16 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • 19. yüzyıl
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Osmanlı Devleti’nde Difteri Hastalığı ve Koruyucu Sağlık Hizmetlerine Dair Bulgular (19. Yüzyıl Sonları ve 20. Yüzyıl Başlarında)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 419-480 · DOI: 10.37879/belleten.2017.419
Tam Metin
Difteri hastalığı tarihte karabakma, kızılağrı, kuşboğan, kuşkuyruğu, Bretonneau hastalığı, Süryani ülseri, kuşpalazı gibi adlarla isimlendirilmiştir. Hastalıkla mücadelede kullanılan difteri serumu bilim dünyasına tanıtıldıktan birkaç gün sonra Sultan II. Abdülhamit'e de sunulmuştur. II. Abdülhamit serumun İstanbul'da da üretilmesi için çalışma başlatmıştır. Bu çerçevede difteri hastalığı ile mücadele için Dr. Nicole ve Dr. Nizameddin Bey başta olmak üzere muhtelif araştırmacılar Paris'e gönderilmiştir. Paris'te bulunan Pasteur Ameliyathanesi örnek alınarak İstanbul'da "Difteri Ameliyathanesi" adı verilen difteri hastalığı ile mücadele merkezi kurulmuştur. Ayrıca II. Abdülhamit, 1898'de, küçük yaşta difteri hastalığından kaybettiği kızı Hatice Sultan anısına Hamidiye Etfal Hastanesi'ni yaptırmıştır. Bu hastanenin içerisinde de difteri ile mücadele merkezi kurulmuştur. Osmanlı Devleti hastalık alanlarını dezenfekte etmek için pülverizatör, tebhir makinesi ve otoklâv makinelerini, hastaları tedavi için ise difteri serumunu kullanmıştır. Ancak vilayetlerin bütçelerinin yetersizliği bazı kazalarda belediye tabibi bulunmamasına, bazı kazalarda ise mücadelenin belediye tabiplerine vekâlet eden yetersiz kişiler tarafından yapılmasına neden olmuştur.

Understanding Ottoman Heritage in Bosnia and Herzegovina: Conversions to Islam in the Records of the Sarajevo Sharia Court, 1800-1851

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 507-530 · DOI: 10.37879/belleten.2016.507
Tam Metin
The trend of mass conversions to Islam took place in Bosnia and Herzegovina in the period between the 15th and 17th centuries, and has, thanks to the work of a couple of researchers of this period, been extensively studied and expounded on. On the other hand, the academic community has very little information on conversions to Islam in the period that followed. The goal of this study was to shed light on the conversions to Islam before the Sarajevo Sharia Court in the first half of the 19th century. In doing so, it devotes particular attention to the very act of conversion, its foundations in the Sharia law, the intensity of the conversions, and the identities of the converts themselves. Upon studying the Sarajevo court records, we see that the trend of the expansion of Islam did continue in the 19th century, albeit to a much more limited extent. Between 1800 and 1851, 123 people willingly converted to Islam before the Sharia Court in Sarajevo. In addition, there were also ten underage children (according to Sharia regulations), who were legally converted to Islam after one of their parents became a Muslim. There were conversions happening almost every year, with only five years in this period for which we have no registered conversions, while between one and seven people converted within one Gregorian calendar year. Previously, the new Muslims had been members of other monotheistic religions found in the region (Catholics, Orthodox Christians, Jews), and hailed from town and village surroundings.

19. Yüzyılda Osmanlıda Sürgün Politikası Çerçevesinde Sürgün Kadınlar

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 245-272 · DOI: 10.37879/belleten.2014.245
Tam Metin
Osmanlı tarihinde ve hukuk sisteminde sürgün kelimesi, iki anlamda kullanılmıştır. Birinci anlamıyla Osmanlı tarihinde iskân ve yerleştirme politikası, ikinci anlamıyla da Osmanlı hukuk sisteminde bir ceza şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlık tarihinde bütün devletlerin kullandığı bir cezalandırma şekli olan sürgün, çalışmamızda bu anlamı açısından değerlendirilecektir. Bir cezalandırma şekli olarak ölüm cezasına denk sayılabilecek derecede ağır bir suç olan sürgün cezası, suçlunun bulunduğu yerden başka bir mahalle belirli bir süre uzaklaştırılması anlamına gelmektedir. Bu anlamıyla herhangi bir ayırım yapılmaksızın Osmanlıda suçlu bulunan her kesime uygulanmıştır. Osmanlı kadınları da bu cezaya çarptırılan kesim arasında yer almıştır. Kaynak olarak konuyla ilgili Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde yer alan 19. yüzyıla ait belge gruplarından yararlanılacaktır. Çalışmada öncelikle sürgün cezasının Osmanlıdaki uygulamaları hakkında bilgi verilecek, daha sonra da kadınlar arasında sürgün cezasının uygulaması üzerinde durulacaktır. Bu noktada araştırmada şu sorulara cevap verilmeye çalışılacaktır: 1. Osmanlıda 19. yüzyılda hangi suçlardan dolayı kadınlara sürgün cezası verilmiştir? 2. Sürgün cezasına çarptırılan kadınlar, hangi şartlarda, nerelere gönderilmişlerdir? 3. Cezanın uygulanması esnasında Osmanlı kadınlarının yaşantıları nasıl şekillenmiştir? 4. Cezanın uygulanması esnasında ve sonrasında bu cezaya çarptırılan kadınların toplum içindeki durumları ve aileleri gelişmelerden nasıl etkilenmiştir? Sorulara verilecek olan cevaplarla elde edilen veriler çerçevesinde araştırmada, sürgün cezasının Osmanlı sosyal yaşantısı içerisinde kadınların hayatını nasıl etkilediği yönünde bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.

19. Yüzyıl Sonlarında Osmanlı Devletinde Veteriner­lik Mesleği ile İlgili Bir Değerlendirme

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 239-260 · DOI: 10.37879/belleten.2012.239
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nde 16. yüzyıldan itibaren baytarname tarzı eserlerin kaleme alındığı görünmesine rağmen, veterinerlik öğretimi Avrupa'dan 80 yıl sonra 1842 yılında başlayabilmiştir. Veterinerlerin modern tarzda yetişti­rilmesi için Avrupa ile yakın ilişkilere girilmiştir. Bu çerçevede Avrupa'ya öğrenci gönderilmiş, Avrupa'da yazılan bilimsel kitaplar ve konu ile ilgili gazeteler yakından takip edilmiştir. Ancak yetiştirilen veterinerler harp ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle vilayetlerin ihtiyacını karşılayamamıştır. Bu­nun sonucu olarak da hayvanlarla ilgili yapılan sağlık kontrolleri eksik ya­pılmış ve bulaşıcı hayvan hastalıklarının yayılmasına engel olunamamıştır.

1862 Karadağ Askeri Harekatı ve Sonuçları

Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 273 · Sayfa: 503-544 · DOI: 10.37879/belleten.2011.503
Tam Metin
XIX. yüzyıl ortalarına kadar dünyada birkaç seyyah dışında kimsenin ilgilenmediği dağların vahşi insanları Karadağlılar, Paris Barış Antlaşması'nı takip eden günlerde birden bire uluslararası gündeme dahil oldular. Karadağlılar bağımsızlık ve sınırlarını genişletmek istediklerini açıkça tüm dünyaya ilan ettiler. Fakat önlerindeki en büyük engel bağlı oldukları Osmanlı Devleti idi. İstekleri kabul edilmeyen Karadağlılar, kendilerine verilmeyen bağımsızlığı zorla almaya kalktılar. 1857'den beri Bosna Hersek'te ortaya çıkan isyanları kullanarak durmaksızın Osmanlı topraklarına akınlar yaptılar. Buna karşı Osmanlı Devleti, Paris Barış Antlaşması'ndan sonra oluşan olumlu havayı yıkmak istemediğinden binlerce insanın hayatına mal olan bu saldırılara karşı gerekli önlemleri almadı. Ancak 1862'ye gelindiğinde Karadağ'a bir operasyon yapılmadan olayların durulmayacağı ortaya çıktı ve nihayet Karadağ"a girildi. Her zaman olduğu gibi Batılı büyük güçler olaylara müdahale etti ve Osmanlı Ordusu Çetine'ye 16 kilometre uzaklıkta durduruldu. İki taraf arasında sınırların konsoloslar tarafından belirlendiği ve hiçbir zaman uygulanamayan İşkodra Antlaşması imzalandı. Karadağ Harekatı ve sonrası, bu yüzyılda Osmanlı Devleti'nin büyük devletlere dayanarak politika üretmesinin hem tipik bir örneği hem de bu politikanın iflasının güzel bir örneğidir. Ancak Osmanlı Devleti, Berlin Kongresi'ne kadar bu politikayı ısrarla sürdürecek ve acı bedeller ödemek zorunda kalacaktır.

REINHOLD SCHIFFER, Oriental Panorama: British Travellers in 19th Century Turkey, Amsterdam - Atlanta 1999, VIII-445 sahife. Viyana'daki Karşılaştırmalı Edebî Bilimler Enstitüsü (Institut für Vergleichende Literaturwissenschaft)'nün 33 numaralı yayını. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 973-976
Tam Metin
Seyahatnâmelerin tarih ile uğraşanlar için birinci elden kaynaklar türünden olduğu bilinir. İnsan ister kendi ülkesini, ister yabancı ülkeleri gezsin, dolaşsın, gördüklerini, işittiklerini, bazan önceden veya seyahat sırasında okuduklarını kaleme döker, bazan bunları resimlerle veya gravürlerle yani görüntü malzemesi ile de süsler. Onun için Osmanlı hakimiyetindeki topraklarda dolaşanların yanlarında gravür sanatkârları da vardır.

19.yüzyılda Hıristiyan-Müslüman Eşitliğine Karşı Türklerin Tutumları

Belleten · 1999, Cilt 63, Sayı 236 · Sayfa: 229-252
Tam Metin
Her modern toplum meydana geldiği çeşitli gruplar arasındaki eşitsizliklerden dolayı ortaya çıkan problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Özellikle 18. yüzyılda Amerika'da "her insanın eşit yaratıldığının" ilân edilmesinden ve Fransa'da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nin hazırlanmasından beri, bu böyle olmuştur. Eşitsizliği yaratan farklılıklar çeşitlidir-(ekonomik, sosyal, ırksal, dilsel (linguistic), dinsel ve siyasal sebepler). Bu sebepler iç içe geçmiştir. Yakındoğu'da son zamanlara kadar, gruplar arasındaki başlıca ayırımlar (sınırlar) ve bu yüzden homojen topluma başlıca engeller din kaynaklı olmuştur. Bugün Yakındoğu toplumunda sosyal ve ekonomik eşitsizlikler/farklar, modern teknoloji ve malî durum satın almak ve harcamak için daha geniş imkânlar sundukça artsa da, milliyetçi görüş dinî görüşün önüne geçse de, hâlâ genellikle dinin, ayıran bir hat görevini gördüğü ve kişinin inancının onun ayırt edici vasfı olduğu doğrudur.

Osmanlı-Yahudi İlişkilerine Genel Bir Bakış

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 219 · Sayfa: 539-564
Tam Metin
Bu araştırmada, Osmanlı Devletinde yaşamış olan Yahudilerin hukukî, dinî ve sosyal konumları hakkında çok kısa genel bilgi verildikten sonra, 19 yy. da Yahudileri ve Osmanlı Devletini ilgilendiren bazı önemli sorunlar, İngiliz, Amerikan ve Alman Arşiv belgelerinden birkaç örnekle ortaya konulmuştur.

JACOB M. LANDAU, The Politics of Pan-Islam (Ideology and Organization), Oxford Clarendon Press, 1990, 425 sh. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 216 · Sayfa: 597-598
Tam Metin
II. Abdülhamid devrinde panislamizmin dış dünyadaki etkileri bugüne kadar derli toplu yolgösterici bir çalışmanın konusu olamamıştır. Normal okuyucu kadar, bu sahalara el atmak isteyen mütehassıs da doğrusu teorik yönden olduğu kadar, bilgi ve literatür bakımından ilk adımları sağlamca atmasına yardım edecek bir müracaat kitabından yoksundur. Panislamizm imparatorluk içinde ve imparatorluk dışındaki geniş Müslüman dünya üzerinde ne kadar etkiliydi, hatta bazı yazarların açtığı tartışmaya göre islâmcılık ne derecede var olan bir doktrin ve hareketti? Bu sorunun cevabı münferid araştırmalar, dar kapsamlı tetkikler ve bir iki dildeki kayıtlara anlaşılacak gibi değildir. Panislamizm konusu, İslâm coğrafyasının kendisi kadar geniş ve çetin, bilinmez ve rengarenk bir konudur. Panislamizm sadece 19. yüzyıl Osmanlı tarihinin değil; Rusya, İran ve İngiltere imparatorluğu ve Fransa tarihinin bir önemli kısmıdır.

Balkanlardan Anayurda Yapılan Göçler

Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 212 · Sayfa: 109-120
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa'daki hudutları daralmaya başladıktan sonra Hıristiyan alemi ortasında devletinin himayesinden mahrum kalmak istemeyen bir zamanlar efendisi oldukları bir ülke halkının nahoş hissiyat ve fiilleri ile karşılaşmayı arzu etmeyen Türk müslüman ahali anavatana doğru göç etmiştir. Ondokuzuncu yüzyıl başında önce Sırbistan'da ve Mora'da başlayan isyanlar 1829'da Yunanistan'ın bağımsızlığı ile son bulmuş ve 1878 Berlin Antlaşması da Romanya, Sırbistan ve Karadağ'a bağımsızlık vererek Bulgaristan Prensliğini de yarattığı için Balkanlardan da Türkiye'ye göç başlamıştır.