5 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Belleten
  • laiklik
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Türkiye'de Laikliği Gerektiren Nedenler

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 913-938
Tam Metin
Sayın Başkan, Türk Tarih Kurumu'nun Sayın Yöneticileri, Sayın Dinleyicilerim Huzurlarınızda bugün Sayın Başkanımızın buyurdukları gibi çok çetin; fakat çok konuşulmuş, tartışılmış bir konu üzerinde durmaktan sevinç duyuyorum. Özellikle böyle karakışın müstesna bir gününde her türlü güçlüklere katlanarak teşrifinizden ötürü son derece duyguluyum. Ve sizlere en içten şükranlarımı sunarım. Bu konferansın konusunun bugüne değin çeşitli yönlerden işlendiğini biliyorum. Bu konuda yazılmış pek çok yazıların, yapıtların, çalışmaların bulunduğunun da farkındayım. Fakat bugün devrimlerimizin üzerinden elli yıl geçmiş olmasına karşın, hala bu konularda çeşitli anlayış ve yorumların bulunması, beni böyle bir konuşmaya zorlamış bulunmaktadır. Bugüne değin çevremden aldığım izlenimler, okuduğum yazılar, bu konunun her zaman üzerinde durulmayı gerektiren, ciddi ve ulusumuz ve ülkemiz için hayati bir önem taşıdığına beni inandırmıştır. Hayatidir; çünkü Türkiye'nin varlığı ya da yokluğu, uygar bir ulus olması ya da olmaması, bu konunun anlaşılmasına ve uygulanmasına bağlıdır.

Hukuk Devriminin Nedenleri

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1003-1012
Tam Metin
Bugünkü konuşmanın konusu olarak hukuk devriminin nedenlerini seçmiş bulunuyorum. Aslında cumhuriyetten sonra Atatürk devrimleri dediğimiz devrimleri bir tek devrime indirgemek bence olanak içinde. O da lâikliğin kabulü. Zaten hukuk devrimine baktığımız zaman da aynı şeyi görüyoruz: Hukukta laikleşme. Hepimiz biliyoruz, 1926 yılında ceza Kanununu İtalya'dan, Ticaret Kanununu Almanya'dan, Medeni Kanunu ve Borçlar Kanununu İsviçre'den ve Hukuk Yargılama Usulü Kanununu da yine İsviçre'nin bir kantonu olan Nöşatel'den aldık. Ancak, bunların içinde yeni olan, devrim niteliği taşıyan yalnız Medeni Kanundur. Çünkü daha önce diğer saydığım alanlarda, Osmanlı İmparatorluğu zamanında da, yabancı hukuk, resepsiyon yoluyla alınmış bulunuyordu.

Atatürk Devrimlerinin Temel Ögesi Lâyiklik

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 603-628 · DOI: 10.37879/belleten.1978.603
Tam Metin
İncelememizin konusu, layik devlet kavramının ve buna bağlı olarak layik hukuk düzeninin açıklanmasıdır. Bu açıklamayı yaparken, Türk toplumuna Atatürk'ün armağanı olan layikliğin, memleketimizdeki tarihsel gelişimi üzerinde kısaca durmanın ve hukuk düzenini layikleştirmenin İslam dinine aykırı düşmeyeceğini, dinsel kaynaklara dayanarak, saptamanın da yararlı olacağına inanıyoruz. Uzun zamandan beri "Hasta Adam" diye anılan ve Birinci Dünya Savaşı sonunda çöken Osmanlı imparatorluğunun üzerinde, Türk milleti tarafından kurulan yeni Türk Devletinin ilk cumhurbaşkanı ve layik cumhuriyet yönetiminin ateşli savunucusu olan ölümsüz Ata'yı anmak için düzenlenen bir toplantıda LAYİKLIK konusunu ele alışımızın nedeni şudur: 1924 Anayasası'nın 2. maddesine 1937 yılında eklenen ve 1961 Anayasa'sının yine 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerinden birisi olarak belirlenen Layiklik, yeni Anayasa'mızın 153. maddesinde işaret edildiği üzere, cumhuriyetin ve devrim kanunlarının temelini oluşturmaktadır. Bu önemli niteliğinden ötürü, layiklik; cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, memleketimizin siyasal ve sosyal sorunlarının odak noktalarından birisi olma durumunu hâlâ korumaktadır. Bu nedenle de, layiklik kavramı üzerinde çeşitli çevrelerde, çeşitli spekülasyonlar yapılarak, büyük çoğunluğu Müslüman olan halkımızın din duyguları, Anayasa'nın metnine ve ruhuna aykırı biçimde sömürülmektedir. Bu arada hemen belirtelim ki, yasal olan ve olmayan toplantılarda veya gösteri yürüyüşlerinde, layiklik ilkesine aykırı olarak ortaya atılan sloganlar ve dolaylı veya dolaysız olarak yapılan propagandalar, birkaç yıldan beri gittikçe tırmanan silahlı şiddet eylemleri kadar toplumun huzurunu bozmakta, devletin varlığını, ülkenin ve milletin bütünlüğünü sarsacak boyutlara ulaşmaktadır.

Laiklik Nedir, Şeriat Nedir?

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 427-436 · DOI: 10.37879/belleten.1978.427
Tam Metin
Ulu Önder Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün, düşmanları yurdumuzdan koyduktan sonra gerçekleştirdiği ve hepsi bir bütün olan devrimlerinin en önemlisi laikliktir. O, sadece yurdumuzu, ulusumuzu düşman saldırısından kurtarmakla kalmadı, kurtardığı yurdun bir daha her yönden öyle kötü bir duruma düşmemesi, kişi özgürlüğüne, hak ve eşitlik ilkelerine dayanan cumhuriyet rejiminin sonsuza dek sapasağlam ayakta durabilmesi için birbirini tamamlayan bir dizi köklü devrimler yapmıştır. Gazilik ve mareşallik gibi dini ve askeri en yüce iki rütbeyi taşıyan ATATÜRK, askeri dehasının erişilmezliği yanında asıl bu devrimci yönüyle dünya tarihindeki şanlı, şerefli yerini almıştır. Laiklik, cumhuriyet rejiminin ayrılmaz bir parçasıdır; çünkü cumhuriyet rejimi, toplumun, kendi seçtiği kişilerden oluşan meclislerce kendi kendini yönetmesidir. Bu yönetim, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ayrı ellerde olmasıyla gerçekleşir. Yasama, yani kanun yapma işi Millet Meclisinin görevidir. Yürütme ve yargı bu yasalarla olur. Bir başka deyimle cumhuriyet rejiminde toplumla ilgili işler insanların yaptığı kanunlarla yürütülür.

Türkiye'de Din Sömürüsü ve Lâiklik

Belleten · 1977, Cilt 41, Sayı 163 · Sayfa: 565-584 · DOI: 10.37879/belleten.1977.565
Tam Metin
Genel olarak, dünya işlerini din kuralları ile yönetmemek, dini, kişinin özgürce inanmasına bırakmak diye tanımlanan laiklik kavramının bizde türlü yönlere çekilmesi, din anlayışındaki çelişkilerden ileri gelir. Bu nedenle işin sadece yasal yönünü ele almak konuyu açıklığa kavuşturmaz. Bu nedenle burada önce, bizde İslam dininin çoğu çevrelerde gerçeğe aykırı olarak anlaşılışı, topluma öyle gösterilmek istenişi ve bunların nedenleri üzerinde durmak istiyoruz. Bir ülkede ibadet ve din eğitimi ora halkının kendi dili ile yapılmazsa ve hele dinin gerçek kuralları, bunların asıl nedenleri ve amaçları doğru olarak anlatılmazsa o ülkede din konusu bağnazlığa, biçimselliğe bürünür ve kutsal inançlar sömürüsüne açık bir ortam oluşur. Bir kez bu yol açıldı mı da bundan yararlanan çıkarcı sömürücüler bu ortamın sürüp gitmesi için halkın gerçek din kurallarını öğrenmemesi yolunda ellerinden gelen her şeye başvururlar: Her mahallede Kur'an kursları açıp çocuklara mânâsını bilmedikleri Kur'an'ı ezberleterek onların körpe dimağlarını mahvetmeye, teknik ve yapıcı düşüncenin gelişmesini yok etmeye çalışırlar. Oysa ki Kur'an âyetleri, kişinin ve toplumun yaşam kurallarını onlara bildirmek için Peygamberin kalbine doğdurulmuştur.