15 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Belleten
  • Ortadoğu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Fransız Diplomatik Belgelerinde Türkiye-Suriye Sınır Sorunu (1918-1940)

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 295 · Sayfa: 1153-1174 · DOI: 10.37879/belleten.2018.1153
Tam Metin
Orta Doğu'daki Osmanlı topraklarını paylaştıran 1916 tarihli Sykes-Picot Antlaşması ve 1918 Mondros Mütarekesi'nin ardından; Fransız kuvvetleri Suriye ve Güney Anadolu'nun bir bölümünü işgal etmiş, ancak ulusal güçlerin direnişi ile karşılaşmışlardı. Sonunda Fransa ile Türkiye arasında imzalanan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması ile, Türkiye-Suriye sınırı kararlaştırılmıştı. Bu anlaşma ile Sancak bölgesi Türkiye sınırları dışında kalmış ve daha sonra Lozan'da da bu durumu teyit edilmişti. Bununla birlikte, sınırla ilgili sorunlar bitmemiştir. 1926 Mart ayında da İskenderun Sancağı'nın bağımsızlığı ilan edilmiş, daha sonra 30 Mayıs 1926'da Fransa ile bir Antlaşma imzalanmıştır. Ancak Cizre-Nusaybin sınırının tespiti meselesi, 1930 yılına kadar sürüncemede kalmıştır. Uzun süre Fransa ile Türkiye arasında sorun olan Suriye sınırı konusu Hatay'ın bağımsız bir devlet olmasından sonra, Türkiye ile Fransa arasında 23 Haziran 1939'da Suriye ile Türkiye arasındaki antlaşma ile çözümlenmiştir.. Aynı gün Paris'te "Karşılıklı Yardım Bildirisi" imzalanmış; Hatay Devleti'nin kesin sınırları ile ilgili hükümler bu bildiride yer almıştır. 30 Mart 1940 tarihinde, Türkiye ve Suriye arasında Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması imzalanarak sınır müzarekeleri tamamlanmıştır. Bu çalışmada Fransız Diplomatik belgelerinden yararlanarak, meydana gelen gelişmelerle sürecin nasıl tamamlandığı incelenecektir.

II. Meşrutiyet Döneminde Kudüs ve Medine’de İki Eğitim Kurumu: Medrese-i Külliye ve Selahaddin Eyyubî Külliye-i İslamiyesi

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 589-618 · DOI: 10.37879/belleten.2017.589
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin idare, maliye, hukuk ve eğitim alanlarındaki yenileşme çalışmaları özellikle Tanzimat döneminden itibaren kararlı ve düzenli biçimde sürdürülmüştür. Tanzimat sonrası, birçok iç ve dış problemin yaşandığı, aynı zamanda devletin siyasi birlik ve devamını sağlamaya çalıştığı oldukça buhranlı bir dönem olmuştur. Böyle bir ortamda Osmanlı modernleşmesinin bir parçası olan eğitimde yenileşme ve eğitimi yaygınlaştırma çalışmaları, aynı zamanda milli birliği sağlayan bir araç olarak görülmüştür. Arap nüfusun yoğun olduğu Ortadoğu bölgesinde de XIX. yüzyıldan itibaren siyasi ayrılık talep ve girişimleri olmuştur. Batılılar tarafından bu bölgede açılan okullar ve misyonerlik faaliyetleri de bu taleplerin gelişmesini etkilemiştir. II. Abdülhamit ve II. Meşrutiyet yıllarında dönemlerinde izlenen politikalar ve eğitim alanında yapılan çalışmalar ile hem bölgenin eğitim açısından gelişmesi hem de Arap nüfusun kültürel taleplerine karşılık verilerek, imparatorluk çatısı altında tutulması hedeflenmiştir. Medine'de açılması planlanan Medrese-i Külliye ile Kudüs'te açılan Selahaddin Eyyubi Külliye-i İslamiyesi bu amaçları gerçekleştirmeyi hedefleyen kurumlardır. Orta ve yüksek dereceli bu kurumların amaçları, öğretim programları ve idari yapısı II. Meşrutiyet yıllarında medreselerde yapılan ıslah çalışmaları ile benzerlikler taşımaktadır. Diğer taraftan bu kurumların açılması, Osmanlı hükümetinin I. Dünya Harbi sırasında Ortadoğu'da izlediği politikalarla ilgili birtakım değerlendirmelerin tekrar gözden geçirilmesini gerektirecek öneme sahiptir.

Haçlılar ve Doğu Hıristiyanları Arasındaki İlişkiler

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 365-402 · DOI: 10.37879/belleten.2013.365
Tam Metin
"Doğulu Hıristiyan kardeşlere yardım" Ortadoğu'ya yapılan Haçlı seferlerinin başlıca parolalarından biri olmuştur. Ancak bu sözler 451 Kadıköy Konsili'nde alınan kararların gölgesinde kalmıştır. Zira Haçlılar aradaki mezhepsel farklılıklar nedeniyle Ortadoğu Hıristiyanlarını asla kardeş olarak görmemişlerdir. Aslında bu sözlerin gerçek muhatabı Bi­zans'a bakış açıları da çok farklı değildir. Uzun müddet Müslüman haki­miyetinde rahat bir yaşam süren Yerli Hıristiyanlar, seferlerle ilgili başlangıçtaki iyimserliklerine rağmen Haçlılar tarafından "sapkın" olarak nitelendirilmeleri ve buna bağlı menfi uygulamalar nedeniyle hayal kırıklığına uğramışlardır. Fakat 11O1 Haçlı Seferlerinin sonucunda ortaya çıkan gereksinimler neticesinde Yerli Hıristiyanlar, Haçlılar için sosyal, ekonomik ve askeri alanda hayati bir anlam ifade etmeye başlamışlardır. Bu doğrultuda başlatılan uygulamalar sayesinde taraflar arasında ortak bir yaşam formu oluşturulabilmiştir. Ancak Haçlıların, Yerli Hıristiyanlar hakkındaki dini ön yargılarından ve şüphelerinden tamamıyla kurtulamamaları gerçek bir bütünleşmeyi engellemiştir. Dolayısıyla Yerli Hıristiyanların sosyo-politik durumlarında seferler öncesine nazaran bir değişim olmadığı gibi gelişmelerden en fazla zarar gören unsurlardan biri haline gelmişlerdir.

Haçlı Seferleri Döneminde Din Değiştirme Vakaları

Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 274 · Sayfa: 691-718 · DOI: 10.37879/belleten.2011.691
Tam Metin
Haçlı Seferleri, II. Urbanus'un 1095'de Clenrmont'ta yaptığı Hıristiyanlığın merkezi Kudüs'ün kurtarılması ve doğulu Hıristiyan kardeşlere yardım parolasıyla başlamıştı. Ancak bu dini temele karşın seferlerin başlangıcı Avrupa'da cereyan eden iktidar savaşları, buna bağlı olarak bozulan sosyal-ekonomik düzen ve papalığın dünyevi iktidar hırsı ile alakalıdır. Çalışmamızın konusunu teşkil eden seferler sırasında gerçekleşen din değiştirme vakaları da tamamıyla bu nedenlerin dışa vurumudur.

Ortaçağ Ortadoğusu'ndaki Marjinal Hareketlerin (İsma'ili-Karmati Hareketinin) Dönemin İslam Dünyasına Alternatif Sosyal Yaşam Sunma Çabaları

Belleten · 2005, Cilt 69, Sayı 255 · Sayfa: 499-516 · DOI: 10.37879/belleten.2005.499
Tam Metin
Ortadoğu, tarihi süreç içinde birçok medeniyete beşiklik etmiş bir coğrafyadır. Köklü bir tarihsel geçmişi olan Ortadoğu, İslam dininin ortaya çıkması ile sarsıntılara neden olacak olaylara sahne oldu. İslam dini, bölge toplumları için yepyeni sosyo-ekonomik şartların ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Ortadoğu'nun siyasi ve sosyal tarihi geçmişi, 9-10. yüzyıllarda bölünme ve parçalanma alametleri göstermesine neden olmuştur. Bu parçalanma hareketleri, İslam dünyasında, son iki asırda bitmek bilmeyen tartışmaları da başlattı. Bu ihtilaflarla Tolunoğulları, Sacoğulları, İhşidiler, Gazneliler, Selçuklular ile diğer Müslüman devletler ve hanedanlar mücadele etmeye çalıştılar. Bu devletlerden bir kısmı siyasi mücadele ederken, Gazneliler ve Selçukluların siyasi mücadelenin yanında sosyal mücadeleyi de gözden ırak tutmadıklarını görmekteyiz. Ortadoğu'daki siyasi, politik, sosyal ve ekonomik ihtilafların temelinde bölgenin çok kültürlü yapısının etkisi inkar edilemez. Bölgedeki ayrışmanın bir sonucu olarak Ortadoğu, Ortaçağ İslam dünyasında farklı anlayışların belirmesine sahne oldu. Bu anlayışlardan birincisi Allah'a yakınlaşmayı öğreten "mutasavvıflar", ikincisi hakikate ulaşmak için aklı en yüksek ve en iyi vasıta yolu olarak benimseyen "filozoflar", üçüncüsü ise sonsuzluk içinde her iki nazariye ve teşekkülün takipçisi olduğunu iddia eden "İsma'ililer" ve "Karmatiler" dir. Ortadoğu'da ortaya çıkan bu heterodoks gruplar, İslam dünyasında sonraki yüzyıllarda dahi alttan alta devam eden önemli izler bırakmıştır.

KEMAL H. KARPAT, Studies on Ottoman Social and Political History. Selected Articles and Essays (Osmanlı Sosyal ve Siyasi Tarihi Üzerine Çalışmalar. Seçilmiş Makale ve Denemeler), Leiden-Boston-Köln, 2002. XII+856. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2004, Cilt 68, Sayı 253 · Sayfa: 737-740
Brill Kitabevi tarafından Asya ve Ortadoğu Üzerine Sosyal, Ekonomik ve Siyasi Çalışmalar serisinin 81. kitabı olarak çıkarılan çalışmada Wisconsin Üniversitesi tarih profesörlerinden Kemal H. Karpat'ın 1968 ile 2000 yılları arasında değişik dergilerde yayınladığı makaleler ve denemeler bir araya toplanmış. Bu makaleler üç bölüm halinde tasnif edilmiştir. Birinci bölüm «Osmanlı Dönüşümü, Demografi-Göç» başlığını taşıyor. «Osmanlı Devletinin Dönüşümü 1789-1908», «1877 Osmanlı Meclisi ve Onun Sosyal Önemi», «1860-1914 yılları Arasında Amerika'ya Osmanlı Göçü», «XIX.Yüzyılda Batı'dan İstatistik İlminin Osmanlılarca Kabulü», «Osmanlı İmparatorluğunda Yahudi Nüfus Hareketleri, 1862-1914», «Kossuth Türkiye'de: 1849-1851 Yılları Arasında Osmanlı İmparatorluğunda Macar Mültecilerinin Etkisi», «XIX. yüzyılda Osmanlı Demografisi: Kaynaklar, Görüşler, Metotlar», «Osmanlı Şehirleşmesi: Dobruca'ya Kırmılıların Göçü ve Mecidiye'nin Kurulması, 1856-1878», «Osmanlı Ailesi ve Büyüklüğü ile İlgili Belgeler», «XIX.Yüzyılda İstanbul'un iktisadi ve Sosyal Dönüşümü», «Ortadoğuda Sosyal Tabaka Oluşumu ile ilgili Bazı Tarihi ve Metodolojik Düşünceler» ve «Müslüman Göçü» başlıklarını taşıyan on iki makale birinci bölümde yer almaktadır.

RUTH KARK, MICHAL OREN-NORDHEIM, Jerusalem amd Its Environs: Quarters, Neighbourhoods, Villages 1800-1948, The Hebrew University Magnes Press, Jerusalem-Wayne State University Press, Detroit, 2001. 445 sayfa. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 249 · Sayfa: 571-572
Kudüs kentinin monografik çalışmalara konu olması bakımından diğer Ortadoğu kentleriyle mukayese edilemeyecek bir düzeyde olduğu açıktır. Osmanlı idaresi döneminde Kudüs kenti hakkında yapılan monografik çalışmalar da yeterli bir sayıya ulaşmış bulunmaktadır. Ancak elimizdeki eser bütün bu çalışmalardan farklı bir nitelik taşımakta ve bu yönüyle diğerlerinden büyük ölçüde ayrılmaktadır. Öncelikle eser 1800'lerden başlayarak İsrail Devletinin kuruluşuna kadar geçen 148 yıllık bir dönemi kapsamasıyla Osmanlı ve İngiltere Manda yönetimlerinin kentin fiziki, sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerine yaptıkları katkıları izleme olanağı sunmaktadır. Bu bakımdan eser, yazarların da ifade ettiği gibi, Kudüs ve hinterlandının oluşumunda etkili olan siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal koşulları değerlendirmektedir.

PAVEL DOLUKHANOV, Eski Ortadoğu'da Çevre ve Etnik Yapı, (Çeviren Suavi Aydın), İmge Kitabevi, Ankara, 1998. 122 şekil ve harita, 14 tablo [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 244 · Sayfa: 1145-1158
Tam Metin
Ortadoğu, siyasal bilimciler açısından olduğu kadar tarih ve coğrafya araştırmacıları için de üzerinde çalışılması oldukça zor coğrafi bölgelerdendir. Ortadoğu'nun sınırları üzerinde dahi bir fikir birliği yoktur. Eski SSCB Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü üyelerinden Pavel Dolukhanov'un bu eserinde Ortadoğu, Anadolu dahil olmak üzere Doğu Akdeniz kıyıları, Arabistan Yarımadası, Mezopotamya, Kafkasya, İran ve Eski SSCB'nin güney kesimleri kabul edilmiştir. Giriş kısmında yazar akademik yaşamından alıntılar yaptıktan sonra ilk uygarlıkların neden Ortadoğu'da çıktığına yönelik sorusuna cevap aramaktadır. Childe tarafından 1920 ve 1930'larda ileri sürülen "Doğunun Üstünlüğü" (Ex Oriente Lux) düşüncesinin artık değişmeye başladığını, Avrupa'da çok sayıda yeniliğin doğudan gelmeyip Avrupa'da keşfedildiğini belirtmektedir.

SHAİ HAR-EL, Ortadoğu’da Hakimiyet Mücadelesi Osmanlı-Memlûk Savaşı; 1485-1491 (xv+238 sayfa) e.j. Brill, Leiden-New York-Köln, 1995 [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 235-236
Tam Metin
"Ortadoğu'da Hakimiyet Mücadelesi Osmanlı-Memlûk Savaşı, 1485-1491" adını taşıyan bu eser Shai Har-El'in doktora çalışmasının bir ürünüdür. Kitabının önsözünde de belirttiği gibi yazar, doktora çalışmasını Prof. Dr. Halil İnalcık'ın nezaretinde yapmıştır. Bu özelliği dolayısıyla, yazar çalışmasıyla övünmekte ve bunun konuyu aydınlatmaktaki önemini vurgulamaktadır.

N. NİCOLAS AMBRASEYS & CAROLİNE F. FİNKEL, The Seismicity Of Turkey and Adjacent Areas A Historical Review, 1500-1800, İstanbul 1995, 240 s, Eren Yayınevi. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 657-660
Tam Metin
Bilindiği gibi tarihin günümüzdeki ilgi sahası oldukça genişlemiştir. Tarih, XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sadece siyasi olayları açıklamada kullanılan bir bilim dalı olmaktan çıkmış, toplumların sosyal ve kültürel yaşantılarını açıklamak için de çaba sarf etmeye başlamıştır. Bu özelliği bünyesinde toplamaya başlamasıyla birlikte, kardeş bilim dalı olan sosyolojinin imkanlarından faydalanarak tarihsel olayların topluma olan etkilerini de açıklamayı bir görev olarak üstlenmiştir. Tarihsel bir olayın toplum üzerindeki sosyal etkilerini ortaya koymak oldukça zor bir hadisedir. Bu çalışmalar yapılırken çeşitli olaylara ilişkin veriler dikkatlice kullanılarak bir sonuca ulaşılmaya çalışılır. Araştırmacının bu konuda başvurduğu ilk kaynaklar hiç şüphesiz savaşlar, anlaşmalar, barışlar ve fetihler gibi siyasal olaylardır. Bu gibi hadiselerden sonra gelişen nüfus hareketleri, göçler, vergi düzenlemeleri, idari teşkilatlanmalar ve dinsel faaliyetlere bakılarak toplumun genel karakteri hakkında bir fikir elde edilmeye çalışılır. Ancak, bilgiye ulaşmak için kullanılan veriler sadece bu tip siyasal, dini veya askeri hareketlilikler değildir. Bunların yanında; depremler, büyük sel baskınları, yangınlar, salgın hastalıklar, kuraklıklar ve kıtlıklar gibi siyasi olmayan tabiî afet ve olaylar da değerlendirilerek siyasal ve sosyal yaşam açıklanmaya çalışılır. Ancak, ülkemiz tarihçiliği bu konuda yeterli bilgileri ortaya çıkarabilmiş değildir. Son yıllarda doğal afetlerin tarihsel sonuçlan ile ilgili çalışmalar yapılmaya başlanmışsa da bu çalışmaların ihtiyaca cevap verdiğini söylemek güçtür.