104 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Mustafa Kemâl Atatürk
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Doğu Bengal'de "Atatürk Lisesi"

Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 415-426 · DOI: 10.37879/belleten.1979.415
Tam Metin
Bundan kırk yıl önce, Ocak 1939'da, Hindistan'ın Doğu Bengal eyaletinde bir okul açılır. Lise düzeyinde bir okul. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk öleli henüz iki ay olmuştur. Büyük ölünün anısını yaşatmak için yeni okula "Atatürk" adı verilir. "Atatürk High School" denir. Türkiye'den binlerce kilometre uzakta Atatürk'ün adım taşıyan bir okulun açılışı, zamanında Türk kamuoyuna duyurulmuş mudur? Bilmiyoruz. Burada, geçten geç birkaç belge yayınlıyoruz. Türk Diplomatik arşivlerinde rastladığımız birkaç belge. Okulun hangi koşullarda açıldığını anlamak için Bengal'in o günlerdeki havasını kısaca anımsamak yerinde olur. Bugün büyük bölümü bağımsız Bangladeş Devleti sınırları içinde kalan Bengal, o tarihte İngiliz sömürgesiydi. Türk Kurtuluş Savaşının kahraman lideri Gazi Mustafa Kemal, bütün sömürge halklarının olduğu gibi, Bengal halkının da kurtuluş umudu olmuştu. Kurtuluş için çırpınan, silaha sarılan, savaşın bütün Asya ve Afrika halkları O'nu bir lider olarak benimsemişlerdi. Batı sömürgeciliğine karşı kurtuluş ve bağımsızlık bayrağım açan ulusal liderler, Mustafa Kemal Atatürk'ü örnek almağa, onun izinden yürümeğe çalışıyorlar& Batı emperyalizminin yenilmezliği efsanesini yıkmış olan Mustafa Kemal Atatürk, Asya ve Afrika halklarının gözünde bir kahramandı. Doğu Bengal'de de çok sayılan, sevilen, yüceltilen büyük bir kişiydi.

Romanya'nın Sesi

Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 505-516 · DOI: 10.37879/belleten.1979.505
Tam Metin
Bu yazının başına koyduğum sözleri, Atatürk'ün 17 Mart 1937 günü kendisiyle Çankaya'da görüştüğü Romanya Dışişleri Bakanı Victor G. Antonescu onuruna Ankara - Palas'ta verdiği yemekteki konuşmasından aldım. Günümüz Romanya'sını yönetenlerin, en önde ülkenin Devlet Başkanı, Romanya Sosyalist Cumhuriyeti'nin bütün dünyada barışseverliği ile tanınmış, ün kazanmış, varlığını barışa adamış ; Çin - Rusya anlaşmazlığında karar verme özgürlüğünü zedelememiş ; doğu - batı ilişkilerinde doğru bildiği yolu seçmiş bir devlet adamı, Sayın Nicolae Ceauşescu olmak üzere, hiç kuşkusuz, bu sözleri bildiklerine; bizim Cumhuriyetimizde de, kısa yaşamında Türk ulusunun uygarlık dünyasındaki yerini alması, ilerlemesi, yitirdiği zamanları kazanması, barış içinde yaşaması için, Mustafa Kemal gibi gerçekten büyük bir insanın barış ve insanlık yolunda bu ülkede neler yaptığını da, belki bizden daha iyi bir biçimde ayrıntılarıyla izlemiş olduklarına inanıyorum.

Atatürk Devrimlerinin Temel Ögesi Lâyiklik

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 603-628 · DOI: 10.37879/belleten.1978.603
Tam Metin
İncelememizin konusu, layik devlet kavramının ve buna bağlı olarak layik hukuk düzeninin açıklanmasıdır. Bu açıklamayı yaparken, Türk toplumuna Atatürk'ün armağanı olan layikliğin, memleketimizdeki tarihsel gelişimi üzerinde kısaca durmanın ve hukuk düzenini layikleştirmenin İslam dinine aykırı düşmeyeceğini, dinsel kaynaklara dayanarak, saptamanın da yararlı olacağına inanıyoruz. Uzun zamandan beri "Hasta Adam" diye anılan ve Birinci Dünya Savaşı sonunda çöken Osmanlı imparatorluğunun üzerinde, Türk milleti tarafından kurulan yeni Türk Devletinin ilk cumhurbaşkanı ve layik cumhuriyet yönetiminin ateşli savunucusu olan ölümsüz Ata'yı anmak için düzenlenen bir toplantıda LAYİKLIK konusunu ele alışımızın nedeni şudur: 1924 Anayasası'nın 2. maddesine 1937 yılında eklenen ve 1961 Anayasa'sının yine 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerinden birisi olarak belirlenen Layiklik, yeni Anayasa'mızın 153. maddesinde işaret edildiği üzere, cumhuriyetin ve devrim kanunlarının temelini oluşturmaktadır. Bu önemli niteliğinden ötürü, layiklik; cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, memleketimizin siyasal ve sosyal sorunlarının odak noktalarından birisi olma durumunu hâlâ korumaktadır. Bu nedenle de, layiklik kavramı üzerinde çeşitli çevrelerde, çeşitli spekülasyonlar yapılarak, büyük çoğunluğu Müslüman olan halkımızın din duyguları, Anayasa'nın metnine ve ruhuna aykırı biçimde sömürülmektedir. Bu arada hemen belirtelim ki, yasal olan ve olmayan toplantılarda veya gösteri yürüyüşlerinde, layiklik ilkesine aykırı olarak ortaya atılan sloganlar ve dolaylı veya dolaysız olarak yapılan propagandalar, birkaç yıldan beri gittikçe tırmanan silahlı şiddet eylemleri kadar toplumun huzurunu bozmakta, devletin varlığını, ülkenin ve milletin bütünlüğünü sarsacak boyutlara ulaşmaktadır.

Atatürk Hakkında Ozanlarımızın Söylediği Şiirler (1919-1938)

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 465-494 · DOI: 10.37879/belleten.1978.465
Türk edebiyatının yeni devirleri üzerinde çalışanlar için ele alınması gerekli konulardan biri de, Atatürk hakkında yazılmış olan eserlerdir; roman, hikaye, tiyatro, v.b. nevi'lerdekilerden daha çok şiirlerde yer-yer bahsedildiği gibi, bütünüyle ona ayrılmış bulunanlar da sayıca az değildir. Böyle şiirlerin çokluğu, bunlardan seçilmiş örnekleri içine alan, sayıca yüze yaklaşan antolojilerin yayımlanmasına yol açmıştır. Söz konusu antolojilerden bir kısmı, tertip bakımından birbirinden ayrılır: Mevzû yönünden sınırlanarak, yalnız marşlara, ağıtlara, çocuklar için şiirlere ayrılanlar, yalnız bir dergide yayımlananları içine alanlar, şairlerinin doğum yıllarına göre sıralananlar v.b. yok değildir. Bunlardan daha çok, şiirlerin hiçbir sınıflandırmaya bağlı kalmaksızın gelişi-güzel harman edildiği antolojiler görülür. Kendine öz tertibi bulunsun bulunmasın hepsinin birleşik yanı, seçilen örneklerden çoğunun gençlerin yazdıklarından alınması, 1928'de Arap harflerinin değiştirilmesinden sonra yayımlananlar olduğudur; Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet'in i'lânı sırasında yazılanlar yok denilecek kadar az olan bu antolojilerde en çok yer alan, kazanılan zaferlerin ve Cumhuriyet'in yıldönümleri, Atatürk'ün ölümü dolayısıyle yazılmış şiirlerdir. Bazı antolojilerde, beş-on şiir dışında kalanları ağıtların teşkil ettiğini görürüz; bunun başlıca sebepleri, Atatürk'ün ölümünden hemen sonra ağıtları içine alan bir eserin, ölüm yıldönümü dolayısıyle böyle şiirlere dergilerde bol-bol yer verilmesi, Sami N. Özerdim'in 1958'de neşredilen eserinin, bu konudaki şiirlerin kolayca elde edilmesine yol açmasıdır.

Laiklik Nedir, Şeriat Nedir?

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 427-436 · DOI: 10.37879/belleten.1978.427
Tam Metin
Ulu Önder Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün, düşmanları yurdumuzdan koyduktan sonra gerçekleştirdiği ve hepsi bir bütün olan devrimlerinin en önemlisi laikliktir. O, sadece yurdumuzu, ulusumuzu düşman saldırısından kurtarmakla kalmadı, kurtardığı yurdun bir daha her yönden öyle kötü bir duruma düşmemesi, kişi özgürlüğüne, hak ve eşitlik ilkelerine dayanan cumhuriyet rejiminin sonsuza dek sapasağlam ayakta durabilmesi için birbirini tamamlayan bir dizi köklü devrimler yapmıştır. Gazilik ve mareşallik gibi dini ve askeri en yüce iki rütbeyi taşıyan ATATÜRK, askeri dehasının erişilmezliği yanında asıl bu devrimci yönüyle dünya tarihindeki şanlı, şerefli yerini almıştır. Laiklik, cumhuriyet rejiminin ayrılmaz bir parçasıdır; çünkü cumhuriyet rejimi, toplumun, kendi seçtiği kişilerden oluşan meclislerce kendi kendini yönetmesidir. Bu yönetim, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ayrı ellerde olmasıyla gerçekleşir. Yasama, yani kanun yapma işi Millet Meclisinin görevidir. Yürütme ve yargı bu yasalarla olur. Bir başka deyimle cumhuriyet rejiminde toplumla ilgili işler insanların yaptığı kanunlarla yürütülür.

Türk Kurtuluş Savaşı'nın Tarihsel Konumu ve Niteliği

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 160 · Sayfa: 599-616 · DOI: 10.37879/belleten.1976.599
Tam Metin
Tarihçi için en güç iş, yakın geçmiş üzerinde kalem oynatabilmektir. Hele bu, bir de kendi ulusunun yakın geçmişi ise, nesnel kalma gerekliliğinin bilincinde olan tarihçinin durumunu daha da zorlaştırır. örneğin, yakın geçmişin sorumluluğunu taşıyan kişilerin ya da onların kuşağından muvafık-muhalif hatta minnettar-kindar insanların tüm duygu ve düşünceleriyle yeni kuşakları etkileyerek ya da karşılarına alarak yaşamakta ve kavgalarını sürdürmekte bulunması, olayların akışındaki yavaşlamalar, sapmalar, çapraşmalar ve kesintiler dolayısıyla toplum çoğunluğunun bir türlü ağırlığı siyasada ve yönetimde duyulan ortak bir bulunçsal yargıda birleşememiş olması, kurumların ve yasaların henüz objektif görüşler belirtilmesini hoş gören bir niteliğe kavuşmaktan uzak ve gerçeklere ışık tutacak en önemli resmi belgelerin hala kilitli kasalarda sır olarak kalması gibi nedenler, ciddi tarihsel incelemeler ve değerlendirmeler yapmayı olanaksız kılan etkenler olur.

Mareşal Fevzi Çakmak'ın Hatıraları ve Atatürk

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 81-92 · DOI: 10.37879/belleten.1976.81
Tam Metin
Hürriyet Gazetesinde 10 Nisan 1975 günü başlayıp, kırk gün süren rahmetli büyük komutan Mareşal Fevzi Çakmak'ın anıları, muhtemeldir ki, birkaç ağız ve el değiştirdiği için epeyce yanılgıları içermektedir. Bize, aynı zamanda belge ve gerekçelere göre, düşüncelerimizi ve bazı doğru belgeleri sunmayı ödev saydık. Diler ve umarız ki, bu yazımız, Atatürk'e ve eserlerine saygı ile bağlılık yönünden, aynı zamanda gerçekleri yansıtmak bakımından yararlı olsun.. II.4.1975 tarihli sayıda, Fevzi Paşa'nın, Mustafa Kemal Paşa'yı Filistin Harekatı sırasında kurşuna dizilmekten nasıl kurtardığı anlatılmakta, bu paragraf özet durumunda olduğu için bazı sorular yaratmaktadır. Konuyu bir dereceye kadar aydınlığa kavuşturmak amacıyle şunları belirtmek istiyorum: Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti'ni her bakımdan kötü koşullar altında yakalamıştı. Kısaca değineyim ki, Arap illeri'ndeki cephelerde görevler almış bulunan Mustafa Kemal Paşa, müttefiklerimizin, kendi Ordu ve Ülkemizin elverişsiz, hattâ acıklı durumunu çeşitli raporlarla ilgili Bakanlıklara ve Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya bütün açıklığıyle bildirmişti. O, Osmanlı Devletinin devrini tamamladığını, kesin bir yenilgiye doğru gittiğini anlıyor ve Arapların bile Türk Ordusu'nu arkadan hançerlediklerini görüyordu.

Mustafa Kemal Arıburnu'nda Sergisi

Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 151 · Sayfa: 562
Türk Tarih Kurumu büyük tarihi olayları canlandıran sergilerinden bir yenisini 25 Nisan 1974'de Kurum merkezinde düzenlemiştir. Arıburnu savaşlarının 59. yıldönümüne rastlayan bu sergi Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi profesörlerinden operatör Dr. Demir Uğur tarafından hazırlanmıştır. Atatürk'e beslediği derin sevgi ve bağlılığın etkisi ile Arıburnu savaşlarının stratejik ve taktik yönlerini inceleyerek renkli haritalar, krokiler ve kabartmalarla canlandıran ve çeşitli kaynaklardan çok değerli bilgi toplayan ve hele son erine kadar şehit olan 57. alayın komutan ve subaylarının adlarını Genel Kurmay arşivlerinden saptayan Sayın Prof. Demir Uğur'un bu orijinal ve anlamlı sergisi, büyük ilgi gördü.

Atatürk'ün Sofya Ataşeliğine Kadar İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Olan Münasebetleri ve Bu Hususla Alâkalı Bir Belge

Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 150 · Sayfa: 263-294 · DOI: 10.37879/belleten.1974.150-263
Tam Metin
Mustafa Kemal Atatürk, 11 Ocak 1905 tarihinde, Harb Akademisi'ni kurmay yüzbaşı olarak bitirdikten sonra, 30. Süvari Alayı'nda staj görmek üzere, merkezi Şam'da bulunan 5. Ordu emrine verildi. Fakat kendisi buraya bazı hadiseler üzerine sevk olunduğu için, Mustafa Kemal'e gittiği alayın kumanda makamında pek yer vermek istemezler; türlü müşkülâtlar çıkarırlar. Şam'da, Mustafa Kemal'in başından geçen olaylar, neticede birkaç arkadaşı ile beraber, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin kurulmasını sağlar. Ancak Kudüs'te Yafa'da ve Hayfa'da, bu yolda yapılan çalışmalar Mustafa Kemal'i tatmin etmeyince, O, bu cemiyeti, daha hareketli bir yer olan Makedonya'da dahi faaliyete geçirmek arzusu ile Yafa'dan kaçak olarak Selanik'e gider ve 1906 yılı ilkbaharında, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin Makedonya'da şubesini açmaya muvaffak olur. Lakin bu esnada, İstanbul tarafından, hakkında takibata geçildiğini öğrenince, Selanik'te fazla kalamaz; süratle 5. Ordu'daki görevine döner ve Akabe meselesinin zuhuru dolayısıyle de, merkezin soruşturmasından kurtulur. Nihayet, 20 Haziran 1907 tarihinde kolağası olan Mustafa Kemal Bey, 13 Ekim 1907 tarihinde de, Selanik'te bulunan 3. Ordu Maiyyet-i Müşiri Kurmay Heyetinde resmen vazife alır.

M. Kemal Atatürk Ankara Hukuk Mektebi'nin Öğretim Kurulu Fahri Başkanı

Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 149 · Sayfa: 117-122 · DOI: 10.37879/belleten.1974.149-117
Tam Metin
Ankara'da 5 Kasım 1925'te açılan ilk yükseköğretim kurumu Leylî Hukuk Mektebidir. Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk'ün bir konuşması ile T.B.M.M. salonunda açtığı bu kuruluşun önemi, Türk devrim hareketlerinde hukuka verilen üstün değerin ifadesidir. Cumhuriyet devrimizde prensip olarak Türk devrimi, sosyal hayatın kaynağı ve esası olan yeni hukuk anlayışına dayatılmıştır. Atatürk bunu şöyle ifade ediyor: "Cumhuriyet Türkiye'mizde eski hayat kaideleri, eski hukuk yerine yenilerinin konmuş bulunması bugün tereddüt edilmeyecek bir emrivakîdir". Cumhuriyet devrimizde çağdaş uygarlık daima bir amaç olduğu için, her devrim hareketinin, yeni hukuki esaslara ve ihtiyaçlara göre kanunlaşması gerekiyordu. Atatürk bu açış konuşmasında özellikle yeni sosyal değişikliklerin, yeni hukuk esaslarına göre alınması ve bunun öğrenimine önem verilmesi üzerinde durur ve aynen şöyle der: "Umumî hayatımızın yeni hukuk esaslarını nazar ve tatbikî olanlar da tecelli ve tahakkuk edinceye kadar, geçecek zamanı temin eden bizzat milletimiz ve onun inkılâbındaki yorulmaz ve yıpranmaz kuvvet olacaktır".