136 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 136
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 135
- Ottoman Empire 41
- Ottoman State 21
- Tarih 14
- Türkiye 9
- Avrupa 8
- İngiltere 7
- Anadolu 6
- Balkanlar 6
- I. Dünya Savaşı 5
Tuna Vilâyetinin Teşkîline, Karadağ ve Hersek Vukuâtına (1861) Dâir Cevdet Paşa Tarafından Kaleme Alınan Lâyiha
Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 226 · Sayfa: 715-738 · DOI: 10.37879/belleten.1995.715
Özet
Tam Metin
Cevdet Paşa, devletin birçok kademesinde görev yapmış ve bu arada her fırsatta, devlet idaresinin çürük taraflarını ve devlet ricâlinin suiistimallerini çekinmeden tenkîd etmiş, çeşitli meselelerde isabetli kararlar vermiş ileri görüşlü bir devlet adamı oldugu gibi, birçok konuda yazmış olduğu kıymetli eserleri ile de ilim dünyasında mümtaz yeri olan büyük bir âlimdir. Devlet idaresine dair fikirleri ve bu hususta kaleme aldığı lâyiha ve arîzalarla Osmanlı Devleti'nde XIX. yüzyılın ikinci yarısında meydana getirilen birçok yeniliklere damgasını vurmuştur. Onun ilim ve devlet adamlığı hususunda yazılmış birçok eser ve makale bulunduğundan; burada, metnini verdiğimiz lâyihasının etrafında dolaşarak, başlık konumuzla ilgili bazı çerçeve bilgiler vermekle yetineceğiz.
Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Devrinde Rumeli'de Uyguladığı İskân Siyâseti ve Neticeleri
Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 218 · Sayfa: 89-112
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde yayılışı ve yerleşmesini açıklayan tarihî gerçeklerden biri, bunun bilhassa ekonomik-demografik bir baskı neticesi olduğu ve yoğun bir Türk göç ve iskân hareketi ile birlikte yürüdüğüdür. Bu vâkıanın en ilginç örneklerini Rumeli fütûhâtı sırasında görmekteyiz.
Rum-Ermeni-Hoybun İşbirliği ve Anadolu'daki Toplu Mezarlar
Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 218 · Sayfa: 241-248
Özet
Tam Metin
Tarihte azınlıklara, kendi dininden, ırkından, kültüründen olmayanlara, kendi dilini konuşmayanlara Türkler kadar müsamahalı davranan tek bir millet gösterilemez. Bunun biri, Orta Asya'dan beri çeşitli iklimler ve zaman dilimleri içinde gelen, diğeri de İslâmiyetle kazanılan, mükemmelleşen iki ana kaynağı vardır. İster 1020, ister 1071, isterse 1461 veya 1571 olsun, bu hoşgörüyü Kafkaslar'da, Anadolu'da Kıbrıs'ta görmek, yaklaşık bin yıllık dönem içinde müşahede etmek, tavsik etmek mümkündür. Hatta, yine hiçbir millette görülemeyecek derecede, bu toleransın taştığını ve azınlıkların Türklerden çok daha fazla haklara sahip olduklarını, çoğaldıklarını, zenginleştiklerini, müreffehleştiklerini bile söylemek bir mübalağa olmayacaktır. Osmanlı Devleti'nin son ikiyüz yıl içindeki durumu buna bir örnek teşkil etmektedir.
JAN SCHMIDT, Through the Legation Window, 1876-1926. İstanbul, Nederlands Historisch-Archeologisch Institut, 1992. 222 sayfa. 223-227 Bibliyografya, 229-250 Index. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 219 · Sayfa: 637-640
Özet
Tam Metin
Eser 4 bölümden meydana gelmektedir. Birinci Bölüm, Batı Anadolu'daki haydutluk ve eşkiyalık olaylarının bu bölgedeki Hollanda toplumu üzerindeki etkilerini, İkinci Bölüm, Ermeni meselesi ve Hollanda ilişkisini, Üçüncü Bölüm, "Pan-İslamizm" ve bunun özellikle Java Müslümanları üzerindeki etkilerini ve Osmanlı Devletinin bu konudaki ilgisini, ve Dördüncü Bölüm de, Hollanda savaş gemilerinin çeşitli tarihlerde Osmanlı limanlarına ziyaretlerini ve bu limanlardaki "kuvvet gösterileri"ni (showing the flag) ele almaktadır.
XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Yukarı Fırat Havzasında Eşkıyalık Hareketleri
Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 220 · Sayfa: 751-780
Özet
Tam Metin
XVIII. yüzyıl, klasik Osmanlı toplumu için önceki dönemlerden daha farklı karakterler arzeden ve değişik muhteviyatta olayların yaşanmaya başladığı bir yüzyıl olmuştur. Bu hususta ilk göze çarpan unsurun, devletin uluslararası siyasetteki yerinde meydana gelmeye başlayan değişim olduğu görülmektedir. Çünkü Osmanlı Devleti belirtilen yüzyıla girerken artık, daha önceki dönemlerde olduğu gibi, ezeli rakibi olan batı Hıristiyan dünyasına karşı taarruz pozisyonunda değildir, aksine savunma pozisyonuna geçmiştir.
Osmanlı Devleti'nde Mevleviler
Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 213 · Sayfa: 351-358
Özet
Tam Metin
Türk fikir ve kültür hayatına eserleri ile büyük hizmetlerde bulunan Abdülbaki GÖLPINARLI Mevlânâ'dan sonra Mevlevîlik'e yazdığı "Ön-Söz"de "Mevlevilik, Mevlânâ'dan sonra ve derhal menâsikiyle teessüs etmediği için tarîkat hakkında yazılan risaleler, çok muahhar devirlere ait. Kaldı ki, onlar da tarîkatin öz hüviyetini vermekten ziyade yazarlarının düşüncelerini ve tesiri altında kaldıkları müesseselerin karakterini tesbit etmekte ve yazarları, tarîkati bilfiil kuranların fikriyatından tamamiyle uzak kalmakta. Hatta Mevlevîler ve Mevlânâ muhibleri, işi o kadar Mevlânâ'dan ayırmışlar ve o kadar kendilerine mal etmişler ki Mesnevî'yi şerh edenler bile onun diğer eserleriyle hakkında yazılmış ana kaynakları, hele Şems'in Makaalât'ını okumak lüzumunu duymuyorlar ve tasavvufta, hatta dinde bir reform eri olan Mevlânâ'nın, kalıplaşmış tasavvufa verdiği insânî ve reel karakteri düşünmüyorlar, onu, onun ve sohbet dostu Şems'in yoluna aykırı bir yolun mümessili olan İbn-i Arabî'ye dayanarak şerh ediyorlar" der. GÖLPINARLI, bu şartlar altında Mevlevîlik Tarihi'ni yazmanın çok güç olduğuna değinir,eğer Sakıp Dede'ye inansa, söylenenleri tekrarlamaktan başka bir şey yapamıyacağını belirtir, XVI. yüzyıl ortalarında vefat eden Muğlalı derviş ve mutasavvıf şâir ŞÂHİDÎ'nin Gülşen-i Esrâr'ını bulmasaydı, mevlevîliğin köylere kadar yayıldığını, Anadolu'da mevlevî köyleri bulunduğunu öğrenemeyeceğini söyler. Konya'da bir süre bulunuşu, ona Mevlânâ Müzesi'ndeki yazmalardan faydalanmak imkanını sağlamış, Rüsuhî BAYKARA da kendisine Başbakanlık Arşivi'ndeki memuriyeti sırasında görüp kopya ettiği bir kısım belge suretlerini vermiş, böylece eseri "yalnız bir tarîkatin hal tercümesi değil, bir yandan da vesikalar topluluğu" olmuştur.
Amerikan Belgelerinde Lozan Konferansı ve Amerika
Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 213 · Sayfa: 483-528
Özet
Tam Metin
Yeni Türkiye'nin milletlerarası hayata katılmasının belgesini teşkil eden Lozan Antlaşması'nın hazırlanmış olduğu Lozan Konferansı, Türk-Amerikan münasebetlerinin de ilginç bir safhasına sahne olmuştur. Konferans'ta, bir çok meselelerin tartışma ve görüşmelerinde Amerika'nın ileri sürdüğü görüşlerin, bugün aynı nitelikteki meselelerde Amerika'nın almakta olduğu tutumlarla benzerliği, dikkat çekici niteliktedir. Bu benzerliği gözönünde tutunca, bugün aynı meselelerde Amerika'nın takip ettiği politikayı anlamak daha kolay olmaktadır. Belirtilmesi gereken bir diğer nokta da, ne Amerika Osmanlı Devleti'ne ve ne de Osmanlı Devleti Amerika'ya savaş ilan etmediği için ve sadece Osmanlı Devleti Amerika ile diplomatik münasebetlerini kesmekle yetindiğinden, Lozan Konferansı'na gözlemci olarak katıldığı halde, Konferans görüşmeleri esnasında Amerika'nın, zaman zaman gözlemciliğin çok ötesine giden tutumlar içine girip, "aktif" rol oynamasıdır.
Karadeniz'in Kapalılığı Karşısında Avrupa Küçük Devletleri ve "Mîrî Ticâret" Teşebbüsü
Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 214 · Sayfa: 687-756
Özet
Tam Metin
Ahdnâmelerde yer almasına rağmen, Karadeniz'de serbestçe ticaret yapabilmeyi öngören maddelerin, aynı şekildeki Akdeniz ile ilgili olanların tamamen aksine, kullandırılmayan ve kullanılamayan bir hak olarak saklı kalmış olması dikkat çekicidir ve dikkat çekici olduğu kadar üzerinde de fazla çalışılmamış bir konudur. Mısır-Girid ve Mora üzerinden geçtiğini farz ettiği bir hat ile Akdeniz'i İkiye bölen ve bu "hatt-ı mefrûz"un doğusundaki sahillerin tamamının kendi toprakları ile sarılmış olması gerçeğinden hareketle, bu sahayı kendisine mahsus bir "içdeniz" gibi gören Osmanlı Devleti, burada ticaret yapma hakkını çeşitli dönemlerde ve genelde zaman zaman ticari kayguların ötesindeki politik saiklerin etkisiyle Avrupa devletlerine bahş etmiş bulunuyordu, ki bunlara Osmanlı terminolojisinde Ahdnâme veya Frenkçe tâbiri ile Kapitulasyon denilmekte olduğu hep malumdur. Bu mefruz hattın doğusunu Avrupa ticaretine açık tutan Osmanlı Devleti, yine tüm sahilleriyle hakim ve sahibi bulunduğu Karadeniz'e yabancı gemilerin girmelerini ve ticaret yapmalarını kesin olarak yasaklamış ve bu yasaklamasını yüzyıllar boyu özenle sürdürmüştür.
Ebubekir Ratıb Efendi, Nemçe Sefaretnamesi
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 261-296 · DOI: 10.37879/belleten.1990.261
Özet
Tam Metin
Ebubekir Ratıb Efendi Viyana elçiliğine atanmasını yolculuk takririnde şöyle belirtmiştir: "Osmanlı Devleti ile Nemçe Devleti arasında yapılan barıştan sonra, tarafların birbirlerine elçi göndermeleri kararlaştırıldığından 11 Muharrem 1206/ 10 Eylül 1791 günü Ordu-ı hümayun Silistre sahrasındayken Nemçe elçisi olarak hil'at giydim". Gerçekten de iki devlet arasında 3 Ağustos 1791'de yapılan Ziştoy Barışı'nın 13. maddesinde III. Selim'in padişahlığını ve II. Leopold'ün imparatorluğunu kutlamak üzere iki tarafın karşılıklı elçi gönderilmesi kararlaştırılmıştı. Ratıb Efendi gerekli hazırlıkları yapmış ve elçilerin götürecekleri hediyeleri İstanbul'da almaları adet iken vakit kaybetmemek için bunlar Silistre'ye iletilmiş fakat Avusturya Elçisi Herbert'in hediyesiz olarak geldiği haberi üzerine bu eşyalar tekrar İstanbul'a gönderilerek Ratıb Efendi 12 Rebiülevvel 1206/ 9 Kasım 1791'de Şumnu'dan hareket etmiştir. Ebubekir Ratıp Efendi geçtiği yerleri dağları, nehirleri, köyleri, kasabaları, kentleri, buralardaki evleri, konakları, insanları ve yaşantılarını v.s. ayrıntılı bir biçimde anlatmıştır.
XVI. Yüzyılda Sosyal, Ekonomik ve Demografik Bakımdan Balkanlarda Bazı Osmanlı Şehirleri
Belleten · 1989, Cilt 53, Sayı 207-208 · Sayfa: 637-678
Özet
Osmanlı Devleti Rumeli'de ilk fütuhata başladığı andan itibaren ele geçirdiği şehir ve köylerde sistemli bir iskan politikası takip etmiştir. Özellikle fütuhat esnasında köy ve kasabalarını terkederek başka bölgelere kaçanların yerine Anadolu'dan büyük ölçüde Türk unsur nakletmiş ve zamanla buralar han, hamam, köprü, medrese, zaviye, imaret, tekke, câmi gibi İslâm kültür varlıkları ile de süslenmiştir. Bu kolonilerin teşekkülünden sonra ise yeni nakiller yapılarak bölge bir Türk yurdu halini almıştır. Anadolu'dan Rumeli'ye geçen ilk Türk gurubunun ise Selçuklular zamanında Konya bölgesinden giden "Konyarlar" olduğu hakkında kayıtlar bulunmaktadır.