97 sonuç bulundu
Ayâns in the Ottoman Cyprus in the Second Half of the 18th Century
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 567-590
Özet
Tam Metin
A process of fluctuation was experienced at the expense of the Muslim - non-Muslim reayah living in the Province of Cyprus exclusively in 17501800 A.D. In this period, along with the natural calamities like earthquakes, plagues, droughts and the likes, appeared other factors to play a decisive role in the case. One of the most important of them was a progression of "decentralization". It first appeared in the late sixteenth century as a result of inner and outer political, social and economic conditions, developed in the following century and widely spread all over the Ottoman Empire by the second half of the eighteenth century. Consequently, the proccss led the Ottoman central governments to lose or share its authority in provinces with newly emerged local powers called "ayans". To study the repercussions of the process, main subject of this writing, will obviously help someone to understand satisfactorily the history of Cyprus under the Ottoman rule, and grasp the whole picture of the conversions like that "process of decentralization". By this study one can also see determining to what extent and how those changings were tested in provinces is inevitable for clarifying the essence of the transitions which influenced the whole empire.
İdeolojinin İnşası: 15-16. Yüzyıl Osmanlı Selatin Camileri
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 535-566 · DOI: 10.37879/belleten.2008.535
Özet
Tam Metin
Türkiye'de Türk sanatı ve mimarisi üzerine yapılan çalışmaların büyük bir bölümü, var olan eserlerin biçimsel özelliklerini tanımlamak ve eğer üzerinde tarih verebilecek kitabeleri yoksa karşılaştırmalar yaparak belirli bir döneme yerleştirmek ekseninde yoğunlaşmaktadır. Eserlerin hangi şartlarda üretilmiş olduğu, üretim aşamasında patron ve sanatçı arasında ne gibi diyalogların yaşandığı, eserin dönemi içinde toplum tarafından nasıl algılandığı çok irdelenmiş konu başlıklarından değildir. Bu makalede, 15-16. yüzyılda Osmanlı sultanları tarafından inşa ettirilmiş camilerin yapılış amaçları, parasal kaynakları ve dinî nitelikli hayır kurumlarından ziyade, Osmanlı saltanat ideolojisini kamuoyuna anlatan birer anıt olup olmadıkları ve dönemi içinde nasıl algılandıkları sorgulanacaktır.
Fatih Vakfiyeleri’nin Tanzim Süreci Üzerine
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 263 · Sayfa: 73-94
Özet
Tam Metin
Osmanlı tarihçiliğinin öncüsü Prof. Dr. Halil İnalcık'ın belirttiği gibi(2) fetihten sonra İstanbul'un nasıl düzenlendiğini Osmanlı Arşiv belgelerinin ışığıyla aydınlatmak, hem Osmanlı şehirlerinin niteliğini incelemek, hem de Bizans başkentiyle Osmanlı başkentinin devamlılığı ve değişikliğini ortaya çıkartmak için büyük önem taşımaktadır. Bu konuyla ilgili tarih kaynağı olarak Fatih Sultan II. Mehmed'in İstanbul'da kurduğu vakıfla ilgili malzemeler büyük bir önemi hâiz bulunmaktadır. Özellikle 15. yüzyılın ikinci yarısına ait bilgiler için, Fatih Sultan Mehmed adına yazılan vakfiyelerin çok önemli olduğu iyi bilinmektedir. Ancak Fatih vakfiyeleri üzerine Halil İnalcık'ın Galata ile ilgili değerli çalışması dışında,(3) pek ciddi bir tarih çalışmasının yapılmadığı dikkati çekmektedir. Bu hususta yapılanlar daha çok vakfiyelerin neşrinden ibaret kalmıştır. Oysa çeşitli tarihlerde tanzim edildiği kesin olan ve "Fatih vakfiyesi" olarak bilinen vakfiyelerin içeriği birbirlerinden oldukça farklıdır. Onların nasıl ve ne zaman tanzim edildiğini göz önüne almadan tarih kaynağı olarak kullanmak, şüphesiz bazı yanlış yorumlara sebep olacaktır. İşte, bu araştırmamızda Fatih vakfiyesi olarak bilinen vakfiyelerin tanzim sürecini, Fatih Sultan Mehmed ve oğlu Sultan II. Bayezid zamanındaki İstanbul'un imar tarihi ile bağlantı kurarak aydınlatyama çalışacağız.
İlim-Kılıç-Kalem: Osmanlı Kamu Personeli Rejiminde Üçlü İşlevsel Ayrışma
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 263 · Sayfa: 95-122 · DOI: 10.37879/belleten.2008.95
Özet
Tam Metin
Osmanlı bürokratik yapısı ile ilgili incelemelerde yoğun bir "Weber etkisi" kendini hissettirmektedir. Weber'in (ve Weberyen Eisenstadt'ın) "patrimonyalizm" tiplemesinden beslenen yaklaşım tarzlarının Türkiye'de önde gelen temsilcilerinden Metin Heper, rasyonalizmi merkez olarak algılayıp, onun öncesi ve sonrasına göre Osmanlı/Türk bürokratik evrim süreçleri/tipleri üretir(1). Bu bürokratik evrim tipinde, henüz küçük bir beylik olan ve onun ihtiyaçlarını karşılayabilen "patrimonyal bürokrasi"den başlanıp, daha gelişmiş bir devletin ihtiyaçlarını karşılamaya ancak muktedir olabilecek "rasyonel bürokrasi tipi"ne geçilmiş ve en son aşamada modern devletin, dünyevî ve laik ihtiyaçlarını karşılayabilecek "rasyonel-üretken bürokratik tip"e ulaşılmıştır. Aynı yaklaşım modelinin temsilcisi Şerif Mardin'e göre, "İmparatorluğun toplumsal özelliklerini iyi anlatan bir şema "patrimonyal bürokrasi" adı verilen topluluk türüdür. Türkiye'de kuruluşundan az sonra Batıdaki feodalizmin aksine, "patrimonyal" ilkeler ağır basmakta idi(2).
Osmanlı Diplomatikası ile İlgili Bir Kitap Vesilesiyle
Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 262 · Sayfa: 997-1028
Özet
Tam Metin
Michael Ursinus'un Üsküp Milli Arşivinde KSB 64 numara ile kayıtlı, Manastır sicilleri arasında yer alan ve adına şikayet defteri dediği bir 18. yüzyıl belgesini konu edinen kitabı(1), bu makalenin yazılmasına sebep olmuştur. Sözünü ettiğimiz eser, yayınlanan defter vesilesiyle bu belgenin üretildiği bürokratik ortamı açıklayabilmek için 18. yüzyıl taşra yönetimine, özellikle eyalet yönetimine ilişkin bilgi ve değerlendirmeleri içeren bir giriş ile başlamaktadır (s.1-38).
II. Abdülhamit Dönemi Osmanlı Maden İmtiyazları (1878-1899)
Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 262 · Sayfa: 969-996
Özet
XIX. yüzyılın ikinci yarısı, Osmanlı Devleti'nin yabancı devletlerle yapmış olduğu ticarî anlaşmalardan dolayı, yabancı yatırımların arttığı bir dönem olmuştur. Yabancı yatırımlar daha çok demiryolu, liman, fenerler, kamu hizmeti alanlarında yoğunlaşmıştır(1). Madencilik de yapılan bu yatırımlardan nasibini almıştır.
Orta Avrupa'nın Kaderini Değiştiren Savaş: Mohaç Öncesi, Sonrası ve Kastilya'da Yankısı
Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 537-574
Özet
Tam Metin
Mohaç savaşından sonra sarayın kuyumcusu Ahmed Tekelü bu zaferin anısına Kanuni Sultan Süleyman'a bir yatağan hazırlamıştı. Bu görkemli silahın her iki tarafını süsleyen altın kabartmalar ejderhaya karşı savaşan bir anka kuşunu resmeder. Macar tarihçi Istvan Vigh, anka kuşunun tamamının altın varak olmasına rağmen, ejderhanın kısmen altın kaplanmış olması ve büyük bir kısmının ise siyah kalmış olmasının bir tesadüf olmadığını söyler. Vigh, anka kuşununun Kanuni Sultan Süleyman'ı, ejderhanın ise Macar kıralı Layos'u simgelediğini, anka kuşunun doğaüstü gücüyle karanlık güçlerin, dolayısıyla Hıristiyanlık aleminin üstesinden geldiğini belirttiğini iddia eder. Pal Fodor ise, 1390-1533 yılları arasındaki Osmanlı-Macar ilişkilerini incelediği makalesini bu ayrıntıyla kapatır ve şu yorumla sözlerine son verir: "Kehanet doğru çıkmadı: ejderhanın yeni kafaları çıktı ve Osmanlı'nın anka kuşu ise kırık kanatlarla saldırmaya devam etti."
Ali Paşa'nın Evlilik Öyküsünün Tarihsel Geri Planı ve Osmanlılarla İlgili Yanları
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 259 · Sayfa: 963-1000
Özet
Tam Metin
1. Budin paşası Kalaylıkoz Ali Paşa'nın evlenmesinden ve ölümünden söz eden, Satoraljaujhely'de kaleme alınan tarihi destan 16. yüzyıl Macar edebiyatını ve tarihini araştıranlarca eskiden beri biliniyor. İlk kez elimize geçen ve eksikleri olan bir kopyasını Gabor Ihâsz, Macar Bilimler Akademisi kütüphanesine armağan etmişti. Icon vicissitudinis humanae vitae başlığını taşıyan bu hasılı yapıt Karoly Szabo'ya göre 16. yüzyılın sonunda Bartfa Matbaası'nda basılmış olmalı. 1880'li yılların sonunda yeni ve daha eksiksiz bir nüsha çıktı ortaya. Matbaa süslemelerinden yola çıkarak 1629 dolayında Löcse'deki Brewer Matbaası'nda yayımlanmış olabileceği sonucuna varan Aron Szilady'ye bu nüshayı Sr. Jozsef Szinnyei armağan etmişti. Szilady, eline geçen bu ikinci nüshadan Icon'un o zamana dek eksik olan bölümlerini tamamladı ve - 61. kıtanın kesikliğe uğrayan ya da doğru okunmuş olup olmadığı kuşkulu bir iki sözcüğü dışında - metnin tümünü (ilk nüshanın eksikleri olan kenar notları da dahil olmak üzere) Irodalomtörteneti Közlemenyek (Edebiyat Tarihi İncelemeleri) adlı derginin 1893 yılı cildinde yayınladı.
On her Majesty's Secret Service: Marlowe and Turkey*
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 259 · Sayfa: 903-918 · DOI: 10.37879/belleten.2006.903
Özet
Tam Metin
Since the early 1990s, there has been a great deal of serious in-depth research on the Elizabethan dramatist Christopher Marlowe (1564-1593), whereby his historically admitted career and connection with Shakespeare have been revisited, and consequently a comprehensive controversy among Marlowe students has risen with regards to a wide range of issues including his involvement in Elizabeth's secret service. Historically, it is true that, while he was a student at Cambridge from 1580 to 1587, he was secretly recruited to become an agent and, thus, from 1583 onwards, was sent abroad on secret missions; hence, his frequent and prolonged absences from his studies at the university. His espionage activities and their geographies have always been a mystery except his visits to France and, perhaps, to other Catholic countries. In this context, if one recalls that the first diplomatic relations between the Ottoman Empire and Elizabeth's England were officially established in 1583 when William Harborne was appointed the first English ambassador to the Ottoman court, it was also of vital importance for Elizabeth's government to secure the Ottoman support and alliance against the growing Spanish and Catholic threat. Therefore, Harborne's appointment was a timely political and diplomatic manoeuvre, and evidently a close watch on Ottoman politics and international relations came to the fore as a serious and vitally important exigency. Indeed, besides the regular staff of Harborne's embassy, three "gentlemen," who may have been assigned special missions, also accompanied him. Could one of them be Marlowe? It is hard to be specific and certain in the absence of documented evidence. However, given the Turkish contents and references of Marlowe's Tamburlaine the Great and The Jew of Malta, one can argue that he was fully familiar with Turkey and Turkish history and that some of the names and material in these plays seem to indicate his first-hand knowledge in this respect. So, through reference to some historical facts and a close textual study of the Turkish material in these two plays, this article is an attempt to demonstrate Marlowe's direct connection with Turkey and, thus, to argue that he must have visited this country in his capacity as Elizabeth's secret agent.
İlhanlı-Memlûk Rekabetinden Osmanlı-Memlûk Rekabetine: Hicaz Su Yollarının Tamiri Meselesinin Tarihî Arka Planı
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 259 · Sayfa: 845-866 · DOI: 10.37879/belleten.2006.845
Özet
Tam Metin
Cengiz İmparatorluğu'nun batı şubesi olan İlhanlılar ile Mısır Memlûklarının kurulması hemen hemen aynı zamana tekabül etmektedir. İran'da kurulmuş olan İlhanlı Devleti'nin batı sınırları, Moğol İmparatorluğunun Anadolu ve Suriye serhadlerine kadar uzanan, ele geçirilmiş ve ele geçirilecek olan bölgeleri ihtiva ediyordu. Mısır Memlûkları ise, Mısır'dan Ahlat'a kadar uzanan geniş coğrafyadaki Eyyubî meliklerinin mirası üzerine kurulmuştur. Her iki devlet de yenidir ve kuruldukları coğrafya açısından hiç olmazsa başlangıçta meşrûiyetleri tamamen askerî güce dayanmaktadır. Yine her iki devlet de Yakındoğu'nun iki önemli güç merkezi olan İran ve Mısır'ı temsil ediyorlardı. Aslında Yakındoğu tarihinde İran ve Mısır'ın yanında Anadolu da üçüncü bir güç merkezi konumunda olmasına rağmen bu dönemde Türkiye Selçukluları böyle bir rolü oynayacak durumda değillerdi. Bundan dolayı İlhanlıların yıkılmasına kadar Yakındoğu'daki her türlü mücadele ve bloklaşma bu iki merkez etrafında gerçekleşmiştir.