104 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Mustafa Kemâl Atatürk
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Atatürk, İslam Ülkelerinde Yeni Bir Çağı Başlatan Önder

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 87-94 · DOI: 10.37879/belleten.1981.87
Tarihsel bir kişinin, bir olayın, belli bir düşünün veya olgunun damgasını taşıyan belli zaman sürelerine genel olarak çağ adı verilmektedir. Böylece bir Kutsal Bağlaşma çağından, Napoleon çağından, Fatih Mehmet çağından, Meiji çağından, Aydınlanma çağından sözedilmektedir. Tarihsel çağlara bölme yolundaki çalışmalar çok eskidir. Eskiden bilinenler içinde en yaygın olanı Hıristiyan tarihçilerin çağ ayrımı idi: 1. Putperestlik çağı; 2. Hıristiyanlık çağı. XVIII. yüzyılın başlarına doğru, popüler tarih kitaplarının yazarı Alman tarihçisi Christoph Cellarius (1638-1707) tarihi İlkçağ, Ortaçağ ve Yeniçağ olarak üçe ayırdı. Sonradan Fransız İhtilali ile başlayan dördüncü bir çağı Yakınçağ adıyla bunlara eklediler. Bu ayrım hiçbir biçimde Avrupa dışı, giderek Batı Avrupa dışı ülkelerin ve ulusların tarihlerine uymaz. Çünkü bu çağların başlangıcı olarak kabul edilen, daha doğrusu öyle gösterilen tarihsel olayların, örneğin Batı - Roma İmparatorluğu'nun yıkılması (476), Rönesans (XIV-XV. yüzyıllar) ve Reform (XVI. Yüzyıl), Keşifler (örneğin yeni deniz yollarının ve Amerika'nın bulunması gibi) buluşlar (Basım tekniğinin Batı'da bulunuşu gibi), Batı Avrupa dışı ülkelerin tarihinde hiçbir rolü, hiçbir önemi yoktur. Rönesans Batı Avrupa'nın sınırlarını aşamadığı gibi, Reform Hıristiyan dünyasının, daha doğru bir deyimle Katolik dünyasının bir sorunu idi; çünkü Rum - Ortodoks Kilisesi Reform'dan hiçbir biçimde etkilenmiş değildir. Rönesans ve Reform'un Çin'de veya Japonya'da giderek doğrudan doğruya Batı Avrupa'nın sınırında bulunan Osmanlı İmparatorluğu'nda etkilerini saptamak olanaksızdır. Fransız İhtilalinin Osmanlı İmparatorluğu'nda, İran'da, Hind'de, Afganistan'da, Etiyopya'da ne gibi dolaysız izlerine rastlanabilir?

Atatürk'ün Yabancı Devlet Adamlarıyla Görüşmeleri

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 157-208 · DOI: 10.37879/belleten.1981.157
Aşağıda yedi belge yayınlıyoruz. Bunlar, Atatürk'ün 1930'larda yabancı devlet adamlarıyla yaptığı görüşmelerin tutanakları ve notlarıdır. Görüşmelerde hazır bulunmuş görevlilerce kaleme alınmış, zamanında açıklanmamış ve bugüne kadar arşivde korunup saklanmışlardır. Belgeleri Türk Dışişleri Bakanlığı arşivinden buraya aktarıyoruz. Yedi belge, yedi yılda, şu yedi görüşmeyi kapsıyor: i) Atatürk - Dr. Klein görüşmesi (9.11.1930), ii) Atatürk - Venizelos görüşmesi (26.9.1933), iii) Atatürk - Kral Aleksandr görüşmesi (4.10.1933), iv) Atatürk - Metaksas görüşmesi (19.10.1937), v) Atatürk - Tataresku görüşmesi (28.10.1937), vi) Atatürk - Ponsot görüşmesi (10.12.1936) ve vii) Atatürk - Cemil Mardam görüşmesi (21/22.12.1937). Birinci belge, 9 Kasım 1930 günü yapılan Atatürk - Dr. Klein görüşmesinin tutanağıdır. Dr. Klein o tarihte Amerika Birleşik Devletleri Maliye Bakanlığı müsteşarıdır. 5 Kasım 1930'da Türkiye'ye gelmiş, on gün yurdumuzda kalmıştır. Bu gezi sırasında Türkiye Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal (Atatürk) ile bir saat yirmi dakika süren bir görüşme yapmıştır. Görüşmede Ankara'daki Amerikan Büyükelçisi Joseph Grew ile Türkiye Dışişleri Müsteşarı Numan (Menemencioğlu) Bey ve ayni Bakanlığın Özel Kalem Müdür Vekili Kadri Riza da bulunmuşlardır. Görüşmenin notlarım Kadri Riza tutmuştur. Aslı yedi daktilo sayfasıdır bu notların. Özel Kalem Müdürlüğü dosyaları içinde saklanmıştır.

Nutuk'ta Altı Çizilmiş Satırlar

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 57-78 · DOI: 10.37879/belleten.1981.57
Atatürk'ün, söylev ve demeçlerinden "büyük" sıfatı ile ayrılan NUTUK (Söylev) adlı yapıtı üzerinde henüz derinlemesine incelemeler yapılmış değildir. Gerçi, NUTUK konusunda yazılmış dağınık yazıların sayısı kabarıktır; 1977 yılı Ekim'inde, söylenişinin ellinci yılı dolayısıyla Ankara'da - İ. Ü. Atatürk ve Devrimleri Araştırma Enstitüsü - Türk Tarih Kurumu ortak çabası ile - bir simpoziyum düzenlenmiş, Türk Dili dergisinin Kasım 1977 sayısı bir özel sayı olarak bu konuya adanmış, Cumhuriyet gazetesi Ekim 1977 günü özel bir ek vermiş, dergi ve gazetelerde yazılar yayımlanmıştır. Ancak, bütün bu çalışmaların, devrim tarihimizin bu ana kitabını yeterince açtığını ileri süremeyiz. Kaldı ki, NUTUK'un daha, önemine yaraşır bir basım da yapılmış değildir. Rusça çevirisi (1929-1934, 4 cilt) açıklayıcı notları, sözlüklü dizinleri vb. ile zamanında bir örnek idi. Biz, elli yılı aşkın bir zaman sonra, bugün de, bu basıma benzer bir basım yapabilmiş değiliz. NUTUK'un önce dış ögeleri üzerinde kimi saptamalara gereksinme vardır. İçinde adı geçen kişiler, kuruluşlar, yer adları, kavramlar, giderek deyimler ve sözcükler; anılıp geçilen olayların ne olduğu, ilişkin belgeler; varsa yanlışlar; dizinler; sözlükler vb.

Atatürk, Bilim ve Üniversite

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 27-42 · DOI: 10.37879/belleten.1981.27
Tam Metin
Atatürk'ü doğumunun yüzüncü yılında bütün dünya saygı ile, hayranlıkla anıyor. Biz ona bağlılığımızı, ona sonsuz saygımızı nasıl dile getirelim? Biz ona neler borçlu değiliz ki! Bugün özgür ve saygın bir millet olarak varlığımızı koruyorsak, dünya ulusları arasında şerefli bir yere sahipsek, bunun için en başta Atatürk'e şükran borçluyuz. Birinci Cihan Savaşında Atatürk'ü Çanakkale savunmasının en can alıcı noktasında görüyoruz. Düşman hareketleri ve planlarının ayrıntıları konusunda yaptığı bütün tahminler hiç şaşmadan doğru ve isabetli çıkıyor, ve sonunda Atatürk düşmanı durdurarak Çanakkale'yi ve dolayısıyla İstanbul'u ve yurdu kurtarıyor. Bu başarısı Atatürk'e büyük ün getiriyor. Çanakkale'de kazanılan Türk zaferi münasebetiyle bir İngiliz resmi raporunda şöyle yazılıyor: - Tarihte büyük bir savaşta, tamamen birbirinden ayrı üç can alıcı durumun her üçünde de, aynı bir komutanın, yalnız savaşın bir bölümünü değil, tümünün kaderini ve hatta bir milletin alınyazısını bu derecede temelden etkilemiş olması misali çok nadirdir.

Sovyetler Birliğinde Atatürk Üzerine Araştırmalar

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 209-256 · DOI: 10.37879/belleten.1981.209
Büyük Önder K. Atatürk'ün, Türkiye Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15-20 Ekim, 1927 tarihleri arasında toplanan İkinci Büyük Kurultay'ında verdiği "Büyük Söylev", Yeni Türkiye'nin Yolu başlığı altında Rusça'ya çevrilmiştir. Gosizdat ve Litizdat NKİD tarafından yayımlanan Yeni Türkiye'nin Yolu dört cilde ayrılmaktadır. Birinci cilt, ulusal hareketin ilk adımlarının başlıca özelliklerini, Erzurum ve Sivas kongrelerini kapsamaktadır; ikinci cilt, ulusal hareketin Ankara üssünün hazırlanışına ışık tutmaktadır; üçüncü cilt, Türk - Yunan savaşı dönemine ve Anadolu cephesinin sağlamlaştırılmasına ayrılmıştır ; dördüncü cilt, dış ve iç savaş cephelerinde Yeni Türkiye'nin zaferini, Lozan görüşmelerini, içte reformları ve muhalefetle savaşı anlatmaktadır. Bu ciltlere çok sayı da açıklayıcı notlar konmuştur. 1919 Yılı Ulusal - Kurtuluş Hareketinin İlk Adımları başlığını taşıyan birinci cilt, "Samsun'a çıktığım gün genel durum ve görünüşten", "Ferit Paşa'nın çekilmesine" değin geçen olayları kapsamaktadır. Bu ciltte yer alan bölümler şöyle: Yazı kurulunun yazısı, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Önsöz, Söylev metni. Ekler bölümünde ise, açıklayıcı notlar, özel ad dizini, coğrafi ad dizini, metinde rastlanan Türkçe sözcüklerin ve çeşitli terimlerin dizini ve dört harita yer almaktadır. Bu cildin hazırlanmasına şu kişiler katılmıştır: B. İ. Baratov - Umanskiy, M. B. Vol'fson, İ. İ. Litvinov ve V. P. Osetrov (yayın kurulu); S. K. Pastuhov, V. P. Osetrov, S. İ Zander (yazı kurulu) ; E. Veyt, N. Zarifin, A. Mel'nik, E. Gal'perin (çevirmen ve açıklayıcı notları hazırlayan) ; V. A. Gurko - Kryajin (açıklayıcı notları denetleyen) ; E. Veyt, N. Zarifin (dizinleri hazırlayan); V. A. Solyanov (haritaları hazırlayan).

Atatürk Hakkında Aydın Sınıf Şairlerimizin Yazdığı Şiirler (1915-38)

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 287-326 · DOI: 10.37879/belleten.1981.287
Türk edebiyatının yeni devirleri üzerinde çalışanlar için ele alınması gerekli konulardan biri de, Atatürk hakkı nda yazılmış olan eserlerdir. Hatıra, roman, hikaye, tiyatro, v.b. nevi'lerdekilerden daha çok şiirlerde yer-yer bahsedildiği gibi, bütünüyle ona ayrılmış bulunanlar da sayıca az değildir. Destanları bir risâle, bir kitap teşkil eden, onun hakkındaki muhtelif şiirlerini bir kitap şeklinde toplayan şairlerimiz de bulunmaktadır. Mustafa Kemal için yazılan şiirlerin çokluğu, halk ve aydın sınıf şairlerimizin söyledikleri, yazdıkları şiirlerden seçilmiş, daha doğrusu derlenmiş örnekleri içine alan, sayıca yüzü aşan antolojilerin yayımlanmasına yol açmıştır. Elimizde, Atatürk hakkında yazılanları içine alan başlıca altı bibliyografya bulunmaktadır. 1941-74 yılları arasında yayımlanan bu eserlerde, ona dâir yazılmış şiirlerin yer-yer, topluca görüldüğü kitapların, makâlelerin kaydedildiği bölümler vardır; S.N. Özerdim'in hazırladığı bibliyografyada ise, konunun sınırlanmış olması, bir başka deyişle Türk basınında belli sürede yayımlananların tesbit edilmesi dolayısıyle şiirlerin neşredildiği gazete, dergilerin de bibliyografya künyeleri ayrı-ayrı verilmiştir.

Lausanne Konferansı Başlarken Fransız Kamuoyu

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 257-286 · DOI: 10.37879/belleten.1981.257
Atatürk, Aralık 1922 sonunda Fransız Le Journal gazetesi muhabiri Paul Erio'ya Ankara'da verdiği beyanatta şunları söyler: "Türkiye'ye karşı daima en iyi niyetler beslemiş olan Fransız halkının Türkiye'yi savaş halinden çıkmış görmek arzusunda olduğuna ve Türkiye'nin isteklerini haklı ve makûl bulduğuna içtenlikle kaniim. Bu nedenle, Lausanne'daki temsilcilerinizin tutumlarına son derece şaşmaktayım ve onların ülkeniz kamuoyunun duygularını gerçekten ifade ettiklerine inanamıyorum." Atatürk'ün bu beyanatı Lausanne Konferansının başlarında Fransız kamuoyunun tutumunu araştırmayı gerekli kılıyor. Daha doğru bir deyimle biz Lausanne Konferansı öncesi Fransız kamuoyunu araştıracağız. Bu konu son derece önemlidir, çünkü, az ileride görüleceği gibi, Lausanne Konferansı öncesi Fransız kamuoyunun tutumu Fransa'nın ve Müttefiklerin konferanstaki tutumlarını önemli ölçüde belirlemiştir. Önce, sorun olarak ortaya koyduğumuz konuda bilgiler bulunması gereken belli başlı kaynakları gözden geçirmekte yarar vardır.

Atatürk Bir Tarih Dersinde

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 419-436
Öğretmenlik mesleğine başladığım 1932-1933 öğretim yılında o gün hayatımda duyduğum heycanların en büyüğünü yaşadım. Bu, Atatürk'ün dersime girdiği gündür. Bu satırları yazarken de unutamadığım ve hiç bir zaman unutamayacağım o onurlu günün heyacanını yeniden yaşar gibiyim. 1932 yılının Ekim ayında Yüksek Öğretmen Okulu Tarih bölümünden mezun oldum. Aslında Tarih derslerini İstanbul Darülfunununda (Üniversite) okuyorduk. Yüksek Öğretmen Okulunda da kalıyor ve meslek dersleri görüyorduk. Mezuniyet sınavları bir hayli heyecanlı ve kaygılı geçti. Çünkü bilinen imtihan heycanına o yıl meydana gelen bir olayın korkusu da eklenmişti.

Atatürk'ün Günümüz Olaylarına da Işık Tutan Bazı Konuşmaları

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 5-26 · DOI: 10.37879/belleten.1981.177-5
Tam Metin
Türk Inkılap Tarihi Enstitüsü, kuruluşundan bu yana kendisine sağlanan pek sınırlı parasal imkanlara rağmen, Atatürk'ün söylev, demeç, tamim, telgraf ve beyannamelerini toplayıp beş cilt halinde yayınlayarak Atatürk'ün biyografisi ve yakın tarihimiz üzerinde çalışacaklar için pek kıymetli bir koleksiyonu ortaya koymuş bulunmaktadır. Ne var ki Atatürk'ün bütün sözleri ve yazıları önceden tam olarak saptanmadan yayına başlandığı için bu beş cilde girmemiş pek çok malzeme de vardır. Gene bir ön saptama yapılmadığı içindir ki aynı gün söylenen bir söylev, verilen bir demeç ya da yazılan bir mektup veya telgraf ayrı ayrı cildlerde yer almış, bu da yayınlanan belgelerin kronolojik düzenini bozmuştur. Bugüne kadar yayınlanan beş ciltten sadece dördüncüsüne bir dizin konulup ötekilerinde dizin bulunmayışı da araştırıcılar için ayrı bir güçlük yaratmaktadır. Bütün bunları ortaya konan eserin değerini ve önemini küçümsediğimizden değil, fakat ilerki basımlarda gözönünde tutulması dileği ile bir öneri olarak söylediğimizi belirterek konumuza gelmek istiyoruz. Biz, Atatürk'ün Büyük Nutuk'u üzerinde sürdürdüğümüz çok yönlü bir çalışma nedeniyle, eski gazete ve dergi koleksiyonlarını ve yerli, yabancı çeşitli türde kitapları dikkatle tararken beş ciltlik "Söylev ve Demeçler" dizisine girmemiş bir çok konuşmalarına, demeçlerine sohbet tarzında söylenmiş sözlerine rastladık. Bunların içinden, Türkiyenin ve Türk milletinin bütünlüğü ve milli çıkarları üzerindeki duyarlılığını, dış politikadaki tutarlı ve kararlı tutumunu ve Türk milleti için olduğu kadar bütün insanlık alemi için de ne kadar yüksek idealler beslediğini yansıtan ve olaylara nasıl derin bir önsezi ve tarih bilgisi ve bilinciyle baktığını gösteren bir kaç tanesini seçerek yeniden gün ışığına kavuşturmak istedik.

Önsöz

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 1-4
Tam Metin
Türk ulusu bugün büyük bir adamın 100'üncü doğum yılı sınırları içine girmiş bulunuyor. O, 1881'de Selanik'te doğduğu sıralarda dünya ve Türkiye büyük bir bunalım geçirmekte idi; Rusya'da ve Amerika'da devlet başkanları öldürülüyor, Güney Amerika'da iki devlet arasında savaş sürüyor, İngiltere ile İrlanda arasında yıllarca sürecek bir anlaşmazlık aşaması gelişiyordu. Bu olaylar yanında her ulusun kendi sınırları içinde bunalımları da vardı. Türkiye'ye gelince; tarihinin karanlık günlerini yaşamaya başlamıştı. İmparatorluk sarsılma devrinden çözülme devresine girmişti. İsyanlar ve savaşlar sonunda büyük eyaletler bağımsız devletler meydana getirmek için Osmanlı egemenliğinden ayrılmakta idi. Bu olaylarla Türk'ün onuru zedeleniyor, dünyada itibarı kırılıyordu. Hatta sonunun yakın olduğu konusunda da dünya basınında yazılara rastlanmakta idi; Bütün bu olaylar Türkleri, bir ruh hastalığına yakalanmış olarak kötümserliğe ve ümitsizliğe götürüyordu. Kurtuluş ve gelecek için tek güven bir kurtarıcının çıkmasına bağlanıyordu. Atatürk böyle bir atmosferde doğdu. Doğuşunda bir kurtarıcının dünyaya geldiğini işaret eden herhangi bir mucize belirmedi. 20 inci yüzyıl akılcılık devri idi; üstelik Atatürk mütevazi bir ailenin çocuğu idi. Ailesi ne bir servete ne de bir şöhrete sahipti. O, bir düzeye kadar kendi geleceğini kurmak durumunda bulunuyordu. İlkokulda öğretmeninden bir tokat yemesi üzerine ruhundaki ateş bütün benliğini sardı, isyan etti. Okulu bıraktı. Bundan sonra Onu bu ruh haliyle yaşam kavgasında görüyoruz. Babası ölmüştü. Annesinin karşı koymasına rağmen asker okuluna girdi. Yurdun bütün tehlikelerinden, acılarından, sefaletlerinden kendisini sorumlu tutmaya başladı. Askerlik eğitimi kademelerinin birinden diğerine yükseldikçe sorumluluk duygusu da arttı. Eğitimi bitip ordu saflarına katıldığı gün, kurtuluş için muhtaç olduğu manevi gücü, ölüm tehlikesini kendileri ile paylaştığı Mehmetçiğin davranışında buldu.