270 sonuç bulundu
Britain and the Armenian Question 1915-1923 (New York: St. Martin's Press, 1984
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 272 · Sayfa: 281-286
Özet
Akaby Nassibian'ın İngiltere'nin 1915-1923 tarihleri arasında Ermeni meselesi ile ilişkisi hakkındaki bu kitabı sonuç kısmı dahil olmak üzere 7 bölümden oluşmaktadır. Giriş özelliği taşıyan birinci bölümde yazar Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki dönemde İngiltere'nin Ermeni meselesinde oynadığı rolü anlatmaktadır. İkinci bölüm ise İngiltere'de yazarın "insansever/hayırsever" (humanitarian) diye nitelediği kişi ve grupların 1918 öncesi Ermeni sorununa yaklaşımlarına ayrılmıştır. Yazar, "insansever/hayırsever" derken aslında Ermeni taraftan-Türk aleyhtarı lobi faaliyetlerini kast etmektedir. Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı'na İngiltere'nin karşısında girdiği için bu ülkede Türk karşıtlığı normal karşılanabilirdi. Bu yüzden, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı olan savaş gayretine destek oldukları için haliyle Ermeniler'e İngiltere içinde verilen desteği Nassibian, "insansever/hayırsever" olarak nitelemektedir.
Mankalya Esma (Han) Sultan Camii Haziresi Mezartaşı Kitabeleri
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 270 · Sayfa: 389-420
Özet
Bu çalışma, Romanya'nın Dobruca Bölgesi Mankalya şehrinde bulunan Esma Sultan Camii haziresinde bulunan mezar taşı kitabelerinin çözümlemesini içermektedir. XVI. Yüzyıl Osmanlı eseri olan cami, 2008 yılında restore edilmiş ve bu esnada hazirenin düzenlemesi ve mezar taşı kitabelerinin çözümlemesi tarafımızdan gerçekleştirilmiştir. Bölgenin bir Türk yurdu olduğunu belgelemesi bakımından bu mezar taşlarının önemi büyüktür. Bu sebeple korunması ve yeni nesillere tanıtılması gerekmektedir. Mankalya (Romence Mangalia), Romanya'nın Dobruca bölgesinin Karadeniz kıyısında yer alan bir liman şehridir. Şehirde önemli miktarda Türk ve Tatar azınlık mevcuttur. XVI. yüzyılda yapılan Esmâ Sultan Camii, Romanya'daki en eski Osmanlı camisidir. Bugün câminin kitâbesi kayıp durumdadır. Bahçesine son yıllarda asılmış olduğu anlaşılan tabelada "Esmahan Sultan" şeklinde yazılan isim, Osmanlı arşiv belgelerinde Esmâ Sultan şeklinde kayıtlıdır. Esma Sultan, İkinci Sultan Selim'in kızı ve Sokullu Mehmet Paşanın eşidir. Kendisinin kurucusu olduğu vakıflar ve hizmetleri ile ilgili yüzlerce arşiv belgesi mevcuttur. Adının Mankalya'daki cami ile birlikte zikredildiği bir belgede ifade aynen şöyledir: "Mankalya'da Esma Sultan Camii'. Bu yüzden biz galatı meşhur olduğu şekliyle değil, arşivdeki bilgiye göre Esma Sultan Camii adıyla yazıyoruz.
The Soru of Bayezid Empire Building and Representation in the Ottoman Civil War of 1402-13
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 795-800
Özet
Dimitris J. Kastritsis tarafından hazırlanan The Sons of Bayezid, Empire Building and Representation in the Ottoman Civil War of 1402-13. (Bayezid'in Oğulları, Osmanlı İç Savaşında İmparatorluğun İnşası ve Temsiliyeti 1402-13) adlı bu çalışma 1683 yılından beri yayım faaliyetini sürdüren dünyaca ünlü yayınevi Brill tarafından 2007 yılı içinde The Ottoman Empire and its Heritage (Osmanlı İmparatorluğu ve Mirası) serisinin 38. kitabı olarak basılmıştır. Çalışmanın editörlüğünü yine Osmanlı tarihi çalışmalarının tanınmış iki uzmanı Suraiya Faroqhi ve Halil İnalcık yapmıştır. Çalışmanın sahibi Dimitris J. Kastritsis eserine anne ve babasının hatırasına ithafta bulunarak başlıyor. Kitap, Içindekiler, önsöz, Kısaltmalar Listesi, Transliterasyon ve Kullanımı ile ilgili Haritalar kısımlarının oluşturduğu ve Roma rakamları ile XXIII'e kadar numaralandırılan sayfalarla başlıyor. Önsözde Dimitris J. Kastritsis bu çalışmanın kendisinin doktora tezinden üretilen ilk kitabı olduğunu belirttikten sonra tezinin orijinalinde "Fetret Devri" olarak nitelendirdiği dönemi, çalışmasını kitap haline getirirken "İç Savaş" olarak adlandırdığını belirtiyor. Bunu nedenini dönemin orijinal kaynaklarında "Fetret" kelimesinin kullanılmadığını, bu tabirin 19. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Avusturyalı Josef von Hammer-Purgstall tarafından kullanıldığını ve daha sonra bu kelimenin benimsendiğini ancak bu sözcüğün dönemin gerçek ruhunu yansıtması bakımından kendisini yeterince ikna edememesi olarak gösteriyor.
Nenad Moačanin, Town and Country, on the Middle Danube, 1526-1690, Leiden-Boston: Brill 2006, XII+264, [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 801-804
Özet
Nenad Moačanin'in "Town and Country on the Middle Danube, 1526-1690 (Orta Tuna'da Şehir ve Taşra, 1526-1690)" adlı kitabı, önsöz, giriş, yedi bölüm, sonuç, postscript (not); kaynaklar, literatür, kısaltmalar; lügatçe ve indeksten oluşmaktadır. Kitabın bölümleri iki kısma taksim edilmiştir. Birinci kısım, giriş ve beş bölümden oluşmaktadır. İkinci kısım ise altıncı ve yedinci bölümleri ihtiva etmektedir. Kitabın Önsöz'üne (s. vii-ix) göre bu çalışma yazarın daha önce Hırvatça olarak 2001 yılında Slavonski Brod'da yayımladığı "Osmanlı Hakimiyet Döneminde Srijem (Srem) ve Slavonya" adlı kitabının İngilizce versiyonudur. Burada çalışmaya konu olan yer Sava, Drava ve Tuna nehirleri arasında kalan tarihi Slavonya bölgesidir. Günümüzde, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Sırbistan ve Macaristan toprakları arasında paylaşılan Slavonya bölgesi, okuyucular tarafından ses benzerliği olan ülke Slovenya ile karıştırılmamalıdır. Yazar, "Orta Tuna'da Şehir ve Taşra" adlı kitabın aslında orijinal metnin kısmi tercümesi ve kısaltılmış hali olduğunu belirtmektedir.
Venetians in Constantinople. Nation, Indentity and Coexistance in the early modern Mediterranean
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 266 · Sayfa: 229-230
Özet
Osmanlı tarihi içinde Venedik Cumhuriyeti ile olan ilişkilerin özel bir yeri bulunmaktadır. 1797 senesinde son temsilcinin İstanbul'u terk etmesi ve Avusturya'nın Venedik üzerinde kurduğu hâkimiyetinden dolayı temas kesildi görülmekle beraber, 1220 senesinde imzalanan, Selçuklu-Venedik andlaşmasından sonra başlayan belge birikimi, muhteşem bir malzemenin ortaya çıkmasına yol açtı. Bu birikimin uzantılarından olan eserlerden birisi de şimdi elimizde bulunmaktadır. Venedik arşiv ve kütüphanelerinden yararlanılıp da yaratılan bu eser, zengin bir bibliyografyadan yola çıkarak, tamamlayıcı arşiv malzemesi ile süslenmiştir. En cevval devir olan XVI. asır esas alınıp biraz evveli ve biraz da sonrası zamanlar da tedkike dahildir. Zaten az sayıdaki resimlerin örnekleri arasında ağırlığı, Venedik şehir müzesinde bulunan, XVII. asır Türk hayatı hakkında görsel malzeme veren resim derlemesinden (Cicogna 1971 yazması olarak meşhûrdur) alınmıştır ve kapak resminde de ihmal edilmemiştir.
Nûr Bânû: Venedikli Bir Sultan? (1530 - 1583)
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 266 · Sayfa: 201-220
Özet
"Kadınlar Saltanatı" tarihçiler tarafından on altıncı yüzyıl sonu ve on yedinci yüzyıl sonu arasında yaşanan gerilemenin belirtilerinden biri olarak değerlendirilir. Sultanların hasekilerinin artan etkisi ve valide sultan ile haseki sultanların öneminin artmasının Osmanlı devlet sistemini bozduğuna inanılır. III. Murad (1574-95) dönemi bu yönde bir değişimin başlangıç noktası kabul edilmektedir. III. Murad'ın annesi Nûr Bânû Sultan, II. Sultan Selimin haseki "kadını" olarak ayrıcalıklı bir yere sahipti. III. Murad'ın saltanatı sırasında valide sultan olarak gücü ve etkisi büyük oranda artar. Bâb-ı bulunan Batılı diplomatlar Nûr Bânû'nun oğlunu kontrolü ve politik meselelere müdahalesi konusunda hemfikirdirler. İstanbul'dan gelen raporlar, 1583 yılında öldüğünde, aniden annesinin rehberliğini yitiren III. Murad'ın büyük üzüntüsünü tarif ederler.
Osmanlılarda Gaza İdeolojisinin Tarihi ve Kültürel Kaynakları
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 265 · Sayfa: 817-888 · DOI: 10.37879/belleten.2008.817
Özet
Tam Metin
Bir toplumu tanıyabilmenin yolu, onun sosyal tarihine inmekten geçer. Osmanlı toplumu için de durum böyledir. Siyasi olaylara ağırlık veren vekayinâme türü eserlerden hareketle Osmanlı sosyal yapısını anlamak güçtür. Gaza gelenek ve örgütlenmeleri anlaşılmadan Osmanlı toplumu anlaşılamaz. Bazı tarihçiler, W. Barthold, F.Köprülü, P.Wittek ve H.İnalcık'ın araştırmalarını görmezden gelerek, gaza ideolojisini ve örgütlenmelerini tarihi bir faktör olarak hesaba katmazlar. Bu modern tarihçilik gibi algılanmaktadır. Aslında mitoloji, efsane, tarihi yürüten realitelerdir. İdeolojileri hesaba katmayan tarihçi tarihi açıklamada yaya kalır. Gaza geleneğinin, Osmanlı toplumunun sosyo-ekonomik hayatında ne derece önemli olduğunu, vekayinâme türü kaynaklar yanında, Türk toplumuyla birlikte tarihi boyunca yaşaya gelen ve tarihsel seciyelerimizi yansıtan yazılı ve sözlü edebiyat ürünleri; efsane, destan, menakıbnâme ve gazavatnâme türü eserler gösterir. Bunlar içerisinde, folklor, türküler, şiirler, hatta halk oyunlarındaki figürler, kahramanlık ve alplık günlerini anımsatmakta ve toplumumuzun, içerisinden çıktığı mücadele ile yoğrulmuş sosyo-kültürel yapısını yansıtmaktadır. Bu çalışmada, bir bakıma halk edebiyatı ile Türk toplumu arasındaki münasebet ele alınacaktır. Aşağıda inceleyeceğimiz kültürel unsurlara dayalı kaynaklar da, o zamanki kültür düzeyinde bize folklor ve epik öğelerle karışık bir biçimde gelmiştir. Bu konuda Müjgan Cumbur'un "Anadolu Gazileri ve Edebiyatımız" Erdem, 3.9.1987 başlıklı eseri iyi bir örnektir.
1545 Yılı Osmanlı Saray Sanatkârları
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 501-534
Özet
Ehl-i hıref Osmanlı Devleti'nin sanat faaliyetlerini yürüten en önemli kurumudur. Bu kurumda devletten maaş alarak padişah ve saray eşrafı gibi devletin önemli şahsiyetleri için eserler üretilmiştir. Hal böyle olunca üretilen eserlere büyük önem verilmiş, çalışmalardaki titiz işçilik nedeniyle, bu eserler serbest olarak çalışan sanatlar için de model oluşturmuştur. Osmanlı sarayında çalışan ehl-i hıref teşkilatına ait birçok defter vardır. Ehl-i hırefle ilgili defterler Türkiye'de iki kurumda bulunmaktadır. Bunlardan biri İstanbul Sultanahmet'de bulunan Başbakanlık Osmanlı Arşivi diğeri ise Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'dir. Defterlerin bir kısmı da Bulgaristan'da muhafaza edilmekte olup buradaki belgelerin bir kısmının mikrofilmleri Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ne getirilmiştir. Birkaç istisna dışında ehl-i hırefle ilgili defterlerin tamamı siyakat yazı ve rakamlarla kaleme alınmıştır ve bu defterlerin bilinen en eski tarihlisi Uzunçarşılı'nın da bir makale olarak yayınladığı 932/1526 tarihli defterdir. Ehl-i hırefin çalışma sistemi ile ilgili araştırmalar olduğundan konu burada tekrar edilmeyecektir. Sanatkâr grupları hakkında ayrıntılı bilgileri bu konudaki diğer çalışmalarda bulmak mümkündür.
Anonim Bir Osmanlı Kaynağı: Girid Fethi Tarihi
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 591-602
Özet
Tam Metin
Tarih araştırmalarında kaynakların tespit, tahlil ve tenkit edilmesi, geçmişin mümkün mertebe gerçeğe yakın olarak tespitinde önemli bir husustur. Bu bağlamda, Osmanlı tarihinin başlıca iki kaynağını teşkil eden arşiv belgeleri ve vakanüvis tarihlerinin yanı sıra döneme ışık tutan yazma eserlerin de saptanması, karşılaştırılması ve yorumlanması zor bir iş olmakla birlikte mecburidir. Bu kaynakların tanıtılması, bilimsel usullerle esas metinlerinin hazırlanıp, bilim alemine sunulmasından sonra, Osmanlı siyasî, sosyal ve idarî tarihinin aydınlatılmasında ilerleme kaydedilebilir. Bu minvalde, Osmanlı Devleti'nin uzun tarihi boyunca birçok eser kaleme alınmıştır. Özellikle de Osmanlı toplumu için bunalım çağının başlangıcı olan XVII. yüzyıl karakteristik bir özellik taşır(1). Bu yüzyılın başından itibaren girilen savaşlar, devletin yıpranmasına neden olan uzun ve zahmetli bir nitelik kazanmıştır(2).
Tax Farm Register of Damascus Province in the Sixteenth Century: Archival and Historical Studies, Edited by Nagata Yuzo, Miura Toru and Shimizu Yasuhisa, Tokyo, The Toyo Bunko 2006. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 665-668
Özet
Japonya'da Türk tarihi üzerine çalışmalar XIX. yüzyılda başlamıştır. Bu çalışmalar Orta Asya Türk tarihi üzerine yoğunluk kazanmıştı. Bir müddet sonra Osmanlı-Japon siyasi münasebetleri uzak mesafeye rağmen gündeme geldi. Batıya büyük ilgi duyan Japonlar, Osmanlı Devleti ile de ticari ilişkileri geliştirmeye başladılar. Osmanlı Devleti de Japonya ile siyasi ve ticari münasebetleri geliştirmeye çalışıyordu. Bunun için Osmanlı Devleti bir iyi niyet elçisi olarak telakki ettiği Ertuğrul gemisini gönderdi. Bu geminin ziyaretini tamamlayıp dönüş yolunda şiddetli fırtına yüzünden batması ve yüzlerce Türk denizcisinin şehit olması (1890) ilişkilerin artmasına sebep oldu. Bu acı hatıradan sonra Türkiye ile Japonya arasındaki dostluk ve ticari ilişkiler büyük bir yoğunluk kazandı. 1960'lı yıllardan beri giderek artan Osmanlı tarihi üzerindeki araştırmalar, günümüzde birçok genç tarihçinin yetişmesine zemin hazırlamıştır. Bugün Osmanlı arşivlerinde araştırma yapan Japon tarihçilerinin eserleri dikkat çekmektedir. Farklı alanlardaki araştırmaların ileride daha da artması, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine yardımcı olacaktır.