34 sonuç bulundu
Türkiye’nin İlk Çin Elçisi Emin Âli Sipahi’nin Çin İzlenimleri ve Türkiye-Çin İlişkileri
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 308 · Sayfa: 265-291 · DOI: 10.37879/belleten.2023.265
Özet
Tam Metin
Tarihsel süreçte çok uzun bir geçmişe sahip olmasına rağmen Türk-Çin ilişkileri, modern dönemde ancak XIX. yüzyılda dolaylı bir biçimde gelişmiştir. Her iki ulusun da yaşadığı tecrübeler, dönüşen dünyada varoluş mücadelesi hâlini alırken ilk resmî diplomatik ilişkiler, XX. yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti döneminde başlamıştır. Çin’in SSCB ve daha sonra Japonya ile yaşadığı sorunlar iki dünya savaşı arası dönemde Türk dış politikası açısından yakından takip edilen bir konu olmuştur. Bu doğrultuda Türkiye’nin Çin’de açılan ilk diplomatik misyonu maslahatgüzarlık olurken, kısa süre sonra maslahatgüzarlık ekonomik gerekçelerle kapatılmış (1931) ve mütekabiliyet esasınca 1939 yılında elçilik olarak açılmıştır. Çin’de ilk Türk Elçiliğinin açılması ile birlikte Emin Âli Sipahi de orta elçi olarak Türkiye’nin ilk Çin elçisi olmuştur.
Çalışma bu doğrultuda Türkiye’nin Çin’deki “ilk Türk elçisi” olan Emin Âli Sipahi’nin raporları doğrultusunda, Çin’de geçirdiği ilk zamanlarında yaşadığı gelişmeleri ele almakta ve bu dönemdeki Türkiye-Çin ilişkilerini değerlendirmektedir. Sipahi’nin adeta sefaretname geleneğinin takipçisi olarak kaleme aldığı raporlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin erken döneminde Çin’e, Çin kültürüne, Çin’deki Türklere ve Müslümanlara dair önemli veriler sunmuştur. Emin Âli Sipahi’nin Çin izlenimleri, siyasi-kültürel temaslar ve Çin’deki Türk imgesi üzerinden ele alınarak Türkiye-Çin ilişkileri kapsamında analiz edilmiştir. Çalışma, belgesel kaynak tarama metoduyla elde edilen arşiv belgeleri ve diğer kaynaklar doğrultusunda değerlendirilmiştir.
Fransız Diplomatik Belgelerinde Türkiye-Suriye Sınır Sorunu (1918-1940)
Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 295 · Sayfa: 1153-1174 · DOI: 10.37879/belleten.2018.1153
Özet
Tam Metin
Orta Doğu'daki Osmanlı topraklarını paylaştıran 1916 tarihli Sykes-Picot Antlaşması ve 1918 Mondros Mütarekesi'nin ardından; Fransız kuvvetleri Suriye ve Güney Anadolu'nun bir bölümünü işgal etmiş, ancak ulusal güçlerin direnişi ile karşılaşmışlardı. Sonunda Fransa ile Türkiye arasında imzalanan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması ile, Türkiye-Suriye sınırı kararlaştırılmıştı. Bu anlaşma ile Sancak bölgesi Türkiye sınırları dışında kalmış ve daha sonra Lozan'da da bu durumu teyit edilmişti. Bununla birlikte, sınırla ilgili sorunlar bitmemiştir. 1926 Mart ayında da İskenderun Sancağı'nın bağımsızlığı ilan edilmiş, daha sonra 30 Mayıs 1926'da Fransa ile bir Antlaşma imzalanmıştır. Ancak Cizre-Nusaybin sınırının tespiti meselesi, 1930 yılına kadar sürüncemede kalmıştır. Uzun süre Fransa ile Türkiye arasında sorun olan Suriye sınırı konusu Hatay'ın bağımsız bir devlet olmasından sonra, Türkiye ile Fransa arasında 23 Haziran 1939'da Suriye ile Türkiye arasındaki antlaşma ile çözümlenmiştir.. Aynı gün Paris'te "Karşılıklı Yardım Bildirisi" imzalanmış; Hatay Devleti'nin kesin sınırları ile ilgili hükümler bu bildiride yer almıştır. 30 Mart 1940 tarihinde, Türkiye ve Suriye arasında Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması imzalanarak sınır müzarekeleri tamamlanmıştır. Bu çalışmada Fransız Diplomatik belgelerinden yararlanarak, meydana gelen gelişmelerle sürecin nasıl tamamlandığı incelenecektir.
I-IV, [The History of Turkish Literature I-IV] ed. Abdullah Uçman et al., Turkish Historical Society Publications
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 643-644 · DOI: 10.37879/belleten.2017.643
Özet
Türk Edebiyatı Tarihi [The History of Turkish Literature], the work that existed in name only for long times, of İsmail Hakkı Ertaylan took its place among the publications of Turkish Historical Society. The book had been written in Arabic alphabet and published as four separate volumes in Baku in 1925-26; yet, all of them were published in one great volume by Turkish Historical Society. Transliteration and editing of the book were carried out by a committee under the leadership of Abdullah Uçman. The committee consists of Mehmet Çelenk, Seda Işık, İpek Şahbenderoğlu, Özge Şahin, Bengü Vahapoğlu, Sibel Işık and Seval Şahin. İsmail Hikmet Ertaylan is always mentioned as a significant writer of Turkish Literature historiography in higher schools in Turkey, however most of the readers could not get through to his work as it was written in old alphabet. Moreover, copies of the book were not available in Turkish libraries as it was published in Baku.
Türk-Sovyet İlişkilerinde G. V. Çiçerin ve Ermeni Meselesi
Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 619-638 · DOI: 10.37879/belleten.2016.619
Özet
Tam Metin
Sovyet devlet adamı Georgi Vasiliyeviç Çiçerin, Türk-Rus İlişkilerinde önemli rol oynamıştır. O, Çar Rusya'sı zamanında Dış İşleri Bakanlığı Arşivinde çalışmış, 1917 Ekim devriminden sonra ise Lenin ve Stalin dönemlerinde Dış İşleri Bakanlığı yapmıştır. Rusya diplomasisinde önemli rol oynayan bir aileden gelmesi, onun geleceğini belirlemiştir. Avrupa'da Georgi Çiçerin haklı olarak en eğitimli bakan olarak anılıyordu. O, Petersburg Üniversitesi Tarih-filoloji bölümünden mezun olmuştu. Çiçerin'in Dış İşlerindeki faaliyetleri ve siyasi taktikleri çoğu zaman Lenin tarafından desteklenmiş ve değerlendirilmiştir. Fakat Ermeni Sorunu konusunda yürüttüğü yanlı siyaset, Lenin'in Stalin ile yaşadığı fikir ayrılıklarından dolayı tam olarak gerçekleşmemiştir. Çiçerin ve Ermeni asıllı yardımcısı Karahan Sovyet Rusya'nın dış işlerinde ve özellikle Doğu siyasetinin belirlenmesinde ve gerçekleştirilmesinde önemli şahıslardı. Çiçerin'in Ermenileri savunma siyasetinde tabii ki, Karahan'ın büyük etkisi vardı. Ancak etken sadece Karahan değildi, şöyle ki, Çiçerin eski çar rejimidiplomatı idi ve o, Rusya Devleti'nin Doğu ve özellikle Kafkasya halklarına dönük yürüttüğü siyasetin içerisinde yetişmişti.
Cumhuriyet Döneminde Türkiye ile Almanya Arasındaki Silah Ticareti 1923-1945
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 761-782 · DOI: 10.37879/belleten.2015.761
Özet
Tam Metin
Türkiye ve Almanya arasında silah ve mühimmat ticareti alanında Osmanlı döneminde kurulan ilişkiler 1923'ten sonra da devam etmiştir. Türkiye, bu kez daha önce olduğu gibi silahları doğrudan Almanya'dan ithal etmek yerine bu silahları kendi ülkesinde üretebilmek için Alman yardımlarıyla fabrika yapımına yönelmiştir. Diğer yandan Alman silah üreticileri, Versay Anlaşması hükümleri gereğince kendi ülkelerinde yapamadıkları silah üretimini Almanya dışında yaparak kâr elde etmek istediklerinden Türkiye'yi doğal bir ortak olarak görmüşlerdir. Türkiye ve Almanya arasındaki silah ticaretinin (1923-1945) ele alındığı bu çalışma ağırlıklı olarak "Almanya Dışişleri Bakanlığı Politik Arşivinden" elde edilen bilgilere dayanmaktadır.
Deforestation in Sixteenth Century Anatolia: The Case of Hüdavendi̇gar (Bursa) Sancak
Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 167-200 · DOI: 10.37879/belleten.2014.167
Özet
Tam Metin
After the industrial revolution in Europa, the importance of one subject started to become particularly striking: Environmental Change. Environmental Change which has many components, has become day by day high point and investigated topic depend on growing population and needs of people. Although the results and the solutions concern all countries, research on this subject has unfortunately been limited to developed western countries. Deforestation is an important component of environmental change and it is on the agenda especially when tropical forests are discussed. Yet, forests are in danger in other region as much as tropical forests. As condition of rainfall and temperature is quite suitable in tropical region, this situation seems to be much more limited in many other regions.Deforestation is a controversial issue today particularly when tropical forests are under consideration. However, deforestation is also a vital issue in other regions of the world, and concerns not only the contemporary life but also the past that goes far back in history. Moving from this stance, this article studies the deforestation in the history of Anatolia, which hosted many peoples and civilizations throughout its history. The subject is handled with a close study of various deforestation records archived during the Ottoman period. The article studies the case of Hüdavendigar sancak that was located near Istanbul, which was rich with forests that could renovate themselves and inhabited great populations throughout history. In this respect, the conclusions derived from the case of Hüdavendigar sancak can be generalized for the whole of Anatolia. As understood from the Ottoman records, the increasing population and thus the increasing needs in sixteenth century Istanbul made deforestation an outstanding issue in that century. However, the subject has remained almost untouched among the academicians who benefited from the Ottoman archives. Thus, this study is the first one that handles this subject and can be taken as an introduction to deforestation in Anatolia of the Ottoman period.
Osmanlılarda Otopsi
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 280 · Sayfa: 875-910 · DOI: 10.37879/belleten.2013.875
Özet
Tam Metin
Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nden temin edilen vesikalar ışığında ikmal olunan bu çalışma, Osmanlı İmparatorluğu'nun son devirlerinde gerçekleştirilen otopsi ameliyatlarına ilişkin bazı ilginç ve önemli ayrıntılar sunabilmek gaye ve gayretinden mülhemdir. Bu ana çerçeve içerisinde o dönem hangi hallerde otopsi yapılması lüzumunun hasıl olduğu, uygulamada nasıl bir tıbbi ve hukuki süreç izlendiği ve merkezi idarenin otopsi uygulamalarını geliştirme adına ne tür bir çaba göstermiş olduğu gibi kimi meseleler örnek vaka ve vesikalarla açıklanmaya çalışılmıştır. Bu yapılırken de yeri geldikçe bugünün otopsi uygulamalarına göndermelerde bulunulmuş, bu sayede Osmanlı döneminde icra olunanlarla aralarındaki benzerlik ve farklılıklara da değinilmiştir. Böylece bu çalışma üzerinden Osmanlı döneminde girişilen otopsi uygulamalarının bugünün modem adli tıp ve hukuk sahasının gelişimine hangi açılardan ve ne oranda bir katkılarının olduğu gibi sorulara da cevaplar üretilmeye çalışılmıştır.
Türkiye’de Hollandalı Bir Seyyah: Cornelis de Bruyn ve Gözlemleri
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 266 · Sayfa: 145-164 · DOI: 10.37879/belleten.2009.145
Özet
Tam Metin
1652-1727 yılları arasında yaşamış olan Hollandalı ressam ve seyyah Cornelis de Bruyn, 1 Ekim 1674'te Lahey'den başladığı uzun bir Avrupa seyahatinden sonra(1). İtalya üzerinden deniz yoluyla 17 Temmuz 1678'de İzmir'e gelmiştir(2). Beş aya yakın İzmir'de kalan De Bruyn(3), 4 Aralık'ta İstanbul'a yolculuk yapan bir Türk subaşı ile bir ağanın kafilelerine katılarak bu kentten ayrılmış ve başka bir Hollandalı tüccar ve iki Fransız ile birlikte, karadan Manisa ve Balıkesir yoluyla Bandırma'ya ve oradan da bir gemi ile 14 Aralık'ta İstanbul'a ulaşmıştır(4). Bir buçuk yıl kadar İstanbul'da kalan(5) De Bruyn, 1 Temmuz 1680'de buradan ayrılmış ve deniz yoluyla 6 Temmuz'da tekrar İzmir'e dönmüştür(6).
The Other Geography: Representations of the Turkish Landscape in English Travel Writings
Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 721-744 · DOI: 10.37879/belleten.2007.721
Özet
Tam Metin
During the Renaissance and in the post-Renaissance period, the European idea of travel was based on two fundamental paradigms: exploration and cultivation. However, especially from the eighteenth century onwards, with the worldwide expansion of European imperialism and colonialism, in addition to these two paradigms, various other and often antagonistic paradigms, which were intrinsically associated with the imperial ideology, came to characterize European travellers' attitude towards other peoples, cultures, and geographies in general and towards the Orient and Turkey in particular. It was in this context that a growing number of English travellers, who visited Turkey, began to write detailed and descriptive accounts of their observations and impressions of Turkish life, society, culture, history, institutions, and geography. On the one hand, by situating Turkey within the traditional myth of the exotic and mysterious East, and, on the other, by perceiving it as the inhospitable geography of alien others, most of these accounts display a blend of fact and fiction and embody a contradictory attitude of innocent romanticism and arrogant realism. In essence, they seem to exhibit a dichotomy arising from the opposition of the self and the other. This is most clearly seen, for instance, in Lady Montagu and Richard Chandler in the eighteenth century, in Alexander Kinglake in the nineteenth century and in Gertrude Bell and Freya Stark in the twentieth century. Since travel is essentially a confrontation of two cultures alien to each other and is informed through the cultural distance between the self and the alien other, in the writings of these English travellers this confrontation is voiced sometimes openly and sometimes implicitly with reference to various aspects of Turkey. One important aspect, which has not yet received full critical attention, is the dichotomic depiction of the Turkish geography. So this paper, which mainly focuses on Montagu, Chandler, Kinglake, Bell, and Stark, is an exegetical and critical study of the changing ways in which the Turkish landscape has been perceived and represented by English travellers.
A Shameful Act: The Armenian Genocide and the Question of Turkish Responsibility, by Taner Akçam. New York: Metropolitan Books/Henry Holt & Company, 2006. x + 376 pages. Notes to p.464. Index to p.483. $ 30.00(hardback) [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 260 · Sayfa: 223-240
Özet
Taner Akçam peremptorily writes that the title of his book "A Shameful Act" is a quotation from a speech on Armenian genocide delivered by Mustafa Kemal Atatürk at a session of the Grand National Assembly of Turkey on 24 April 1920 (pp.12-13, 335-336 and 348).The choice of title no doubt reflects the author's desire to give indication of the contents of his work. Yet the above words were not actually used by the founder and the first president of the Turkish republic with regard to the Armenian relocations of 1915, but pronounced pertaining to the claims of the Allied powers on these events.This is a deliberately intriguing and provocative venture, whose essential thesis is revealed in its subtitle.