10 sonuç bulundu
1860-61 Suriye Olayları, Tazminat ve Şam Sergileri
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 310 · Sayfa: 959-983 · DOI: 10.37879/belleten.2023.959
Özet
Tam Metin
Tarihsel süreç içerisinde sıklıkla karşılaşılan tazminat konusu savaş gibi olağanüstü durumlar sonucunda ortaya çıkmış ve bu ödemeleri gerçekleştirecek taraf için mali yükler getirmiştir. Osmanlı Devleti de son dönemlerinde yalnızca savaş tazminatları ödemek zorunda kalmayıp, bölgesel olarak ortaya çıkan şiddet olaylarıyla da uğraşmış ve mağdur olan kişilere tazminat ödemesi yapmıştır. 1860 yılı Mayıs ayında Lübnan’da, Dürziler ile Maruniler arasında başlayan çatışmalar giderek büyümüş ve Şam’a da sirayet etmiştir. Şam’daki Hristiyanlara yönelik şiddet olayları neticesinde hem can kaybı hem de maddi kayıplar yaşanmıştır. Bu konuda olayların çözüme kavuşturulması, olaylara sebebiyet verenlerin cezalandırılması ve zarara uğrayanlar için tazminat konusu gündeme gelmiştir. Avrupalı devletlerin de bu konuya müdahil olmasıyla kısa süre zarfında uluslararası bir sorun hâline dönüşmüştür. Mali kapasitesi kısıtlı olan devletin kendi imkanları ile zarar tazminleri yeterli olamamış ve bundan dolayı ileriye yönelik olan gelirlerini bugünden kullanarak borçlanmaya gitmek zorunda kalmıştır. Ayrıca uluslararası bir sorun hâline dönüşen bu meselenin üstesinden gelinmesi burada olayların daha da büyümesine engel olmuştur. Bu çalışmada Osmanlı Devleti’nin bu olaylar ile nasıl baş edebildiği, tazminat sürecine giden olayların ortaya çıkışı, ilerlemesi, siyasi ve mali sonuçları araştırılmıştır. Bu çerçevede tazminat ödemelerini karşılayabilmek için ihracına başvurulan “Şam sergileri” adlı iç borçlanma tahvilinin ihracına dair ayrıntılar ele alınmıştır. Osmanlı Devleti, söz konusu dönemde mali kapasitesi kısıtlı olmasına rağmen ihraç edilen sergiler ile mağdur olan kişilerin zararlarını tazmin etmek istemiş ve bölgedeki asayişin sağlanmasında bu finansal uygulamaların da etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmada, birincil kaynak olarak dönemin arşiv kaynaklarından istifade edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde Bir İngiliz Sermaye Girişimi: Şirket-i Maliye-i Mahdûde-i Osmanî
Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 305 · Sayfa: 219-249 · DOI: 10.37879/belleten.2022.219
Özet
Tam Metin
Uluslararası ticaret ve yabancı sermaye yatırımları kapitalizmin çevre ülkelere başlıca yayılma kanallarındandır. Sanayi Devrimi’ni tamamlamış olan İngiltere’nin Kıta Avrupası’nda korumacı dış ticaret politikaları ile karşılaşması onu hammadde ve pazar ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla dünyanın diğer bölgelerine sevk etmiştir. Osmanlı Devleti de sahip olduğu zengin doğal kaynaklar ve geliştirilmeye açık ulaşım vasıtaları ile hammadde ve pazar ihtiyacındaki gelişmiş ülkeler için cazip bir yatırım alanı olmuştur. İngiliz sermayedarların Osmanlı topraklarında gerçekleştirdikleri yabancı sermaye yatırımları 1838 sonrası sürecin önemli bir bileşenidir. Özellikle Kırım Savaşı’nı takip eden dönemde İngiltere, Osmanlı Devleti’nde birçok farklı alanda yatırım girişimlerinde bulunmuştur. Bu girişimlerden bir tanesi de Londra’da kurularak Osmanlı Devleti’nin farklı şehirlerinde şubeler açan Şirket-i Maliye-i Mahdûde-i Osmanî’dir. Şirket, Amerikan İç Savaşı süresince uluslararası piyasalarda ortaya çıkan pamuk kıtlığı, fyat artışları ve yüksek karlılık nedeniyle Osmanlı topraklarında pamuk üretimini teşvik etmek amacıyla kurulmuşsa da uzun vadeli bir girişime dönüşememiştir. Bu çalışmada Osmanlı Devleti’nde gerçekleştirilen farklı bir yabancı sermaye girişiminin iktisadi ve tarihsel arka planının detaylandırılması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda dönemin arşiv kaynaklarından ve gazetelerden istifade ederek Şirket-i Maliye-i Mahdûde-i Osmanî’nin kuruluşu, faaliyet alanları ve faaliyetlerine neden son verdiği araştırılmaktadır. Çalışmanın bulguları ucu 1866 Paniği’ne uzanan birtakım ilişkileri ortaya koymaktadır.
Balkan Savaşları Esnasında Alman Salib-i Ahmer (Kızılhaç) Cemiyeti’nin İstanbul ve Edirne’de Yürüttüğü Sağlık Çalışmaları
Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 302 · Sayfa: 155-191 · DOI: 10.37879/belleten.2021.155
Özet
Tam Metin
1864’te imzalanan Cenevre Sözleşmesi’yle birlikte cephelerde askerî sağlık hizmetlerinin mükemmel bir şekilde yapılması anlayışı gelişmeye başlamış ve Avrupa’nın farklı ülkelerinde birbiri ardına Kızılhaç cemiyetleri kurulmuştu. Bunlardan birisi de Alman Kızılhaç teşkilatıdır ve bu kuruluş sadece Almanya’da değil dünyanın farklı bölgelerinde meydana gelen savaşlarda din ve milliyet ayrımı yapmaksızın cephelerde sağlık çalışması yürütmüştür. Alman Kızılhaçı özellikle Trablusgarp Savaşı (1911- 12), Balkan Savaşları (1912-13) ve Birinci Dünya Savaşı (1914-18) esnasında doktor, hemşire ve hastabakıcılardan oluşan ekiplerle Osmanlı cephelerinde hizmet etmiştir.
Bu çalışmada, öncelikle Alman Salib-i Ahmer Cemiyeti’nin Balkan Savaşları’nın başlamasıyla birlikte hem Osmanlı Devleti’ne, hem de Balkan ülkelerine sağlık ekibi göndermek için nasıl bir seferberlik yürüttüğü açıklanacaktır. Daha sonra, sağlık ekiplerinin Almanya’daki üniversitelerde görev yapan tecrübeli doktorların idaresi altında uzman sağlık personeliyle birlikte İstanbul ve Edirne’de yürüttükleri çalışmalar detaylı bir şekilde değerlendirilecektir. Bunların yanında, Türk askerinin cephede oldukça zor şartlarda savaşmasına bağlı olarak ortaya çıkan kangren vakaları ve diğer ağır hastalıklara karşı verdiği mücadele ve Alman sağlık ekibinin Hilal-i Ahmer Cemiyeti’yle birlikte bu alanda yürütmeye çalıştığı hizmetler ortaya konacaktır. Ayrıca, Alman sağlık ekiplerinin kayıtları ışığında, tedavi edilen hastalara dair sayısal bilgiler verilerek, salgın hastalıklarla mücadele ve Ayastefanos (Yeşilköy) Karantina Merkezi’nin çalışmaları da burada detaylı bir şekilde değerlendirilecektir.
Kosova’ya Yapılan Çerkes Göçü ve İskânı (1864-1865)
Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 304 · Sayfa: 991-1024 · DOI: 10.37879/belleten.2021.991
Özet
Tam Metin
XVI. yüzyıldan itibaren Kafkasya’yı hâkimiyeti altına almaya yönelik bir politika izlemeye başlayan ve 1864 yılında Kuzey Kafkasya’yı işgal eden Rusya, bölgede yaşayan Çerkesleri Osmanlı Devleti topraklarına göç etmeye zorlamıştır. 1850’lerde başlayan Çerkes göçleri 1862-1865 yılları arasında yoğunlaşmış ve 1860’ların sonuna kadar devam etmiştir. Sürekli isyanların yaşandığı Balkanlar’da Çerkeslerin savaşçılığından yararlanmak ve Müslüman nüfusunu arttırmak isteyen Osmanlı Devleti, bu dönemde 400.000’den fazla Çerkes’i Rumeli’ye yerleştirmiştir. 9.000-11.000 civarında Çerkes de Kosova’ya iskân edilmiştir. Kosova’ya gelen Çerkesler burada köyler kurmuşlardır. Yeni vatanlarında tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya başlamışlardır. Ancak, Kosova’ya yerleştirilen Çerkeslerin büyük bir kısmı burada kalıcı olmamıştır. Avrupa devletlerinin 23 Aralık 1876’da toplanan İstanbul Konferansı’nda Çerkeslerin Balkanlar’ı terk etmesini istemesi ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Kosova’da yaşayan Çerkeslerin bir kısmının Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya göç etmesine sebep olmuştur. Kosova’da geriye kalan Çerkeslerin büyük çoğunluğu da Balkan Savaşları sırasında ve sonrasında bölgeden ayrılmıştır.
Bu çalışmada, 1864-1865 yıllarında Kosova’ya yapılan Çerkes göçü ve iskânını hazırlayan gelişmeler, göç ve iskân sırasında karşılaşılan sorunlar ve bu sorunların çözümü için izlenen politikalar ele alınmıştır.
Para Vakıfları Kapsamında Sosyo-Ekonomik Bir Analiz: Davudpaşa Mahkemesi Kayıtları (1634-1911)
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 159-190 · DOI: 10.37879/belleten.2017.159
Özet
Tam Metin
Çalışmada para vakıflarının ekonomik işleyişi ve sosyal hayata katkıları incelenmiş, uygulama alanı olarak İstanbul Davudpaşa Mahkemesi sicil kayıtları seçilmiştir. Konunun Davudpaşa Mahkemesi kayıtlarıyla sınırlandırılması kendi içinde bir bütün oluşturabilme isteğidir. Bu kapsamda mahkeme tarafından 1634-1911 yılları arasında onaylanan para vakıfları ilk kaynağından incelenmiştir. Öncelikle siciller arasında bulunan 261 vakfiye değerlendirilmiş, konuya uygun olan 203 tanesi seçilmiştir. Seçilen vakfiyelerde vâkıflarca yerine getirilmesi istenilen şartlar, mümkün olduğunca sayısal verilere çevrilmiştir. Sonrasında, bu bilgiler tarih dönemlerine ayrılarak değerlendirilmiş ve günün sosyo-ekonomik koşulları ile karşılaştırılmıştır. Para vakıflarıyla ilgili yapılan çalışmalarda her ne kadar vakfiyeler kullanılmış olsa da konu, ağırlıklı olarak vakıf muhasebe kayıtları ve hüccetlerden hareketle ele alınmıştır. Bu çalışmada direkt vakfiyelerin kullanılması para vakıflarının kurulma amaçlarının anlaşılmasına yardımcı olurken diğer taraftan yapılmış olan hayır işlerinin kapsamını görmeye olanak sağlamıştır. Ayrıca araştırma başlıklarında, kadınların kurdukları vakıflar ve yardımlaşma sandıkları hakkında bilgiler de bulunmaktadır. Sonuç olarak çalışma, Davudpaşa Mahkemesi Sicilleri özelinde 277 yıl boyunca para vakıflarının işleyişini, değişim ve dönüşüm aşamalarını anlama gayretinden ibarettir.
Polonezköy (Adampol) (1842-1922) - Kuruluş, Tabiyet Meselesi, İmar Faaliyetleri ve Sosyal Hayat -
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 293-318 · DOI: 10.37879/belleten.2015.293
Özet
Polonezköy (Adampol) günümüzde Beykoz'un güzide mekânlarındandır. Bu makale buraya adını veren Lehlerin geçmişine dair bazı ilginç noktaları içermekte ve Polonezköy tarihiyle ilgili bilinmeyen bazı mevzuları gün yüzüne çıkarmayı ve dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Osmanlı Devleti'ne sığınan Leh mültecilerin göç sonrası yaşamları ve karşılaştıkları sorunlar, merkezi idare ile yaşanan problemler, uluslararası hadiselerden ne derece etkilendikleri Polonezköy tarihinden kesitler olarak sunulmuştur. Ayrıca ZofiaRyzy Hatıra Evi'nden gelip geçen misafirlere dair bazı notlar da köyün tarihini zenginleşmesi açısından çalışmaya dahil edilmiştir.
Selanik Vilayeti Almanya ve Fransa Konsoloslarının Öldürülmesi Olayı (6 Mayıs 1876)
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 280 · Sayfa: 1031-1070 · DOI: 10.37879/belleten.2013.1031
Özet
Tam Metin
6 Mayıs 1876 tarihinde Osmanlı Devleti'nin Selanik Vilayeti Almanya ve Fransa Konsoloslarının öldürülmesi olayı, Alman, İngiliz ve Osmanlı kaynakları ışığında ele alınmıştır. Selanik'in Avrethisar kazasından bir Bulgar kızının, anlaştığı bir Müslüman genç ile evlenebilmek için İslamiyet'i seçmek istemesi üzerine Bulgarlar ve Rumların engellemesi ile karşılaştı. Çıkan tartışmalar üzerine cereyan eden olaylar sonucunda Selanik'teki Alman konsolosu Eric Abbot ile Fransız Konsolosu Jules Moulin öldürüldü. Yabancı devletlerin İstanbul'daki elçileri hadiseyi haber alır almaz Rusya elçisi İğnatiyef'in başkanlığında bir toplantı yaptılar. "Mensup oldukları devletlere hadiseyi yazıp, donanma istemeye, karaya asker çıkarıp Selanik ve havalisini işgal ettirmeye" karar verdiler. Derhal muhtelif devletlerin gemileri de, Selanik limanına geldiler. Bunun üzerine hemen harekete geçen Babıali, Selanik Valsi Refet Paşa'yı görevden aldı. Hadisede ismi geçen 54 kişi tutuklandı, elebaşları addedilen 6 kişi derhal idam edildi ve maktul konsolosların mensup oldukları devletlere teessür ve taziyelerle birlikte toplam 900.000 Frank konsolosların ailelerine tazminat ödendi. Böylece, Osmanlı Devleti'nin Selanik Vilayeti Almanya ve Fransa Konsoloslarının öldürülmesi olayı, Avrupa Devletleri'nin Selanik'e asker çıkarmasına gerek kalmadan çözüldü. Bu olayı, Bulgarlar ve Rumlar çıkarttıkları halde onlara hiç dokunulmadı. Almanya ve Fransa konsoloslarının feci ölümlerine sebebiyet verenler cezasız kaldı. Olay bütün elçi ve konsoloslar ile yabancı tüccarları korkuya, dolayısıyla devletleri Osmanlı Devleti aleyhine sevk etti.
Heybeliada Bahriye Mektebi ve Türk Eğitim Tarihindeki Yeri
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 167-206 · DOI: 10.37879/belleten.2012.167
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti askeri alandaki mağlubiyetlerden dolayı batıyı takip ihtiyacı hissetmiştir. Bu amaçla ordu ve donanmaya nitelikli eleman yetiştirmek için Avrupa usulünde eğitim kurumları olan mühendishaneler kurulmuştur. 1770 senesinde yaşanan Çeşme faciasından sonra kurulan Mühendishane-i Bahri-i Hümayun bu teşebbüslerin ilkini oluşturmuştur. Fakat uzun sayılabilecek bir dönem buradan istenilen fayda sağlanamamıştır. Osmanlı Devleti'nde denizcilik eğitimine verilen önem bununla da sınırlı değildir. Osmanlı Devleti özel Bahriye Mekteplerinin açılmasına da müsaade ederek nitelikli eleman ihtiyacını gidermeye çalışmıştır. Sultan III. Selim döneminden sonraki yıllarda Sultan II. Mahmut döneminde 1830'lara kadar mektep neredeyse unutulmuş durumdadır. Sultan II. Mahmut ve özellikle Tanzimat dönemi pek çok alanı etkilediği gibi Mekteb-i Bahriye'yi de etkilemiş, mektepte yeniliklere yol açmıştır. Mektebe 1830'larda el atılmış ve mektebin 1851 senesine kadar Heybeliada'ya taşınmasına imkan sağlayacak faaliyetlere girişilmiştir. Bunun neticesinde mektep Heybeliada'ya yeni bir binaya taşınmış, yeni ve daha düzenli bir eğitime kavuşmuştur. Mektep Nazırı Patrona Mustafa Paşa tarafından 1848 senesinde hazırlanan layiha mektep tarihinde eğitimin ilerlemesi adına bir dönüm noktasıdır. İşte bu çalışmada Heybeliada Bahriye Mektebi'nin tarihsel süreç içerisinde geçirdiği değişim ve dönüşümlere arşiv belgeleri ve birinci el kaynaklar ışığında değinilmeye çalışılmıştır.
Bir Ayan Ailesi: Tavaslızadeler
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 273 · Sayfa: 447-470
Özet
Tam Metin
Devlet otoritesinin zayıflamaya başladığı XVII. yüzyıldan itibaren taşrada bazı şahıs ve ailelerin sivrilmeye başladığı görülür. Ayan adı verilen bu zümre, özellikle iltizam usulünde yapılan değişiklikten sonra daha da güçlenmeye başlar. Bunlar, voyvodalık ve mütesellimlik gibi vazifeleri yürütürken görevlerini kötüye kullanarak servet sahibi oluyorlardı. Bu ayanların, Anadolu'nun birçok yerinde olduğu gibi Rumeli'de de devleti uğraştırdığı görülmektedir. Menteşe Sancağında da ayanlar vardı. Bunlardan Tavas Kazasında bir aile Tavaslızadeler olarak anılmaktaydı. Tavaslızadeler, bugün artık Tavas'da yaşamamakla beraber, günümüze kadar ulaşan ailelerdendir. Bu makalede ailenin tarihi, devletle ilişkileri ve siyasi, içtimai ve iktisadi faaliyetleri ele alınmaktadır.
İngiltere'nin Musul Politikası Karşısında Osmanlı Devleti ve Bölge Aşiretleri (1918-1920)
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 271 · Sayfa: 789-832 · DOI: 10.37879/belleten.2010.789
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'na dahil olunca İngilizler bu devlet içerisindeki farklı unsurları kullanarak üstünlük elde etmek istemişlerdi. Bu unsurlardan biri de İran, Irak ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki aşiretlerdi. Rusya'da 1917 yılındaki Ekim ihtilalinden sonra İran'da meydana gelen boşluk Osmanlı birlikleri tarafından doldurulmuş, fakat savaş Osmanlı Devleti aleyhine sonuçlanınca bu birlikleri İran ve Irak'tan çekmek zorunda kalmıştı. İngilizler Ortadoğu'da istedikleri düzeni kurabilmek için harekete geçmişler, özellikle Irak ve Güneydoğu Anadolu'yu içerisine alan bir "Kürdistan" kurmak için çalışmalara başlamışlardı. Osmanlı Devleti ve daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu İngiliz planını sonuçsuz bırakmak için çeşitli tedbirler düşünmüş ve uygulamıştı. Bunlardan birisi, bölgede bulunan aşiretleri Türk Hükümeti safına çekebilmekti. Bunu için VI. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa ve Van Valisi Haydar Bey aşiretlerle irtibata geçmişlerdi. Biz bu çalışmamızda 1919'da Van Valisi ve 1922'de Van Meb'usu Haydar Bey'in İran, Irak ve Güneydoğu Anadolu aşiretleri ile ilgili çalışmalarını arşiv belgeleri ve çeşitli kaynaklar ışığında inceleyeceğiz.