60 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 60
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Türkiye 5
- Türkler 5
- Belleten 4
- Enver Ziya Karal 4
- Yazı İşleri Müdürü 4
Bir Devrim Eri
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 305-308 · DOI: 10.37879/belleten.1979.305
Özet
Tam Metin
Atatürk dönemi bir devrim dönemidir. Bu döneme emeğini katmış herkes bir "devrim eri" sayılır. Ne var ki, bir dönemi kendi çabasıyla yaşayanların sayısı çok azdır. Bu yıl sekseninci yaşına basan Uluğ İğdernir de bu az kişilerden biridir. Devrim, genel tanımıyla, geçerliği kalmamış bir düzenin, tutarlı bir düzenle ortadan kaldırılması eylemidir. Devrimci, yıkması gereken düzeni çok iyi bilmekle birlikte, onun yerine neyi koyabileceğini de iyi kestirebilmelidir. Bu olmadı mı, devrim gibi, toplum yaşamını tepeden tırnağa değiştirmeyi amaçlayan bir eylem, bir karmaşa ortamı yaratır. Bunun etkisiyle, toplum ilerleyeceğine geriler. Toplumların yaşamında bunun örnekleri çoktur. Kişinin bilinçli olması, birey olarak sorumluluğunu bilmesi, devrime neler katması gerektiğini kavraması çok önemlidir. Kişi, tam anlamıyla bir devrim emekçisi olmalıdır. Kanıyla canıyla adamalıdır kendini devrime. Denetimsiz bir ortamda, tek başına, kendini bir "toplum" gibi sorumlu duymalıdır. Kendi emeği eksilince, devrimin ana taşlarından birinin düştüğünü varsaymalıdır. Devrimin var olmasının ya da yok olmasının kendine bağlı olduğunu bir bilinç olarak kişiliğine sindirmelidir.
Uluğ İğdemir ve Belleten
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 393-396 · DOI: 10.37879/belleten.1979.393
Özet
Tam Metin
Batı'da ilim araştırmalarını ortaya koyan Akademilerin çeşitli yayınlarının çok uzun bir geçmişi vardır. Bunların yanı sıra çeşitli bilim dalları hakkında her memlekette pek çok dergi kurulmuş ve bunlar yıllarca çıkmış veya hâlâ çıkmaktadır. Bütün Türkoloji, Yakın Doğu, Orta Asya ve İslam Tarih ve Medeniyeti gibi bilim dalları ile uğraşanların çok yakından tanıdıkları " Journal Asiatique" bunlardan biridir. Fakat bizde ilmi ihtisas dergilerinin böyle bir uzun geçmişi olamamıştır. İstanbul'da uzun süre yayınlanan Gazette Medicale d' Orient, Osmanlı İmparatorluğunun başkentinde yaşayan yabancı veya azınlıklardan olan hekimlerin inhisarında kalmıştır. Batının ilimler Akademilerinin periodik yayınlarını gerek biçim gerek içindekiler ile çok benzeyen "İstanbul'da Rum Edebiyat Kurumu Dergisi" (Hellenikos Philologikos Syllogos) da 1861'den 1923'e kadar yayınını sürdürmüş ve içindeki yazılar bakımından yabancı ilim aleminde önemli bir yer kazanmış olmakla beraber hiçbir Türk yazarına sahifelerinde yer vermemiştir. İçinde, tarih, sanat, hatta eski eserlere dair yazı ve resimler bulunmakla beraber, çok uzun ömürlü olan Servet-i Filmin ise bir ilim dergisi değildi. Tarih ve eski eserlere dair ilmi araştırma ve yazılarının içinde yer aldığı ilk Türk dergisi, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası olmuştur. İlk sayısı 1910 yılı Nisan'ında çıkan bu "Tarih Dergisi" aynı adda kurulmuş Kurum'un yayın organı idi. Oldukça intizamla uzun yıllar çıkan bu derginin ciltleri gözden geçirildiğinde, ilk sayılarda kağıt kalitesi ve baskının çok iyi olmasına karşılık gitgide bu kalitenin korunamadığı, hatta derginin ilk sayılarındaki ölçüleri sürdürülmesine bile çalışılmadığı dikkati çeker. Derginin resimsiz oluşu yanı sıra, her ilim dergisinde bulunması gereken dipnotlara pek az yazıda rastlanır. Ayrıca yabancı dillerde hiçbir özet olmadığı gibi makalelerin bazıları bir hikâye edasındadır. Fakat bütün menfi taraflarına, karşılık, Türk tarih biliminin bu önemli organı, dünya tarihçi ve türkologlarının dikkatini çekmiş, Cumhuriyetten sonra adını Türk Tarih Encümeni Mecmuası'na çevirerek yayınını sürdürmüştür.
Bir Mektup
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 389-392 · DOI: 10.37879/belleten.1979.389
Özet
Tam Metin
Sayın Uluğ İğdemir Sevgili Ağabeyim; Türk Tarih Kurumu Sayın Başkanı Ord. Prof. Enver Ziya Karal'ın gönderdiği ve Siz'in 80'inci doğum yıldönümünüzle Kurumdaki görevinizin 48'inci yılı için düzenlenen tören davetiyesi beni o derecede duygulandırdı ki, gözlerimde sevinç ve iftihar yaşlarının birikmesine engel olamadım. Kafamda ve gönlümde, Atatürk, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, vatan, baba ve aile ocağı kavram ve sevgilerinin tümü, birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak sanki üstün varlığınızda toplanmıştı. 65 yıllık yaşantım, bugünmüş gibi, bütün canlılığıyla gözlerimin önüne serildi. Bu yaşantımın hiçbir anı yok ki, adeta değerli kişiliğinizde sembolleşen bu kavramlardan ayrı ve Siz'inle olan kopmaz bağlılığımızın belirtisi ile dolu olmasın. Türk bağımsızlık savaşının başladığı sıralarda küçük bir çocuk olan beni elinden tutmuş halanız, rahmetli Dul Anacığımın, çocuk gözümde bir dudağı yerde, bir dudağı gökte korkunç devler gibi görünen müstevli düşmanlarımızın ikide birde kapımıza dayanarak şehit babamın ve babanız Kazım Dayımın -evimizin bahçesindeki kuyuya sarkıtarak veya hasta imiş gibi beni yatırdığı yatağın şiltesi altında sakladığı- silahlarının aranmasından korkup Biga'da oturan Siz'lere getirmesiyle başlayan sürekli beraberliğimizin her saf hasım yaşadım yeniden.
Türk Tarih Kurumu Genel Müdürü Uluğ İğdemir'in 80. Doğum Günü Töreninde Yapılan Konuşmalar
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 523-535
Özet
Türk Tarih Kurumu Genel Müdürü Uluğ İğdemir'in 80. doğum günü nedeni ile 31 Mart 1979 Cumartesi günü saat 18 de Türk Tarih Kurumu konferans salonunda düzenlenen törene üçyüze yakın davetli katılmıştır. Törende yapılan konuşmaları sırasıyla aşağıya alıyoruz:
Arkadaşımız İbrahim Olgun'u Yitirdik
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 169 · Sayfa: 247-249
Özet
Kurumumuzun Osmanlıca uzmanı yazar ve öğretmen arkadaşımız İbrahim Olgun'u 9 Aralık 1978 günü en verimli çağında yitirmenin acısı içindeyiz. Arkadaşımız Kültür Bakanlığı'nın düzenlediği bir toplantıda geçirdiği bir kalp krizi sonunda aramızdan ayrıldı ve 12 Aralık 1978 Salı günü Kurumumuzun giriş holünde düzenlenen bir törenden ve Hacı Bayram Camiinde kılınan cenaze namazından sonra toprağa verildi. Kurumdaki törende Başkanımız Ord. Prof. Enver Ziya Karal şu konuşmayı yaptı : Geçen Cuma günü idi. Sayın Genel Müdür Uluğ iğdemir ile Kurumdan çıkmak üzere idik. Holde İbrahim Olgun'a rastladık. O da çıkmak üzere idi. Yüzünde her zamanki tatlı tebessümü vardı. Bir süre kapının önünde konuştuk. Sonra birbirimize iyi tatiller dileyerek ayrıldık. Kim derdi ki, onunla bu görüşmemiz son olacakmış. Kim düşünebilirdi ki, onun kurumdan o günkü çıkışı son çıkışı imiş. insanoğlu nereye giderse gitsin, nerede bulunursa bulunsun, kaderi peşini bırakmaz, onunla beraber olurmuş. İbrahim'i bu beklemediğimiz sonsuzluk yolculuğuna çıkartan kaderinden başka ne olabilir ki? Öyle sanıyorum ki onun üzerimizde bıraktığı ve daima hatırlayacağımız yüzünü süsleyen o tatlı tebessümü idi. Bu tebessümün arkasında saklı nezaketini ve arkadaşlığını daima hatırlayacağız.
Türk Tarih Kurumu'nun Genel Kurul Toplantısı (25 Nisan 1978)
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 513-552
Özet
Türk Tarih Kurumu Genel Kurulu'nun 1978 yılı olağan Genel Kurul toplantısı 25 Nisan 1978 Salı günü saat 10'da Kurum merkezinde yapıldı. Kurum üyeleri saat 9.30'da Kurumun kurucusu Atatürk'ün Anıtkabrini ziyaret ederek saygı duruşunda bulundular ve bir çelenk koydular. Türk Tarih Kurumu Başkanı Ord. Prof. Enver Ziya Karal şeref defterine şunları yazdı: "Atatürk! Andımızı tekrarlamak için bir kez daha huzuruna geldik. Ülküne bağlı kalacağız, her şeye rağmen seni unutmayacağız." Kurum merkezine dönen üyeler saat ı o'da Genel Kurul toplantısına katıldılar. Yoklama sonunda 27 üyenin hazır bulunduğu anlaşıldığından, Başkan Ord. Prof. Enver Ziya Karal kısa bir konuşma ile oturumu açtı. 1977 yılı içinde sonsuzluğa göçen üyelerimizden Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı ile Prof. Dr. Cemal Tukin'in anıları için saygı duruşunda bulunuldu. Diploma alacak üye bulunmadığından gündemin 5. maddesine geçilerek Genel Kurulu idare etmek üzere Başkanlık divanı seçimi yapıldı. Genel Kurul Başkanlığına Prof. Dr. Coşkun Üçok, ikinci başkanlığa Prof. Dr. Fikret Işıltan, yazmanlıklara da Prof. Dr. Jale İnan ve Prof. Dr. Tahsin Yazıcı seçildiler.
Türk Tarih Kurumu Kitaplığına Yapılan Bir Bağış
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 505-512
Özet
A. Ü. Fen Fakültesi 1976 yılı mezunu, Kemal Sayın adlı Kıbrıslı bir soydaşımız Prof. Dr. Afet İnan'a yazdığı 31. X. 1976 günlü bir mektupta II. Dünya savaşında Rusya'dan ayrılarak Kıbrıs'a gelen Sovyet asıllı Türk soyundan Kurban Sonat adlı bir Türkoloğun aileyi nedenlerle Türkistan'a geri dönerken kitaplarını kendisine emanet ettiğini, aradan geçen 15 yıl içinde kendisinden herhangi bir haber alamadığı için bu kitapları uygun bir kitaplığa teslim etmek istediğini yazdı. Prof. Dr. Afet İnan, bu konuyu etraflıca düşünüp ilgililerle görüştükten sonra kütüphane ve okuyucu bakımından Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi'ni bu amaca en uygun olarak gördüğünü bildirdi. Bu öneriyi benimseyen Kemal Sayın, Lefkoşe Maslahatgüzarı Sayın Büyükelçi Candemir Önhon'un yardımlarıyle kitapları Türk Tarih Kurumu'na ulaştırdı.
Türk Tarih Kurumu'nun VIII. Kongresi
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 164 · Sayfa: 805-808 · DOI: 10.37879/belleten.1977.805
Özet
Türk Tarih Kurumu'nun VIII. Kongresi 11-15 Ekim 1976 tarihleri arasında Ankara'da yapıldı. Bu çalışmalara aralarında 300 yabancı uzman Türkoloğun da bulunduğu 900 delegeden fazla şahıs katıldı. Bulgaristan'ı Sofya Üniversitesi'nden Bistra Cvetkova ile Bulgar Bilim Akademisi nezdinde Balkan incelemeleri bölümü araştırmacı yetkililerinden Stefan Velikov ve Dzengis Hakov temsil ettiler. Kongre, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın F. Korutürk'ün himayelerinde düzenlendi. Korutürk, açılış oturumundaki demecinde: "Türk tarihinin yanlış bilgilerden arınmasının gerekliliğine" dikkati çekti. Türk Tarih Kurumu Başkanı, Prof. Enver Ziya Karal raporunda, tarih biliminin önemine ve tarihçilerin sorumluluğuna değindikten sonra, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu olan Atatürk'ün "Tarih bir hayal mahsulü değildir" sözlerini anımsattı. Kongrenin çalışmaları beş bölüm halinde sürdürüldü: 1. Eski Anadolu ve Yakın Doğu; 2. Türklerin Orta Asya ve Ortaçağ Tarihleri ve Türkiye Tarihi; 3. Osmanlı Tarihi; 4. Birinci Meşrutiyet rejimi; 5. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi ve Türk Devrimi.
Bir Türk Elçisinin Portresi
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 163 · Sayfa: 555-564 · DOI: 10.37879/belleten.1977.555
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu tarafından sağlanan bir ödenekle 4-10 Kasım 1973 tarihinde Napoli'de toplanan bir kongreye katılmış, bu sırada buradaki müze ve saraylar da gezmiştim. Napoli sarayının salonlarını dolaşırken bir duvarda XVIII. yüzyıl Osmanlı kıyafetinde iki Türk'ün yağlıboya tabloları ile karşılaştım. Bunlar altlarındaki yazılardan anlaşıldığına göre 1741 ve 1742 yıllarında Napoli'ye gelmiş olan iki müslüman elçidir. Bunlardan biri İstanbul'dan Osmanlı İmparatorluğundan diğeri ise Trablus'dan gönderilmiştir. Bu küçük araştırmamızda bu Osmanlı elçisi ile resminden ve bu resmi yapan ressamdan bahsetmek istiyoruz. Bahis konusu tablolar, Napoli'de Krallık sarayı (= Palazzo Reale) 'nin XII sayılı salonunda bulunmaktadır. Bunların altlarında ressam Giuseppe Bonito tarafından yapıldıkları bildirilerek, birinin 1742'de Napoli'ye kral Charles de Bourbon'un sarayına gelen Türk elçisini (Ambasciotori Turchi venuti a Napoli nel 1742 alla corte del re Carlo di Borbone), ötekinin ise yine 1742'de Napoli'de kral Charles de Bourbon'un sarayına gelen Trablus elçisini (Ambasciotori tripolini venuti a Napoli nel 1742 alla corte del re Carlo di Borbone) tasvir ettikleri yazılmıştır. Biz bu yazımızda hakkında hiçbir bilgi edinemediğimiz Trablus elçisini bir tarafa bırakarak yalnız Türk elçisi üzerinde duracağız.
Yusuf Akçura
Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 162 · Sayfa: 389-400 · DOI: 10.37879/belleten.1977.389
Özet
Tam Metin
M. F. Togay zikri geçen eserinde Akçura'yı şu cümlelerle tanıtır: "Yusuf Akçura yalnız Türkiye'nin değil, bütün Türk dünyasının malı olmuş bir varlıktır. Dahilde ve hariçhte Türklüğü hayatını her zaman tehlikeye koyarak zindan ve mahbeslerin her türlü ızdırap ve işkencelerini göz önüne alarak son nefesine kadar çalışmış fedakâr bir Türk müverrihi idi". Türk Tarih Kurumu'nun değerli üyelerinden rahmetli profesör Rahmeti Arat da Akçura'nın biyografisini yazmaya teşebbüs etmiş eşi rahmetli Selma Hanımdan Akçura'nın haberleşme ile ilgili mektuplarını ve bazı elyazmalarını emanet olarak almış, ancak eserini kaleme almaya ömrü vefa etmemiştir 1. Biyografiler, çok defa ferdlerin acı-tatlı hatıralarını subjektif olarak seren sevimli hikâye kitabı olmaktan ileri gitmezler. Nadir bazı biyografiler ise, ferdlerin hayatı ile birlikte mensup olduğu ulusun ülkülerinin ve mücadelelerinin tarihçesidir. Akçura'nın haltercümesi bu cinstendir.