111 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 111
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Ottoman Empire 111
- Osmanlı Devleti 40
- Osmanlı İmparatorluğu 32
- History 11
- Turkey 7
- Europe 6
- Turks 5
- World War I 5
- Avrupa 4
- İngiltere 4
17. ve 18. Yüzyıllarda İstanköy Adası’nda Ekonomi ve Ticaret
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 314 · Sayfa: 223-264 · DOI: 10.37879/belleten.2025.223
Özet
Tam Metin
İstanköy Adası tarih boyunca, coğrafî konumu ve korunaklı limanıyla ön plana çıkmıştır. Ada, Mısır-Rodos-İzmir denizyolunun üzerinde yer almaktadır. Anadolu kıyısında Bodrum’a da çok yakındır. Adada ticaretin kalbi Narence Limanı’dır. Limanın korunaklı bir yapısı vardır. Bundan dolayı liman, bölgede seyrüsefer eden gemiler için önemli bir sığınak yeri olagelmiştir. Osmanlı Devleti idaresinde limanın ve genel olarak adanın ticari işletmesi, Gümrük-i İskele-i Narence ve Tevâbii Mukātaası adıyla yapılandırılmıştır. Narence Limanı’na giriş-çıkış yapan ürünlerin gümrük vergisi ve adadaki her türlü vergi bu mukātaa tarafından tahsil ediliyordu. Mukātaaya ait rakamlar, İstanköy Adası’nın ekonomik ve ticari durumu hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Dolayısıyla bu araştırmanın ilk bölümünde, İstanköy Mukātaası’nın, 17. ve 18. yüzyıllardaki mali yapısı gözden geçirilmiştir. Böylece, ada ekonomisinin büyüklüğü ve karakteri hakkında genel bir kanaat oluşturulmaya çalışılmıştır. Sınırlı ziraî toprağa sahip adada, hububat tarımının yeteri kadar gelişmediği açıktır. Buna karşılık bağcılık ve bahçecilik yaygındır. Adada yetiştirilen limon ve turunç gibi narenciye ürünlerinin en büyük alıcısı, Osmanlı saray mutfağıdır (Matbah-ı Âmire). Tarımın yanı sıra adada, canlı bir ticari hayatın olduğunu söylemek mümkündür. Araştırmada, adanın ve Narence Limanı’nın ticari işlevine ve önemine dair de bazı bilgiler verilmektedir. Araştırmanın temel kaynakları, Osmanlı Arşivindeki defter ve belgelerden oluşmaktadır. İlaveten, bazı Osmanlı kroniklerinden ve adayı ziyaret eden yerli ve yabancı seyyahların anlatımlarından da istifade edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde İlk Banka Yolsuzluğu: Simonoviç Davası (1873-1875)
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 477-511 · DOI: 10.37879/belleten.2024.477
Özet
Tam Metin
1863 yılında İngiliz ve Fransız sermayesinin ortaklığı ile kurulan Osmanlı Bankası, sahip olduğu ayrıcalıklar açısından Osmanlı Devleti’nin “merkez bankası” statüsündedir. 19. yüzyılda Osmanlı finans sisteminin önemli bir parçası olan Osmanlı Bankası, 1873 yılında bir hırsızlık ile kamuoyu gündemine gelir. Mıgırdıç Simonoviç isimli bir veznedar yardımcısı beş yıl boyunca çalıştığı Osmanlı Bankasını soymuştur. Çalınan paranın miktarının yüksek oluşu ve hırsızlığın beş yıl boyunca fark edilememesi gibi hususlar hırsızlığı basının ve toplumun gündemine taşımıştır. 1875 yılında gerçekleştirilen mahkeme sürecinde Mıgırdıç Simonoviç’in Osmanlı Bankası ve çalışanları aleyhindeki iddiaları davaya olan ilgiyi daha da arttırmıştır. Osmanlı Devleti’nde basına yansıyan ilk banka yolsuzluğunu ve mahkeme sürecini konu edinen bu çalışma basının olaya dair mağdur-fail-eylem tanımlarını tespit ederek toplumun olaya yaklaşımını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmanın hareket noktasını medya gündeminin kamuoyu gündemini şekillendirdiği varsayımı oluşturmaktadır. İçerik analizi yönteminin kullanıldığı çalışmada basında olayla ilgili yayımlanmış haberler analiz birimi olarak seçilmiştir. Çalışma 1873 Aralık ile 1875 Ekim tarihleri ile sınırlandırılmıştır. Çalışmada “Olayın ortaya çıkışı ve mahkeme sürecinde basın; eylem, fail ve mağdurları nasıl tanımlamıştır ve bu tanımlamalarda süreç içerisinde bir değişim olmuş mudur?” ve “Toplumun olaya yaklaşımı nasıldır?” sorularına cevap aranmaktadır. Yolsuzluk ve dava sürecinin daha önce incelenmemiş olması çalışmayı önemli kılan unsurdur. Çalışma sonucunda toplumun olay ile ilişkili olarak farklı mağdur-fail tanımları oluşturduğu anlaşılmıştır.
Sardinya-İtalya Erzurum Konsolosluğu ve Ermeni Meselesindeki Rolü
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 311 · Sayfa: 341-373 · DOI: 10.37879/belleten.2024.341
Özet
Tam Metin
1853-1856 yıllarında yaşanan Kırım Savaşı’nda, İngiltere ve Fransa ile birlikte Sardinya Devleti de Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin yanında yer almıştır. Savaştan sonra Sardinya tebaasından bazı kişiler Erzurum ve civarında ekonomik ve ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bunun üzerine Sardinya Devleti, 1860 yılında Erzurum’a bir konsolos memuru atamıştır. 1861 yılında İtalya birliği kurulup Sardinya Devleti bu birliğe dâhil olunca, 1862’de bu kez İtalya Devleti adına bir konsolos memuru görevlendirilmiştir. Bu dönemde ismi ön plana çıkan kişi, 1855’ten beri Erzurum’da bulunan Eczacı Augusto Lavini’dir. 1890’da patlak veren ilk Ermeni isyanı sırasında adını duyurmaya başlayan Lavini, isyanı takip eden günlerde Erzurum’daki Ermeni komitacıları ile birlikte Osmanlı yöneticilerini rahatsız eden birtakım faaliyetlere girişmiştir. Bunun üzerine 1892’de görevden alınmıştır. 1894 yılında Sason İsyanı patlak verince İtalya, Erzurum’da bir konsolosluk açmaya karar vermiş ve Osmanlı Devleti’nin muhalefetine rağmen Attilio Monaco’yu konsolos olarak Erzurum’a göndermiştir. Osmanlı Devleti, bu emrivaki karşısında zor durumda kalmıştır. Yapılan diplomatik girişimlerin sonucunda İtalya Konsolosu’nun ataması yaklaşık iki ay geciktirilebilmiştir. Osmanlı Devleti, konsolosun atanmasını engelleyememekle birlikte, bu konsolosun Tahkikat Komisyonu’na katılarak İtalya’nın Sason Hadisesi’ne doğrudan müdahalesinin önüne geçmiştir. Bununla birlikte Monaco, 1895’te Ermeni komitacıları tarafından başlatılan ve tarihe “Erzurum Vakası” olarak geçen olayları Ermenilerin lehine yanlı bir şekilde batı basınına duyurmak için elinden geleni yapmıştır. Bütün bu hadiselerin ardından Erzurum’daki İtalya Konsolosluğu 1896’da kapatılmıştır. 1914 yılı sonlarında, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na fiilen girdiği günlerde İtalya Devleti, Erzurum’daki konsolosluğunu tekrar aktif hale getirmiştir. Bununla birlikte 1915’te İtalya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açmasıyla birlikte İtalyan Konsolosluğu kapanmıştır.
Osmanlı Salnamelerinde Tashih Meselesine Dair Bir İnceleme
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 311 · Sayfa: 267-296 · DOI: 10.37879/belleten.2024.267
Özet
Tam Metin
Salnameler, bir yıllık olayların bütününü içeren belgelerdir. Tarih araştırmalarında sıkça başvurulan bu yıllıkların Osmanlı Devleti’nde ilki 1847’de yayımlanmıştır. Resmî hüviyetteki salnamelerin büyük bir kısmı devlet (umumi), vilayet ve nezaret salnameleri şeklinde tasnif edilmektedir. Resmî salnameler, çeşitli memurların bulunduğu komisyonlar tarafından hazırlanmaktaydı. Salnamelerdeki bilgilerin her sene güncellenmesi gerektiğinden salname tertip komisyonları ilgili yerlerden bilgileri toplar ve bunları kullanırdı. Bu süreç tashih formalarının hazırlanmasıyla yürütülürdü. Tashih formaları aracılığıyla bilgiler güncellense de çoğu kez bilgi hataları ya da yazım yanlışları meydana gelmekteydi. Bu yüzden salnamelere tashih ve ilave cetvelleri eklenirdi. Bazı tashihler ise memurların talepleri, şikâyetleri ya da incelemeler üzerine yapılmakta ve bunlar önem derecesi yüksek bilgi yanlışlıkları içerebilmekteydi. Dolayısıyla tashihler olağan ve olağan dışı şeklinde iki usulde uygulanmaktaydı. Bu çalışmada Osmanlı resmî salnamelerinde uygulanan tashih yöntemleri ve bunların yerine getirilme usulleri incelenmiştir. Yapılan incelemede tashih meselesinin idareciler tarafından son derece önemsendiği tespit edilmiştir. Bu yüzden tashih, üst düzey bürokrasideki yazışmalara yansımıştır. Çalışmada resmî salnameler ve Osmanlı arşiv belgelerine müracaat edilmiştir. Çalışma dâhilinde İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) veri tabanındaki salnameler kullanılmıştır. Umumi salnamelerin hepsi incelenmiş, vilayet salnamelerinden bir örneklem oluşturulmuştur. Nezaret salnamelerinden ise kısmen yararlanılmıştır. Salnamelerde tespit edilen tashihler arşiv belgelerindeki yazışmalarla mukayese edilmiştir. Çalışmanın amacı salname literatürü yazım aşamasında araştırmacılara bir rehber sunmaktır.
Osmanlı Döneminde Açılan İran Okulları ve İranlıların Eğitimi (1883-1912)
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 310 · Sayfa: 985-1019 · DOI: 10.37879/belleten.2023.985
Özet
Tam Metin
Osmanlı ve İran arasında XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen iyi ilişkilerle beraber diplomatik temsilciliklerin açılması, iki devletin birçok açıdan birbiriyle yakınlaşmasına zemin hazırladı. Bu durumu değerlendiren İranlı tüccarların İstanbul başta olmak üzere Osmanlı Devleti’nin vilayetlerinde giriştiği ticari faaliyetler ve İstanbul’da yaşayan İranlı aydınların yayın faaliyetleri, Osmanlı’da yaşayan İranlı sayısının da artmasına yol açtı. Aileleriyle Osmanlı topraklarına göç eden ve nüfusları artan İranlı tüccarlar ile aydınlar, çocuklarını eğitim alabilecekleri okullara gönderme ihtiyacı duydular. Bu zümre, büyük oranda kendi imkânları ve İran’ın desteğiyle 1883 ve 1912 yılında İstanbul, 1885 yılında Trabzon, 1909 yılında Kazımiye ve 1912 yılında Kerbela’da devletin izniyle yabancı okul statüsünde okullar açtı. Ayrıca açılış yılı net olarak tespit edilemese de İzmir’de de bir İran okulunun faaliyet yürüttüğü bilinmekteydi. Zikredilen okullardan mezun olan İranlılar, Osmanlı Devleti içerisinde eğitimlerine üst kademelerde devam edebilecekleri bir İran okulu olmaması dolayısıyla devlete ait okullara başvurarak orta, lise ve yüksekokul seviyesinde de eğitim aldılar. Bu duruma daha sonra, Osmanlı topraklarında yaşamayan ancak Osmanlı’da eğitim almak isteyen İranlılar da eklendi. Eğitimlerini tamamlayan İranlılar daha sonra, Osmanlı Devleti’nin çeşitli kurumlarında mesleklerine göre istihdam edildi. Bir kısmı da ülkelerine dönerek orada çalışma imkânı elde etti. Çalışmanın amacı, XIX. ve XX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde İranlıların açtığı okulları, bu okulların idari yapılarını, eğitim faaliyetlerini ve Osmanlı okullarında okuyan İranlıların hangi okullarda eğitim gördüklerini ortaya koymaktır.
The Question of Tunisia’s Status Quo and the Firman of 1871
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 559-593 · DOI: 10.37879/belleten.2023.559
Özet
Tam Metin
The status quo of Tunisia, that is, the nature of its relationship with the Ottoman centre emerged as a problem with the occupation of Algerian costs in 1830 and the centralisation of Tripoli in 1835. France frequently warned the Ottoman Empire not to subvert the status quo in Tunisia. Clarifying and internationally securing this formally undefined state of affairs had been the British policy in the region since the 1850s. Britain, especially with its consul, Richard Wood, endeavoured for a declaration of a firman stating that the Ottoman Empire recognised the inherited governorship of the Husaynid Dynasty and that the beys accepted the Sultan’s political suzerainty in Tunisia. This project, which was constantly delayed by the opposition of France, was realised in 1871. So the firman, which was expected to bring the region’s political position to wider international acceptance, was declared.
This study aims to examine the debates about Tunisia’s status quo based on British and Ottoman archival sources. So, the efforts of the Ottoman Empire to protect the province, as well as the approaches and plans of Britain and France towards Tunisia, were explored.
II. Abdülhamid Döneminde Kayseri İptidai Mektepleri (1876-1908)
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 308 · Sayfa: 153-193 · DOI: 10.37879/belleten.2023.153
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin son yüzyıllık döneminde en önemli yenileşme alanlarından biri de eğitimdi. İlkokul düzeyindeki eğitim yüzyıllardır Sıbyan Mektebi yahut Mahalle Mektebi denilen okullar aracılığı ile sürdürülmekteydi. Bu okullar, XIX. yüzyılın ikinci yarısında öğrencileri makul süreler içerisinde okuryazar yapamama başta olmak üzere genel anlamda verdikleri eğitimin niteliği nedeniyle eleştiriye uğradı.
Eğitim alanındaki yenilikler II. Mahmud döneminde başlayıp Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde devam etti. Bu dönemlerde diğer düzeylerde önemli adımlar atıldıysa da ilkokul seviyesindeki eğitimde aynı ölçüde bir değişim yaşanmadı. 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin çıkarılmasından sonra Batı tarzında eğitim veren örnek ilkokullar açılmaya başladı. Daha sonra “iptidai” adıyla sıbyan mekteplerinden ayrışacak olan bu okulların sayısı II. Abdülhamid döneminde hızla arttı.
Kayseri’deki ilk iptidai mektebi 1893’te açıldı; zamanla sayıları arttı. Dersler sıbyan mekteplerinin aksine Maarif Nezareti tarafından belirlenen öğretim programı kapsamında verilmekteydi. Bu çalışmada şehirdeki iptidailerin açılması, görev yapan öğretmenler ile arşiv kayıtlarının nispi zengin içerik sunması nedeniyle dört erkek ve iki kız iptidaisindeki eğitim-öğretim faaliyetleri (dersler, sınavlar, başarı başarısızlık vs.) ve öğrencilere dair (sayı, yaş vs.) bilgiler verilmektedir. Bilgilerin önemli bir kısmına bu altı okulda öğrenim gören öğrencilerin imtihan cetvellerinin incelenmesi ile ulaşılmıştır.
Bu çalışma yalnız Kayseri iptidai mektepleri hakkında değil, aynı zamanda geniş sınırlara sahip Osmanlı Devleti’ndeki ilkokul eğitiminin genel özellikleri hakkında da fikir verecektir. Çalışma, arşiv belgeleri ile bahse konu iptidailerde öğrenim görmüş bazı öğrencilerin anıları ve diğer kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır.
I. Dünya Savaşı’nda Hindistan’ın Kuzey Batı Sınır Eyaleti’nde İngiliz Karşıtı Hareketler ve Osmanlı Devleti’nin Etkisi
Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 307 · Sayfa: 1035-1076 · DOI: 10.37879/belleten.2022.1035
Özet
Tam Metin
Kuzey Batı Sınır Eyaleti, İngiltere’nin Hindistan yönetimi tarafından 1901’de oluşturulmuş idari taksimatın bir parçasıdır. Bugün Pakistan sınırları içerisinde kalan ve Afganistan’a sınır olan Kuzey Batı Sınır Eyaleti I. Dünya Savaşı yıllarında İngiltere’nin savaş mobilizasyonunu zorlaştırıcı kimi isyan ve girişimlerinin parçası olmuştur. İngiltere bu bölgedeki hareketlerin güçlenmesini engellemek için bölgeyi takip ederek Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ndeki kabileleri ve onların liderlerinin sadakatlerini sağlamaya çalışmıştır. Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ndeki İngiliz karşıtı faaliyetleri iki temel faktörün güçlendirdiği tespit edilmiştir: İlki 19.yüzyılın son çeyreğinden itibaren güçlenen İngiliz karşıtı cihatçı faaliyetler kapsamındaki girişimler, ikincisi ise Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesiyle birlikte ilan edilen cihad-ı ekber kapsamında İngiltere’ye karşı savaşmaya davet edilmeleridir. Kuzey Batı Sınır Eyaleti Türk-Alman propagandasına iki yönden hedef olmuştur. Bunlardan ilki İran ve buradan Afganistan üzerinden yönelen propaganda ve ajitasyondur. Afganistan ile Hindistan arasındaki Kuzey Batı Sınır Eyaleti, Afgan Emirliği ve Emirliğin yönetimindeki sahada faaliyet gösterilerek Panislamik bir hareket kışkırtılmaya çalışılmıştır. İkincisi ise Hindistan olmuştur. Türk-Alman propagandası Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ne Hindistan üzerinden de ulaşmaya çalışmıştır. Dahası Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ne yönelik propaganda girişimlerinin İran ve buradan da Afganistan’a yöneltildiği de görülmüştür. I. Dünya Savaşı’nda İngilizlere karşı zaman zaman yükselişe geçen kabilelerin motivasyonları ve arka plandaki bağlantıları bu çalışma kapsamında ele alınmıştır. Çalışmanın kaynaklarını başta İngiliz arşiv kayıtları olmak üzere Türk arşiv kayıtları ve telif-tetkik eserler oluşturmaktadır.
On the Similarity of Colonialist Policies Implemented Against the Ottoman Empire and the Far East: The Bargains Over Korea After the Shimonoseki Agreement
Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 304 · Sayfa: 967-990 · DOI: 10.37879/belleten.2021.967
Özet
Tam Metin
The industrialized Western powers, seeking free trade, raw materials and market, turned their faces to the underdeveloped states of the Middle and the Far East in the 19th century. First Ottoman Empire, then China and Japan became the targets of this process in a short time. Ottoman Empire was transformed into a semi colony between 1856-1881. After China’s defeat against Japan, the French and British diplomats had discussed repeating the policy which they implemented against Ottoman Empire after the Crimean War in 1853-1856, for China. Colonial effects had begun with trade agreement in Ottoman Empire and continued with changes in judiciary, land laws and increasing the rights of foreigners. Also Japan, who learned how to be a colonialist from British Empire, captured the sovereignty and made changes to judicial and social laws in Korea.
In this study, we emphasized that the colonial policies were the same everywhere in both the Near East or the Far East. The Archival documents show the similarities to colonial policies implemented in the Ottoman Empire and Korea. The main source of the findings in this study is the diplomatic correspondence of British diplomats in the region, in the National Archives.
The Ottoman State Between Urban Space and Environment: Preserving the Drinking Water of Istanbul
Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 304 · Sayfa: 933-966 · DOI: 10.37879/belleten.2021.933
Özet
Tam Metin
This study reveals the contribution of environmental and sanitarian factors to the shaping of the cities, particularly the Ottoman capital Istanbul. This paper, focusing on the second half of the 19th century, discusses the man-made environmental destruction, the water shortage that emerged as a result of uncontrolled urbanization and the Ottoman state’s evacuation process of the Belgrad, Kömürcü and Bahçecik villages due to the threat of disease. Thusly, this paper aims to shed light on the extent to which Ottoman urbanization was exposed to environmental influences.