20 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Vakıf
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Selçuklu Hanedanından Bir Bani: Fatma Hatun ve Külliyesi

Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 313 · Sayfa: 731-769 · DOI: 10.37879/belleten.2024.731
Tam Metin
Fatma Hatun, Türkiye Selçuklu sultanlarından II. İzzeddin Keykâvus’un kızıdır. Selçuklu sultanlarından olan II. İzzeddin Keykâvus, Moğol tahakkümü devrinde Türkmenlerle birlikte hem kardeşine hem de Moğollara karşı Selçuklu ülkesinin, hanedan ailesinin ve Anadolu halkının bağımsızlığını korumak için türlü yollar aramış ancak başarılı olamayınca ülkesini terk ederek ailesiyle birlikte önce Bizans’a sonra da Altın Orda Hanlığına sığınmak zorunda kalmıştır. Muhtemelen babasıyla birlikte Konya’dan Kırım’a giden ya da Kırım’da dünyaya gelen Fatma Hatun’un hayatı birçok bilinmeyenle doludur. Buna rağmen onun Türkiye Selçuklu ülkesine döndüğü ve burada hem annesi ve kendisi hem de sütannesi için bir vakıf inşa ettirdiği ortadadır. Selçuklu ülkesinde saltanat kadınlarının kurdukları vakıfların türlerini, konumlarını, malzemesini, bu eserlerin kitâbe ve süslemelerini belirlemeleri, onların kendilerini nerede ve nasıl hangi araçlarla temsil etmek istediklerini açıkça göstermektedir. Bunun yanında, kadın vakıf kurucuların eserlerini yalnızca toplumun sosyal bir ihtiyacının karşılanması, mimari ve sanatsal bir değer ya da itibar meşruiyeti olarak değerlendirmek doğru değildir. Bu vakıflar, kadınlara Selçuklu döneminde atfedilmiş olan toplumsal değerlerin sonraki kuşaklara aktarılması bakımından da çok önemlidir. Dolayısıyla bu vakıf külliye, Fatma Hatun’un vakfettiği gelirlerle 20. yüzyılın başlarına kadar ekonomik işleyişini devam ettirmenin ve bir medeniyetin kültürel devamlılığını sağlamanın yanında Selçuklu hanedan ailesi ile ilgili birçok bilginin ortaya çıkmasına da imkân vermiştir.

Ebediyete Bağış: Balat Şer‘iyye Sicillerinde Para Vakfı Kayıtları (1555-1838)

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 567-601 · DOI: 10.37879/belleten.2022.567
Tam Metin
Vakıf medeniyeti olarak da bilinen Osmanlı’da vakıf kurumu eğitimden sağlığa, kültürel hizmetlerden beledi hizmetlere kadar hayatın her alanında çeşitli katkılar sağlamıştır. Kurumun yaygınlığı ve kapsayıcılığı günümüze ulaşan çok sayıda vakfiye içeriğinden tespit edilmektedir. Vakfiyelerde vakfın ciheti doğrultusunda ne tür hizmetler verildiği ayrıntılarıyla kayıtlıdır. Ayrıca, kişilerin mal varlıkları, mimari eserler, kamu görevlileri, hukuki işlemler, mahalleler, aile üyeleri hakkında bilgiler gibi pek çok konu işlenmiştir. Para vakıflarına ait vakfiyelerde ise bahsi geçen konulara ilaveten vakfedilen nakitler, işletim usulleri, nema oranları, elde edilecek gelirlerin kullanımına ait detaylar da söz konusudur. Çalışmanın amacı para vakıflarının işleyiş prensiplerini ortaya koymak ve para vakıflarının sosyoekonomik yönden Osmanlı toplum yaşantısına katkılarını araştırmaktır. Örneklem alanı olarak, erken dönemlerden itibaren para vakfı vakfiyelerinin bulunduğu İstanbul Balat Şer’iyye Sicilleri alınmıştır. Çalışma 1555-1838 arasında kayıtlı toplam 55 vakfiye üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bulguların karşılaştırılması için üç farklı mahkeme kayıtlarında tespit edip incelediğimiz 1491-1911 arasında kurulmuş 426 para vakfı vakfiyesine başvurulmuştur. Bu sayede, vakfiye sayısı ve ait oldukları dönemler itibariyle, şimdiye kadar eksik kalan toplu değerlendirme imkânı yakalanmıştır. Neticede para vakıflarının hizmetlerine devam edebilmek için değişen sosyoekonomik şartlara uyum sağlamak adına ne gibi çabalar harcadığına dair önemli tespitler yapılmıştır. Bu kapsamda para vakıflarının bir yandan kendi içinde geçirdiği değişim ve dönüşümler tespit edilirken diğer yandan bir bütünün parçası olarak vakıfların ebediyete yaptıkları bağışlar örneklenmiştir.

Selanik’teki XVI. Yüzyıla Ait Vakıflardan Biri: Yakub Paşa’nın Vakıf Eserleri ve Vakfettikleri

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 135-202 · DOI: 10.37879/belleten.2020.135
II. Bayezid dönemi vezirlerinden olan Yakub Paşa, XVI. yüzyıl başlarında Selanik merkezde cami, zaviye ve çeşme inşa ettirerek bir vakıf kurmuş ayrıca -muhtemelen bir zaviye kütüphanesi oluşturmak amacıyla- çok sayıda kitap bağışlamıştır. Vakfiyede Bayır Mahallesi'nde yaptırıldığı ifade edilen bu vakıf eserlere zamanla bir imaret de dahil olmuş, imaretin hizmetini devam ettirmesini sağlamak neredeyse vakfın birincil gayesi haline gelmiştir. Paşa bu vakıf eserlerin faaliyetlerini sürdürebilmesi için nüfusunun büyük kısmının gayrimüslim olduğu Maruda/Karoye isimli bir köy ile büyük bir ev bağışlamış, satılarak elde edilen parayla vakfa gelir sağlayacak mülk alınması şartıyla ayrıca çok sayıda menkul vakfetmiştir. Bu gayrimenkullerden başka Virlanova/Virlaniç adındaki bir Müslüman köyü ile çok sayıda hane ve dükkan sonradan vakfın gelir kaynakları arasına katılmıştır. Köylerden alınan vergiler ve diğer taşınmazların kiralarıyla zemin gelirleri, vakfın kesintisiz hizmet vermesini sağlamış, vakıf çalışanlarının ücretleri ve kurumlar için yapılan tüm harcamalar bu gelirlerden karşılanmıştır. Vakfiyenin esas alındığı çalışmada, bazı arşiv materyaline dayanarak vakfın XVI. yüzyılı değerlendirilmiş, verilen bilgiler bu dönemle sınırlandırılmıştır. Aslında vakıf uzun ömürlü olmuş, Selanik'te Osmanlı egemenliği boyunca hayrâtını ve akarâtını koruyarak kuruluş amacı doğrultusunda hizmet sunmuştur.

Kıbrıs Hala Sultan Tekkesi Şeyhleri Üzerine Bir Araştırma (1570-1878)

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 294 · Sayfa: 483-510 · DOI: 10.37879/belleten.2018.483
Tam Metin
Hz. Peygamberin sütannesinin kardeşi Ümmül Harâm bint-i Milhan el-Ensâriyye'nin türbesi Kıbrıs'ın Larnaka kentindedir. Genellikle kabul edildiğine göre Müslümanların Kıbrıs'a yaptığı ilk sefere katılmış ve Kıbrıs'ı fethetmek için M. 649 yılı ilkbaharında kocası Ubada ibn-as-Samit ile birlikte Suriye'den ayrılmıştır. Ordu Kıbrıs'a çıktığı zaman bindiği katırdan düşerek gömülü olduğu yerde vefat etmiştir. Osmanlıların Kıbrıs'ı fethinin ardından, mezarının bulunduğu yere ayrı bir önem verilmiş, bazı mülkler onun türbesi için vakfedilmiş ve türbenin muhafazası için türbedarlar tayin edilmiştir. Söz konusu türbenin Osmanlı öncesi dönemde inşa edilip edilmediği kesin olarak bilinmese de türbenin ve türbedarların Osmanlı döneminde ve 17. yüzyılın ilk yıllarından itibaren var olduğu anlaşılmaktadır. Kıbrıs Türklerinin "Hala Sultan Tekkesi" olarak andığı türbe bugün de varlığını ve kutsallığını sürdürmektedir. Bununla birlikte Osmanlı döneminde Hala Sultan Tekkesinin şeyhleri hakkında yapılmış kapsamlı bir araştırma bulunmamaktadır. Bu nedenle çalışmanın amacı, adanın Osmanlı yönetiminde bulunduğu dönemde (1570-1878) türbede/tekkede görev yapan şeyhleri tespit etmek ve tekkenin/türbenin tarihinin aydınlatılmasına katkıda bulunmaktır. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi ile Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri ve Kıbrıs Şer'iye Sicilleri bu çalışmanın temel kaynakları olacaktır.

Para Vakıfları Kapsamında Sosyo-Ekonomik Bir Analiz: Davudpaşa Mahkemesi Kayıtları (1634-1911)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 159-190 · DOI: 10.37879/belleten.2017.159
Tam Metin
Çalışmada para vakıflarının ekonomik işleyişi ve sosyal hayata katkıları incelenmiş, uygulama alanı olarak İstanbul Davudpaşa Mahkemesi sicil kayıtları seçilmiştir. Konunun Davudpaşa Mahkemesi kayıtlarıyla sınırlandırılması kendi içinde bir bütün oluşturabilme isteğidir. Bu kapsamda mahkeme tarafından 1634-1911 yılları arasında onaylanan para vakıfları ilk kaynağından incelenmiştir. Öncelikle siciller arasında bulunan 261 vakfiye değerlendirilmiş, konuya uygun olan 203 tanesi seçilmiştir. Seçilen vakfiyelerde vâkıflarca yerine getirilmesi istenilen şartlar, mümkün olduğunca sayısal verilere çevrilmiştir. Sonrasında, bu bilgiler tarih dönemlerine ayrılarak değerlendirilmiş ve günün sosyo-ekonomik koşulları ile karşılaştırılmıştır. Para vakıflarıyla ilgili yapılan çalışmalarda her ne kadar vakfiyeler kullanılmış olsa da konu, ağırlıklı olarak vakıf muhasebe kayıtları ve hüccetlerden hareketle ele alınmıştır. Bu çalışmada direkt vakfiyelerin kullanılması para vakıflarının kurulma amaçlarının anlaşılmasına yardımcı olurken diğer taraftan yapılmış olan hayır işlerinin kapsamını görmeye olanak sağlamıştır. Ayrıca araştırma başlıklarında, kadınların kurdukları vakıflar ve yardımlaşma sandıkları hakkında bilgiler de bulunmaktadır. Sonuç olarak çalışma, Davudpaşa Mahkemesi Sicilleri özelinde 277 yıl boyunca para vakıflarının işleyişini, değişim ve dönüşüm aşamalarını anlama gayretinden ibarettir.

Osmanlı Devleti’nde Devlet-Tekke İlişkisinin Önemli Bir Tanığı: Halveti Şeyhi Sofyalı Bâlî Efendi ve Vakıfları

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 797-822 · DOI: 10.37879/belleten.2016.797
Tam Metin
XIV. yüzyılın sonlarında Osmanlı askerleri tarafından fethedilen Sofya şehri, Türkler için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Şehrin yol güzergahında ve verimli araziler üzerinde bulunması, kısa sürede Rumeli Eyaleti'nin merkezi olmasını sağlamıştır. Şehrin fethiyle başlayan dini ve kültürel değerlere uygun binalar inşa etme süreci, sonraki yüzyıllarda artarak devam etmiştir. Vakıf sistemi ile inşa edilen binalar, Sofya şehrini daha belirgin yaşanabilir bir merkez haline getirmiştir. Bu çalışmada XVI. yüzyılda yaşamış âlim, şâir, Halvetîyye şeyhi ve para vakıflarının meşruîyeti konusunda sürdürdüğü tartışmaları ile bilinen Şeyh Bâlî Efendi'nin vakıfları ele alınmıştır. Şeyh Bâlî Efendi'nin adına Sofya yakınlarında kurulmuş tekke, camii, türbe, çeşme, han ve medreseden oluşan vakıf yapılarının XVIII ve XIX. yüzyıldaki durumu burada araştırılacaktır. Araştırmada Osmanlı arşiv belgeleri, tahrir defterleri, vakfiyeler ve ilk kez Sofya sicilleri kullanılarak kronolojik yatay yaklaşım tarzıyla konu ele alınmıştır.

Rusçuk’ta Kaybolmuş Osmanlı Mirası: Vakıflar

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 286 · Sayfa: 931-978 · DOI: 10.37879/belleten.2015.931
Tam Metin
Bütün İslam dünyasında toplumsal bir ruh haline gelen hayrat sistemi vakıf eserlerin oluşmasını ve vakıfların kurulmasını sağlamış, Osmanlılarda büyük bir gelişme göstererek tüm toplumsal ihtiyaçlar vakıflar tarafından karşılanmıştır. "Vakfın en üstünü insanların en çok ihtiyaç duyduğu alanlarda yapılandır" düşüncesi bölgeye ve zamana göre değişen ihtiyaçları giderecek kurumların sayısının kısa sürede artmasına yol açmış, çeşitli köy ve şehirlerin kurulmasında ya da yeniden teşkilatlandırılmasında önemli rol oynamıştır. Bu tarz kurumlar bir kaza merkezi olan Rusçuk'ta da hayat bulmuş, dini, hayri, sosyo-kültürel merkezler durumunda olan çok sayıdaki cami ve mescidin yanında mektep, medrese, tekke, zaviye ile su ihtiyacını karşılayacak çeşme, şadırvan, fıskiye topluma hizmet sunmuştur. Osmanlı toplumsal yaşamının ayrılmaz bir parçası olan ancak günümüzde mevcut olmayan Rusçuk'taki vakıflardan bazılarının tanıtılması amacıyla bu makale yazılmış, arşiv kaynakları esas alınarak vakıf eserler, kurucuları, gelir kaynakları, muhasebe bilançoları, çalışanları vs. hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır.

XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Resmo (Girit) Manastır Vakıfları

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 559-588 · DOI: 10.37879/belleten.2015.559
Tam Metin
Modern dönem öncesinde Osmanlı İmparatorluğu, İslamın yanı sıra Ortodoks Hıristiyanlığı ve Yahudiliği de korunup kollanması gereken resmi dinler olarak kabul etmiştir. Bu çerçevede de bu dinlerin ibadethanelerinin yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli düzenlemeleri yapmıştır. Bu düzenlemelerin birisi de vakıflardır. Ne var ki Müslüman vakıflarındaki her türlü detayın kurgulandığı şekillenmeye karşın Ortodoks vakıfları böylesine detaylı örgülerle hayat bulmamıştır. Manastır emlakının hukuksal temelleri oldukça karışıktır. Manastırlara ait mülkiyetin kabul edilir pratik bir gerçek olmasına karşın vakıflarının mevcudiyeti ve yönetim şeması net olmayan bir yapıdadır. Balkanlarda olduğu gibi, Resmo'da da manastır vakıflarını kuruluş olarak ikiye ayırmak mümkündür. Birincisi; Venedik döneminde de manastırlara hapsedilmiş mülklerden oluşan, haleften intikal eden eski vakıflardır. İkincisi; Ortodoks reayanın, mallarını manastırlara vakfedip bu işlemi kadı mahkemesince onaylattıkları, İslam hukukuna göre kurulan yeni vakıflardı. Manastır vakıf topraklarının bir kısmı rahipler tarafından işletilmekte, bir kısmı başka kişi ortaklığı şeklinde işletilmekte bir kısmı ise özgür köylüye kiraya verilerek işletilmekte idi.

Edirne Muradiyye Vakfı’nın Mali Yapısı ve Gelişimi (1598-1647)

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 283 · Sayfa: 983-1032 · DOI: 10.37879/belleten.2014.983
Tam Metin
Bu çalışma Balkanların en büyük vakıflarından biri olan Edirne'de kurulu Muradiye Vakfı'nın XVII. yüzyılın ilk yarısındaki mali tarihini incelemektedir. Bazı yıllarda, çoğunlukla yerel doğal afetler nedeniyle vakıf köylerindeki hasat düşük ve hububat fiyatları yüksektir. Ancak vakıf düzenli işleyişini aksatacak ve hayır hizmetlerini kesintiye uğratacak bir mali kriz döneminden geçmemiştir. Bir yıldan daha uzun sürebilen kısa dönemli mali sıkıntılar kötü hasattan, daha da kısa süreli sıkıntılar ise kırsal gelirlerin toplanması ile düzenli harcamalar arasındaki zamansal fark yüzünden oluşan nakit akımı düzensizliğinden kaynaklanmaktadır. Mali zorlukların aşılması ve nakit akımının düzenlenmesi peşin iltizam bedeli tahsili, veresiye satınalım, borçlanma ve maaş ve aylık ödemelerinin ertelenmesi suretiyle sağlanmaktadır.

Mevleviler ve Devlet: Ankara Mevlevîhanesi Örneği (Ekonomik Statü, Vakıflar ve Yönetim)

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 276 · Sayfa: 527-552
Anadolu Selçuklu Devleti'nin son yıllan ve Beylikler devrinde Mevlevîlerin devlet adamlarıyla kurmuş oldukları dostluklar, zamanla tarikatın büyümesinde, dergâhların inşa edilmesinde önemli bir etken olmuştur. Genel olarak söylenebilir ki; Anadolu Selçuklu Devleti'nden OsmanlI Devleti'ne kadar geçen sürede Mevlevîlerin padişah ve devlet adamlarıyla karşılıklı iyi niyetli yaklaşımları çerçevesinde gerek aynî ve gerekse Mevlevîhânelerin ihtiyacı olan nakdî yardımlar artarak sürmüştür. Bütün bu gelişmeler, tesis edilmiş olan iyi niyetli çabaların bir ürünüdür. Mevlevi tekkeleri, XIV. yüzyıldan beri Konya'da oturan ve Mevlana Celâleddîn-i Rûmî'nin soyundan gelen Çelebiler tarafından kurulmuş ve yönetilmiştir. Anadolu'da Mevlevîhânelerin ilk ortaya çıkışı, Mevlâna'nın vefatından sonra yerine geçen oğulları ve torunları zamanında olmuştur. Özellikle Ulu Arif Çelebi'nin devlet adamlarıyla kurduğu iyi ilişkiler, pek çok şehirde yeni tekkelerin açılmasına zemin hazırlamıştır. Osmanlı Devleti'nin kurulmasından sonraki dönemde ise Mevlevîhânelerin sayısı önce yetmişaltı, sonra da doksanikiye kadar ulaşmıştır. Mevlevîliğin şehirli bir tarikat olması nedeniyle kurulan tekkeler, genellikle büyük yerleşim sahalarında ortaya çıkmıştır. Elimizdeki kaynaklardan Ankara'da bir Mevlevîhânenin olduğu biliniyor olsa da bunun şehrin hangi kısmında olduğu, kimler tarafından idare edildiği, tekkenin fizikî yapısının nasıl olduğu ve bütün bu sorular içerisinde belki de en önemlisi tekkenin temel geçim kaynaklarının nelerden oluştuğu hiç bilinmemektedir. Bu yazı, gerek şer'iyye sicilleri ve gerekse Osmanlı Arşivi'nden elde edilen belgeler ışığında, Ankara Mevlevîhânesi'nin tarihi hakkında bazı bilgiler ortaya koymaya çalışacaktır.