3 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Belleten
  • Religion
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Hitit Tanrılar Topluluğunda Bir Tanrıça: Kappariyamu

Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 303 · Sayfa: 361-382 · DOI: 10.37879/belleten.2021.361
Eski Anadolu’nun en önemli uygarlıklarından biri olan Hitit uygarlığı tarih boyunca çok sayıda önemli uygarlığa beşiklik etmiş olan ve uygarlıklar tarihinde birçok ilklere tanıklık eden Anadolu’nun verimli toprakları üzerinde MÖ. II. bin yıllarında kurulmuştur. Hint Avrupalı kavimlerden olan Hititler, “Hatti Ülkesi” olarak adlandırdıkları Anadolu’da, siyasi birliği kurduktan sonra yayılmacı bir politika benimsemişlerdir. Bu politika sonucunda Hitit Devleti, Güney ve Güneydoğu Anadolu, Mezopotamya ve Kuzey Suriye’de etki alanı oldukça geniş bir imparatorluk haline gelmişlerdir. Boğazköy’de yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda bulgulanan Hitit dilinde yazılmış olan çiviyazılı kil tabletlerden Hititler’in dine dayalı bir yönetim sistemi benimsedikleri öğrenilmektedir. Bu çalışma, politeist (çok tanrılı) bir inanç sistemine sahip olan Hititlerin resmi dininde ve pantheonunda yer alan Tanrıça Kappariḭamu’nun kökenini, adının anlamını, tanrıçanın ne zaman ve nasıl kutsandığını Hitit çiviyazılı belgelerden elde edilen veriler doğrultusunda filolojik değerlendirmelerle ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Erbaba'dan İçi Buğday Dolu Minyatür Bir Çömlek ve Çatalhöyük Kanıtları Bağlamında, Neolitik Dönemde Boğa Sembolizmi ve Ritüel

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 1-30 · DOI: 10.37879/belleten.2018.1
Tam Metin
Erbaba'da, içi karbonlaşmış buğday kalıntıları ile dolu minyatür bir çömlek ele geçmiştir. Bu çömlekçik, Neolitik dönemin tipik pişirme kaplarından mineral içerikli, kanca tutamaklı ve şişkin gövdeli çömleklerin, pişirme kabı olamayacak kadar küçük bir formunu oluşturmaktadır. Söz konusu küçük çömleği işlevsel ve sembolik açılardan değerlendiren bu çalışma, Erbaba'daki ve Çatalhöyük'teki kanıtlardan yola çıkarak, MÖ yak. 6600 yıllarından itibaren görülen bu pişirme kaplarının boğa başlarını (bukranyum) simgelediğini ve hayvan biçimli ritüel kapları olan ritonların öncülleri sayılabileceğini öne sürmektedir. Çatalhöyük'ün erken tabakalarında ritüelistik sistem büyük oranda, yabani erkek sığırın toplu halde avlanması ve açık alanlarda tüketilmesi, sonra kalıntıların evlerin içine yerleştirilip, sergilenmesi ve birer "rölik" gibi yeni nesillere aktarılması üzerine kurulmuştur. Orta tabakalardan sonra sosyal organizasyonda görülen değişim, evlerin artan ekonomik bağımsızlığı ve evcil sığırın da günlük hayata girmesi ile birlikte ritüel anlayışının değiştiği, eskinin nadir ve tahrik gücü yüksek, coşkulu ritüellerinden (imgesel), daha sık ve kolay, ev-merkezli ve coşku oranı düşük ritüellere (dogmatik) bir geçiş olduğu anlaşılmıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak boğa sembolizmi ev içi sabit uygulamalardan çanak çömlek gibi hareketli nesneler üzerine taşınmaya başlamıştır. Böylece erken tabakalarda ev dışında yapılan yabani boğa ziyafetlerinin yerini, kazılarda çok az sayıda bulunan özel çömlekler içinde pişirilen yemeklerle yapılan "ev içi kutlamaları" almış olabilir. İçlerinde kemikli etlerin pişirildiği tespit edilen bu kaplarda, büyük olasılıkla buğdayın da eşlik ettiği bir tür günümüzdeki "özel gün" yemeği "keşkek"i andıran Prehistorik bir şölen yemeği yapılmış olabilir. Bu yeni uygulama, belirli sosyal gruplar ya da tüm aileler tarafından, belirli günlerde ya da günlük kutlamalar şeklinde gerçekleştirilmiş olabilir. Belki de bu tür bir kutlama, bu dönemle birlikte Çatalhöyüklüler'in sofrasına girmeye başlayan, bir bakıma "ev içine alınmış evcil boğanın temsili kurban edilmesi" idi. Kabın kendisi, yerleşmenin başından sonuna kadar en güçlü sembollerden biri olan boğayı andırıyor ve içinde boğa eti pişiyordu -kuşkusuz diğer hayvanların eti de pişmiştir. Varsıl Çatalhöyük'e göre oldukça küçük boyutlu Erbaba ve çevresindeki yerleşmelerde bu türde uygulamalarla ilgili herhangi bir bilgi kaynağımız olmasa da, tarif edildiği gibi olası bir şölen anı, Çatalhöyük dahil tüm bu yerleşmelerde yiyeceğin ve hayatta kalmanın kutsandığı ve kutsallığın tüm insanlara geçtiği bir ritüelin bir parçası olarak düşünülebilir. Bu çalışma, sonuç olarak içlerinde Erbaba'nın da yer aldığı Geç Neolitik yerleşmelerin tümünde seramikler üzerinde rastladığımız boğa sembolizminin, Çatalhöyük'teki gibi dogmatik bir hale gelmiş yaygın bir sembolü ve daha çok evlerin içinde uygulanan "ev-merkezli" bir ritüel anlayışını temsil ediyor olabileceğini öne sürmektedir. Bu olası ritüel, aynı zamanda Neolitik toplumların sosyal sistemlerini sürdüren ideolojik ve birleştirici bir işlev de görmüş olmalıdır.

Ioannes Chrysostomus’un Düşüşü: Doğu Roma Başkentinde Din ve Politika

Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 250 · Sayfa: 745-770 · DOI: 10.37879/belleten.2003.745
Tam Metin
Geç Roma İmparatorluğu'nda, din ve politika ayrılmaz bir ikili oluşturmuşlardır. Bu, sadece İmparatorluğun Hıristiyanlaşmaya başladığı IV. yüzyılın ilk çeyreği ve sonrasındaki bir faktör değil, esas kökleri Hıristiyanlaşma öncesinde bulunan bir olgudur. Esasen, pagan Roma'da, imparatorun Pontifex Maximus (=baş rahip) statüsüne sahip olması, (ve ayrıca kişiliğinin tanrısal bir niteliğe sahip olması), imparatorun, Hıristiyanlaşma süreci içerisinde, kilise işlerine müdahale etmesinin yasal çerçevesini oluşturmaktadır. İmparatorluk ile kilise arasındaki bu tür ilişkiler, aslında Constantinus'tan (306-337) önce başlar1. Ancak, hem doğrudan imparatorun, hem de saray yetkililerinin kilise işlerinde aktif olarak yer almaya başlamaları Constantinus ve sonrası dönemde ortaya çıkan bir faktördür. Bununla birlikte, IV. yüzyılda iktidarda bulunan Constantinus, oğlu II. Constantius (337-61) ve I. Theodosius (379-95) gibi güçlü imparatorlar, saray yetkililerinin kilise politikalarında belirgin bir şekilde görünür hale gelmelerini gölgelemişlerdir. 395'de Theodosius'un ölümü üzerine yerine geçen genç oğullarının (Doğu'da Arcadius, Batı'da Honorius) döneminde, onların gençliği ve tecrübesizliğinden dolayı, özellikle Doğu'da bürokrasi hem devletin iç ve dış politikalarında, hem de kilise ile ilişkilerinde çok daha fazla ön plana çıkmıştır.