136 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Osmanlı devleti
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

GÜLTEKİN YILDIZ, Neferin Adı Yok: Zorunlu Askerliğe Geçiş Sürecinde Osmanlı Devleti’nde Siyaset, Ordu ve Toplum (1826-1839), Kitabevi, İstanbul 2009, XX+524 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 329-332 · DOI: 10.37879/belleten.2016.329
Neferin Adı Yok: Zorunlu Askerliğe Geçiş Sürecinde Osmanlı Devleti'nde Siyaset, Ordu ve Toplum (1826-1839) adlı çalışma, Yeniçeri ocağının kaldırılması ve yeni bir ordunun inşası gibi II. Mahmud dönemi kritik tercihlerinin Osmanlı askeri, siyasal ve toplumsal ilişkileri üzerindeki etkilerine eğilen bir doktora çalışmasının kitaplaştırılmış halidir. Bu kitap tanıtım yazısının amacı öncelikle şudur: eser, zikredilen dönemde orduya dair bazı politikaların ve uygulamaların etkilerinin sadece o dönemle sınırlı kalmayıp, Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet Türkiye'sinde de izlerinin görüldüğünü okuyucuya düşündürmesi yönüyle önem taşımaktadır. Diğer yandan Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi literatüründe yeterince askeri tarih çalışmasının bulunmaması nedeniyle bu çalışma, alanındaki literatüre önemli bir katkı sağlamaktadır. Ayrıca eser okuyucuya askeri teşkilat yanında siyasi teşkilat yapısındaki değişimleri de izleme imkanı sunmaktadır. Son olarak yazarın eleştirel bakışı, yerli ve yabancı kaynaklar ışığında ve disiplinler arası okumalar ve yaklaşımların da etkisiyle, Osmanlı örneğinin değerlendirilmesi hem kendi içinde hem de dünyadaki gelişmeler ışığında hedef kitleye mukayese imkânı vermekte ve kitabın neden okunması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Muhallefât Kayıtları Işığında XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Taşra Görevlilerinden Diyarbekir Voyvodalarının Terekeleri

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 59-84 · DOI: 10.37879/belleten.2016.59
Tam Metin
Muhallefât kayıtları, Osmanlı sosyal ve ekonomik hayatına ilişkin değerli tespitler yapılmasına olanak sağlayan bir kaynak grubudur. Bireysel mal varlıklarını gösteren bu kaynaklar kişisel eşyalardan taşınır taşınmaz mallara, borçlardan alacaklara ve nakit paraya kadar çeşitli kategorilerde zengin veriye sahiptir. İnceleyeceğimiz muhallefât kayıtları ise dönemin mevcut şartları gereğince başta vergi toplama hakkı olmak üzere elde ettiği olanaklarla toplumda öne çıkan bir gruba yani "voyvoda"lara aittir. Bu çalışmadailtizam ve malikâne ile gelirlerinin toplandığı aynı zamanda idari bir yetki alanı olarak da tanımlanan Diyarbekir voyvodalık mukataasının "aracı" ya da "vekil" yöneticileri ve yatırımcıları olan Diyarbekir voyvodalarının -KürdMehmed Ağa (1672/73), Uzun Ali Ağa (1694/95), Halil Ağa (1729/30), Sem'an-zâde Ahmed Ağa (1765/66), Şeyh-zâde İsmail Ağa (1785/86)- muhallefât kayıtları ele alınacaktır. Bu kaynakların çeşitli açılardan sorgulanması hem kaynakların değerlendirilmesine yeni bir boyut kazandıracak hem de ilgili dönemlerin temel meselelerinin -başta yetki paylaşımı ve malikâne sisteminin uygulanması olmak üzere- aydınlatılmasına katkıda bulunacaktır. Bu görevlilerin ellerinde bulundurdukları vergi toplama hakkı ve üstlendikleri "kapucubaşı" unvanıyla toplum içinde nasıl öne çıktıklarının ve bu tür ayrıcalıkları ne çerçevede değerlendirdiklerinin izini sürmek de mümkün olacaktır. Bu çalışma, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda mevcut mali ve idari sistemlerin yeni açılımlar yüklenmesiyle bunlar içerisinde konumlanan yeni görevlilerin kimliklerine katkı yapmayı amaçlamaktadır.

Balkanlarda Uluslararası Bir Organizasyon: İslimye Panayırı

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 123-156 · DOI: 10.37879/belleten.2016.123
Tam Metin
İslimye panayırı, Osmanlı Devleti'nin Balkan topraklarında kurulmuş olup çok sayıda yerli ve yabancı tüccarın katıldığı uluslararası bir organizasyona dönüşmüştür. XVIII. yüzyılın başlarından itibaren faaliyetleri takip edilen panayır, genellikle bahar ve yaz aylarında kurulmuş, 4 ila 31gün süreyle açık kalmıştır. Panayırda imparatorluğun yakın ve uzak coğrafyasından getirilen mamul ve hammaddeler satışa sunulduğu gibi yabancı menşeli mallar da pazarlanmıştır.Ayrıca panayırda darphanenin hammaddelerinden olan sikke ve külçe alımı gerçekleştirilmiş, köle ticaretide yapılmıştır. Panayırda el değiştiren emtia dolayısıyla tahsil edilen vergiler, merkezi ve yerel ekonomi için önemli bir gelir kaynağı oluşturmuştur. Savaş, ihtilal ve isyanlar dolayısıyla zaman zaman faaliyetlerine ara vermek zorunda kalan panayırda en önemli sorunların başında güvenlik gelmekteydi. Zira yüksek bir ticaret hacmine sahip olan ve binlerce tüccarı buluşturan panayırda eşkıyalık olaylarıyla sık sık karşılaşılmaktaydı. Bu durumda merkezi idare, hem panayıra ulaşan yollar üzerinde hem de panayırın açık kaldığı süre zarfında asayişi sağlamaya yönelik bir dizi tedbir almıştır. Bu kapsamda bölgeye gönderilen askeri birlikler ile yerel idarecilerin katkılarıyla tüccarın can ve mal güvenliği sağlanmaya çalışılmıştır. Güvenliğin yanı sıra tüccarın şikâyet ettiği bir başka konu da görevlilerin kanunsuz ve haksız vergi talepleri idi. Yerli ve yabancı tüccarın dile getirdiği bu sorun, kanunlar ve ahidnâme maddeleri çerçevesinde çözüme kavuşturulmuştur. Diğer uluslararası panayırlarda olduğu gibi İslimye panayırı da binlerce kişiyi aynı mekânda buluşturarak ticari işlevinin yanında sosyo-kültürel bir işleve de sahip olmuştur.

Stratford Canning’in Raporlarına Göre Sultan Abdülmecid ve Ona İngiltere Tarafından Verilen Dizbağı Nişanı (Knight of the Garter)

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 157-176 · DOI: 10.37879/belleten.2016.157
Tam Metin
Sultan Abdülmecid Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini korumak, Rus müdahalesini en aza indirmek ve devleti yeniden yapılandırarak, kendi kendine yetebilecek duruma gelebilmek için, İngiltere gibi güçlü bir devletin desteği ve yardımının önemine inanıyordu. Bundan dolayı, on dokuzuncu yüzyılın en yetenekli diplomatlardan biri olarak kabul edilen İngiltere'nin İstanbul'daki Büyükelçisi StratfordCanningile yakın bir diyalog ve dostluk kurmuştu. Onun Avrupa diplomasisi alanındaki tecrübelerinden istifade etmek istiyordu. İngiltere ise, Avrupa'nın siyasal statüsü ve güç dengesinin kendi aleyhine bozulmasına kayıtsız kalmasının bedelinin ağır olacağının farkındaydı. Bu karşılıklı beklentiler ikili ilişkileri geliştirdi ve Kırım savaşıyla birlikte en üst seviyeye çıkardı. Osmanlı-İngiliz ilişkilerinin gelişmesinde kilit isim ise StratfordCanning oldu. Canning'in Osmanlı Devleti'nin dâhili ve harici birçok sorunuyla ilgilenmesi ve zaman zaman neticelerine tesir etmiş olması, onu sıradan bir diplomatlığın ötesine geçirmiştir. İngiltere'nin Osmanlı Sultanı üzerindeki nüfuzunu güçlendirmek için Dizbağı Nişanı iyi bir fırsattı. Nitekim Osmanlı-İngiliz ilişkileri 1856'da Sultan Abdülmecid'e Büyük Britanya asalet rütbelerinin en büyüğü sayılan Knight of the Garter (Dizbağı Nişanı) verilmesiyle doruk noktasına ulaştı. Dizbağı Nişanı İstanbul'da Kraliçe adına Büyükelçisi StratfordCanning tarafından takdim edildi. Bu alışılmışın dışında bir uygulamaydı. İlk kez bir Müslüman hükümdara ve aynı zamanda Müslümanların halifesine İngiltere'nin en büyük nişanı veriliyordu.

Berlin Antlaşmasından Sonra Müslümanların Karadağ’da Kalan Arazileri Meselesi

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 177-200 · DOI: 10.37879/belleten.2016.177
Tam Metin
Balkanlar XIX. yüzyılın getirdiği yeni fikirler ve siyasi akımların sonucunda Osmanlı hâkimiyetindeki milletler bağımsızlık için faaliyete başlamışlardır. Başta Rusya olmak üzere Osmanlı Devleti'ni paylaşmak isteyen Avrupalı devletler bu arzu ve istekleri desteklemişlerdir. Bu destek ve faaliyetler önce Yunanlıların Osmanlı Devleti'nden kopmuştur. Yunanlıları Bulgarlar, Sırplar ve nihayet Karadağlılar izlemiştir. Ancak bu faaliyetlerin getirdiği en önemli sorun bu bölgelerde yaşayan Müslüman nüfustu. Hıristiyan devletlerin ilk önceliği bölgelerindeki Müslüman nüfusu azaltmak olacaktır. Bu da büyük bir Müslüman nüfusun göç ettirilmesine sebep olmuştur. Fakat uygulanan bu politika göçmenler için sadece göç ettikleri bölgelerde verdikleri yaşam mücadelesi değil aynı zamanda geride bıraktıkları malları sorununu ortaya çıkarmıştır. Berlin Antlaşması bu anlamda büyük bir değişimi ortaya koymuş, göçmenlerin geride bıraktıkları malları garanti altına almıştır. Buradan hareketle makalede amacım Karadağ'ın Berlin Antlaşması ile bağımsız bir devlet olarak ilan edilmesinden sonra Karadağ topraklarında kalan bölgelerde yaşayan Müslümanların malları meselesini ele almak olacaktır. Karadağ Devleti'nin hâkimiyetinde yaşamak istemeyen ve çeşitli sebeplerle göç etmek zorunda bırakılan Müslümanlar Berlin Antlaşması gereği malları üzerindeki haklarını en azından gelirlerinde yararlanmak üzere devam ettirmeye çalışmaları ve yaşanan sorunlar makalenin temelini oluşturmaktadır.

Akıncı Ocağına Dair Önemli Bir Kaynak: 625 Numaralı Akıncı Defteri Üzerine Bazı Düşünceler

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 473-500 · DOI: 10.37879/belleten.2015.473
Tam Metin
Osmanlı öncü kuvvetleri içerisinde önemli bir yere sahip olan Akıncılar, sınır boylarını düşmandan korudukları gibi yaptığı akınlarla söz konusu kuvvetlerin etkisiz hâle getirilmesinde, Rumeli'nin Türkleşmesi, İslâmlaşması ve dolayısıyla iskân sürecinde önemli katkılarda bulunmuşlardır. Akıncı Ocağına ait bilgi veren en önemli kaynak gruplarından biri, Akıncı defterleridir. Şu ana kadar bu kaynak grubundan üç adet defter hakkında malumat vardır. Bu defterlerden ikisi (1472 ve 1560 tarihli) Sofya Milli Kütüphanesi'nde, bir diğeri ise (1586 tarihli) İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde muhafaza edilmektedir. Bu makalede, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defterleri Kataloğunda 625 numarayla muhafaza edilen ve üçüncü defter olan H.994/M.1586 tarihli defter ele alınmıştır. Söz konusu defter içerisindeki veriler, yapılan incelemeler neticesinde sorgulanmış ve Akıncı Ocağı hakkında önemli bilgilere ulaşılmıştır. Defterin tahlili neticesinde Rumeli Eyâletine bağlı Niğbolu, Silistre, Kırkkilise, Çirmen, Paşa (Sofya), Köstendil, Vidin ve Üsküb sancaklarında akıncıların bulunduğu yerleşim birimleri tespit edilebildiği gibi, Ocağın teşkilâtlanmasında etkili Ocak görevlilerine ve akıncıların sosyo-ekonomik hayatlarına (isimleri, meslekleri, nerden geldikleri vs.) dair önemli bilgilere de ulaşılmıştır. Bu yönüyle makale, şu ana kadar Akıncı Ocağı hakkında yapılan çalışmalara katkı sağlamayı hedeflemektedir.

Polonezköy (Adampol) (1842-1922) - Kuruluş, Tabiyet Meselesi, İmar Faaliyetleri ve Sosyal Hayat -

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 293-318 · DOI: 10.37879/belleten.2015.293
Polonezköy (Adampol) günümüzde Beykoz'un güzide mekânlarındandır. Bu makale buraya adını veren Lehlerin geçmişine dair bazı ilginç noktaları içermekte ve Polonezköy tarihiyle ilgili bilinmeyen bazı mevzuları gün yüzüne çıkarmayı ve dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Osmanlı Devleti'ne sığınan Leh mültecilerin göç sonrası yaşamları ve karşılaştıkları sorunlar, merkezi idare ile yaşanan problemler, uluslararası hadiselerden ne derece etkilendikleri Polonezköy tarihinden kesitler olarak sunulmuştur. Ayrıca ZofiaRyzy Hatıra Evi'nden gelip geçen misafirlere dair bazı notlar da köyün tarihini zenginleşmesi açısından çalışmaya dahil edilmiştir.

Yunanistan’a Geçiş Sürecinde Tesalya Müslümanlarının Durumu

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 283 · Sayfa: 1075-1098 · DOI: 10.37879/belleten.2014.1075
Tam Metin
Yunanistan'ın bağımsızlığı Balkan coğrafyasında yeni bir dönemin başlangıcıydı. Bu dönem Balkan milletlerinin ulus-devletleşmesi olarak adlandırılabilir. Balkan ulus-devletleri kuruldukları andan itibaren topraklarını genişletme ve egemenlik sahalarında homojen bir kültür oluşturmaya çalıştılar. Bu süreç Balkan Türklerinin asimilasyon, şiddet ve göçlerle karşı karşıya kalmasına neden oldu. Tesalya Müslümanları da 1881'den itibaren topraklarının Yunanistan'a bırakılmasıyla bu sürece dâhil oldular. Verimli arazileri ellerinden alındı. Dini ve kültürel değerlerini yansıtan yapıları tahrip edildi. Yunan idaresine geçtiklerinde sayıları 40.000 civarında olan Müslümanlar aradan geçen kırk yılda birkaç hane kalmıştı.

Osmanlı Devleti’nde Tekâlif-i İmdâdiye Vergisine İlginç Bir Örnek: H. 1044/M.1634 Yılında Uygulanan Bedel-i Yapağı Vergisi

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 123-148 · DOI: 10.37879/belleten.2014.123
Tam Metin
Savaş halindeki her devletin uyguladığı gibi, Osmanlı Devleti de tebaasından olağandışı taleplerde bulunmuştu. Osmanlı Devleti savaş sırasında zuhur eden bu tür talepleri temelde tekâlif-i örfiye prensiplerine göre tarh edilen vergilerle sağlamıştı. Osmanlı Devleti bu yöntemle -başta zahire olmak üzere- genelde ordunun temel ihtiyaç maddelerini temin etmişti. Öte yandan aynı prensiplere dayanılarak -örneklerine sık karşılaşılmamakla beraber- bir savaş esnasında acil ihtiyaç duyulan özel bir maddenin temini de sağlanmaya çalışılabiliyordu. Nitekim bu çalışmada Osmanlı seferlerinde kullanım örneğine pek rastlanmayan bir maddenin, yapağının (yünün), tekâlif-i örfiye prensiplerine dayanarak, tebaadan nasıl temin edilmeye çalışıldığı ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Bu sayede hem olağanüstü bu verginin işleyiş tarzı, hem de sefer esnasında karşılaşılan bir sorunun -savaşın planlayıcıları tarafından- pratik ve hızlı bir biçimde nasıl çözüldüğü ortaya konulmuştur.

Halk Hekimliğinden Diş Hekimliğine: 19. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Dişçilik Mesleği (Erbab-ı Esnan)

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 671-712 · DOI: 10.37879/belleten.2013.671
Tam Metin
Dişçilik mesleği Osmanlı devletinde tıbbın bir parçası olarak görülmemiş bu nedenle de genelde halk hekimleri tarafından yapılmıştır. 20. yüzyıl başlarında dişçilik mektebinin kurulmasıyla profesyonel ilk diş hekimleri yetiştirilmiştir. Ancak yetiştirilen dişçilerin sayılarının az olması nedeniyle ülkenin diş hekimi ihtiyacı tam olarak karşılanamamıştır. Bu nedenle de devlet tarafından halk hekimlerine geçici olarak, ''vekaleten diploma'' verilerek dişçilik mesleği hem yasal denetim altına alınmış hem de meslekten tam olarak anlamayan kişilerin dişçilik yapmasına engel olunarak toplum sağlığı korunmaya çalışılmıştır.