8 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 8
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
- Aygen Erdentuğ 2
- Ekmeleddin İhsanoğlu 1
- Friedrich Karl Kienitz 1
- İbrahim Agâh Çubukçu 1
- Melâhat Özgü 1
- Polat Kaya 1
- Veli Köse 1
Anahtar Kelimeler
Theoretical Approach for The So-Called Mycenaean Migration in Turkey
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 677-702 · DOI: 10.37879/belleten.2017.677
Özet
Tam Metin
On the basis of archaeological data, it is suggested in this study that Mycenaean migration fl ows to Anatolia, of the kind proposed in ancient sources and by some researchers, did not actually occur. As an example, when the material culture of the Lycians under the Persian rule was examined and the results were analysed, it could be seen that although the two civilisations are of diff erent periods and had diff erent interactions, the infl uencing and the infl uenced cultures exhibit similar political, sociological and economic behaviors and characteristics. Therefore, it is proposed that this cultural infl uence is correlated to a process and degree of acculturation.
Günümüz Türkiyesi'nde Akrabalık Terimlerinin Kullanımı
Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 216 · Sayfa: 483-512 · DOI: 10.37879/belleten.1992.483
Özet
Tam Metin
Bir kültür ile o kültürün mensuplarının konuştukları dil arasında, iki yönlü, karmaşık türden bir ilişki olduğu görüşü benimsenmektedir. Kültürün oluştuğu fiziki ortam kadar o toplumdaki deneyimler birikiminin ortaya çıkardığı kültürel özellikler de, kullanılan dile yansıyarak, belirli terimlerin oluşmasına yol açar. Öte yandan, bizzat dilin kendisi, toplum üyelerinin kullanabilecekleri sözcüklerin sinirliliği nedeniyle, belirli bir gerçeğin de sınırlı bir biçimde idrak edilmesinde önemli bir rol oynar (D.Bates ve F.Plog, 1990: 275-277). Bir toplumda kullanılan dile, başka kültürlerle etkileşme sonucu, yeni kültür öğeleri ile birlikte yeni sözcüklerin katıldığı bilinmektedir. Bu arada, eski sözcüklerin bir kısmı da, yeni koşullara göre yeni anlamlar alarak yaşamaya devam ederler. Hatta, belirli bir zamanda tek bir görevi ya da anlamı olan terimlerin, yeni koşullar karşısında, birbirinin yerine kullanılmaya başlayan eşanlamlı sözcükler haline dönüştükleri de görülür (A.İnan, 1968:295). Bu gibi gelişmeler, yakın bir tarihe kadar, zoraki kültür değişmesine hedef olan sömürgeler dışındaki toplumlarda yavaş seyreden bir süreçti. Oysa,yüzyılımızın özellikle son çeyreğinde, kitle iletişim araçları oldukça yaygınlaşarak, insanların kendi kültürleri dışındaki kültürlere açılmalarını sağlamışlardır. İlk planda, diğer kültürlerden yapılan çeviri ve "görsel-işitsel" yayınlarla birlikte, toplumun sözcük dağarcığına, önemli ölçüde yeni terimler aktarılması söz konusudur.
Kültür Tarihimizde Din
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 210 · Sayfa: 773-804
Özet
Tam Metin
Din, geniş anlamıyla, insan ile Tanrı arasında kutsal bir bağdır. İnsanoğlu, öteden beri hayata bir anlam vermek istemiştir. Düşünürler, evrenin başlangıcını, sonunu ve nasıl meydana geldiğini çözmeye çalışmışlardır. Evrenin ilk unsuru üzerinde kafa yormuşlardır. Varlığı anlamak istemişlerdir. Düşünürler, ayrıca insanın evren içindeki yerini tespit etmek için çaba harcamışlardır. İnsanın yazgısı sorunu üzerinde düşünmüşlerdir. Birçok düşünürü ölümden sonraki hayat meşgul etmiştir. Şu kadar var ki, bu konularda din, insanlığa en azından bir avuntu sağlamıştır. Gerçi dinler arasında ortak bir düzen ve ortak bir açıklamanın olduğu iddia edilemez. Ancak, hemen hemen bütün dinlerde kutsal değerlere inanmak sözkonusudur. Evrene ve insana bakış da sözkonusudur. Ne var ki, kimi dinler konuyu ilkel biçimde çözümlemeye çalışmış, kimileri de daha ayrıntılı dile getirmiştir.
Atatürk'ün Edebiyat ve Sanat Anlayışı
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1133-1168
Özet
Tam Metin
Sözlerime başlamadan önce, Türk Tarih Kurumu Başkanı Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu ile, bu Kurumun Yönetim Kurulu Üyeleri Meslektaşlarıma, Atatürk'ün 25. ölüm yıldönümünde, bütün bir yıl verilecek konferanslar dizisinde, bana da yer ayırdıklarından ötürü, kendilerine, önünüzde teşekkür etmek isterim. Atatürk'ün edebiyat ve sanat anlayışı ve bu alanlardaki başarılariyle ben, yıllardır, yalnız ilgilenmiş değil, aynı zamanda o çağın havasını da içime almış ve başlangıçtan bugüne değin onun sağladığı hız içinde edebiyat ve sanatımızın gelişme basamaklarını izlemiş bulunuyorum.
19. Yüzyıl Başında Kültür Hayatı ve Beşiktaş Cemiyet-î İlmiyesi
Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 200 · Sayfa: 801-828 · DOI: 10.37879/belleten.1987.801
Özet
Tam Metin
18. asırdan itibaren Batı devletleriyle siyasi münasebetlerin artması ve sıkı temaslar neticesinde yavaş yavaş Batı kültürü de Türkiye'ye girmiş ve fenne dâir eserler tercüme olunmaya ve bu eserlerden istifade ile yeni eserler yazılmaya başlanmıştır. Tanzimat'tan sonra Avrupa kültürünün hızla yayılması hakkında oldukça geniş araştırmalar ve incelemeler bulunmaktadır. Ancak, Tanzimat dönemi kültür, eğitim ve ilim anlayışını hazırlayan Tanzimat öncesi (18. asrın sonları ve 19. asrın başlarındaki) kültür, eğitim ve bilim hayatı incelenmeye muhtaçtır. Bu devirde daha önce tesis edilmiş olan ilim, eğitim ve kültür müesseseleri yanında, 1773'de Mühendishâne-i Bahri-i Hümâyûn, 1795'de Mühendishâne-i Berri-i Hümâyûn, 19. asırda Cerrahhâne, Tıbhâne ve Tıbbiye Mektebi, gibi Batı tarzı eğitim yapan müesseseler de kurulmuştur. Bu kurumlarda, medreseden yetişmiş, ancak daha sonra çeşitli yollarla yeni ilimler konusunda bilgilerini geliştirmiş, yabancı dil öğrenmiş müderrisler görev almış ve bilinçli bir şekilde Avrupa ilminin Türkiye'ye girmesine vasıta olmuşlardır. Bunlar arasında Gelenbevî İsmail Efendi, Bulgarîzâde Yahya Naci Efendi, Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi ve kardeşi Abdülhak Molla sayılabilirler. Bu sebeblerden dolayı inceleyeceğim bu dönem bir değişme, bir istihale devresidir. Bu geçiş döneminde entellektüel ve sosyal hayatta toplumun daha önce bilmediği bir takım problemler de ortaya çıkmıştır. Bu devirde, münevverler bir takım kanallardan Batı kültür ve bilimiyle temasta bulunmuşlardır. Bundan başka bir çok sahada yenilik hareketlerinin devlet tarafından benimsenip uygulanmasına çalışılmıştır. Bu araştırmanın amacı III. Selim'in son yılları ile II. Mahmud saltanatı yıllarını içine alan dönemde Osmanlı Devleti'nde özellikle eğitim ve kültür faaliyetlerini bir nebze ortaya çıkarmak ve bu döneme bir açıklık getirmektir.
Asyalı Türk Halkı ile Amerika Kıt'alarının Yerli Halkları Arasında Olumlu Dil ve Kültürel Bir Akrabalık Hakkında Araştırma (Özet)
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 198 · Sayfa: 647-649 · DOI: 10.37879/belleten.1986.647
Özet
Tam Metin
Makalenin başlığından da anlaşılacağı gibi, bu makalenin maksadı Türklerle Amerikalı yerli halkın arasında dil ve kültürel bakımdan olması çok olumlu bir akrabalığın hakikatte var olup veya olmadığını araştırmak, bu tezi destekleyecek delilleri, eğer varsa, bulmak ve bu konuda yapılacak yeni araştırmalara bir ışık tutmaktı. Dünya haritası üzerinde Sibiryadan başlayarak Kuzey Amerikanın Alaska bölgesinden güneye doğru inildikçe, harita üzerinde Türkçe isimlermiş gibi okunan pek çok coğrafya isimlerine rastlanır. Bunların çoğu Amerika kıt'alarında İndian diye anılan yerli halkın yaşadıkları yerlere, dağlara, nehirlere, göllere ve bunun gibi diğer coğrafi noktalara verdikleri adlardır. Bir Türk olarak, bu isimleri gördükçe ilgilenmemek elde değil. Genellikle, ilim adamlarının üzerinde anlaştıkları husus şudur ki Kuzey Amerikanın yerli halkı aslen Asyalı olup, ilk defa son jeolojik buz devrinde yani takriben 13000 sene evvel Asyadan Alaskaya göç etmiş ve oradan da Kuzey Amerikanın her yanına yayıldığı gibi zamanla Orta Amerikaya ve oradan da Güney Amerikaya yayılmıştır. Asyadan Amerikaya göç eden Asyalıların "Orta Asyalı" oldukları da çeşitli kaynaklarda işaretlenmektedir. Türkler de Orta Asyalı olduklarına göre, "Acaba Türklerin ataları ile on bin seneyi aşan bir geçmişte Asyadan Amerikaya göç eden bu günkü Amerikalı yerli halkın ataları arasında ne gibi bir yakınlık vardı?" sorusu ister istemez akla geliyor. Ve yine akla gelen ikinci bir soru da, "Dilleri bu kadar Türkçeyi andıran yerli halkın dillerinde gerek ses bakımından ve gerekse anlam bakımından Türkçede kullanılan bazı sözcüklerle aynı olan sözcükler var mıdır?" sorusu oluyor. İşte bu makale bu soruları biraz olsun cevaplandırmak amacı ile yapılmış olan bir çalışmanın neticesidir.
Osmanlılardan Önceki Anadolu Türklerinin Politik ve Kültür Bakımından Dünya Tarihindeki Önemi
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 196 · Sayfa: 279-290 · DOI: 10.37879/belleten.1986.279
Özet
Tam Metin
26 Ağustos 1071 tarihinde, Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan'la Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes'in orduları, Anadolu'nun doğusunda Van Gölü'nün kuzeyinde bulunan Malazgirt mevkiinde, karşı karşıya gelmişlerdi. O günün akşamında batan güneş, yalnız Türklerin kesin zaferine değil, aynı zamanda, Bizans ordusunun imhasına ve imparatorlarının da esaretine şahit olmuştu. Türk akıncıları Ege denizine kadar ilerlediler. Malazgirt Meydan Savaşı'nın cihan tarihinde büyük bir önemi vardır. Zira, bu zafer Anadolu'nun kapılarını ardına kadar Türklere açmış ve zamanla Türklükte eriyen bu yarımada "Ebedi Türkiye" olmuştur. İşte bu oluş, Anadolu'nun, bugüne kadar devam eden durumunu ve bugünden sonraki geleceğini ta o zamandan çizmiştir.
Kültür Alanı Yaklaşımı
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 196 · Sayfa: 229-246 · DOI: 10.37879/belleten.1986.229
Özet
Tam Metin
İnsanoğlunu diğer yaratıklardan ayıran önemli özelliklerden biri, onun her türlü ekolojik ortama uyum sağlayarak varlığını yüzyıllar boyunca sürdürebilmiş olmasıdır. Bunda, insanın, "kültür yaratıcı bir varlık" olma özelliği sonucu, tabiî ekosistemlere ek olarak sunî olanlarını yaratabilmiş olmasının tartışmasız bir rolü vardır. Şöyle ki, insan hayatı, belirli bir tabiî çevre (habitat)'deki sosyal ortamda geçer; bu sosyal ortam ise insanoğlunun eseridir. Bu bakımdan, "çevre" nin insan tarafından yaratılan kısmına "kültür" denilmektedir.