12 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Kafkasya
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Aristokratik Zihniyetin Siyasal Düzene Müdahalesi: Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Kuruluş Sürecinde Haziran Krizi (16-18 Haziran 1918)

Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 541-572 · DOI: 10.37879/belleten.2024.541
Tam Metin
1917’deki Rus ihtilallerinden sonra Kafkasya’nın güneyindeki Türkleri temsil eden siyasi partilerin istikballe ilgili planları ve yeni düzen kurma çabaları, bu makalenin başlıca araştırma konusunu oluşturur. Konunun ana kaynakları, dönemin olaylarına ışık tutan arşiv belgeleri ile olayların doğrudan tanığı olan siyasetçilerin tarihe not düşen kayıtlarıdır. Kaynak materyalin karşılaştırmalı olarak araştırılması sonucunda ulaşılan bulgulara göre, Rus ihtilallerinin doğurduğu yeni konjonktürde hızlıca örgütlenerek Kurucu Meclis seçimlerine katılan siyasal akım, temsilcisi olduğu milletin istikbali hususunda federalist düşünceden millî istiklal tezine doğru evrildi. Örgütlenme düzeyi nispeten zayıf olup meclis seçimlerine katılamayan ve dolayısıyla yeni düzende temsil olunamayan siyasal akım ise Osmanlı Devleti’ne birleşme siyasetini benimsedi. Savundukları siyasi anlayış yüzünden demokratik ve aristokratik güçler olarak tasnif edilen bu iki akım arasındaki mücadele, iki önemli aşamadan geçti. Mücadelenin Trabzon ve Batum Konferansları dönemindeki ilk aşaması, Osmanlı Devleti’nin izlediği irredantist siyasetin de etkisiyle Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla sonuçlandı. Birinci grubun zaferi olarak telakki edilen bu olay karşısında ikinci grubun cumhuriyetin yasama ve yürütme kurumlarının meşruiyetini tartışmaya açması, mücadelenin ikinci aşamasını tetikledi. Toplam iki gün süren müzakereler boyunca tarafların sağduyulu davranması neticesinde karşılıklı tavizler içeren çözüm paketi üzerinde anlaşmaya varıldı. Yasama kurumu ile ilk hükûmetin sahneden çekilmesi karşılığında bütün tarafların dâhil olduğu bir koalisyon hükûmeti kuruldu. Bu yeni yapılanma, Azerbaycan’ın ikinci hükûmeti olarak hem yasama hem de yürütme yetkileriyle donatıldı.

Artvin Arılı (Demirkapı) Yaylası Kaya Resimleri

Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 304 · Sayfa: 781-818 · DOI: 10.37879/belleten.2021.781
Tam Metin
Doğu Karadeniz’de yayla kültürünün yoğun biçimde yaşandığı yerlerden birisi olan Arılı Yaylası/Demirkapı, önemli bir kaya resim alanını barındırır. Benzerlerine Erzu- rum, Kars, Ardahan, Erzincan, Hakkâri, Ankara, Ordu ve İzmir’de rastladığımız kaya resimlerinin ortak özelliği, göçer kültürlerin günlük hayatlarına dair veriler sunmasıdır. 2019 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni ile bölgede gerçekleştirdiğimiz yü- zey araştırmalarında Artvin ili, Arhavi ilçesi, Arılı Yaylası’na yakın bir yerde; Namaz- gâh/Demirkapı adı verilen bir mevkideki kaya resimlerinde çalışmalar gerçekleştirdik. Kaya resimleri üzerinde fotoğraf ve çizim çalışmaları yapılmıştır. Kaya resimleri üze- rinde gerçekleştirdiğimiz çalışmalarda, resimlerin göçer kültürler ile ilişkili olduğu ve köklerinin Orta Asya’ya kadar uzandığı anlaşılmıştır. Bu çalışmada; kaya resimlerinin Doğu Anadolu-Kafkasya ve Orta Asya’daki benzerleri ışığında tanıtımları yapılmıştır.

Kırım Hanlığı Tarihinde “Çoban Geraylar” Meselesi

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 243-260 · DOI: 10.37879/belleten.2020.243
Tam Metin
"Çoban Geraylar" Kırım Hanlığı tarihinde tahta kadar yükselmiş bir soydur. Bununla birlikte, yaygın Kırım tarihçiliğinde, daha doğrusu "asıl" Geraylar'ın hiç değilse önemli bir kısmının rivayetinde "Çoban Geraylar"ın gayri-meşru bir kökene dayandığı ve Geray hânedânıyla kan bağının bulunmadığı tekrarlana gelmiştir. Ancak, bu klişe sorgulanmaya ve dönemin kaynakları yeniden tetkike muhtaçtır. Her şeyden önce söz konusu iddialar esasen buna ilişkin olaylardan bir asrı aşkın zaman sonraki dönemlerin tarihçilerine aitken, çağdaş kaynaklar bunları doğrulamamaktadır. Dahası, "Çoban Geraylar"ın mütekip devirlerde "asıl" yahut diğer Geraylarla esasen aynı imtiyaz ve unvanlara sahip oldukları görülmektedir.

Türk-Sovyet İlişkilerinde G. V. Çiçerin ve Ermeni Meselesi

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 619-638 · DOI: 10.37879/belleten.2016.619
Tam Metin
Sovyet devlet adamı Georgi Vasiliyeviç Çiçerin, Türk-Rus İlişkilerinde önemli rol oynamıştır. O, Çar Rusya'sı zamanında Dış İşleri Bakanlığı Arşivinde çalışmış, 1917 Ekim devriminden sonra ise Lenin ve Stalin dönemlerinde Dış İşleri Bakanlığı yapmıştır. Rusya diplomasisinde önemli rol oynayan bir aileden gelmesi, onun geleceğini belirlemiştir. Avrupa'da Georgi Çiçerin haklı olarak en eğitimli bakan olarak anılıyordu. O, Petersburg Üniversitesi Tarih-filoloji bölümünden mezun olmuştu. Çiçerin'in Dış İşlerindeki faaliyetleri ve siyasi taktikleri çoğu zaman Lenin tarafından desteklenmiş ve değerlendirilmiştir. Fakat Ermeni Sorunu konusunda yürüttüğü yanlı siyaset, Lenin'in Stalin ile yaşadığı fikir ayrılıklarından dolayı tam olarak gerçekleşmemiştir. Çiçerin ve Ermeni asıllı yardımcısı Karahan Sovyet Rusya'nın dış işlerinde ve özellikle Doğu siyasetinin belirlenmesinde ve gerçekleştirilmesinde önemli şahıslardı. Çiçerin'in Ermenileri savunma siyasetinde tabii ki, Karahan'ın büyük etkisi vardı. Ancak etken sadece Karahan değildi, şöyle ki, Çiçerin eski çar rejimidiplomatı idi ve o, Rusya Devleti'nin Doğu ve özellikle Kafkasya halklarına dönük yürüttüğü siyasetin içerisinde yetişmişti.

WAR AND DIPLOMACY: THE RUSSO-TURKISH WAR OF 1877-1878 AND THE TREATY OF BERLIN, M. Hakan Yavuz with Peter Sluglett (ed.), The University of Utah Press, Salt Lake City, 2011 [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 280 · Sayfa: 1135-1138
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde girdiği yıkıcı savaşları anlamadan imparatorluğun çözülme sürecini ve en nihayetinde günümüz Türkiye'sinin nasıl şekillendiğini anlamak imkansızdır. 93 Harbi, Balkan Savaşları ve Cihan Harbi herhalde Balkanlar, Anadolu ve Kafkas halklarının kimlik oluşumu sürecinde rol oynamış en mühim üç savaştır. Bu açıdan bakınca, hadiseleri harp tarihi sınırları çerçevesine hapsetmek mümkün olmamaktadır. Ele aldığımız deneme 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın geniş çaplı sonuçlarını masaya yatırmak amacıyla Utah Üniversitesi'nde düzenlenmiş bir konferansın sonucudur. Gelgelelim konferans tebliğ metni sınırlarını bir hayli aşan inceleme makalelerinden oluşan bir derleme ile karşı karşıyayız. İngilizce dilli derleme diplomatik, sosyal ve jeopolitik yaklaşımlar sunan ve her halükarda uzun vadeli sonuçlara odaklanan makalelerden oluşmaktadır. Giriş ve sonuç bölümüyle toplam 20 makale ve 20 akademisyenin katkısıyla hazırlanan bu derleme, dört ana bölümden oluşmaktadır: "Avrupa Diplomasisi ve Osmanlı `ötekisinin' Dışlanışı", "Balkan Devlet Sistemi'nin Ortaya Çıkışı", Doğu Anadolu'da Sonun Başlangıcı: Ermeni Katliamları", "Balkanlar'da ve Kafkasya'da Etnik-Dini Temizlik ve Nüfus Nakilleri." Kitap, Balkanlar ve Kafkasya'nın siyasi sınırlarını ve nüfus dağılımını gösteren 11 harita ve 9 tablo içermektedir. Ayrıca, makalelerde kullanılan Osmanlıca terminolojiyi muhtevi bir lügatçe, detaylı bir dizin ile toplu bir kaynakçanın eklenmesi kitabın kullanılabilirliğini artırmaktadır.

XX. Yüzyılın Başlarında İran Ticaretinde Osmanlı-Rus Rekabeti

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 278 · Sayfa: 239-270
XIX. yüzyılın başlarında kapitalist endüstri devletleri kendi ürün ve üretimlerini Doğu'ya ulaştırmak ve aynı şekilde doğudan batıya ham madde aktarmak için rekabete girişmişlerdi. Aynı güçler Karadeniz'in doğu limanlarından İran'a kadar uzanan ticaret yoluna büyük önem vererek bu güzergahta hakim güç olmak için rekabete girişmişlerdi. XIX. yüzyıl başlarında Karadeniz ticaretinin canlanması ve 1869 yılında Süveyş kanalının açılması Karadeniz'in doğusundan İran'a yapılan ticaretin hem iktisâdî ve hem de siyasi bakımdan uluslararası stratejik önem kazanmasına sebep oldu. Karadeniz tarihine baktığımızda Trabzon limanının önemi, üstünlüğü, tarihi geçmişinden değil, aktif bir ticari yol olan Erzurum-Tebriz hattına bağlanmasından kaynaklanıyordu. XIX. yüzyılda Karadeniz'in doğu limanlarından İran'a transit ticareti yapan iki yoldan Osmanlı hakimiyet bölgesindeki Trabzon-Erzurum-Tebriz yolu ve Rus hakimiyet sahasındaki Gürcistan sahillerinden Sohum-Poti limanları üzerinden geçen Batum-Tiflis-Tebriz yolu iki devleti rakip haline getirdi. Rus Çarı, Kafkas ticari-transit yolunu öne çıkarmak amacıyla ülkenin kuzey bölgesinde yarı sömürgeci durumunu korumak, Kafkasya'yı büyük bir ticari bölge yapmak, bütün Asya pazarlan ile bağlantı kurmak niyetindeydi. Rusya kendi tüccarını önceden mükellef olduğu yerel vergilerden muaf tutarak, onlara mali ve gümrük yardımları yaparak tüccarı himayesi altına aldı. Rusya tüm bu girişimleriyle Osmanlı toprakları üzerinden İran'a gelen İngiliz malları ile rekabet etmeyi amaçlıyordu. Diğer yandan Rusya, Kafkas yolunda ticari üstünlüğü daimi surette elinde bulundurmak için çeşitli önlemler aldı. Tebriz-Culfa demiryolunu yaparak bütün yol boyunca Rus askerlerini bu güzergaha yerleştirdi. Aynı yolun kenarlarına kullanışlı kervansaraylar yaparak tüccarın ve yolcuların seyahatini kolaylaştırdığı gibi menzillerle de bölge güvenliğini sağlamıştı. 1820 yılının ortalarında İngiliz malları ilk olarak Fars körfezinden İran'a girmiş, bu yıldan sonra da İngiliz malları Kuzey'den Sohum yoluyla Kafkasya ve Anadolu'nun doğusuna, İran'ın kuzeyine ulaşmıştı. İngiltere'nin bu başarısı bölgedeki Rus pazarını tehdit etmişti. Rusya, siyasi açıdan Kafkasya bölgesiyle güçlü bağlantılar kurmasına rağmen, ekonomik açıdan güçlü bağlantılar kuramamış hatta günden güne bölgedeki ticari varlığı zarflamıştı. Rusya'nın bölgede varlığı zayıflamasına karşın İngiliz mallarının satışı İran'da artıyordu. İngiltere, daha fazla kâr elde etmek için kısa deniz yolları bulmaya yöneliyordu. İşte bu noktada İngiltere'nin İran'a ulaşmak için bulduğu en kısa yol Karadeniz güzergahıydı. Bu makalede yeni bir bakış açısıyla ve belirli etkenler haricinde - Hindistan'ın siyasi ve iktisâdî rolü göz ardı edilerek - dış güçlerin olumsuz etkilerine rağmen XIX. yüzyıl sonu, XX. yüzyıl başlarında İran ticaretinin canlanmasını incelemeye çalıştık. Diğer taraftan zikrettiğimiz yollarda Osmanlı ve Rusya arasındaki rekabetin neden ve nasıl bir şekilde ortaya çıktığı sorusuna cevap vermeye, aynı zamanda İngiltere'nin Osmanlı'ya ait olan yolu sahiplenmedeki rolünü belirlemeye çalıştık.

Milli Kimliğin Siyasallaşan Yüzü: Difâî

Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 263 · Sayfa: 175-192 · DOI: 10.37879/belleten.2008.175
Tam Metin
XX. yüzyılda Kafkasya'da yaşanan siyasal, sosyal ve kültürel gelişmeler aslında bütün bir bölgenin tarihiyle yakından bağlantılıydı. İlk bakışta Kafkasya bir yüzyıl kadar önce Ruslar tarafından işgal edilerek çevre ülkelerden tercih edilmiş gözükse de, durum hiçte öyle değildi. Her şeyden önce, XX. yüzyılın ilk başlarında Kafkasya, özellikle de Türklerin yoğun olarak oturdukları Azerbaycan bölgesi her yönüyle bir Doğu ülkesiydi. Rusya kanalıyla Batılılaşma, kapitalist gelişim gibi bazı eğilimler etkili biçimde kendisini gösterse de bu gelişmeler sadece merkezi bölgelerle sınırlıydı. Bakü bu anlamda başı çekiyordu. Yani kapitalist yatırımların ilgisini çeken bölgeler ve şehirler Doğulu kimliklerinden yavaş yavaş koparken, diğer bölgeler geleneksel yapılarını korumakla kalmayıp aksine birçok anlamda olumsuz olarak gördükleri Batılılaşmaya karşı da daha sert çıkışlar yapmaktaydılar. Toplum bir işgal ortamında yaşadığından kendi değerleri ile dayatılan veya benimsemek zorunda kaldığı yeni değerlerin kıyaslamasını yapacak konumda değildi. Bu durum sadece Azerbaycan Türkleri için geçerli değildi, bütün bir Kafkasya'nın geneli için geçerliydi. Bundan dolayı bölge toplumlarının kendi kaderlerini kendilerinin belirlendiğini söylemek pek doğru olmayacaktı. Kafkasya'daki gelişmeleri genelde tarihin yönü belirliyordu. XX. yüzyılın başlarında Kafkas toplumlarının tarihi seyrini belirleyen temel kavram ise milliyetçilik veya ulusalcılıktır.

PAVEL DOLUKHANOV, Eski Ortadoğu'da Çevre ve Etnik Yapı, (Çeviren Suavi Aydın), İmge Kitabevi, Ankara, 1998. 122 şekil ve harita, 14 tablo [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 244 · Sayfa: 1145-1158
Tam Metin
Ortadoğu, siyasal bilimciler açısından olduğu kadar tarih ve coğrafya araştırmacıları için de üzerinde çalışılması oldukça zor coğrafi bölgelerdendir. Ortadoğu'nun sınırları üzerinde dahi bir fikir birliği yoktur. Eski SSCB Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü üyelerinden Pavel Dolukhanov'un bu eserinde Ortadoğu, Anadolu dahil olmak üzere Doğu Akdeniz kıyıları, Arabistan Yarımadası, Mezopotamya, Kafkasya, İran ve Eski SSCB'nin güney kesimleri kabul edilmiştir. Giriş kısmında yazar akademik yaşamından alıntılar yaptıktan sonra ilk uygarlıkların neden Ortadoğu'da çıktığına yönelik sorusuna cevap aramaktadır. Childe tarafından 1920 ve 1930'larda ileri sürülen "Doğunun Üstünlüğü" (Ex Oriente Lux) düşüncesinin artık değişmeye başladığını, Avrupa'da çok sayıda yeniliğin doğudan gelmeyip Avrupa'da keşfedildiğini belirtmektedir.

Azerbaycan-Osmanlı Siyasi-Askeri İlişkileri (1917-1918)

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 509-522
Tam Metin
Kafkasya'ya ait problemlerin çözümünde ilgili olan Osmanlı, çeşitli devletlerin destekledikleri Ermenilerin Azerbaycan topraklarına tecavüz etmesine ilgisiz kalamazdı. Bu durum aslında aşağıdaki nedenlere bağlıydı. a) Bazı devletlerin Ermenileri korumak adı altında ve onların aracılığı ile Transkafkasya'da güçlenmek amaçları, bununla da Osmanlı İmparatorluğu için doğrudan belli tehlike oluşturmaları, b) Ermenilerin Türkiye ve Azerbaycan toprakları hesabına "Büyük Ermenistan" kurmak arzuları; c) Azerbaycan'ın Türk Müslüman nüfusunun maksatlı soykırımı siyasetine uğraması, siyasi-askeri yardıma kesin ihtiyaç duyması vs. 1917 yılının sonlarına doğru Ermeniler bölgedeki amaç ve siyasetlerini tam olarak açıkladıklarında ve Azerbaycan sınırlarında çok sayılı zorakilik hareketlerine başvurduklarında, Osmanlı bazı önlemler almak zorunda kaldı. Bu konuda ilk olarak Transkafkasya'da askeri operasyonları durdurmak ve durumu sabitleştirmek yolunda gösterilen diplomatik girişimleri belirtmek lazımdır. Bu girişimler içerisinde Osmanlı Devleti ile Güney Kafkasya komiserliği arasında 05 Aralık 1917 yılında imzalanan 14 maddelik Erzincan Mütarekesi önemlidir.

Birinci Dünya Savaşı Sonlarında Kafkasya'da İngiliz Faaliyetleri

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 487-508
Tam Metin
Dünya üzerinde stratejik açıdan çok önemli bir coğrafya üzerinde bulunan Kafkasya tarih boyunca çevresindeki büyük devletlerin sürekli ve yakın ilgisini üzerinde hissetmiştir. Doğuda Hazar Denizi'nden batıda Karadeniz'e uzanan, kuzeyde Rusya ile güneybatıda Türkiye ve güneyde İran'a dayanan bu bölge kaçınılmaz olarak Rusya, İran ve Osmanlı Devleti'nin mücadele sahası olmuştur. Bölgenin eşsiz coğrafi konumu çevresindeki güçlerce rakiplerinin nüfuz sahasını daraltma projelerinde geçit olarak telakki edilmiştir. Hakikaten tarihi gelişmelere bakıldığında görülecektir ki eğer bölge Türk hakimiyetine geçmişse daha kuzeye Türk ilerleyişini kolaylaştırmış; İran hakimiyetinde ise İran'ın Anadolu'ya ve kuzey Kafkasya'ya yönelik genişleme gayretlerini mümkün kılmış; Rus hakimiyetinde ise İran üzerinde Rusya'nın nüfuz kurmasına ve Osmanlı'nın aleyhine genişlemesine ve böylece sıcak denizlere yaklaşmasına imkan vermiştir.