Tarih Objektifinde Hz. Peygamberin Hadisleri ve Türkler

Belleten · 1984, Cilt 48, Sayı 191-192 · Sayfa: 417-452 · DOI: 10.37879/belleten.1984.417
Tam Metin
Hz. Peygamber ve Türkler, İslâm ve Türk tarihinin halâ aydınlatılması gereken önemli konuları arasındadır. Her ne kadar Medîne'de, Hz. Peygamberin üstün gayretleri ile temelleri atılan İslâm Devleti ve Müslüman Toplumu, büyük ölçüde Araplardan oluşmuş ise de, çeşitli ırk ve dinlere mensub birçok kimseler daha ilk devirlerde İslam dinini kabul ederek bu yeni topluma katılmışlar, gereken saygı ve ilgiyi de görmüşlerdir. İran asıllı Selman, Bizanslı (Rum) Suhayb, Habeşistan'dan kopub gelen Bilâl ve Medîne'ye yerleşmiş bir çok Yahûdîlerden, ihtida edenler, bu toplumda dikkatimizi çeken gayri Arap ve fakat ilk müslüman şahsiyetlerdir. Türklere gelince, meşhur Yasir ailesinin aslının Türk olabileceği yolundaki iyimser görüşlerin dışında, Medine İslam toplumunda herhangi bir Türkün varlığını iddia etmek bugün için nerede ise imkânsız gibi görünmektedir. Elde mevcut kaynaklara göre, Türk asilzadelerinin ilk defa Medine'ye gelmeleri, Emevî halîfelerinden Muaviye zamanında ve Halîfe Hz. Osman'ın oğlu Said'in kısa bir süre Horasan valiliği sırasında mümkün olmuştur. (674).

GIACOMO E. CARRETTO, CLAUDIO LO JACONO, ALBERTO VENTURA, Maometto in Europa. Arabi e Turchi in Occidente 622-1922, a cura di Francesco Gabrieli. Milano 1982 [satışa verilişi 1983 yılı başları], büyük boy 278 Sayfa. Milano'daki A. Mondadori Yayınevi. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1984, Cilt 48, Sayı 191-192 · Sayfa: 543-546
Tam Metin
Eserin kısa bir aralıktan sonra Almanca ve Fransızca çevirileri de çıktı; ilki: Mohammed in Europa. 1300 Jahre Geschicte, Kunst, Kultur, München 1983. İkincisi: Histoire et civilisation de l'Islam en Europe. Arabs et Turcs en Occident du VII° au XX° siecle. Praface de Jean Paul Roux, 1983. Her iki çeviri de A. Mondadori yayınevinin Verona kentinde bulunan basımevinde basılmış, aynı sayfa düzeni ve resimler kullanılmıştır. Ederi 40.000 Lit. Türk-İslam uygarlığının 13 yüzyıllık bir dönemini işleyen bu eser, doğubilim araştırmalarında müstesna bir yeri bulunan ve üstad sözcüğünü lâyıkıyla hak eden Prof. F. Gabrieli'nin öncülüğünde, neslimizin üç çalışkan ve yetenekli araştırıcısı tarafından hazırlanmıştır.