3775 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Alanya Yöresinde Antik bir Liman

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 613-628 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-613
Tam Metin
Antik çağlarda Pamphylia Küçük Asya'nın güneyinde yer alan, kuzeyden Toros'larla çevrili, güneyde ise Akdeniz'e açılan, batısında Lykia, doğusunda Kilikya Trakheia denilen Dağlık Kilikia'nın bulunduğu sahil ovasına verilen addır. Kıyı batıda Khelidoniai'dan doğuda Anamur'a kadar uzanan geniş bir girinti yaparak oldukça büyük bir körfez meydana getirmektedir. Bu körfezden Kıbrıs adasına kadar uzanan bölüme ise İlkçağda "Pamphylia Denizi" adı verilmekteydi. Pamphylia bölgesinin hudutları konusu antik yazarlar arasında olduğu kadar halen günümüz araştırmacıları için de çeşitli görüş ve fikir ayrılıklarına sebep teşkil etmektedir. Kuzeyde teraslar halinde denize doğru inen Toros dağları, güneyde ise Akdeniz, ovayı iki yönden sınırlamak bakımından şüphe götürmezken, batı ve bilhassa doğu hudutları hakkında birbirinden oldukça farklı görüşler ortaya atılmaktadır. Güvenilir antik kaynakların belirttiği gibi genellikle Olbia Lykia bölgesinden evvel yer alan en batı Pamphylia şehri olarak kabul edilir.

The Evolution of Iran as a National State

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 633-644 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-633
Tam Metin
The Persian Empire, the foundation of which by Cyrus the Great we are now celebrating, was dissolved as the result of the Greek invasion under Alexander; it was restored, some five and a half centuries later, by the native dynasty of the Sassanians, who like the Achaemenids before them, had their origins in the south-western province of Fars or Pars, which has given Iran the name by which it is known in the West. The Persian Empire thus restored disputed with the heirs of Alexander, the rulers of Rome and Byzantium, for the possession of Western Asia. The later phase of this struggle is referred to in the Koran: "The Greeks have been defeated in a land hard by: but after their defeat they shall defeat their foes." This is a reference to the war waged against the Byzantines by the Sassanian Emperor Khusrau Parviz, who in the course of a war of more than twenty years' duration, was to extend the boundaries of the Persian Empire to where they had lain in the days of Darius, on the shores of the Mediterranean and the Aegean; it is also a prophecy of the Byzantines' ultimate victory with the triumphal entry of Heraclius into Jerusalem in 629.

Die Münzprügung des Amyntos in Side

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 597-612 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-597
Tam Metin
Der römische Feldherr Pompeius, der zwecks Beendigung des dritten Mithridatischen Krieges (74-64 v.Chr.) nach Kleinasien kam, hat nach Besiegung des Königs Mithridates VI Eupator (III-63) im Jahre 64 eine Neuordnung Kleinasiens begonnen, die auch das Gebiet Galatiens betraf. über die Tolistobogier, einen der drei in Galatien ansssigen Sü.mme, setzte er Deiotaros ein, wkırend er über die Tektosagen Kastor Tarkondarios und über die Trokmer Brogitaros zum Tetrarchen ernannte. Lediglich Deiotaros bekam den Königstitel, der im Jahre 59 vom römischen Senat best.tigt wurde. Pompeius hat diese Fürsten unter den in Galatien lebenden zwölf Tetrarchen-Geschlechtern ausgewkilt. Deiotaros hatte zu seiner Herrschaft über die Tolistobogier von Pompeius noch einige Teile von Pontos, etwas spker auch Kleinarmenien erhalten. Schliesslich gelang es ilim noch zu Lebzeiten des Pompeius, fast ganz Galatien in seiner Hand zu vereinigen.

An Ancient Harbour in the District of Alanya

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 629-632 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-629
Tam Metin
The extensive plain, that borders the south coast of Asia Minor from Antalya to the river Melas, is the ancient Pamphylia. To the east of this, where the Taurus mountains gradually approach the coast, lies the geographically contrasting region of Rough Cilicia. The borders of Pamphylia, especially the eastern extremity which interests us mainly, have always been a matter of different concepts among the ancient authors. We accept the general fact that Side is the last Pamphylian city, and so the east of the river Melas should be regarded as Rough Cilicia. The region, which the present work deals with, is the part of the coast lying between Alara Çay and Kargı Çay in west Cilicia. The accounts of the early explorers, such as Beaufort, Heberdey and Wilhelm, Rott, Keil and Wilhelm, Paribeni and Romanelli, Mitford and Bean, are stili interesting to read but hardly sufficient. Beaufort's attention was attracted by a cape which is located to the east of cape Karaburun and about zo km. to the west of Alanya (Corecesium)

İran'ın Milli Bir Devlet Olarak Gelişmesi

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 645-658 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-645
Tam Metin
Büyük Kuruş tarafından kuruluşunun yıldönümünü kutladığımız İran İmparatorluğu, İskender'in yönetimi altındaki Yunanlıların istilâsı sonucunda parçalanmış ; takriben beş buçuk yüzyıl sonra bölgenin yerlisi olan Sasaniler tarafından yeniden canlandırılmıştı. Sasaniler de, kendilerinden önce hüküm sürmüş olan Akamanışlar gibi, menşe itibariyle Fars, ya da Pars denilen eyaletin güneybatısındandırlar. Esasen İran'ın Batı âleminde kullanılan adı da yine ayni yere dayanmaktadır. Bu şekilde yeniden benliğini kazanan İran İmparatorluğu, Batı Asya'ya hâkimiyet konusunda İskender'in varisleri, Roma ve Bizans hükümdarları ile anlaşmazlığa düştüler. Bu mücadelenin daha sonraki safhaları için Kur'anda şöyle yazılıdır: "Rumlar en yakın bir yerde yenildiler; onlar bu yenilgilerinden sonra üç ilâ dokuz yıl arasında galip geleceklerdir. Bu, Sasani İmparatoru Husrev Perviz'in Bizanslılara karşı giriştiği harbe atıfta bulunan bir âyettir. Husrev Perviz, yirmi yıldan fazla süren harpler esnasında Pers İmparatorluğunun hudutlarını, Daryus'un zamanındaki yerlere, yani Akdeniz ve Ege kıyılarına kadar genişletti. Ancak yine kehanette belirtildiği gibi, Heraclius'un 629'da muzaffer olarak Kudüs'e girişi ile Bizanslılar nihai zaferi kazanmış oldular. Bu defa her iki imparatorluk ta, o zamana kadar bilinmeyen yeni bir saldırının, Muhammed'in halefleri olan Ebubekir ve Ömer'in idaresindeki Arap ordularının karşısında bozguna uğramaktaydı. Irak'ta Kâdısiye'deki (635) Arap zaferi ile başlayan Iran fütuhatı, Nehavend'deki (624) nihai muharebe ile sona erdi. Yezdicürt III'in tek başına kaçması ve ölmesi (651) ile 400 yıllık Sasani hükümranlığı sona erdi ve Iran, tıpkı Mısır, Suriye ve Mezopotamya gibi, büyük İslâm imparatorluğunun bir eyaleti haline geldi.

Osmanlı (Türk) - Yunan Deniz Silahlanma Yarışı

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 725-774 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-725
Beni bu konuda etraflı bir inceleme yapmaya götüren neden 1951, 1953 yıllarında Roma Büyükelçiliği nezdinde Deniz ateşesi bulunduğum sırada, rastgele olarak, İstiklal savaşımızdan hemen sonra Yunan Büyükelçiliği yapmış olan Ekselans Papa ile yaptığım bir konuşma oldu. Ekselans Papa, nezaket konuşmalarından sonra sözü Türk - Yunan ilişkilerine getirdi ve şu fikri ortaya attı : "Osmanlı devletinden ayrılmakla en büyük günahı biz işledik. Çünkü ayrılmadan önce Osmanlı devleti içinde çok mutlu bir hayatımız vardı. Osmanlı Imparatorluğunun dağılması ise en acı sonucunu kocaman bir ekonominin paralanmasında verdi. Artık ufak ufak Arap ve Balkan devletlerinin, Türkiye Cumhuriyetinin ve Yunanistan'ın yalnız başlarına eski mutluluğa kavuşmaları hiç mümkün değildir". Gerçekten de Türk ve Yunan milletlerinin yaşadıkları coğrafya Avrupa uygarlığının doğu tarafını koruyacak bir noktada idi. Ünlü Alman mareşal' "Almanya bin yıl Avrupa uygarlığını Slav tehlikesine karşı korudu". dedikten sonra elbette Osmanlı Devleti de, Çarlık Rusyasına karşı onsekiz savaş yapmakla, ikiyüz yıl aynı hizmeti görmüştü. Üstelik bu hizmeti görürken İngiltere'nin dostluğu değil düşmanlığı ile karşılaşmıştı : 1771 yılında Çarlık filosu Çeşme'de Osmanlı filosunu yakarken Ruslara o rehberlik etmiş ve hatta Rus amiralına Boğaza saldırmayı bile teklif etmişti; 1827 yılında içinde Navarin limanında yatan Osmanlı donanmasını o yakmıştı; Kırım savaşından önceki Osmanlı-Rus savaşında Rusların Sinop'ta Osmanlı filosunu yakmasına da İngiliz amiralı neden olmuştu.

V. Türk Sanat Tarihi Kongresi

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 785-786
Milletlerarası Türk Sanat Tarihi ilmi kongrelerinin birincisi Ankara'da yapılmış, onu takip eden kongreler Venedik (İtalya), Cambridge (İngiltere), Aix-en Provence'de (Fransa) toplanmıştır. Macaristan'daki Beşinci kongre Dr. Ferenz Fülep'in başkanlığında tertip edilmiş olup, kongrenin genel sekreterliğini de Dr. Géza Fehér yapmıştır. Programa göre, kongre 21 Eylül günü saat 10'da açıldıktan sonra, 14.00'ten itibaren seksiyonların çalışmaları başlamıştır. Her gün saat 9'da başlayıp 12'ye kadar, öğleden sonra saat 15.00'den başlayıp en geç saat 18.00'e kadar devam eden bir çalışma düzeni takip edilmiştir. Seksiyonlar dört kısım olarak tertip edilmiş olup, bu seksiyonlar sanat tarihinin ihtisas dallarına göre düzenlenmemişti. Seksiyonlar çalışırken, tertip komitesi, boş kalan öğle zamanını değerlendirerek, Budapeşte'nin Buda kesimindeki Türk âbidelerini göstermeyi hedef alan bir gezi tertip etmişti (24 Eylül). 25 Eylül'de Peç şehrine bir gezi yapıldı ve bu şehirdeki Türk âbideleri görüldü; bu arada Macar hükûmeti tarafından restore ve bir Türk müzesi haline getirilmiş olan Takovalz Hasan Paşa camii hizmete açıldı. Akşam yemeği meşhur Sikloş kalesinde yendi; gece bir kısım ziyaretçi Sikloş, bir kısım ziyaretçi de Harkany adlı mevkide kaldılar. Ertesi gün Zigetvar kalesi ziyaret edildi; birbiri ardına uzanan üç galeri halinde olan kale bir bakıma Türk müzesi gibi idi; kale içinde Kanuni Sultan Süleyman camii, hemen hemen olduğu gibi müzenin parçası olarak muhafaza edilmektedir. 26 Eylül'de Budapeşte'ye avdet edildi. 27 Eylül 1975'te kongrenin kapanış merasimi yapıldı. Türk Sanat Tarihi Daimi komitesinin verdiği karara göre altıncı kongre Batı Almanya'nın Münih şehrinde yapılacaktır.

Eski Bir Yazmadaki Meddah Hikayeleri

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 697-724 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-697
Tam Metin
Halk hikayeleri, Türk kültür tarihinin zengin kaynakları içinden var olmuş ve her dönemde çeşitlenerek kültür birikiminin önemli öğelerinden biri olmuştur. Bu hikayeler, Türk halk edebiyatının özellik taşıyan bir biçimi olduğu gibi, bu hikayeleri anlatan ozanların da halk arasında saygın bir yeri vardır. Ancak benim burada ele alacağım konu gezici ozanların anlattıkları hikâyelerden biraz daha ayrıcalığı olan meddah hikayeleridir. Georg Jacob, Türk halk hikayeleriyle meddah hikayeleri arasındaki ayrıcalığı belirtirken birincilerin olayları ve kişileri idealleştirmesine karşılık, meddah hikayelerinin gerçekçi bir tutum gösterdiklerini söyler. Ozanların anlattıkları halk hikayeleri ile meddah hikayeleri arasındaki önemli bir ayrıcalık da, birincilerde anlata sanatçının getirdiği süsleyici açıklamaların meddah hikâyelerinde bulunmaması ; bunun yerine, çok kişi ve bol olay ile kişisel ilişkilere ve bu ilişkilerin taklidine gidilmesidir. Boratav, halk hikayelerini meddah hikâyelerine yaklaştıran ve bir karşılaştırma olanağı bırakan öğenin, yalnızca her ikisinde de var olan dramatik nitelik olduğunu belirtir.

Ölümünün Birinci Yıldönümünde Orgeneral Fahrettin Altay'ı anıyoruz

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 775-780 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-775
Tam Metin
Atatürk'ün silah arkadaşı, Kurtuluş Savaşı'nın Ünlü Beşinci Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altay'ı, 26 Ekim 1974'te kaybetmiştik. Türk ordusunun en yaşlı emekli üyesi olarak gözlerini hayata kapayan Fahrettin Altay'a (1880-1974) ait bir anımı ve onun bana yazdığı bir mektubu bu yıldönümünden yararlanarak yayınlamak istedim. Asıl konuya girmeden önce Fahrettin Altay'ın kısa biyografisini ve cenaze töreninde Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Sayın Hüseyin Doğan Özgöçmen'in çok içli konuşmasından bazı parçaları buraya almayı yararlı buldum. Fahrettin Altay'ın kısa biyografisi şöyledir: Babası Piyade Albay' İzmirli İsmail Bey, annesi Hayriye Hanım. 1880 yılı Ocak ayının 12 nci günü İzmir'in Urla kentinde doğdu. Babasının Erzincan 4. Ordu Merkezine atanması üzerine Erzincan Askeri Rüştiyesine girerek orta öğrenimini tamamladı ve Erzurum Askeri Lisesine girdi. Bu okulda üç yıl okuduktan sonra İstanbul'da Harbiye'ye geldi ve üç yıl sonra 421 öğrenci arasından birincilikle piyade teğmeni çıkarak Kurmay sınıfına ayrıldı.

Sancağa Çıkarılan Osmanlı Şehzadeleri

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 659-696 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-659
Türk devletlerinde zabtolunan bir memleket, onu zabtetmiş olan hanedanın müşterek malıdır. Bu kanun üzere o hanedanın büyüğü olan uluhan memleketi varisleri arasında taksim ettiğinden hanedan azasından her prens veya şehzade uluhan'a tabi olarak kendisine ait memleketi idare ile devlet muamelâtında bütünlüğü muhafaza ile ulu hakanı metbü tanır. Umumi olarak kaydettiğimiz bu töre bütün Türk devletlerinde tatbik edildiği gibi, büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Anadolu Beylikleri ve nihayet Osmanlılarda da bazı tadilat ile bu veraset kanunu tatbik olunmuştur. Devlet merkezinin kuvvetli olduğu zamanlar varis olan hanedan azasından saltanata geçmek ihtirasını göstermek isteyenler arzularını yerine getiremeyüp kanunu bozamamışlarsa da merkezin zaafı ve Ulu Bey'in yani hükümdarın aczinden istifade edenler düzeni zedeleyerek emellerine nâil olmuşlardır.