19 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 19
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
- Ali M. Dinçol 2
- Sedat Erkut 2
- Yaşar Coşkun 2
- A. Götze 1
- Ahmet Ünal 1
Anahtar Kelimeler
- Hititler 19
- Anadolu 7
- Tarih 4
- Arkeoloji 3
- Alacahöyük 2
- Boğazköy 2
- Çivi yazısı 2
- Çorum 2
- Hiyeroglif 2
- Höyük 2
Yeniden İşlenen Bir Kültepe Tableti (Kt. g/t 42+z/t II)
Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 199 · Sayfa: 1-8 · DOI: 10.37879/belleten.1987.1
Özet
Tam Metin
Yazımıza konu olan tabletin ilk parçası (g/t 42), diğer iki tabletle (g/t 35, 36) birlikte, Kültepe kazılarının 1955 döneminde, höyükte açığa çıkarılan Warsama Sarayında bulunmuşlardır. Buluntu yerleri ve g/t 35'in bir kraldan ötekine yazılmış bir mektup olması dolayısıyla, o tarihlerde kazı heyetinde yer alan meslek adamlarının dikkatleri hemen bu tabletler üzerinde toplanmıştır. Konusu bakımından bugüne kadar Kültepe'de ele geçmiş binlerce tablet arasında başka bir benzerine rastlanmayan bu mektubu hocamız Prof. Kemal Balkan neşretmiştir. Diğer iki tableti de (g/t 36, 42), bunlardan bir yıl sonra aynı yerde bulunmuş olan bir başka tabletle (h/t 330) birlikte hocamız Prof. Emin Bilgiç, Anatolia VIII (1965)'de "Kültepe Höyüğünde Çıkan Üç Tablet" başlığı altında ayrıntılı olarak yayınlamıştır.
Hititçe Ḫuḫurtalla Ve Onun Sümerce Karşılığı Hakkında
Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 199 · Sayfa: 11-14 · DOI: 10.37879/belleten.1987.11
Özet
Tam Metin
Çiviyazılı Boğazköy belgelerinde geçen, bir vücut uzvu olan UZUḫuḫurti- için ilk olarak Sayce, RA 24 (1927), s. 123-126'da yayınlanan "The Names of the Parts of the Body in Hittite" adlı makalesinde soru işaretiyle "throat" (=boğaz, gırtlak) anlamını vermiştir. Friedrich sözlüğünde aynı şekilde göstermiştir. 1957'de Alp tarafından Anatolia II'de yayınlanan "Zu den Körperteilnamen im Hethitischen" adlı geniş çalışmada Sayce'ın fikrine karşı bu kelime için "Lufthröhre" (=soluk borusu) anlamını haklı nedenlere dayanarak vermektedir. Friedrich bunu bir soru işaretiyle sözlüğünün 2. ekinde vermiştir. Daha sonra yine Friedrich sözlüğünün 3. ekinde Otten'dan aldığını belirterek ḫuḫurti- için kesin olarak "Kehle" (=boğaz, gırtlak) anlamını vermiştir.
Ferzant Hitit Mezarlığında bulunmuş eserler hakkında yeni gözlemler
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 197 · Sayfa: 383-392 · DOI: 10.37879/belleten.1986.383
Özet
Tam Metin
1978 yılında Ferzant-Büget mezarlığı hakkında bilgi vermiştim. Bunlar birbirine yakın iki büyük köydür. O zaman bu bölgedeki Hitit mezarlıklarının kapladığı alanların büyük olmadığını yazmıştım. Mezarlıkların uygun yerlere, 40-60 mezardan oluşan gruplar halinde dağıldığı anlaşılmaktadır. Yeni araştırmalarım Ferzant'da olduğu gibi, Büget arazisinde de Hitit mezarlığının varlığını ortaya koymuştur. Mezarlardan sağlam olarak çıkarılan seramik, müzelere ve özel koleksiyonlara dağılmıştır. Maden, taş ve kemik eserler hakkında hiç bilgimiz yoktur. Ferzant, yeni adı Konaklı, Çorum'un 35 km. kuzeydoğusunda, Çorum-Merzifon-Samsun anayolunun 500 m. batısında, tabanı kalker olan yüksek sırta kurulmuş. Şosenin batısındaki bereketli ovayı kuzeyden ve batıdan kayalık tepeler, kayalık sırtlar çevirmektedir.
Ašḫella Rituali (CTH 394) ve Hititlerde Salgın Hastalıklara Karşı Yapılan Majik İşlemlere Toplu Bir Bakış
Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 193 · Sayfa: 1-40 · DOI: 10.37879/belleten.1985.1
Özet
Tam Metin
Hitit tıbbının, çağdaşları olan Mısır ve Mezopotamya tıbbına göre daha çok ilkel olduğu, hattâ elimize geçen yazılı belgeler incelendiğinde, hastalık ve tedavi konusunda Hititlerce bilinenler ve yapılanların "tıp" adına bile lâyık olmadığı görüşünün (Güterbock 1962) ortaya atılmasının üzerinden on iki yıl geçtikten sonra, bu konudaki belgelerin yeniden incelenmesi ile meydana getirilen bir araştırma (Burde 1974), daha iyimser bir tablo çizmeye çalıştıysa da, eldeki toplam yirmi iki tabletten oluşan metin malzemesinin sadece on yedisini işleyen bu eserin, Hitit tıbbı hakkındaki eski kanıyı pek fazla değiştirmediği, aldığı eleştirilerden (Hoffner 1977) belli olmaktadır. Hititlerde tıp anlayışı ve uygulamaları üzerinde yapılan son incelemede (Ünal 1980) de yazar, Hititlerin hastalık nedenleri ve hijyen konularında "kayıtsız ve bilgisiz" oldukları ve sağlıklı olabilmek için aldıkları önlemlerin hemen hepsinin sihirle ya da "uzun tecrübelere dayanan kocakarı ilaçları ile ilgili" olduğu sonucuna varmaktadır. "Tıp" terimine layık görülmese bile, hastalıkların tedavisi değilse de, defedilmesi için yapılan, sihre dayalı işlemlerin araştırılması, başedemediği güçler karşısında âciz kalan insanoğlunun fikrî gelişiminin izlenmesi açısından olduğu kadar, Hitit toplumundaki tanrı-insan ilişkilerine ışık tutması yönünden de ilginçtir.
Hitit Çivi Yazılı Belgelerinde Geçen "MU-ti meiani-" Hakkında Bazı İzlenimler
Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 193 · Sayfa: 41-52 · DOI: 10.37879/belleten.1985.41
Özet
Günümüze kadar yirmi bini aşkın çivi yazılı belge çıkarılmış olan Boğazköy arşivinde, dini metinler sayıları bakımından en önemli yeri almakta ve bunlar arasında çoğunlukla Hitit krallarının başrolü oynadıkları bayram törenlerini anlatan metinler büyük bir önem taşımaktadır. Hitit metinlerinde birçok bayram ismi geçmekte ise de bunlar şimdiye kadar sistemli bir biçimde işlenmemiş ve Hititlerin bayram takvimi ortaya konulmamıştır. Bunun yanında bazı kavramların anlamları da henüz kesinlik kazanmamıştır. Konumuzu oluşturan (EZEN)? MU-ti meiani-de bunlardan biridir.
Hititlerin Dinsel Törenlerinde Kullanılan Temizlik Maddesi TUḪḪUEŠŠAR Üzerine Bir İnceleme
Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 182 · Sayfa: 247-260 · DOI: 10.37879/belleten.1982.247
Özet
Tam Metin
Hititoloji, Birinci Dünya Savaşı sırasında ve onu izleyen yıllarda Almanya'da kurulmuş ve oradan birçok gelişmiş ülkeye yayılmış genç bir bilim dalıdır. Atatürk'ün direktifleriyle 1936 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde de kurulmuştur. Aynı yıllarda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde de Hititoloji dersleri okutulmaya başlanmıştır. İyi bir Hititolog olmak için birkaç batı dilini bilmek gereklidir. Bunun yanında iyi bir hümanist formasyona (Eski Yunanca, Latince) ve birçok Eski Anadolu ve Eski Mezopotamya kaynak dillerinin bilinmesine gereksinme vardır. Ayrıca araştırma yapılan alanın özelliğine göre iyi bir tarih ve arkeoloji formasyonu da gereklidir. Atatürk, bizim neslimizden bazılarını birer yarışma imtihanı sonucu yurt dışına, dünyanın tanınmış üniversitelerine öğrenime gönderdi. O yıllardaki fakir Türkiye, bizleri büyük fedakârlıklara katlanarak yurt dışında okuttu. Bizler bunun karşılığında kendi bilim dalımızda ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için acaba ne gibi katkılarda bulunabildik?
M. Ö. II. Binyıl Anadolu'sunda Doğal Afetler
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 163 · Sayfa: 423-446 · DOI: 10.37879/belleten.1977.423
Özet
İnsan yaşamı, en eski devirlerden beri çeşitli nedenlerle ortaya çıkan ve onun varlığını tehlikeli bir biçimde etkileyen doğal âfetlerle sıkı sıkıya bağlıdır. Burada, bugün dahi Anadolu'nun büyük bir kısmını kasıp kavuran su baskım, fırtına, yıldırım, çığ, kar, soğuk, sıcak, kuraklık, deprem, yer kayması, meteor düşmesi, volkan patlaması (en son M. Ö. VII. binyılda Çatal Höyük'te), yangın, açlık, veba, hayvan hastalıkları, çeşitli bitki hastalıkları, çekirge salgını ve diğer haşereler v.s, gibi felâketleri anımsadığımızda; teknik önlem ve korunma bilgilerinden yoksun olan Hititlerin., doğal güçlerden bugünkünden daha fazla etkilenmiş oldukları kolaylıkla çıkarılabilir. Ekonominin temelini tarım ve hayvancılığın oluşturduğu böyle bir toplumda, doğal güçler herhalde çok daha etkili olmuştur.
Hattiler, Hititler ve Güneş Kursu
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 162 · Sayfa: 419-421
Özet
Ankara Belediye Başkanı Vedat Dalokay'ın başkentin Sıhhiye meydanında diktirmekte olduğu "güneş kursu" çeşitli yorumların yapılmasına yol açtı. Bu konuda birbirine ters düşen bazı demeçler ve bunların yanı sıra büsbütün ayrı anlam taşıyan eleştiriler konuya güncel bir nitelik kazandırdı. Tartışmalara bir uzmanın katılmasında ve soruna bir arkeolog ve tarihçi olarak yaklaşmasında yarar olduğu düşüncesindeyiz. Söz konusu anıt, Anadolu'da M.Ö. 2500 - 2000 arasında yaşamış olan Hatti krallarının egemenlik "alem"lerinden birinin büyütülmüş bir örneğidir. Anıta örneklik yapan bronz eserleri her Türk aydını okul tarih kitaplarından tanımaktadır. Onları Atatürk'ün başlattığı ilk Türk Tarih Kurumu kazılarından biri olan Alacahöyük'te Remzi Oğuz Arık ve Hamit Koşay gün ışığına çıkarmışlardır. Şimdi Ankara'daki "Anadolu Medeniyetleri Müzesi"nde yer almaktadırlar.
Anadolu'da Bulunmuş Altın Kulak Tıkaçları
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 142 · Sayfa: 123-136 · DOI: 10.37879/belleten.1972.142-123
Özet
Tam Metin
Arkeoloji edebiyatına "tıkaç" veya "tıpa" adıyla girmiş bir grup küçük buluntu vardır. Taş, kil ve madenden yapılmış bu eserlerin bazılarının bir ucu hafif sivrileşen armudi, diğer ucu düz veya konveks yüzeyli düğme şeklinde, bazıları ince uzun, başlı çivi şekilli bazıları da iki ucu geniş, orta kesimi inceltilmiş makara formundadırlar. Araştırıcılardan bir kısmı bu tip eşyayı "Kulak tıkacı" veya "Burun tıkacı" olarak isimlendirmektedir (İngilizce "ear plug" - "ear stud" veya "nose plug", Almanca "Ohrenknöpfe"). Fakat bu buluntuların bir kısmı kulak veya burun deliklerine uyacak şekil ve ölçülerde iken bazıları 8 cm. uzunluğunda çiviler (Woolley, 1955, s. 73, lev. 15 U 17985) veya makara yahut düğme (?) olabilecek eşyalardır (Braidwood, 1960, s. 84, res. 58/4, 5; Woolley, 1955, s. 13, lev. 15 U 16603, U 17764). Alaca Höyükte bu eşyanın ilk altın örnekleri bulunduğunda, pek modern bir benzetme ile, "gömlek düğmesi biçimli nesne" denmişti (Koşay, 1951, S. 67). Terminolojideki bu karışıklık, söz konusu eşyaların kullanma amaç ve şekillerinin bilinmemesinden ileri gelmiştir. Anadolu'da son yıllarda madeni ve taş tıkaçların sayısı bir hayli artmış ve iki kazı yerinde altından yapılmış tıkaçların hakikaten "kulak tıkacı" gibi kullanıldıkları anlaşılmıştır. Biz bu küçük araştırmamızda Anadolu'da bulunan ve kesin olarak kulak tıkacı olduğu anlaşılan altın tıkaçları ele alıp problemlerine değinmek istiyoruz. Anadolu'da ve komşu ülkelerde altın kulak tıkaçlarına şekil olarak benzeyen taş ve kil eşyalarla tıkaç ve tıpa adı verilen diğer cins eşyanın buluntu durumları, bunların kulak tıkacı olduklarını kanıtlamadığından, araştırmamıza dahil edilmemişlerdir.