3775 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

İngiltere Dışişleri Bakanlığı Belgelerine Göre Osmanlı Padişahı Abdülhamit 48 Saat İçinde Kıbrısı İngilizlere Nasıl Kiraladı

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 725-744 · DOI: 10.37879/belleten.1978.725
Tam Metin
Kıbrıs Antlaşması : 4 Haziran 1878'de Padişah Abdül Hamit'le İngiltere yönetimi arasında imzalanan ve aynı yıl 12 Temmuzda İngilizlerin Kıbrıs'ı işgal etmelerine yol açan "Kıbrıs Konvansiyonu" (Cyprus Convention) olarak anılan Savunma Antlaşmasının I. maddesi şöyle idi: "Batum, Ardahan, Kars veya bunlardan herhangi biri Rusya tarafından (Türkiyeye) geri verilmezse ve Rusya, Haşmetlû Padişahın Asya'da kesin Barış Anlaşmasınca saptanan ülkelerinden bir bölüğünü bile ileride herhangi bir tarihte ele geçirmek deneyinde bulunursa, İngiltere, bu ülkeleri silah gücüyle savunmada Haşmetlû Padişaha yardımda bulunmayı üstlenir. Buna karşılık olarak, Haşmetlû Padişah, yönetimde gerekli devrimleri daha sonra iki Devlet arasında anlaşmaya varılacağı biçimde uygulayacağı ve Babıali'nin söz konusu bölgelerdeki Hıristiyan ve öteki uyruklarını koruyacağı yolunda İngiltere'ye söz verir. Haşmetlû Padişah, ayrıca, İngiltere'nin kendi üstlenmelerini yerine getirmesi için gerekli ölçemleri (tedbir) alabilmesi için, Kıbrıs Adasının İngiltere'ce işgal edilerek yönetilmesini kabullenir". Görüldüğü gibi Kıbrıs Antlaşmasında siyasal açıdan oldukça önemli hükümler vardı, çünkü bu antlaşma gereğince, İngiltere, Türkiye'nin Asya'daki ülkelerinin bütünlüğünü Rusya'ya karşı korumayı resmen üstleniyordu. 1856 Paris Antlaşmasında üstlenilen Türkiye'nin ülke bütünlüğü güvencesi (garanti) geçersiz bir duruma geldiğinden, İngiltere, bu konuda tek başına davranmak zorunda kalıyordu. Kıbrıs Antlaşması, İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden J. W. Headlam - Morley ve W. J. Childs açısından geniş ölçüde bir askeri üstlenme niteliğinde idi ve o sıralarda İngiliz yönetimi ve Parlâmentosu bu denli üstlenmelere pek yanaşmıyordu. Gerçi Kıbrıs'ın koşullu olarak ve geçici bir süre için işgali İngilizlerce ikinci derecede önemli sayılıyordu. Onlarca asıl önemli olan, İngiliz etki ve yetkisini Türk ülkeleri üzerinde sürdürmek amacıyla Adayı bir üs olarak kullanmaktı. İngiliz etki ve yetkisi şu iki amaca yöneltilecekti: ı . Rus saldırganlığına karşı savunma; 2. Küçük Asya (Anadolu)'daki yönetimde devrim yapılmasını sağlama.

Atatürk Devrimlerinin Temel Ögesi Lâyiklik

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 603-628 · DOI: 10.37879/belleten.1978.603
Tam Metin
İncelememizin konusu, layik devlet kavramının ve buna bağlı olarak layik hukuk düzeninin açıklanmasıdır. Bu açıklamayı yaparken, Türk toplumuna Atatürk'ün armağanı olan layikliğin, memleketimizdeki tarihsel gelişimi üzerinde kısaca durmanın ve hukuk düzenini layikleştirmenin İslam dinine aykırı düşmeyeceğini, dinsel kaynaklara dayanarak, saptamanın da yararlı olacağına inanıyoruz. Uzun zamandan beri "Hasta Adam" diye anılan ve Birinci Dünya Savaşı sonunda çöken Osmanlı imparatorluğunun üzerinde, Türk milleti tarafından kurulan yeni Türk Devletinin ilk cumhurbaşkanı ve layik cumhuriyet yönetiminin ateşli savunucusu olan ölümsüz Ata'yı anmak için düzenlenen bir toplantıda LAYİKLIK konusunu ele alışımızın nedeni şudur: 1924 Anayasası'nın 2. maddesine 1937 yılında eklenen ve 1961 Anayasa'sının yine 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerinden birisi olarak belirlenen Layiklik, yeni Anayasa'mızın 153. maddesinde işaret edildiği üzere, cumhuriyetin ve devrim kanunlarının temelini oluşturmaktadır. Bu önemli niteliğinden ötürü, layiklik; cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, memleketimizin siyasal ve sosyal sorunlarının odak noktalarından birisi olma durumunu hâlâ korumaktadır. Bu nedenle de, layiklik kavramı üzerinde çeşitli çevrelerde, çeşitli spekülasyonlar yapılarak, büyük çoğunluğu Müslüman olan halkımızın din duyguları, Anayasa'nın metnine ve ruhuna aykırı biçimde sömürülmektedir. Bu arada hemen belirtelim ki, yasal olan ve olmayan toplantılarda veya gösteri yürüyüşlerinde, layiklik ilkesine aykırı olarak ortaya atılan sloganlar ve dolaylı veya dolaysız olarak yapılan propagandalar, birkaç yıldan beri gittikçe tırmanan silahlı şiddet eylemleri kadar toplumun huzurunu bozmakta, devletin varlığını, ülkenin ve milletin bütünlüğünü sarsacak boyutlara ulaşmaktadır.

In the Light of British Foreign Office Documents: How Abdulhamit, the Ottoman Sultan, Leased Cyprus to Britain within Forty-Eight Hours

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 745-760 · DOI: 10.37879/belleten.1978.745
Tam Metin
The Cyprus Convention : Article I of the Convention of Defensive Alliance - better known as the "Cyprus Convention" - signed between the Ottoman and British Governments on 4th June, 1878, was as follows: "If Batum, Ardahan, Kars, or any of them shall be retained by Russia, and if any attempt shall be made at any future time by Russia to take possession of further territories of His Imperial Majesty the Sultan in Asia as fixed by the Definitive Treaty of Peace, England engages to join His Imperial Majesty the Sultan in defending them by force of arms. In return, His Imperial Majesty the Sultan promises to England to introduce the necessary reforms, to be agreed upon later between the two Powers, into the Government and for the protection of the Christian and other subjects of the Porte in those territories. And in order to enable England to make the necessary provision for executing her engagements, His Imperial Majesty the Sultan further consents to assign the Island of Cyprus to be occupied and administered by England". The above Convention contained provisions of the highest political importance, for by it the British Government had entered into a formal engagement to maintain the integrity of the Turkish dominions in Asia against Russia. The general guarantee of integrity of Turkey incorporated in the Treaty of Paris of 1856 having broken down, Great Britain then acted alone. It was, according to J. W. Headlam- Morley and W. J. Childs of the British Foreign Office', a far reaching military commitment of a kind to which the British Government and Parliament had in those years been very averse.

Preveze Muharebesine İlişkin Belgeler

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 629-666 · DOI: 10.37879/belleten.1978.629
Tam Metin
İlimle ilişkisi az olan çevrelerde deniz tarihi "yalnız denizcilerin tarihi" sanılır, deniz olaylarının politika ve savaş üzerindeki büyük etkileri pek düşünülmez. Bu olaylar tarih kitapları içine sadece olay ve hamaset örneği olarak konur. Yalnız bizim değil, yabancı devletlerin de tarih yazma anlayışı ta 1890 yılına kadar bu biçimde gelişmiştir. Bunun birinci nedeni insanoğlunun yaradılış karakteridir. İnsanoğlu serüven sever bir yaradılıştadır. Toprakların alınması, şehirlerin yakılıp yıkılması, yüzbinlerce esirin alınması ya da askerin öldürülmesi onun ruhunu daima okşamıştır. Denizleri, topraklar gibi işgal etmek olağan değildir. Bundan ötürü deniz sorunlarına, uzak milletlerin kamuoyları "deniz satveti", "deniz kudreti" ve "deniz ilgi ve çıkarları" gibi denizci terimlerine pek iltifat etmezler. Çoğunlukla savaşlarda ya da savaşlardan sonra sorarlar: "Nedir bu donanma, limanlardan çıkıp yine kalktığı limana dönüyor. Harcadığımız paralar boşuna gitmiyor mu? Ya da gitmedi mi?

XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Ayânlıkları Ele Geçirmeleri ve Büyük Hânedanlıkların Kuruluşu

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 667-724 · DOI: 10.37879/belleten.1978.667
Osmanlı İmparatorluğunda XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren köylere dayanarak arazi ve servet kazanan, çiftlikler edinen "âyân ve eşrâf" denilen zümre gittikçe kuvvetlenmekteydi. Önceleri, bunların vilayet idarelerinde önemli bir role sahip olmadıkları, fakat, sancak ve kazalara gönderilen ve beylerbeyleri, sancakbeyleri, kadılar, naipler, mütesellimler, voyvodalar, kethüdayerleri, yeniçeri serdarları gibi görevlilere hitap eden fermânlarda, bu zümreden de yardım istendiği bilinmektedir. XVII. yüzyılın ikinci yarısından sonra Avusturya savaşları sebebiyle, devletin Anadolu'yu boş bırakmasından çıkan iç karışıklıkların arttığı, askerin ulûfelerinin ödenmesinde güçlük çekildiği sıralarda, köylerde ve halkta perişanlık arttıkça, servet yığma imkanı bulan bu kimseler büsbütün kuvvet kazandılar. XVI. yüzyılın sonlarından beri çiftlikler satın alan, tımâr ve zeametleri ele geçiren ve buralara kendi adamlarını yollayan vilâyet âyânı epey zenginleşmişti.

Atatürk Hakkında Ozanlarımızın Söylediği Şiirler (1919-1938)

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 465-494 · DOI: 10.37879/belleten.1978.465
Türk edebiyatının yeni devirleri üzerinde çalışanlar için ele alınması gerekli konulardan biri de, Atatürk hakkında yazılmış olan eserlerdir; roman, hikaye, tiyatro, v.b. nevi'lerdekilerden daha çok şiirlerde yer-yer bahsedildiği gibi, bütünüyle ona ayrılmış bulunanlar da sayıca az değildir. Böyle şiirlerin çokluğu, bunlardan seçilmiş örnekleri içine alan, sayıca yüze yaklaşan antolojilerin yayımlanmasına yol açmıştır. Söz konusu antolojilerden bir kısmı, tertip bakımından birbirinden ayrılır: Mevzû yönünden sınırlanarak, yalnız marşlara, ağıtlara, çocuklar için şiirlere ayrılanlar, yalnız bir dergide yayımlananları içine alanlar, şairlerinin doğum yıllarına göre sıralananlar v.b. yok değildir. Bunlardan daha çok, şiirlerin hiçbir sınıflandırmaya bağlı kalmaksızın gelişi-güzel harman edildiği antolojiler görülür. Kendine öz tertibi bulunsun bulunmasın hepsinin birleşik yanı, seçilen örneklerden çoğunun gençlerin yazdıklarından alınması, 1928'de Arap harflerinin değiştirilmesinden sonra yayımlananlar olduğudur; Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet'in i'lânı sırasında yazılanlar yok denilecek kadar az olan bu antolojilerde en çok yer alan, kazanılan zaferlerin ve Cumhuriyet'in yıldönümleri, Atatürk'ün ölümü dolayısıyle yazılmış şiirlerdir. Bazı antolojilerde, beş-on şiir dışında kalanları ağıtların teşkil ettiğini görürüz; bunun başlıca sebepleri, Atatürk'ün ölümünden hemen sonra ağıtları içine alan bir eserin, ölüm yıldönümü dolayısıyle böyle şiirlere dergilerde bol-bol yer verilmesi, Sami N. Özerdim'in 1958'de neşredilen eserinin, bu konudaki şiirlerin kolayca elde edilmesine yol açmasıdır.

Kitaplardan Haber [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 781-786
Taras Hunczak'ın derlediği bu kitap, çeşitli uluslara mensup on Rus tarihi bilgininin, Büyük Ivan'dan Devrim'e değin Rusya'nın yayılması ve küçük Moskova prensliğinin giderek dev Çarlık İmparatorluğu'na dönüşmesi konusundaki yazılarından oluşmaktadır. Değişik uluslara mensup tarihçilerin yaklaşımların' ve görüşlerini yansıtmasına karşın, Taras Hunczak, kitabın birleştirici ve tutarlı bir çerçeveye oturmasını sağlamıştır. Çar Büyük Ivan'dan Ramonov hanedanının düşüşüne değin Çarlık Rusya'nın yayılma siyaseti ele alınırken, Rus İmparatorluğu'na, çeşitli din ve ırklara mensup kitleleri içine alan ve kendisini oluşturan halkların sayıca, imparatorluğun güçlü kurucularından daha çok olduğu bir devlet olarak bakılmaktadır. Kitabın önsözünde, Taras Hunczak, bu eserin, Rus emperyalizminin geniş kapsamlı ilk tarihi olduğunu belirttikten sonra, emperyalizm kavramını, "bir ulusun ya da devletin, diğer uluslar, ülkeler ya da halk grupları üstünde gücünü ve etkisini genişletmesi" olarak anladığını, kitaba katkıda bulunan yazarların, yaklaşımları arasındaki ayrılıklar ne olursa olsun, bu temel anlayıştan yola çıktıklarını ve bu kavramı , tarihsel süreç içinde, içeriğini inceleyerek tanımladıklarını söylemektedir. Kitap iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Rus tarihsel bağlamı içinde, Rus emperyalistik davranışının kökenlerini açıklama çabalarına yer verilmekte; ikinci bölümde ise, Rus imparatorluğu kurucularının, kuzeyde Baltık denizi, güneyde Karadeniz ve Hazar Denizi, doğuda ise Sibirya üzerinden Pasifik Okyanusu'na değin yayılma planlarının uygulanması ele alınmaktadır.

Mustafa Nuri Paşa ve Eseri (1824 - 1890)

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 445-464 · DOI: 10.37879/belleten.1978.445
Tam Metin
XIX. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun yetiştirdiği büyük devlet adamı ve değerli tarihçi Mustafa Nuri Paşa ve eseri üzerinde bugüne dek gerektiğince durulmamıştır. Hele, dört cilt olarak kaleme aldığı çok önemli Osmanlı Tarihi ile getirdiği modern tarih görüşü, kurumların ve örgütlerin, bir ulusun tarihindeki değerlerinin belirtilmesi yönlerinden son derece ilgi çekicidir. Kendisinin Avrupa'yı görmediği ve batı dillerini bilmediği göz önüne alınırsa, bu alanda yaptığı işin büyüklüğü daha iyi anlaşılır. Onun getirdiği bu yeni tarih anlayışı, Ahmet Vefik Paşa'nın (1823-1891) "Fezleke-i Tarih-i Osmâni" adlı eserinde daha sınırlı ölçüde uyguladığı bir yana bırakılırsa ülkemiz için yepyeni birşeydir. Esasen bu tür tarih anlayışı Avrupa'da yeni yeni belirmeye başlamış bulunuyordu. Mansuroğlu Mustafa Nuri Paşa üzerine, çağdaşı Ali Fuad Türkgeldi'nin (1867-1935) Türk Tarih Encümeni Mecmuası'ndaki yazısı, Hüseyin Hüsameddin (Yasar) ile İbn ül-Emin Mahmut Kemal (İnal)'ın (1870-1957) "Evkaf-ı Hümayun Nezaretinin Tarihçe-i Teşkilatı ve Nuzzarın Teracüm-ü Ahvali" adı altında ortaklaşa yazdıkları eser, yine İbn ül-Emin Mahmut Kemal İnal'ın "Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar", Halid Bayrı'nın "Tarih Dünyası" adlı dergideki makalesi, "İş ve Düşünce", "İ. Ü. Türk Dili ve Edebiyatı" vb. dergilerde çıkan ufak tefek bilgi kırıntıları bir yana bırakılırsa hemen hemen ciddi hiç bir şey yazılmamıştır.

Inscriptions de Cilicie et d'Isaurie

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 373-420 · DOI: 10.37879/belleten.1978.373
Notre mission (septembre 1975) avait pour but de completér, par une enquête sur le terrain et dans les musées, une documentation epigraphique très lacuneuse qui doit servir de base à une étude plus générale de géographie historique et d'histoire régionale. Les anciennes provinces de Cilicie et d'Isaurie, bien délimitées par la barrière montagneuse du Taurus qui les sépare du reste de l'Asie Mineure et les oriente vers la méditerranée orientale et vers la région d'Antioche, ont été parcourues notamment par V. Langlois, J. R. S. Sterrett, Th. Bent, E. Herzfeld, S. Guyer, J. Keil, R. Heberdey et A. Wilhelm. Louis Robert en a souvent montré la richesse épigraphique, et de nombreux savants, tels M. M. U. B. Alkım, H. Th. Bossert, S. Eyice, M. Gough, G. E. Bean, T. B. Mitford, Th. S. et P. A. Mackay, ont tenté, depuis une vingtaine d'années, d'en dresser, visite après visite, l'inventaire archéologique. Les efforts des responsables des Antiquités et Directeurs des musées régionaux vont aujourd'hui dans le meme sens et rendent possible une étude plus systématique des sites et la multiplication des trouvailles. Nous ne saurions dire, ce propos, à quel point nous avons été aidés dans notre enquête par l'intelligente et active assistance du Directeur du Bölge Müzesi d'Adana, le Dr. Aytuğ Taşyürek, spécialiste de la civilisation urartéenrıe, mais passionnément attaché à déceler les vestiges de toute époque dans la région sur laquelle il a autorité.

Okula Gazete Sokan Öğretmen Ali Suavi ve Günümüz Eğitiminde Benzer Girişimler

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 437-444 · DOI: 10.37879/belleten.1978.437
Tam Metin
Okulda gazetenin ders aracı olarak okutulması konusunda az ileride görüleceği gibi Fransa'da çok yeni bir girişim vardır. Eğitim çevrelerinde bu girişim ilgi ile karşılanmakta ve orijinal bulunmaktadır. Oysa gazetenin okula bir eğitim aracı olarak sokulmasının yararlı olacağı görüşünü Ali Suavi yüz on iki yıl önce ortaya atmıştır. Fakat bu görüş ve taşıdığı anlam şimdiye dek araştırmacıların dikkatinden kaçmıştır. Onun kültür ve eğitim tarihimizdeki bu ilginç girişimini aydınlığa kavuşturmak, yerli, yabancı bilim ve eğitim çevrelerine tanıtmak gerekir. Ali Suavi (1839-1878) Tanzimat döneminin önemli fikir adamı, gazeteci ve öğretmenlerindendir. 1857'de kurulan Maarif Nezareti makamına ilk geçen Abdurrahman Sami Paşa zamanında sınavla Bursa Rüştiye okuluna öğretmen olarak atanmıştı. Ali Suavi öğretmenliğe bu şekilde başladı. Fakat o, tartışmayı seven, yeni fikirlere sahip bir öğretmendi ve üstelik çok gençti. Oysa Bursalıların gözünde "muallim" demek yaşlı adam demekti. Bu nedenlerle Bursa'dan uzaklaştırıldı. Bu kez Filibe Rüştiyesine atandı, ama orada da sakin durmadı. Kentin camilerinde "vaız" biçiminde siyasal nitelikte konferanslar verdi. Mutasarrıf bu ateşli öğretmeni halkı ayaklanmaya teşvikle suçlayıp azlettirdi.