8 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • II. Mehmed
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Oruç Beğ Tarihi, Yayına Hazırlayan: Necdet Öztürk, İstanbul 2007, 1-LI (giriş)+1-221 (Metin)+222-252 (Kronoloji)+255-302 (Dizin)+1b-149b (Tıpkıbasım) [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 267 · Sayfa: 609-610
Osmanlı Devleti'nin kuruluş ve yükseliş dönemine ait olan eserlerden Oruç Beğ Tarihi'nin araştırıcılar için önemli bir yeri vardır. Bu eser, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan 1502 (H.908) tarihine kadar gelmektedir. Eserin şimdiye kadar bazı neşirleri yapılmıştır. Buna rağmen neşirler sağlıklı bir nüsha karşılaştırılmasından yoksundur. Bu yayınlar nüshaların tamamı göz önünde bulundurulmadan yapılmıştır. Prof. Öztürk bu yayınında tesbit edilen altı nüshadan üçünü kullanmıştır. Şimdiye kadar bu devre ait Tevarih-i Al-i Osman kabilinden diğer bazı eserleri de yayınlayarak önemli hizmetlerde bulunan Prof. Öztürk Oruç (Oruç b. Adil)'un eseri ile de araştırıcılara yardımcı olmaktadır. Oruç Beğ XV. yüzyılın ikinci çeyreğinde Edirne'de doğmuş olmalıdır. Babası kazzaz (İpekçi) olup onu Oruç b. Adil el-Kazzaz katibü'l-Edrenevi olarak tanıyoruz. Oruç Bey'in tahsili hakkında yeterli bilgiye de sahip değiliz. Ancak onun Edirne gibi bir kültür muhitinde doğmuş olmasından, babasının durumundan ve eserinden iyi bir eğitim aldığı anlaşılıyor. Oruç Bey'in ölüm tarihi hakkında da bilgimiz olmamakla beraber 1502 veya hemen sonrasına kadar yaşadığını istidlal edebiliyoruz. Şu halde Oruç Beğ II. Mehmed ve II. Bayezid devirlerini idrak etmiştir. Ayrıca bir vakfiye kaydından da Oruç'un ekonomik durumunu tesbit etmek mümkün olmaktadır (s.XXIII-XXIV).

ROZEN, MINNA, A History of the Jewish Community in Istanbul, the Formative Years, 1453-1566, Leiden-Boston 2002, XV-414 Sayfa, Nâşri, Hollanda'daki Brill Yayınevi'dir. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 248 · Sayfa: 219-220
Türk toplumu içinde yer alan Musevi cemaati üzerinde çok sayıda yapılan araştırmalara bir yenisi daha katılmış bulunuyor. Hazırlayan en faal ve çok sayıda vesikanın meydana geldiği seneleri araştırması için sınırlamış, bu sayede en mühim kaynaklara ulaşabilme fırsatını yakalamıştır. Oniki bölüme ayrılan esere, kullanılan vesikalar, kaynakça ve dizin eklenmiştir. Böylece her bir araştırıcı için ilgi duyacağı konu ile ilgili bilgilere rahat ulaşması sağlanmıştır. Giriş kısmı, tarihi hâdiselerin birbirini takip ettiği sıra ile belirlenmiştir. Birinci kısım "Osmanlıların İstanbul'u fethetmesi ve Bizansın sonu" ile alâkalıdır (s. 1-15). Burasının bir medeniyetten öteki bir medeniyetin idaresi altına girmesi, Musevi toplumunu da yakından ilgilendirir.

Osmanlı Döneminde Anadolu Şehirlerinin Gelişmesinde Devletin Rolü: Karahisar Örneği

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 242 · Sayfa: 161-192
Tam Metin
Tarih boyunca medeniyetler şehirlerde kurulmuş ve gelişmiş, medeniyetlerin çöküşü de şehirlerin gerilemesine paralel bir çizgi takip etmiştir. Medeniyet ve şehir arasındaki bu yakın ilişki dolayısıyla, medeniyetler, şehir ile özdeşleştirilmiştir. Osmanlı Sultanı II. Mehmed'in (1451-1481), İstanbul'un fethini "gazay-ı asgar" olarak niteleyip, "gazay-ı ekber"in şehrin imarı ile yeni başladığını belirtmesi ve hemen ardından İstanbul ile birlikte Anadolu ve Balkanlar'da şehirlerin gelişmesi ve yayılması için gerekli düzenlemelere başlanması, ancak medeniyetlerin yükselişi ile şehirlerin gelişmesi arasındaki sıkı ilişkinin iyi kavranmış olmasıyla açıklanabilir. İstanbul'un fethi ile Osmanlı Devleti bir İmparatorluğa dönüşmüştür. Ancak, özelde İstanbul'u, genelde ise, diğer şehirleri geliştirme ve şehirleşmeyi yaygınlaştırma politikası, II. Mehmed döneminde başlatılan, sonraları da devem ettirilen bir süreç olarak benimsenmeseydi, devlet gerçek manada bir İmparatorluk olabilir miydi? Tabii ki, hayır. Bu cevabın ardında, devletin şehirleri ve şehirleşmeyi teşvik ettiği ve bu amaca yönelik çeşitli politikalar geliştirdiği varsayımı yatmaktadır. Bu varsayım, yalnızca tarafımızdan geliştirilen bir düşünce olmayıp, sanayi öncesi toplumlarda, şehirlerin kurulması ve yayılması için, yalnızca ticaretin yeterli olmadığı, direk veya dolaylı şekilde devletin desteğinin gerektiği tezi ile yakından ilgilidir. Bu tezden hareketle, örnek durum olarak Karahisar ele alınmakta, fethedildiğinde yalnızca bir kale ve bir grup gayrimüslim nüfustan ibaret, küçük bir kasaba görünümünde olan bu yerleşim biriminin, zaman içinde gelişerek şehir haline gelişini mümkün kılan süreç ve bu süreçde devletin uyguladığı politikalar tespit edilmeye çalışılmaktadır.

Fâtih'in Ştefan Çel Mare Üzerine İki Boğdan Seferi (1474 - 1476)

Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 139-194 · DOI: 10.37879/belleten.1983.139
Gerek Osmanlı ve gerek yabancı yani Romen-Avrupalı kaynaklarında Sultan II. Mehmed'in Boğdan/Moldova seferleri derin izler bırakmıştır. Bu meyanda bu iki olay hakkında Osmanlı-Türk hikâye-naratif kaynakları başta olarak çağdaş kroniklerden: Aşık Paşa - Zâde (öl. 1484), mahlasını kullanan Mir Sayyid 'AB bin Muzaffer at-Tosi 2, Karamanlı Nişanci Mehmet Paşa (öl. 1481), Kıvami (öl. 1489/1490), Tursun Bey (öl. 1499), Oruç bin Adil (öl. 1510), Sarıca Kemâl ve Anonim Tevârih-i âl-i 'Osman denilen kronik-eserleri hatırlayabiliriz. Bunlardan başka, bu iki sefer zamanında yaşamış olan İdris Bitlisi'yi (öl. 1520), Mevlana Mehmed Neşri'yi (öl. 1520) ve Hadidi'yi (1523) ve bunların da vekayinâmelerini sayabiliriz. İtalyanca yazı yazılmasına rağmen Fâtih'in hazinedarı olan Giovani-Maria-Angiolello'nun 1476 tarihli Boğdan seferi hakkında çok değerli hatıratı çağdaş Osmanlı kronikleri arasında mühim bir yer almaktadır. Şüphesiz çocukluğunda Boğdan seferlerini işitmiş olan Ibni Kemal yani Kemal Paşa-Zâde (öl. 1535)'nin değerli eserinde bazı fasıllar bu olay hakkında fazlasıyla bilgi vermektedir. XVI. y. yılın ikinci yarısında yazılmış olanlardan Lütfi Paşa (öl. 1564)'nın ve Nişancı Mehmed Paşa'nın icmâl tarihin (1574)'de ufak tefek haberler varsa da bunlardan daha önemli Ruksanzâde Ahmed Feridun'nun (öl. 1583) Münşe'ât es-Selâttîn unvanlı eserinde bir iki tane Fetihnâme-i Boğdan olabilir. Hakiki oldukları biraz şüpheli'dir. Elbet ki meşhur Sa'düddin Hoca Efendi'nin (öl. 599) Tâc-üt-Tevârih adlı eserinde Boğdan destanı için çok değerli bir kısım vardır. Çünkü o, iki üç Osmanlı padişahının lalası yani hocası olarak, Topkapı Sarayındaki mevcut olan arşivi bol bol kullanmıştır. Mustafa 'Ali'nin de (öl. 599) Künh ül-ahbar başlıklı kroniğinde, özellikle bazı yazmalarında Boğdan seferleri hakkında haber ve kıta'lar vardır.

L. LOCKHART, R. MOROZZO DELLA ROCCA, M. F. TIEPOLO, I Viaggi in Persia degli Ambasciatori Veneti Barbaro e Contarini (=Venedik elçileri Barbaro ve Contarini'nin İran'a Seyahatleri). Roma, MCMLXXIII, XIII+415 Sayfa. 1 harita. Ayrıca belge fotokopileri. Yayınlayan: Istituto Italiano per il Medio ed Estremo Oriente. Il Nuovo Ramusio" serisinin VII. cildi: Raccolta di viaggi, testi e documenti relativi ai rapporti fra l'Europa e l'Oriente a cura dell'IsMEO. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 165 · Sayfa: 151-168
Tam Metin
Fâtih Sultan II. Mehmed zamanında İran'ı, gerçekte Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ı ziyaret etmiş ve önemli birer Seyahatnâme yazmış olan iki Venedik elçisinin yapıtları nefis bir cild halinde bilim dünyasına sunulmuş bulunuyor. Seneler önce "yakında çıkacak kitaplar" arasında belli başlı kitapçıların kataloglarına girmiş olan bu eserin 1973 senesi Eylül ayında basımı tamamlanmış ve 1974 senesi başlarında da satışa verilmiştir. 1000 aded basılan bu kitabın, yayınlayan enstitünün geleneğine göre 900 satış için, 100 tane de özel basımı yapılmış bulunuyor. Eserin hazırlanması ve basıma verilmesinden sonra da ele geçen bilgiler peyderpey kitaba eklenmiş. Bununla beraber bütünlüğüne bir halel gelmemiştir. Bir bilimsel işbirliğinin ürünü olan bu kitabın tertip sırasını izleyelim: S. XI-XIII'de Francesca Maria Tiepolo, nota editoriale başlığı ile yayının gayesini açıklamakta. Gli avvenimenti (olaylar) başlığı ile adı geçen elçilerin seyahatleri arifesindeki dünya siyasetinin özetini XV. asır başından başlatarak daha Timur'un Ön-Asya topraklarında görünmesinden itibaren ele almakla incelemeğe başlayan müsteşrik L. Lockhart, ayrıca Giosafat Barbaro ve Ambrogio Contarini'nin hayatları hakkında bilgiler vermektedir (S. 3-27). Venedik Devlet Arşivi (Archivio di Stato di Venezia) eski müdürlerinden R. Morozzo deha Rocca da "Seyahatnâmelerin yayınına genel giriş" bölümünde basma ve yazma nüshalar hakkında bilgiler vermektedir.

Fatih Sultan Mehmed'in Ölümü

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 473-482 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-473
Tam Metin
Dulkadır oğullarındaki beylik iktidarı meselesinden dolayı aile arasındaki rekabet ve husumet büyümüş, Memlük sultanlarının nüfuzu altında bulunup sultanın menşuriyle intihap edilen Dulkadır Emirine karşı, aynı aileden rakip olan diğer bir emir, ailece karabetleri olan Osmanlı devletine başvurarak anların yardımlariyle Dulkadır Beyliğini elde ediyordu. Dulkadır ailesi arasındaki bu geçimsizliğe müdahaleden daha evvel Osmanlı devleti hacıların su sıkıntısı sebebiyle Hicaz Su, yollarına havuzlar inşası teklifinin Memlük sultanı tarafından kabul edilmemesi yüzünden Memlük Sultanlığı ile Osmanlı devletinin arası açılmıştı. Asıl ara açılmasının nedeni, Osmanlı Devletinin Dulkadır Emirliği ihtilâfına müdahale etmesi idi. Tarihlerde görüldüğü üzere bu ihtilâf sebebiyle Fatih Sultan Mehmed 886 Safer 27 ve 1481 Nisan 27 de Memlûklerle harp etmek üzere güney tarafına hareket etti, Üsküdar'a geçtiği zaman rahatsız bulunuyordu, buna rağmen hareketinden yüz döndürmedi. Üsküdar'da bir kaç gün kaldı, sonra araba ile hareket etti ve Rebi-ül-evvelin dördüncü Perşembe günü (3 Mayıs 14.81) Gebze'ye yakın Tekfur çayın ordugâhında ikindi ile akşam arası elli bir yaşında vefat etti. Ölümü hakkında çeşitli mütalealar vardır; hasta olarak İstanbul'dan çıktığı muhakkaktır.

EKREM HAKKI AYVERDI, Osmanlı Mi'mârîsinde Fâtih Devri — 855-886 (1451-1481), c. III., İstanbul Fetih Cemiyeti Enstitüsü, Nu. 69, İst., Bahâ Matbaası, 1973, S. VI + 544. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 151 · Sayfa: 509-516
Tam Metin
Osmanlı Devri mi'marlık san'atı üzerinde yıllardan beri sürüp giden araştırmalarıyle ün kazanan Ekrem Hakkı Ayverdi, bu yoldaki çalışmalarının ilkini, bundan yirmi yıl önce, İstanbul'un fethinin 500'üncü yıldönümü dolayısıyle hazırladığı Fâtih Devri Mi'mârisi adlı, 1953'de yayınladığı eseriyle önümüze sermişti. Mevcudu az zamanda tükenen bu eserinin basımından sonra çalışmalarını sürdürmüş, muhtelif seyahatleri sırasında, muhtelif kaynakları da taramak sûretiyle Fâtih Devri'ne ait, yapıldıkları tarihleri tesbit edebildiği daha birçok eserlerin bulunduğunu görmüştür; Fâtih Devri Mi'mârisi-Zeyl adlı eseri, bu yoldaki malzemeyi içine almaktadır (İstanbul Fetih Cemiyeti-İstanbul Enstitüsü, Nu. 46, İst., Bahâ Matbaası, 1961, 40 sayfa). XIX. Asırda İstanbul Haritası (İstanbul Fetih Dernegi-İstanbul Enstitüsü Yayımları, İst., Şehir Matbaası, 1958, 10 Lira) ile, Prof. Ömer Lutfi Barkan'la birlikte hazırladığı İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri-953 (1546) Tarihli (İstanbul Fetih Cemiyeti İstanbul Enstitüsü, İst., Bahâ Matbaası, 1970, S. XL 504, 150 L.) adlı eserlerin de yazarı bulunan Ekrem Hakkı Ayverdi'nin bu kitaplarından bâzıları, daha sonra yayımlayacağı ve çalışmalarını geniş ölçüde içine alacak eserleri için hazırlık devresi sayılabilir. Dört büyük cilt tutacak olan mühim eserinin ilki, İstanbul Mi'mâri Çağının Menşe'i, Osmanlı Mi'mârisinin ilk Devri, 630-805 (1230-1402) adını taşımaktadır (C. ı İstanbul Fetih Cemiyeti-İstanbul Enstitüsü, Nu. 57, İst., Bahâ Matbaası, 1966, s. XII ± 566, 250 Lira). Eserin ikinci cildi, Osmanlı Mi'mârisinde Çelebi ve IL Sultan Murad Devri, 8o6-855 (1463-1415), ayni cemiyet ve enstitü tarafından altı yıl sonra basılmıştır (Nu. 65, İst., Bahâ Matbaası, 1972, s. XI+ 6o6, 450 Lira) ;bu iki cildi tanıtan yazımızı Ankara'da Turhan Kitabevi'nin yayımladığı Bibliyografya-Kitap Haberleri Bülteni'nde neşretmiştik (C. ı., nu. 4, Temmuz, 1972). Buraya kadar, asıl konumuza girebilmek için vermeği gerekli bulduğumuz bu bilgilerden sonra, şimdi, bu eserin, Osmanlı Mi'- mârisinde Fâtih Devri, 855-886 (1451-1481) adlı III. cildini tanıtmağa çalışacağız.

Sultan Cem'in Portreleri Hakkında

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 1-50 · DOI: 10.37879/belleten.1973.145-1
Tam Metin
Fatih II. Mehmed (1451-1481)'in talihsiz küçük oğlu Sultan Cem'in maceraları hakkında şimdiye kadar pek çok şey yazılmıştır. Bunların bir kısmı, Osmanlı tarihinden derlenmiş bilgilere dayanır. Bir kısmı ise Batı kaynaklarının yardımı ile meydana getirilmiştir. Nihayet bazıları da kaynaklardan veya ikinci el eserlerden toplanan bilgilerin, yazarın kabiliyet ve zevkine göre işlenerek romanlaştırılması suretiyle hazırlanan yayınlardır. Bütün bu irili ufaklı çalışmaların yanı sıra, hiç de az sayılamayacak bir diziyi de Sultan Cem'in portreleri hakkındaki araştırmalar teşkil etmektedir. Bunlar o kadar çok ve o kadar değişik görüşler ortaya koyarlar ki, Sultan Cem'in gerçeğe uygun bir portresinin olup olmadığı ve eğer varsa, hangisinin en doğru resmi olduğu bugün artık anlaşılamaz duruma gelmiştir. Sultan Cem'in portresi konusu karışık ve içinden çıkılmaz bir hale getirilmiş ve bu konu üzerinde hazırlanan son araştırma olan F. Babinger (1891-1967)'in bir makalesi ile de büsbütün çapraşık bir şekle sokulmuştur. Gelecek araştırmalara yol göstermek üzere Sultan Cem'in portreleri meselesini bir defa daha işlemeği lüzumlu gördük. Bu yazımızda Sultan Cem'in kesinlikle belki gerçek portresini ortaya koyamayacağız, fakat her halde de, bu konuyu şimdiki çapraşık durumundan biraz sıyırmış olacağız.