3775 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3775
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 3775
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 270
- Osmanlı İmparatorluğu 172
- Türkiye 148
- Türkler 137
- Osmanlı Devleti 135
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 111
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 97
Laiklik Nedir, Şeriat Nedir?
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 427-436 · DOI: 10.37879/belleten.1978.427
Özet
Tam Metin
Ulu Önder Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün, düşmanları yurdumuzdan koyduktan sonra gerçekleştirdiği ve hepsi bir bütün olan devrimlerinin en önemlisi laikliktir. O, sadece yurdumuzu, ulusumuzu düşman saldırısından kurtarmakla kalmadı, kurtardığı yurdun bir daha her yönden öyle kötü bir duruma düşmemesi, kişi özgürlüğüne, hak ve eşitlik ilkelerine dayanan cumhuriyet rejiminin sonsuza dek sapasağlam ayakta durabilmesi için birbirini tamamlayan bir dizi köklü devrimler yapmıştır. Gazilik ve mareşallik gibi dini ve askeri en yüce iki rütbeyi taşıyan ATATÜRK, askeri dehasının erişilmezliği yanında asıl bu devrimci yönüyle dünya tarihindeki şanlı, şerefli yerini almıştır. Laiklik, cumhuriyet rejiminin ayrılmaz bir parçasıdır; çünkü cumhuriyet rejimi, toplumun, kendi seçtiği kişilerden oluşan meclislerce kendi kendini yönetmesidir. Bu yönetim, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ayrı ellerde olmasıyla gerçekleşir. Yasama, yani kanun yapma işi Millet Meclisinin görevidir. Yürütme ve yargı bu yasalarla olur. Bir başka deyimle cumhuriyet rejiminde toplumla ilgili işler insanların yaptığı kanunlarla yürütülür.
Saarbrücker Beitraege zur Altertumskunde Band VII (1970) [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 495-500
Özet
Tam Metin
1- Kamid el-Loz = Kumidi Alman Şark cemiyeti (Deutsche Orient Gesellschaft) tarafından 1969 yıllarında Kamid el - Loz'da kazı yapılırken, civardaki kayalıklar, taş ocakları da araştırılmıştır. Mecmuanın bu sayısında bütün bu çalışmalar anlatılmakta ve bulunan vesikalar değerlendirilmektedir. Kamid el - Loz, Şam - Ba'albek ve Beirut şehirleri köşe olmak üzere çizilen bir üçgenin Şam - Beirut hattını ortasından kesen Litanı ırmağının doğusunda bulunmaktadır. Kamid el - Loz kazılarının önemi, burada uç ayrı dil ve yazıda vesikaların bulunmuş olmasıdır: Suryani dili ve yazısı ile yazılmış kaya kitabeleri Batı Sami Kenan alfabesiyle yazılı Ostrakalar Çivi yazılı akkadca Firavun mektuplarıdır ki, bizi özellikle bu mektuplar ilgilendirmektedir. 1- Giriş: Mecmuanın naşiri olan Rolf Hachmann tarafından yazılan Giriş (Einleitung) da Amarna mektuplarında Kumidi olarak geçen şehrin Kamid el - Loz'da lokalize edildiğini müjdelemektedir. Sonra mecmuanın bu sayısında yer alan yazarlar ve onların çalışmaları hakkında kısa bilgi veriyor, tarihin, gerçeği arayan sonsuz bir münakaşa olduğunu söylüyor (s. 9).
La Structure des Relations Turco - Roumaines et des Raisons de Certains Hüküms, Fermans, Berats et des Ordres des Sultans Adressés aux Princes de la Moldavie et de la Valachie aux XVI et XVII Siecles
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 168 · Sayfa: 761-774 · DOI: 10.37879/belleten.1978.761
Özet
Tam Metin
Les relations Turco-ottoman et Roumaines avaient commencé, comme on le sait bien, à la fin du XIVe et au commencement du XV siècle ayant un caractere de capitulation accordée à Mircea I, prince de Valachie et aussi un traité de soumission avec le voivode de Valachie en 1416. Ces capitulations, les traites et les conventions ont été renouvelés plusieurs fois au cours du XV siècle. Par exemple en ı 432, on a conclu un traité, c'est à dire, on a donné un ahidnâme au Vlad Drakul, voivode de la Valachie tandis qu'en 1456 l'un des ahidnâmes fut conféré pour tribut avec Pierre, prince de la Moldavie. On peut citer aussi les autres exemples comme étant caractéristique de ce propos. Mais, je voudrais bien me borner aux status et à la structure des relations Turco-Roumaines aux XVI et XVII sieclès.
Dîvânü Lugâti't-Türk'te Yäzkänd
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 421-426 · DOI: 10.37879/belleten.1978.421
Özet
Divânü lugâti't-türk'ün elde bulunan tek nüshasındaki istinsah yanlışlarına bakarak müstensih Muhammad bin Abi Bakr bin Abi'l-Fath as-Savı şumma ad-Dımışki'nin hiç Türkçe bilmediği kanunla varmaktadır İran'ın Sâve kentinden olan bu müstensihin Türk olmadığı ve Türkçe bilmediği düşüncesine ben katılamıyorum. Sâve ve çevresindeki köylerin halkı (büyük çoğunluğu) bugün bile Türktür. XIII. yüzyılda Türk olmayan bir kişinin (bir Farsın?) oradan kalkıp Şam'a gitmesi, orada Türkçe - Arapça bir yapıtın müstensihliğini yapması akla yakın görünmemektedir. Yaptığı yanlışlara gelince, Divânü lugâti't-türk gibi birçok Türk lehçesinden örnekler veren bir yapıtı Türk asıllı da olsa herhangi bir müstensihin kolayca anlayamayacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Yapıt üzerinde çalışıldıkça yeni istinsah yanlışları ortaya çıkabilir. Bu yazıda böyle bir istinsah yanlışı üzerinde durmak istiyorum.
G. HAZAI, Das Osmanisch Türkische im XVII. jahrhundert - Untersuchungen an den Transkriptionstexten von Jakob Nagy Harsdny (XVII. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi, Jakob N.de Harsány'nin transkripsiyon metinleri üzerine araştırmalar) The Hague 1973 Mouton, 4985, Bibliotheca Orientalis Hungarica XVIII. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 501-502
Özet
Tam Metin
Yazarın girişte de belirttiği gibi, Türk dilinin tarihi evrimini anlamak, seslilerin çok önemli yeri olan bu dilin Arap harfleri ile yazılmasından dolayı pek güçtür. G. Hazai XVII. yüzyıla ait bir Türkçe öğretim metninden yararlanmak yoluyla Türk dilinin filolojik - historik araştırmalarına saygı duyulacak bir hizmette bulunuyor. Yazarın dediği gibi morfolojik ve sentaks sorunlarını aydınlatacak Arab harfli metinlerin yanında, Türk dilinin fonetik tarihini aydınlatmak transkripsiyon metinlerinin incelenmesi ile mümkündür. Bundan başka XVII-XVIII. yüzyıllara ait bilinen metinler, konuşma dilinden çok Arab ve Fars dilinin etkilerini taşıyan bir yazı dili ile kaleme alınmışlardır. Su halde konuşulan dili araştırmak için burada tanıttığımızın benzeri Türk diline ait öğretici metinleri kullanmak gerekir. Son zamanlarda yabancı alfabelerle kaleme alınan Türk diline ait transkripsiyon metinleri incelenmeğe başlanmıştır. G. Hazai XVII. yüzyıl Türkçesini bu açıdan bize vermeğe yarayan önemli bir eserin Jakob Nagy de Harsâny'nin "Colloquia Familiaria Turcico - Latina" sını yayınlıyor Bu, benzerleri içinde en ayrıntılı ve zengin örnekleri kapsayan bir eserdir. Eserin yazarının bir Macar oluşu da Hazai'ye göre esere ayrı bir değer atfetmemize nedendir. Çünkü Macarca ve Türkçe'de fonemlerin benzerliği, de Harsâny'nin Türk dilinin fonetik yapısını kolayca ve düzgünce kavrayıp verebilmesine yardım ediyor. Eserin zengin bir kelime hazinesi içermesi verimli bir filolojik araştırma yapılmasına olanak vermektedir. Kitabın 34-199. 'sahifeleri arasında Harsâny'nin Türkçe - Latince - Almanca çevrili metinleri emandasyonu yapılmış olarak yer alıyor. Bu XVII. yüzyılın günlük Türkçesinden örneklerdir. 201-278. sahifeler arasında bu metinde geçen kelimelerin index'i yer alıyor. 279-318. sahifeleri arasında Hazai metinde geçen kelimelerin eserdeki orijinal transkripsiyonunu almış ve karşılarına bugünkü Türkçenin kullandığı transkripsiyonu yerleştirmiş. Böylece fonetik değişimleri izlemek mümkün oluyor.
Giyimli (Hırkanis) Adak Levhalarından Örnekler
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 166 · Sayfa: 201-220 · DOI: 10.37879/belleten.1978.201
Özet
Tam Metin
Van ili Gürpınar ilçesinin 10 km. kadar batısındaki "Giyimli" (Hırkanis) köyünün yaklaşık olarak 250 m. güney batısında ve yerli halk tarafından "Serbartepe" olarak adlandırılan mevkide, 1971 yazında köylüler tarafından köy camisi inşaatına taş temin etmek maksadıyla bir Urartu mekânında kazılar yapılmıştır. Bu yıkım sırasında, Urartu çağına tarihlenen ve üzerlerinde kabartma ya da kazıma tekniği ile yapılmış figürler bulunan büyük bir grup bronz levha bulunmuştur. Bundan bir yıl sonra 1972 yılı yazında, burada Prof. Dr. Afif Erzen başkanlığındaki kazı kurulu tarafından bir mevsim yürütülen kazı ve araştırmalar, Giyimli Urartu bronz definesiyle ilgili pek çok bilinmezi gün ışığına çıkarmıştır. Çoğunlukla adak levhalar', kemer ve okdanlık parçaları, pandantifler, at alınlıkları vs. gibi Urartu çağı bronz levha işçiliği ihtiva eden ve öğrenildiği kadarıyla toplam olarak 2000 parça kadar eserden oluşan Giyimli Urartu bronzlarından halen 250 kadarı Adana Bölge Müzesindedir. Aynı gruptan Van Bölge, Ankara Anadolu Medeniyetleri, İstanbul Arkeoloji, Konya Karaman, Gaziantep ve Kahramanmaraş Müzelerine de toplam olarak 150 parça kadar eser intikal etmiştir. Ancak bu bronzların büyük çoğunluğunun Türkiye dışına çıkarılmış olduğu da bilinmektedir. Örneğin "Budin" koleksiyonundaki Urartu hiyeroglifli adak levhasının Giyimli Urartu bronzlarından olması kuvvetle muhtemeldir.
Timur Tarihine dair Araştırmalar
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 166 · Sayfa: 238-300 · DOI: 10.37879/belleten.1978.238
Özet
Tam Metin
Timur, 1399-1400 kış aylarını Karabağ'da geçirmişti. Bu sırada Azerbaycan, Gürcistan ve Irak-ı Arab'da başarılı sindirme faaliyetlerinde bulunmuş, bölgeyi terkettiği dönemde kendine karşı oluşmuş muhalefeti de kırmış olarak Bingöl yaylasına gelmiş, Avnik'de ordugâhını kurmuştu. Bu suretle de önceki dönemlerde olduğu gibi Türkiye ve Memlûklu meseleleri ile ayrı ayrı uğraşmak için geride herhangi bir siyasi engel kalmamıştı. Bu kez anarşi içinde bir Memlûklu sultanlığı ile, Osmanlı liderliğinde siyasi bütünleşmesi gerçekleşme yolunda dikkate değer aşamalar yapmış bir Türkiye ile karşı karşıya gelmekte idi. Türkiye'de bu işin mimarlığını da I. Bayezid yapmaktaydı. Bir Timurlu tarihçi bu durumu şöyle açıklamaktadır: Liderliğini I. Bayezid'in yaptığı Osmanlı devleti Türkiye'nin büyük bir kısmına hükmetmekteydi. Şöyle ki, Aydın, Menteşe, Germiyan, Karaman ve Candar - oğulları beylikleri ve nihayet Akkoyunlu Kara Yölük Osman Bey'in, Sivas - Kayseri devleti hükümdarı Kadı Burhaneddin'i öldürmesinden sonra da (1398) Malatya'ya kadar uzanan bu devlete ait toprakları hâkimiyet sahasına katmıştı. Daha sonra da Mısır Memlüklu sultanı Berkuk'un ölmesinden (1399) sonra da Sultanlığın Türkiye içlerindeki uzantısı olan yöreleri (Malatya, Darende) de siyasal sınırlarına katarak devlet hudutlarını Fırat'a dayandırmıştı.
Khorsabad Kıral Listesi ve Kronoloji
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 166 · Sayfa: 171-200 · DOI: 10.37879/belleten.1978.171
Özet
Bu liste, Asur imparatoru II. Sargon'un (M. Ö. 722-705) yeni kurduğu idare merkezi DUR Şarru - kin (Khorsabad=Husrevabad) şehri harabelerinde Chicago Üniversitesi adına 1932/33 senelerinde Chiera ve Frankford başkanlığında yapılan kazılarda bulunmuştur. Fakat ancak on sene sonra Arnold Poebel tarafından JNES I (1942) ve JNES II (1943)de bütün teferruatı ile yayınlanmıştır. Tabletin neşrinden önce bir gazetede çıkan fotoğrafını büyülten E. Weidner, ilk defa Af0 XIV 5/6 (1944) S. 362 v.d. da, sonra da Af0 XV (1946- 51)de listenin arka yüzündeki kırallar ve kronolojileri hakkında bilgi vermiştir. Daha sonra B. Landsberger de aynı suretle liste üzerinde çalışmış ve eleştirmiştir. KKL, alt yazısına (colophon) göre, Arbel (Erbil) mabedi kâtiplerinden Kandilanu isminde biri tarafından Arahalbu ayının 20. günü ve Asur valisi Adad-Engin'in ikinci Limu'luğu zamanında, yani III. Tiglatpiles'in 7. senesinde (M. Ö. 738) yazılmış olan esas tabletin bir kopyesidir. Bu kopyede 107 kıral adı vardır. Tabletin ön ve arka yüzünde ikişer sütün ve her satırda iki isim vardır. Poebel KKL nin daha önceden malûm olan AKL ve onun duplikatı olan B kıral listesi ile karşılaştırarak listeyi Asur imparatorluğunun son kıralı II. Assuruballite kadar tamamlamıştır.
Examples of Offering Plaques from Giyimli (Hırkanis)
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 166 · Sayfa: 221-237 · DOI: 10.37879/belleten.1978.221
Özet
Tam Metin
Ten kilometres west of the town of Gürpınar in the County of Van and about 250 metres south west of Giyimli (Hırkanıs) in the arca locally known as "Serbartepe", the local populace, while excavating rock for the construction of a mosque, discovered a large group of plaques of bronze with figures on them executed in relief. These were later dated to the Urartian period. A year later in the summer of 1972, a group under the leadership of Prof. Dr. Afif Erzen conducted an excavation in this area which brought to light much new information concerning the Giyimli Urartian bronze teasure. As far as has been ascertained, the Giyimli bronzes consist of about 2000 pieces, of which about 250 are in the Adana museum, and consist of offering plaques, pieces of belts and quivers, pendants and bridle head-pieces. 150 or so more pieces are collected in the Van Regional Museum, the Ankara Museum of Anatolian Civilisations, the İstanbul Archaelogy Museum, and in the Konya, Karaman, Gaziantep and Kahraman Maraş Museums, and it is known that an even greater number of these pieces has been taken abroad. For example, it is very possible that the Urartian hieroglyphic offering plaque in the Budin collection is of Giyimli origin.
JOSEF MATUZ, Krimtatarische Urkunden im Reichsarchiv zu Kopenhagen (Kopenhag Kraliyet arşivindeki Kırım - Tatar vesikaları) Freiburg 1976, Klaus Schwarz Verlag, mimeograph 348 s. XXX levha, Islamkundliche Untersuchungen 37. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 503-504
Özet
Tam Metin
Josef Matuz, bu çalışmasıyla Osmanlı imparatorluğunun imtiyazlı emirliklerinden Kırım Hanlığı'nın kançılarya sistemini ve Danimarka Krallığı ile olan dış ilişkilerini aydınlatmayı amaçlıyor. Bunun için Danimarka arşivlerinde bulunan Kırım hanlarına ve Kalgay, Nureddin gibi önde gelen yöneticilere ait 27 adet vesikayı tahlil ediyor. Yazar 17. yüzyılda Kırım hanlığının yönetim örgütünü tasvir eden bir giriş yapıyor. Bu girişte yazar sorun yaratacak bazı açıklamalarda bulunuyor. Bunlardan birincisi Kırım'ın güney sahillerinde yaşayan tat adını alan bir guruptur. Burada yazar Minorsky'ye başvuruyor ama Oğuz gurubuna dahil Türkçe kullanan bu ahalinin niçin "Tat" diye adlandırıldığı sorusu bu açıklama (s. 4) ile cevaplandırılmış değil. İkinci nokta; Han'ın birinci dereceden veliahdı sayılan "Kalgay"ın J. Matuz tarafından "Kalğa" olarak telafuzunun nedeni de bu konuda kaynak olarak gösterdiği makaleye rağmen aydınlanmış değildir.