148 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • TÜRKİYE
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Türkiye'yi II. Dünya Savaşı'na Sokma Çabaları

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1455-1468
Tam Metin
I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan barış antlaşmalarıyla Avrupa'da, Versailler sistemi diye isimlendirebileceğimiz yeni bir düzen kurularak, dünya barışının garanti altına alındığı kabul olunmuştu. Ne var ki bu düşünce çok kısa ömürlü olmuş, her gün bir tarafından çatlak veren bu sistem, 1938 senesine gelindiğinde tamamen iflas etmiş, Anschluss'un gerçekleşmesinden sonra da, artık barışın devam edeceğini düşünmenin dahi hayal olduğu idrak edilmişti. 1938 Avrupası bir bakıma bugünkü gibi muhasım kamplara bölünmüştü. Ancak, bir taraftan bu muhasım kampların çokluğu, diğer taraftan, bitaraf durumdaki devletlerin önem ve ağırlığı bakımlarından genel görünüm bugünkünden hayli farklı idi. O tarihlerde Avrupa, hatta, dünya dış polikasına istikamet veren en kudretli devlet Almanya idi. I. Cihan Harbi'nde İtilaf grubuna dahil olan İtalya bu defa Almanya ile Mihver grubunu oluşturmaktaydı. Her iki devlet de, hayat sahası sloganı altında, yayılma politikası takip ediyorlardı.

Cumhuriyet Eğitimine Geçişte Atatürk'ün Etkisi

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1013-1088
Konumuzu Cumhuriyet eğitimine geçiş dönemi sınırları içinde ele alacağız ve geçiş yıllarını da hesaba katarak Atatürk'ün etkisini belirtmeğe çalışacağız. Bu dönem bilindiği gibi 23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anakra'da toplanması, 25 Nisan 1920 tarihinde de İcra Vekilleri Heyetinin kurulmasıyla başlar. Cumhuriyetin ilanı olan 29 Ekim 1923 yılına kadar süren bu dönemin eğitime ait durumu ve gelişimi üzerindeki incelemelerimizi açıklarken kurtuluş savaşlarının başlatılmasında ve yeni devletin bu savaşların temel felsefesi üzerine kurulmasında öncülük eden Atatürk'ün Cumhuriyet öncesinden başlayan eğitime etkilerini de belirteceğiz.

Atatürk Hakkında Şiirler (1915-1938) Bunların Tarih ve Edebiyat Bakımından Değerlendirilmesi

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1169-1194
Türk edebiyatının yeni devirleri üzerinde çalışanlar için, henüz ciddi olarak işlenmemiş, ele alınması gerekli konulardan biri de Atatürk hakkında yazılmış olan eserlerdir. Hatıra, Roman, Hikâye ve başkaca nevi'lerdekilerden daha çok şiirlerde ondan bahsedildiği gibi, yine muhtelif nev'ilerde ona ayrılmış eserlerimiz de vardır. Elimizde, Atatürk hakkında yazılanları içine alan başlıca altı bibliyografya bulunmaktadır; 1941 - 74 yılları arasında yayımlanan bu eserlerden ba'zılarında yer-yer, ba'zılarında ayrı bir bölüm halinde onun için yazılmış şiirlerin künyeleri verilmiştir.

Atatürk'ün Edebiyat ve Sanat Anlayışı

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1133-1168
Tam Metin
Sözlerime başlamadan önce, Türk Tarih Kurumu Başkanı Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu ile, bu Kurumun Yönetim Kurulu Üyeleri Meslektaşlarıma, Atatürk'ün 25. ölüm yıldönümünde, bütün bir yıl verilecek konferanslar dizisinde, bana da yer ayırdıklarından ötürü, kendilerine, önünüzde teşekkür etmek isterim. Atatürk'ün edebiyat ve sanat anlayışı ve bu alanlardaki başarılariyle ben, yıllardır, yalnız ilgilenmiş değil, aynı zamanda o çağın havasını da içime almış ve başlangıçtan bugüne değin onun sağladığı hız içinde edebiyat ve sanatımızın gelişme basamaklarını izlemiş bulunuyorum.

Atatürk ve Türk Sanatları

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1119-1132
Türk sanatlarına dair etüdlere XIX. yüzyılın sonlarına doğru başlanılmış olduğu ve bazı yabancı alimler tarafından ele alınan bu konunun "İslam Sanatı" başlığı altında incelendiği görülmektedir. Halbuki Çin'den tâ İspanya'ya kadar yayılmış olan milyonlarca İslâmların asırlar boyu devam eden çeşitli sanatlarını bir din birliğine bağlamağa imkân var mıdır? Böyle bir etüd imkânı olsa idi, bütün dünya sanatlarını dini zümrelere, yani birkaç gruba ayırmakla mesele halledilmiş oluverirdi.

Atatürk, Bilim ve Üniversite

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1089-1104
Tam Metin
Atatürk'ü doğumunun yüzüncü yılında bütün dünya saygı ile, hayranlıkla anıyor. Biz ona bağlılığımızı, ona sonsuz saygımızı nasıl dile getirelim? Biz ona neler borçlu değiliz ki! Bugün özgür ve saygın bir millet olarak varlığımızı koruyorsak, dünya ulusları arasında şerefli bir yere sahipsek, bunun için en başta Atatürk'e şükran borçluyuz.

Endülüs'ten II. Bayezıd'a Yazılan Anonim Bir Şiir

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 205 · Sayfa: 1575-1584
Tam Metin
Muvahhidin Devleti'nin yıkılmasından sonra İberik yarımadasının doğusuyla güneyindeki Belensiye ile Mürsiye ve Gırnata kısımlarında tutunabilen birkaç küçük devletten en mühimi, başkenti Gırnata olan Beni Ahmer Devleti idi. Bu devlet, iki asır gibi uzun bir süre Hıristiyan istilasına karşı durabilmiş ise de XV. asrın ikinci yarısında birbirleriyle evlenip güçlerini artıran Kastilya ve Aragon kralları Ferdinand Katolik ile İzabella'nın saldırıları karşısında çok güç durumda kalmıştı. Bunun üzerine 1486 yılında Beni Ahmer Hükümdarı XI. Abu 'Abd Allah Muhammad, Osmanlı Padişahı II. Bayezıd'a bir elçi göndererek VIII asırlık İslam hakimiyet ve medeniyetinin yıkılmak üzere olduğunu haber vermiş ve yardım istemişti. Bu tarihlerde Osmanlı Devleti, muhtelif seferler ve gaileler yanında donanmanın uzak denizlerde savaşacak kadar o denizleri bilir, mahir kaptan ve mürettebata sahip olmadığı ve Cem Sultan'ın Avrupa'da siyasi bir alet olarak kullanılmasından dolayı Endülüs Müslümanlarına yardım edememişti. Fakat, daha sonra 1505'te İspanya sahillerini vurmak için Kemal Reis komutasında bir filo gönderilmiş ve bir kısım Müslüman ve Yahudi kurtarılarak ilk kafilesi Türkiye'ye gönderilmişti.

YAŞAR YÜCEL, Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar. Kitâb-i Müstetâb - Kitabu Mesâlihi'l Müslimîn ve Menafi'i'l-Mü'mimîn - Hirzü'l-Mülûk, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1988, XXXV + 207 + 77 + 141 + 65 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 205 · Sayfa: 1721-1722
Türkiye'de siyaset-namelere gösterilen ilgi, daha eskilerde, 1860 yılında Koçi Bey risalesi yayınlandığı vakit ortaya çıkmıştı. Bu risale, yayınlanmasını hemen izleyen yıllarda Almancaya çevrilmiş (bkz. W. F. A. Bernauer in: ZDMG XV) sonraları ise başka Avrupa dillerinde de yayınlanmıştı. Böylece de Türklerin eskiden beri devlet idaresi konularını ne kadar iyi bildikleri (bkz. B. Lewis, Ottoman Observes of Ottoman Decline, in: Islamic Studies I. Karachi 1962, s. 71-87) geniş bir çevre tarafından öğrenilmişti. Devlet idaresi konularıyla uzun yıllardan beri meşgul olanlar yalnızca doğu ülkeleri değildir (bkz. Richter, Studien zur Geschichte der alteren arabischen Fürstenspiegel, Leipzig 1932; A.K.S. Lambton, State and Governement in Medieval Islam, Oxford 1981; A. Uğur, Osmanlı Siyaset-nameleri, Kayseri 1987; W. Blum, Byzantinische Fürstenspiegel, Stuttgart 1981.), Batı Avrupa ülkelerinde de bunun zorunluluğu kavranmıştır (bkz. W. Berges, Die Fürstenspiegel des hohen und spaten Mittelalters, Stuttgart 1938; R.A. Müller, Die deutschen Fürstenspiegel des 17. Jahrhunderts, in: Historische Zeitschrift, Bd. 240., 1985, s. 571-597; J. H. Burns, The Cambridge History of Medieval and Political Thought c. 350 - c. 1450, Cambridge 1988). Yaşar Yücel tarafından şimdi yayımlanan üç tarihi kaynak Osmanlı İmparatorluğu'nda XVI-XVII. yüzyıl devlet idaresi konularının daha iyi anlaşılmasına olanak sağlıyor. Bu kaynaklar -yer yer içermiş oldukları çelişkilerle birlikte- bizler için olağanüstü önemlidir.

Türkiye'de Bir Machiavelli: Koçi Bey

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 205 · Sayfa: 1655-1662
Tam Metin
Koçi Bey 17. yüzyılda yaşamış ve padişaha sunduğu risaleleriyle tarihe geçmiş değerli bir Türk yazarıdır. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte onun I. Sultan Ahmed döneminden IV. Murat dönemine dek Erderûn'da çeşitli hizmetlerde bulunduğu bilinmektedir. Özellikle IV. Murat zamanında padişahın güvenini kazanarak, onun sır dostu olmuş ve ona risaleler sunmuştur (1631). Sultan Murat'ın ölümünden sonra başa geçen Sultan İbrahim'e yine sır dostu olarak risaleleriyle yol göstermiştir (1640).

Atatürk'ün Uygarlık Anlayışı

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1105-1118 · DOI: 10.37879/belleten.1988.1105
Tam Metin
29 Ekim 1973'de Cumhuriyet elli yılını dolduruyor. Cumhuriyet'in ilan edildiği yıl doğanlar, şimdi memleketin kaderine hâkim bulunuyorlar. Artık memleketin geleceği, Devletimizin kurucusu Atatürk'ün büyük ümitlerle cumhuriyeti emanet ettiği, "cumhuriyet nesli"nin ellerinde bulunuyor. Teşekkülünden bu yana cumhuriyeti yönetenler, her türlü ilhamı "Atatürkçülük" den almışlardır. Bundan sonra da aynı kaynakdan beslenmeğe devam edeceklerdir. Bu hususta fikir birliği vardır. Ancak cumhuriyet idaresinin ilham kaynağını yorumlamak bahis konusu olunca fikirler, kanaatlar değişmekte ve genellikle ilgili şahsın fikir ve ideolojik temayülüne uygun bir biçime girmekte, bazan da pek çelişmeli hükümler ortaya çıkmaktadır. Aynı kaynaktan ilham aldıklarını söyliyen kimselerin fikirleri arasında bu kadar çelişmeli hükümler nasıl meydana çıkabilmektedir? Bunun sebepleri nelerdir? Bu durumun başlıca nedeni Atatürkçülüğün temel özelliğinin, anafikrinin gerektiği gibi dikkate alınmamasıdır. Burada haliyle başka bir soru hatıra gelmektedir: Atatürkçülüğün herkes tarafından tartışmasız kabul edilecek temel özelliği nedir? Atatürkçülüğün temel özelliği anafikri şüphesiz ki "medeniyetçiliktir". Bunda asla şüpheye mahal yoktur. Atatürk, bir "ferd-i millet" olarak girdiği Millî Mücadele'nin en karanlık günlerinden, 10 Kasım 1938'de Dolmabahçe sarayında hayata gözlerini kapadığı zamana kadar, "medenileşmek", "medeni milletler camiasına girmek", "muasır medeniyeti iktisap ile onun seviyesinin üstüne çıkmak", "asrileşmek", ve "garplılaşmak" üzerinde ısrarla durmuştur. Millî Mücadeleyi zaferle taçlandırdıktan sonra, büyük kurtarıcının en büyük arzusu, her bakımdan tam istiklaline sahip T.C. nin dünyanın en medeni ve en müreffeh bir devleti haline getirmektir. Atatürk'ün Millî Mücadele günlerinden hayatının sonuna kadarki sözleri bunu açıkça göstermektedir.