137 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Türkler
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Voynuklarla İlgili Kaynaklar ve Araştırmalar

Belleten · 1984, Cilt 48, Sayı 189-190 · Sayfa: 271-284 · DOI: 10.37879/belleten.1984.271
Tam Metin
Voynukluk ve Voynuk örgütünün, Osmanlı Tarihi içinde sanıldığından daha fazla önemi olmuştur. Örgüt, Osmanlı Avrupasındaki en eski ve en uzun süre yaşayan kuruluşlardan biridir. Türk dönemi Güneydoğu Avrupa tarihinin daha iyi ortaya konulabilmesi için, Balkanlardaki diğer Hıristiyan kuruluşlarla birlikte Voynuk örgütünün de ciddi bir şekilde araştırılması gerekir. Böyle bir çalışma aynı zamanda, Türk toplumu ile Balkan toplumları arasındaki kültür alışverişini de aydınlatması bakımından ayrıca önemlidir. Nitekim konumuz olan Voynuk örgütünde, "baştina, voynuk, pirimkür, lagator" gibi Balkanlara özgü terimlerin yanında "voynuk beyi, çeribaşı, yamak, gönder" gibi Türkçe terimlerin de bulunması bu tür bir araştırmanın önemini göstermesi bakımından ilginç bir örnektir. Voynuklardan başka, Hıristiyan Sipahi, Eflak, Martolos, Yörük, Yaya ve Müsellem ve Derbent örgütü gibi Türk ve Türk olmayan Balkan toplumlarının birlikte oluşturdukları kuruluşların her birini ayrı ayrı araştırmadıkça, Türk dönemi Güneydoğu Avrupa tarihinin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını sağlıklı olarak ortaya koymak mümkün değildir. Bu yazımızda Voynuk örgütünü ve sorunlarını ayrıntılı bir biçimde ortaya koymak değil, Voynukluk ve Voynuk örgütü ile ilgili kaynak ve araştırmalarla, ele alınması gereken sorunlar üzerinde durmaya çalışacağız.

Gotthard Jäschke

Belleten · 1984, Cilt 48, Sayı 189-190 · Sayfa: 309-338 · DOI: 10.37879/belleten.1984.309
Tam Metin
Kısa bir süre önce yakın bir dostum dedi ki : "Şarkiyat hepimizin üzerinde sadece bir sandalla dolaştığımız bir okyanustur." Fikrimce bizim görevimiz bundan daha isabetli bir şekilde ifade edilemez. Önemli olan, o veya bu avı yakalayıp sandalla emin bir şekilde karaya çıkarmaktır. Bunu da Gotthard Jäschke geniş ölçüde yapmış ve bunu yaparken de tek bir sahada Alman hudutlarını çok aşarak münakaşa edilmez bir üstad olmuş, takdir edilmiş, saygınlık görmüş ve hayat boyu çalışmalarını hasrettiği ülke olan Türkiye'de de tekrar tekrar onurlandırılmıştır. Bu memleketin gelişmesini aşağı yukarı 1908'den itibaren dönüm noktası olan 1960'a kadar ve bilhassa Kemal Atatürk'ün idaresindeki Türk halkının ve devletinin büyük yenileme devresini, yani bizzat şahit olduğu olayları, araştırmalarının merkez noktası yapmıştır. İlişikte sunulan literatür listesinde toplanmış olan çok sayıdaki çalışmaları, yalnız geniş ve derin bilgisinin kanıtları olmayıp Türklere ve onların kaderine duyduğu beşerî alakasını ispatlamakta ve olaylara direkt taze bakışını ve içten ilgisini kanıtlamaktadır. Bundan dolayı Türkler ve biz Almanlar ona çok teşekkür borçluyuz.

ELIZABETH A. ZACHARIADOU, Trade and Crusade. Venetian Crete and the Emirates of Menteshe and Aydın (1300-1415), Venice 1983. Library of the Hellenic Institute of Byzantine Studies-No 11. 8°, XXXVI+276 s. II Levha, ederi $ 20 [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1984, Cilt 48, Sayı 189-190 · Sayfa: 343-352
Tam Metin
Anadolu'da kurulmuş olan Türk Devletleri'nin Ortaçağ'da Batı ile ticarî ilişkileri üzerinde yapılan araştırmalar, günümüze kadar son derece sınırlı kalmıştır. İlk defa XIII. yüzyılda Anadolu Selçukluları zamanında Kıbrıs Krallığı ve Venedikliler ile başlayan ticarî ilişkiler, bu devletin parçalanmasından sonra kurulan Beylikler tarafından da geliştirilmiştir. Balat (Palatia) ve Ayasoluk (Theologo) gibi Ortaçağ Türkiye'sinin iki önemli limanına sahip olan Menteşe ve Aydın-Oğulları, daha çok Venedik'e bağlı Girit Dükaları ile ticarî ilişkilerde bulunmuşlardır. Burada tanıtılacak olan Elizabeth Zachariadou'nun, "Trade and Crusade" adlı kitabında, Menteşe ve Aydın-Oğullarına ilişkin yeni belgeler ilk kez yayımlanarak, Venedik ile olan ticarî ilişkileri aydınlatılmakta ve bu Beyliklere karşı girişilen Haçlı Seferleri hakkında ayrıntılı bilgi verilmektedir.

Atatürk ve İnkılap

Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 188 · Sayfa: 893-902 · DOI: 10.37879/belleten.1983.893
Hepimizin bildiği gibi içinde bulunduğumuz 1981 yılı Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yılıdır ve bu nedenle Atatürk, uluslararası önemli bir kuruluş olan UNESCO'nun da kararı ve işbirliği ile bütün dünyaca anılmaktadır. Muhakkak ki O, yüzyılımızın yetiştirdiği "büyük insanlar"ın en ön sırada yer alanlarından biridir. Hiç de uzun sayılamayacak, ömrü boyunca başardığı işlerle ona bu "büyük insan" ünvanını kazandıran yüksek meziyetlerinden biri, kişiliğindeki İnkılapçılık vasfıdır. Gerçekten de, Atatürk denince her şeyden önce onun Türk toplumunda yapmış olduğu köklü değişiklikler akla gelir. Biz bunların topuna Atatürk İnkılabı ya da Türk İnkılabı demekteyiz. İşte bu nedenledir ki, iki kardeş milletin bilim adamlarının işbirliği ile Atatürk'ü anmak üzere bir araya geldiğimiz böyle müstesna ve mutlu bir günde Atatürk İnkılabını konuşmama konu olarak seçtim.

Barış Sever ve Özgürlükçü Atatürk

Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 188 · Sayfa: 929-934 · DOI: 10.37879/belleten.1983.929
Tarih boyunca dünya'da yer yer ve zaman zaman, meydan savaşları kazanmış komutanlar ya da ülkesi halkının sosyal ve ekonomik yaşamında büyük hizmetleri görülmüş liderler yetişmiştir; ama yurdunun hemen hemen her yeri işgal edilmiş, halkı, sürekli savaşlarla bitkin düşmüş, sosyo-ekonomik ve kültürel durumu hiçe inmiş bir ülkede, orayı düşman işgalinden kurtararak onbeş yıl gibi kısa bir zamanda, askerî ve sivil alanda giriştiği başarılı atılımlarla, dinamik ve çağdaş bir devlet yaratmış bir lidere raslanamaz. O, orduda göreve başlayışının daha ilk yıllarında arkadaşlarıyla ve çevresindekilerle yaptığı konuşmalarda tüm ulusların kendi kaderlerine egemen olmalarını, büyük devletler denen bencil ve sömürücü devletlerin mazlum ulusları boyunduruk altında tutmaya hakları olmadığını dile getirmiş ve savunmuş bir kişidir.

Atatürk'ten Anılar

Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 188 · Sayfa: 943-950 · DOI: 10.37879/belleten.1983.943
Hiç umulmadık koşullar, şimdi uzakta kalan 1930 yılında bir gün, hayatımda çok büyük yer tutacak olan ve seçtiğim bir vatan olarak sevdiğim Türkiye'ye beni getirdi. Arjantinli olmakla beraber eski bir İspanyol ailesinden geliyorum ve annem tarafından da memleketimin ovalarının Kızılderililerinin kanını taşıyorum. Niyetim babamdan ve dedemden intikal eden doktorluk mesleğine devam etmekti. Ancak babam doktorluğunun dışında dikkati çeken bir piyanist ve heykeltraş olduğundan büyük bir şöhrete sahipti. Klinik doktoru olarak olgunlaşmak için Paris'te çalışmalar yaparken, Bourdel'in atölyesine de devam etmek şansına erişti. Sonunda biçim güzelliğinde belli amaçlar görmeği elde etti. Bununla beraber Fransız ekolünün eserlerini kopya etmedi, tam tersine elde ettiği teknikten faydalanarak Arjantin bağımsızlığı ve egemenliği için savaş vermiş bir kişi olarak "gaucho" gibi ulusal konuları oluşturan kahramanları, atları işledi.

Demokrasi Yolunda Atatürk

Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 188 · Sayfa: 935-942 · DOI: 10.37879/belleten.1983.935
Atatürk, komutanlığıyla, devlet adamlığıyla, siyasal felsefesiyle, inkılap ve ilkeleriyle çok yönlü bir önderdir. Atatürkçülük ve Atatürk ilkeleri, Türk İnkılabına ve Türk Ulusunun yaptığı çağdaş atılıma yön vermiş ve vermektedir. Bu ilkelerin belli bir kalıba ve çerçeveye sokulması, devrimin geliştirici ve ilerici anlayışına uygun düşmez. Bu nedenle, bu ilkeler Atatürk'ün sağlığında da dondurulmamıştır. Ancak bu ilkelerin genç kuşakların anlayacağı şekilde tanıtılması da bir ihtiyaç haline gelmiştir. İlkelerin ayrıntılarına girmeden, bunların tümüyle asıl amaç ve özü bakımından yorumlanmasında yarar vardır. Atatürk, "İnkılapların amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tümüyle çağdaş ve bütün anlam ve biçimleriyle uygar bir toplum haline kavuşturmaktır" demiştir.

Türk-Fransız Siyasal İlişkileri (1921-1984)

Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 188 · Sayfa: 959-1044 · DOI: 10.37879/belleten.1983.959
Son 60-65 yıllık Türk-Fransız siyasal ilişkileri, bir bakıma daha önceki 400 yıllık Osmanlı-Fransız ilişkilerinin doğal bir uzantısıdır, bir bakıma da bunların yeni temeller üzerine kurulmak üzere, arıtılması dönemidir. Doğal uzantısıdır, çünkü iki ülkeden birinin Avrupa'nın doğusundaki, ötekinin ise batısındaki konumları onları kıta üzerinde güçler dengesini bozucu eylemler karşısında yaklaşmağa itmiştir, bugün de itmektedir. XVI. yüzyıl başlarında Avusturya İmparatoru V. Charles'a karşı Türk-Fransız ittifakı, XIX. yüzyılda Rusya'ya karşı girişilen Kırım Seferi, II. Dünya savaşı başlangıcında 1939 Üçlü Paktı ve bugün NATO ittifakı bunun örneklerindendir. Fransızca deyimi ile, iki devlet "Politique generale" üzerinde genellikle uyum içinde bulunmuşlardır.

K. Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı Döneminden II. Dünya Savaşına Kadar Türk-Romen İlişkileri (1923-1944)

Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 188 · Sayfa: 1045-1072 · DOI: 10.37879/belleten.1983.1045
Konumuza kısaca bir Giriş yapmak lâzımdır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından önce M. Kemal Paşa'nın Romanya ile bazı ilişkileri vardır. Bilindiğine göre geçmiş yüzyıllarda Türklerin ve Romenlerin dostlukla beraber kavga ve bazı savaşları inkâr edilemez. Örneğin, Ortaçağdaki olaylarından başka, 1877'de ve 1916-1918 yıllarındaki savaşları hatırlatabiliriz. Eşsiz K. Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine dayanarak Romanya ve Türkiye arasında çok samimi yeni bir dostluk meydana gelmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti

Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 188 · Sayfa: 903-928 · DOI: 10.37879/belleten.1983.903
Geçmişte Türk milleti, çeşitli coğrafi bölgelerde ve tarihlerde devletler, imparatorluklar kurmuştur. Bu devrelerde Türk medeniyetine de eserler bırakmıştır. Ancak ilk defa 29 Ekim 1923'te kurulan devlet "Türkiye Cumhuriyeti" adını almıştır.