3 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Belleten
  • Cumhuriyet Tarihi
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı

Bir Kitap ve Bir Eleştiri Üzerine Adlı Yazıya Cevap

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 184 · Sayfa: 883-896 · DOI: 10.37879/belleten.1982.883
Tam Metin
Selçuklu Tarihi Konusunda çalışmaları sonunda Dr. ve Doçent unvanlannı kazanmış olan Sayın Nejat Kaymaz, Türk İstiklal Savaşı ve Cumhuriyet Tarihi adlı kitabımız hakkında, Belleten, sayı 181 (sh. 167-184) bir yazı yayınlamıştır. Kitabımız Tıp Fakültesi öğrencileri için ders kitabı olarak hazırlanmış ve bu Fakültede satılmakta olup, kitabımızla ilgili pekçok yazı yazılmıştı. Yazar, eleştiricisinin (168-174) üncü sayfalarını plan ve teknik hususlara, (174-176) ncı sayfalarını da yanlışlıklara tahsis etmiş olup, (sh. 176-184) arasında da, sahte isimli bir yazara çatmaktadır.

Kur'an Harfleri ve Atatürk Devrimlerine Karşı Çıkışlar

Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 823-836
Tam Metin
Atatürk'ün ulusu yararına gerçekleştirdiği devrimlerin en büyüklerinden birinin 50. nci yılında bulunmamız nedeniyle, konuyu yazı devriminden ve bu devrimden 50 yıl sonra, kimi sorumlu kişilerin ve bu arada kişisel çıkar gözleyenlerin rejim dahil devrimlerimizin tümüne yönelmiş karşı görüş ve propagandalarından seçtim. Bugün sayıları milyonları bulan eğitimden yoksun yurttaşların arasında Arap yazısının kutsallığına, bu yazının dünyanın kurulduğu günden beri var olduğuna inandırılmış sayısız kişiler vardır. Gene bu eğitimsiz kütlelere Türk ulusunun yalnız Arap harflerini kullanmış olduğu, ayrıca bütün başarı nın tarihteki şan ve şereflerin Islam dinine borçlu bulunulduğu kanısı verilmiştir. Gerçekte kaba bir hesapla binyıl öncesinden başlayarak 1 Kasım 1928'e gelinceye kadar kullanılan Arap yazısı Türk ulusunun dil özelliklerine uygun düşmediği gibi, anlamı bilinmeyen sözcüklerin doğru okunması da mümkün değildi; bu yazıları okuyanlarca pek iyi bilindiği üzere. Bir soru gelebilir usumuza: Öyle ise atalarımız neden hem Arap yazısını hem de büyük ölçüde arapça sözcükleri aldılar? Gene 900 yıldan bu yana Selçuk ve Osmanlı İmparatorlukları iktidarlarında Türkler'le içiçe yaşayan Türk soyundan olmayan azınlıklar örneğin Rumlar, Ermeniler, hatta Müslüman olan başka etnik gruplar kendi dillerini belki bu ölçüde ihmal etmemişler de, zengin kökleri olan türkçe neden bu ölçüde gerilemiş, neden arapça ve farsça sözcükler ve kurallarla dolu bir resmi türkçe meydana gelmiş? Bunu yanıtlamak için sık sık yinelenen, tarihsel gerçeklerle de çelişen bir konuya değinmek istiyorum. O da Türklerin İslam dinini kendi bünyelerine uygun bularak hemen kabul ettikleri iddiasıdır. Oysa tam tersi...

Bir Tarih Göçtü

Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 149 · Sayfa: 31-34 · DOI: 10.37879/belleten.1974.149-31
Tam Metin
İnsanlar bir kıtadan başka birine göç ederler. Dünya yüzünde yer değiştirenler çok olur çeşitli nedenlerden. Fakat bir de öteki dünya dediğimiz bir âleme göç etme, her insanın değişmez bir sonucudur. Geçen yılın son günlerinde Türk tarihinde bir göç oldu bu sonsuz âleme. Onu milletçe uğurladık acı duyarak. Çünkü yarım yüzyıllık Cumhuriyetimizin kurucularındandı İsmet İnönü. Bizim nesil, İsmet Paşa'yı Lozan konferansı esnasında okul sıralarında iken heyecanla takip ederdi. O, barış antlaşması imzalamıştı. Muzaffer ordu kumandanlığından barış devrimizin siyaset alanına geçmişti. Onu resimlerinde neşeli, güler yüzlü görüyorduk. Kendisini yakından ilk gördüğüm zamanki duygularımı şöyle not etmişim: Cumhurbaşkanı Gazi (Atatürk)'nin Çankaya Köşkünde yemek salonu. Köşe kule çıkıntısında kanepe ve koltuklar var ve Atatürk oturuyor. İçeriye çevik adımlarla ve neşe saçan bir yüzle İsmet (İnönü) Paşa girdi. Birbirini seven, özleyen insanların içtenliği ile selâmlaştılar. İkisinin de birbirine söyleyecekleri şeyler pek çoktu. Onlar konuştu, ben dinledim. Söyledikleri bütün meseleleri o gün tam anlamıyle kavradığımı sanmıyorum. Çünkü bu konuşmalara ben henüz yabancı idim ve yaşım da 17 idi. Fakat bu konuşmaları ben daha sonraları da dinleyecek ve her seferinde biraz daha anlayışlı ve ilgili olacaktım. Ben o gün daha ziyade ilk defa gördüğüm İsmet Paşa'yı tanımakla meşgul olmuştum. Orta boylu, çevik, hareketli vücudun taşıdığı baş ve yüzün ifadesi, tarihi kişiliğinin bir sembolü idi. O kadar süratle dönen gözbebeklerine ben ilk defa rastlamıştım. Siyah saçlarına aklar düşmeye başlamıştı. Fakat yüz ifadesi rahatlığın sükûnetini belirtiyordu.