33 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Anatolia
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Anadolu Tarih Öncesi Dönemlerine Yeni Katkılar: İnhisar Gedikkaya Mağarası (MÖ 14500-4500)

Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 311 · Sayfa: 1-43 · DOI: 10.37879/belleten.2024.001
Tam Metin
Gedikkaya Mağarası, Bilecik ili İnhisar ilçesinin yaklaşık 1 km güneydoğusunda, Gedikkaya Mevkii’nde yer alan Gedikkaya Nekropolü içerisinde bulunmaktadır. Mağara, Epi-paleolitik, Neolitik ve Kalkolitik olmak üzere üç farklı dönemde yerleşime sahne olmuştur. Bunun yanı sıra düzensiz bir şekilde Hellenistik Dönem’e ait az sayıda ele geçen malzeme; mağaranın yer aldığı kayalık tepenin eteklerinde yer alan yerleşim yerinin sakinlerinin zaman zaman belli amaçlarla mağarayı ziyaret ettiğine işaret etmektedir. Karbon 14 yaş tayini analizlerinin sonuçlarına göre mağarada bugüne dek bilinen ilk yerleşim Epi-paleolitik Dönem’e denk gelen MÖ 14500’lere aittir. Mağaranın iskân edildiği en geç tarih ise Orta Kalkolitik Dönem’e denk gelen MÖ 4500’lerdir. Mağaradaki Epi-paleolitik Dönem buluntuları Avrupa Üst Paleolitik Dönem kültür öğeleri ile Anadolu ve Doğu Akdeniz’in Çanak Çömleksiz Neolitik kültürleri arasında bağlantılar olduğunu düşündürmektedir. Neolitik Dönem sonuna ait bulgular burada kısa süreli bir yerleşime işaret etmektedir; söz konusu kontekstlere ait tarihler, 8.2 ka olarak bilinen iklim olayına ve küresel soğumanın zirve yaptığı sürece denk gelmektedir. Kalkolitik Dönem’in ilk yarısı Gedikkaya’da mimarisi ile daha uzun süreli fakat sezonluk iskânın olduğu bir zaman dilimidir. Neolitik ve Kalkolitik Dönem buluntuları şaşırtıcı bir şekilde Balkanlar, Kafkaslar, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu gibi uzak bölge kültürleriyle ortak öğeler içermektedir. Gedikkaya’daki iskân büyük oranda iklim olayları ile ilişkilendirilen ama yine de tam olarak kesinleşmemiş sebeplere bağlı “kültürel kırılmaların” olduğu dönemlere denk gelmektedir. Dolaysıyla barınma, yeni yer arayışı, güvenlik ve konaklama gibi çeşitli sebeplere bağlı bölgeler arası insan hareketliliğinin yaşandığı süreçlerde mağarada yerleşilmiştir.

The Formation and Denouement of “Perso-Islamic” in Oriental History and the Case of Seljuk Art and Architectural History

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 307 · Sayfa: 895-927 · DOI: 10.37879/belleten.2022.895
Tam Metin
This paper questions the validity of the term “Perso-Islamic,” a label invented in scholarship on the history of the Middle East to coin the presumed cultural union between former ancient Persia and later Islamic culture. From the nineteenth century on, particularly the European historians with Indo-European philological background introduced an idiosyncratic discourse to studies on Islamic civilization. The phrase Perso-Islamic has been almost extemporaneously employed by them in places where institutions, culture and etiquette in central Islamic lands hint at elements of preIslamic kingship. As a result, the elements of culture in Central Asia, Iran and Anatolia that are considered as “civilized” are habitually linked to ancient Persia, and non-Iranian elements are marginalized under that holistic term, Perso-Islamic. As a chief expression of a long fostered orientalist paradigm, “Perso-Islamic” then became one of the key concepts of the grand narrative on Islamic art and architecture. The objective of this paper is first to reveal what “Perso-Islamic” refers to in historical studies, then to illustrate virtually impetuous use of the term in recent scholarship on Seljuk art and architecture.

Madenciliğin Beşiği Anadolu: Tarih Öncesi Dönemlere Ait Bakır Yatakları

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 667-676 · DOI: 10.37879/belleten.2017.667
Tam Metin
Dünya üzerinde ilk metal eserin kullanıldığı Anadolu, bu ilk olma özelliğini erken dönemlerden itibaren burada yerleşik hayata geçen insanlara ve bu toprakların maden yatağı bakımından zengin olmasına borçludur. Yapılan araştırmalar Anadolu'da erken dönemlerde işletilmiş olabilecek binlerce maden yatağının olduğunu göstermektedir. Ancak bu konudaki en önemli sorun, bunların ne kadarının Anadolu'da yazının kullanılmaya başladığı MÖ 2. binyıl öncesindeki tarih öncesi dönemlere ait olduğudur. Bu çalışmada Anadolu'da tarih öncesi dönemlerde kullanılmış olabilecek bakır yataklarını incelenmektedir.

Deforestation in Sixteenth Century Anatolia: The Case of Hüdavendi̇gar (Bursa) Sancak

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 167-200 · DOI: 10.37879/belleten.2014.167
Tam Metin
After the industrial revolution in Europa, the importance of one subject started to become particularly striking: Environmental Change. Environmental Change which has many components, has become day by day high point and investigated topic depend on growing population and needs of people. Although the results and the solutions concern all countries, research on this subject has unfortunately been limited to developed western countries. Deforestation is an important component of environmental change and it is on the agenda especially when tropical forests are discussed. Yet, forests are in danger in other region as much as tropical forests. As condition of rainfall and temperature is quite suitable in tropical region, this situation seems to be much more limited in many other regions.Deforestation is a controversial issue today particularly when tropical forests are under consideration. However, deforestation is also a vital issue in other regions of the world, and concerns not only the contemporary life but also the past that goes far back in history. Moving from this stance, this article studies the deforestation in the history of Anatolia, which hosted many peoples and civilizations throughout its history. The subject is handled with a close study of various deforestation records archived during the Ottoman period. The article studies the case of Hüdavendigar sancak that was located near Istanbul, which was rich with forests that could renovate themselves and inhabited great populations throughout history. In this respect, the conclusions derived from the case of Hüdavendigar sancak can be generalized for the whole of Anatolia. As understood from the Ottoman records, the increasing population and thus the increasing needs in sixteenth century Istanbul made deforestation an outstanding issue in that century. However, the subject has remained almost untouched among the academicians who benefited from the Ottoman archives. Thus, this study is the first one that handles this subject and can be taken as an introduction to deforestation in Anatolia of the Ottoman period.

Arkeolojik ve Filolojik Veriler Işığında M.Ö. 2. Binde Frit, Fayans ve Cam Malzeme Üzerine Bir Çalışma

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 278 · Sayfa: 15-72
Frit, fayans ve cam kullanımı Ege, Mısır, Mezopotamya ve Anadolu'da M.Ö. 2. bin kültürünün önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Gerek arkeolojik gerekse filoloji verilerin ortaya koyduğu gibi özellikle Geç Tunç Çağı'nda, başta cam olmak üzere fayans ve frit malzemenin üst düzey uluslararası yazışmalara konu olabilecek kadar değerli ve yalnızca elit kesimin hizmetinde olan bir hammadde özelliği taşıdığı açıkça görülmektedir. Bunun yanı sıra söz konusu malzemenin üretiminde kullanılan atölyelerin çoğunlukla saray içinde ya da saray ile bağlantılı kesimlerde yer alması ve dağılımının saray kontrolünde yapılmış olması frit, fayans ve camın değerli materyaller arasında yer aldığını ortaya koymaktadır.

Batı Anadolu’daki Türk Yayılışına Karşı Bizans İmparatorluğu’nun Kuman-Alan Topluluklarını Balkanlardan Anadolu’ya Nakletmesi

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 276 · Sayfa: 403-418
Bizans İmparatorluğunun uzun tarihi boyunca zaman zaman bazı toplulukların askerî sebeplerle imparatorluğun bir bölgesinden başka bir bölgesine zorunlu olarak göçürüldükleri bilinmektedir. XI. yüzyılın ikinci yansından itibaren Orta ve Doğu Anadolu Bölgesi'ni tedricen Türklere kaptıran Bizans yönetimi, Batı Anadolu'daki son hâkimiyet sahalarını kaybetmemek için büyük çaba sarf etmiştir. Bu doğrultuda alman önlemler çerçevesinde Balkanlardan Kuman ve Alan toplulukları Anadolu'ya getirilerek Türklerin yayılma sahalarına yerleştirildi. Bu makalede Bizans yönetiminin XIII. yüzyılın ortası ve XIV. yüzyılın hemen başında Batı Anadolu'daki Türk yayılışını durdurmak için uyguladığı askerî amaçlı iki büyük nüfus transferi ve bunların sonucu üzerinde durulacaktır.

Türk Konut Mimarisinde Tarihsel Süreklilikler: Orta Asya ve Anadolu

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 276 · Sayfa: 503-526
Türklerin yurt edindiği önemli bölgelerden biri olan Anadolu'da bulunan tarihsel konut mimarisi örnekleri Anadolu'nun antik dönemlerine değin uzanan yapı tekniklerinin Orta Asya Türk kültüründe var olan bazı mekânsal kurgular ve yapı elemanları ile sentezlenerek günümüze ulaştığını göstermektedir. Tarihsel veriler ışığında Anadolu'da XI. ve XII. yüzyıllarda artan Türk nüfusu ile Anadolu'daki diğer topluluklar arasında kendini mimaride gösteren verimli bir kültürel etkileşim gerçekleştiği söylenebilir. Stratejik coğrafi konumu dolayısı ile tarihte uzun süreli siyasi istikrarsızlık dönemleri geçiren Anadolu'da üst idari değişikliklere rağmen genelde geniş halk kitlelerinin kültürel yapısı tarih boyunca süreklilik göstermiştir. Kültürün somut izlerini oluşturan mimari ürünler, bu sürekliliğin okunabileceği önemli tarihsel bilgi kaynaklarıdır. Bu bağlamda özellikle sivil konut mimarisi örnekleri halk kültürünün mekânsal kurguları hakkında somut bilgiler vermektedir. Bu çalışmada sivil konut mimarisi alanındaki bilgi altyapısı ışığında Anadolu ve Orta Asya Türk konut mimarileri arasındaki süreklilikleri ortaya koymak ve değerlendirmek için yeni bir kavramsal çerçeve önermekte ve bu altyapıdan faydalanarak değişik mimari örnekleri karşılaştırmakta ve yorumlamaktadır.

Artuklu - Dânişmendli İlişkileri Hakkında

Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 475-482
Tam Metin
Anadolu'nun Türkler tarafından fethi dünya tarihi açısından önemli bir olaydır. Bu yeni coğrafyaya hâkim olan Türkler, burada ilk anlardan itibaren irili ufaklı bir çok devletler kurmuşlardır. Artuklular, ilk kurulan devletlerden olup, en uzun ömürlülerinden birisidir. Bu Türk devleti, doğu ve güney-doğu Anadolu'da Türk hâkimiyetini yerleştirerek, bölgenin Türkleşmesinde çok önemli bir görev üstlenmiştir. Yine Anadolu'da bu devletle eş zamanlı olarak kurulan Türk devletlerinden birisi de Dânişmendlilerdir. Bu Türk hanedanı da fetihle birlikte yaklaşık bir asır boyunca Karadeniz'den doğu ve güney-doğu Anadolu'ya kadar yayılarak, bu alanlarda hâkimiyet kurup, bölgenin Türkleşmesini sağlamıştır. Anadolu'nun Türklüğü açısından önemli her iki Türk devletinin bu tarihi rolleri sebebiyle birbirleriyle ilişkileri önem kazanmaktadır. Zira bu ilişkiler Anadolu'nun siyasi kaderini etkilemiştir.

Harezmli Türklerin Anadolu ve Yakındoğu’daki Rolleri ve Tesirleri

Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 95-118
Tam Metin
Tarihin en önemli hâdiselerinden biri olan Moğol istilâsı ile Yakındoğu'nun ve Anadolu'nun siyasî, sosyo-kültürel ve etnik-kabilevî yapısında önemli bir değişim meydana gelmiştir. Bu istilâ genel olarak Yakındoğu ve Anadolu açısından bir yıkım getirmesine rağmen, Anadolu' nun güney, batı ve kuzey sınırlarındaki uç bölgelerde bir Türkleşme süreci başlatmıştır ki, bu durum Anadolu'da millî bir dönemin başlangıcı gibi müsbet bir tesir ortaya koymuştur. Bu durum Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi için de geçerli olmaktadır. Zira Moğol istilâsı ile birlikte Anadolu'ya gelen Ak-Koyunlu ve Kara-Koyunlu gibi büyük göçebe Türkmen zümreleri XIV. yüzyıldan itibaren bu bölgelerin Türkmeniye olarak adlandırılmasına sebep olacaklardır(1).

Tarihi Erzurum Kenti Üç Kümbetler ve Çevresinde Bir Analiz Çalışması

Belleten · 2005, Cilt 69, Sayı 256 · Sayfa: 841-858
Tam Metin
Günümüzde kentlerin ve dolayısıyla kentsel mekanların yaşadığı ve giderek artmakta olan sorunlar; özellikle hızla artan nüfus ve beraberinde gelen yoğun yapılaşma, çevre kirliliği, ekonomik güçlükler, sosyo-kültürel değişim vb. ana başlıklar altında toplanabilir. Kentlerin olumsuz büyüme ve gelişmeleri, toplumların yüzlerce yıllık birikim ve deneyiminin sonucunda sahip oldukları ve kentlerin genel karakterlerini kazanmalarında önemli rol oynayan tarihi-geleneksel çevreleri doğrudan etkilemektedir. Kuban'ın, toplum sadece bugünü ve yarını ile değil, bütün geçmişi ile tanınıyorsa, geçmişin en görkemli ve kesin görüntüsü bütün bir kent dokusunda yaşar, ve Özer'in, değişme, gelişme, yeni aşamalar, bir toplumun, sağlıklı bir toplumun kaçınılmaz yoludur. Ancak, bu yol geçmişimizin değerlerine eğilmeyi, onların yaratılmalarındaki bileşenleri gözden geçirmemeyi gerektirmez. Geçmişimizin ürünlerini, onların yaratılma ortamlarını açıklıkla ortaya koymak, üstelik gelecek için aydınlık bir yol bulmayı da kolaylaştırır, şeklindeki açıklamaları tarihi ve geleneksel çevrelerin önemini daha iyi vurgulamaktadırlar.