3775 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3775
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 3775
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 270
- Osmanlı İmparatorluğu 172
- Türkiye 148
- Türkler 137
- Osmanlı Devleti 135
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 111
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 97
Prof. Dr. AFET İNAN : Devletçilik ilkesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Birinci Sanayi Planı, 1933. Ankara: T.T.K. Basımevi, 1972. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 545-560
Özet
Tam Metin
Eser, çifte başlığı ve yazarının kimliği yönlerinden, büyük önem taşır. Sayın Prof. Dr. Afet İnan eserini Türkiye Cumhuriyeti'nin 50. ve ilk beşyıllık planın 40. yıldönümlerinin anısına adamaktadır. Eseri, Türk Tarih Kurumu, XVI. Seri ve Sayı 14 altında, kendi basımevinde bastırmıştır. Bu gibi önemli konuların bütün yönleri ile işlenip gelecek kuşaklara bırakılması, bizde gelenek olmayan, çok güzel bir davranıştır. Bu anlayışla da, hem eserin yazarını, hem de Türk Tarih Kurumunu candan kutlamak istiyorum. Hele konu Atatürk gibi büyük bir varlık ile ilgili olursa.
THEODOR WIEGAND, Halbmond im letzten Viertel. Archäologische Reiseberichte. Herausgegeben und erläutert von Gerhard Wiegand (= Son Çeyreğinde Yarımay. Arkeolojik gezi haberleri. Yayınlayan ve yorumlayan G. Wiegand), München, Bruckmann-Verlag, 1970, 8°, 295 sayfa metin, 15 resim, 1 harita. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 389-402
Özet
Tam Metin
Alman arkeologlarından Th. Wiegand Berlin Müzelerinin antik eserler bölümü müdürü ve İstanbul'daki temsilcisi olarak Anadoluda büyük çapta teşkilâtlandırdığı ve yürüttüğü kazılar ve Berlin 'de kurduğu "Bergama Müzesi" (Pergamon-Museum) sayesinde kendine büyük bir ad yapmış nadir bilginlerden biridir. Kendisi Anadolu arkeolojisinde birinci derecede bir rol oynamakla beraber hakkında türkçe olarak, bazı yazılardaki atıflardan başka, hiçbir eser yazılmamıştır. Bundan ötürü bugün ele aldığımız bu eserin üzerinde etraflıca duracak ve kendisinin kişiliği hakkında bir fikir vermeğe çalışacağız. Wiegand tarafından karısına, annesine ve yakın dostlarına yazılmış mektuplardan ve bunlara verilen cevaplardan meydana gelen bu eser iki ana kısma bölünmüştür. Birinci kısım 1895 ile 1911 yılları arasında yazılmış mektupları kapsamakta ve Wiegand'ın Anadolu'da, Priene, Miletos, Didyma ve Sisam adasında yaptığı kazılar ve araştırmalar hakkında bilgi vermektedir. İkinci kısım mektupları ise Wiegand'ın 1916-1918 yılları arasında dördüncü ordu eski eserleri koruma başmüfettişi olarak Suriye ve Filistinde'ki bilimsel faaliyeti ve gezilerinden bahsetmektedir. Mükemmel bir teşkilâtçı, temsil ettiği Berlin müzelerinin çıkarlarını daima gözönünde bulunduran iyi ve tali'li bir hâfir, yaptığı kazılar için başta Alman imparatoru II. Wilhelm olmak üzere Berlin'deki yüksek makamların ve bilhassa müzeler genel müdürlüğünün ve İstanbul'daki Alman sefaretinin desteğini sağlamasını ve bu desteğe dayanarak Türkiye'deki müze erkânından devamlı olarak tavizler koparmasını bilen usta bir diplomat, Berlin'de "Bergama Müzesi"nin inşası ve tanzimi vesilesiyle meydana gelen "müze savaşı"ndan muzaffer olarak çıkan bir aksiyon ve mücadele adamı olan Wiegand'ın kişiliği ve yaptığı işlere dair bu mektuplar ve oğlu Gerhard Wiegand'ın yorumları sayesinde canlı bir fikir edinmek mümkün oluyor
Anadolu'da Bulunmuş Altın Kulak Tıkaçları
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 142 · Sayfa: 123-136 · DOI: 10.37879/belleten.1972.142-123
Özet
Tam Metin
Arkeoloji edebiyatına "tıkaç" veya "tıpa" adıyla girmiş bir grup küçük buluntu vardır. Taş, kil ve madenden yapılmış bu eserlerin bazılarının bir ucu hafif sivrileşen armudi, diğer ucu düz veya konveks yüzeyli düğme şeklinde, bazıları ince uzun, başlı çivi şekilli bazıları da iki ucu geniş, orta kesimi inceltilmiş makara formundadırlar. Araştırıcılardan bir kısmı bu tip eşyayı "Kulak tıkacı" veya "Burun tıkacı" olarak isimlendirmektedir (İngilizce "ear plug" - "ear stud" veya "nose plug", Almanca "Ohrenknöpfe"). Fakat bu buluntuların bir kısmı kulak veya burun deliklerine uyacak şekil ve ölçülerde iken bazıları 8 cm. uzunluğunda çiviler (Woolley, 1955, s. 73, lev. 15 U 17985) veya makara yahut düğme (?) olabilecek eşyalardır (Braidwood, 1960, s. 84, res. 58/4, 5; Woolley, 1955, s. 13, lev. 15 U 16603, U 17764). Alaca Höyükte bu eşyanın ilk altın örnekleri bulunduğunda, pek modern bir benzetme ile, "gömlek düğmesi biçimli nesne" denmişti (Koşay, 1951, S. 67). Terminolojideki bu karışıklık, söz konusu eşyaların kullanma amaç ve şekillerinin bilinmemesinden ileri gelmiştir. Anadolu'da son yıllarda madeni ve taş tıkaçların sayısı bir hayli artmış ve iki kazı yerinde altından yapılmış tıkaçların hakikaten "kulak tıkacı" gibi kullanıldıkları anlaşılmıştır. Biz bu küçük araştırmamızda Anadolu'da bulunan ve kesin olarak kulak tıkacı olduğu anlaşılan altın tıkaçları ele alıp problemlerine değinmek istiyoruz. Anadolu'da ve komşu ülkelerde altın kulak tıkaçlarına şekil olarak benzeyen taş ve kil eşyalarla tıkaç ve tıpa adı verilen diğer cins eşyanın buluntu durumları, bunların kulak tıkacı olduklarını kanıtlamadığından, araştırmamıza dahil edilmemişlerdir.
NEZİH FIRATLI, İzmit Şehri ve Eski Eserleri Rehberi, İstanbul, 1971, (Millî Eğitim Bakanlığı, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü yayınlarından Seri: I, Sayı : 25) Milli Eğitim Basımevi, 46 sayfa, XXIV levha, I plan. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 403-404
Özet
Tam Metin
İzmit şehri ve Eski Eserleri Rehberi, 1959 yılında basılan "İzmit Rehberi"nin yeniden gözden geçirilmiş şekli olduğu ön sözde açıklanmaktadır. Yine aynı önsözde; bir sanayi merkezi olarak süratle gelişen İzmit'e kısa ve doğru bilgi veren bir rehberin gerekli olduğundan ve bu rehberin hazırlanması sırasında yardımları dokunanlardan söz edilmektedir. Önsözdeki bu hususları gözden geçirecek olursak, 1959 tarihli rehber ile 1971 tarihli rehber arasındaki 12 yıllık İzmit'in Arkeolojik gelişiminin, 1967 yılında Kanlıbağ mevkiinde bulunan Mezar, 1968 yılında Akşam Kız Sanat Okulunun temel kazısında bulunan Antik Kuyu ve hangi tarihte bulunduğundan bahsedilmeyen Kırkmeşe - Zeytinlik mevkiindeki Yer Altı Mezarından ibaret olarak gösterildiği, görülür. Sanayi merkezi olarak süratle gelişmekte olan İzmit'in 12 yıllık arkeolojik gelişimi herhalde bu kadar az olmamalıdır. 12 yıllık gelişimi iyice izlemeden bir iki örnekle bu zaman süresini geçiştirmeye çalışmak doğru değildir. Yazarın yine bir sanayi merkezi olarak süratle gelişmekte olan İzmit için bu rehberi meydana getirdiğini ifade etmesi, bir an için kapağını unutup da ele alındığında içinde sanayi kuruluşlarının reklamları ile telefon numaralarının bulunabileceğini akla getirmektedir. Halbuki, İzmit Şehri ve Eski Eserleri ile ilgili olan bu rehberde sanayi ile ilgili hiçbir husus mevcut olmadığı gibi Tarihi ve Turistik yazılar vardır. Üstelik, şehrin sanayii yönünden süratle gelişimine karşılık verilen örnekler birkaç taneden fazla değildir. Bu da İzmit'in gelişmesindeki "sürat'i" kesmektedir. Kendisini sözleriyle çelişkiye düşüren yazar, arkeolojik gelişimi iyice takip etmediğini dolaylı olarak ifade etmektedir.
Pişmiş Toprak Kybele Heykelciği
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 142 · Sayfa: 137-140 · DOI: 10.37879/belleten.1972.142-137
Özet
Tam Metin
1966 yılında bir antikacı tarafından İstanbul Arkeoloji Müzelerine satılan ve Eskişehir civarında bir yerde bulunduğu söylenen eser, sağ yanında çifte fülüt çalan bir erkek figürini ile Kybele başından itibaren bir gruptur. Kybele'nin tanrısal özellikleri içinde Frig Müziğinin doğuşunu ve yaşamasını ona bağlarlar. Kybele'ye eşlik eden çifte fülüt ve yedi telli kitara çalan, Korybant'lar ve Kuret'ler de bu müziği ve müzik aletlerini icad eden kimseler olrarak bilinirler. Eserin Ölçüleri: Baş yüksekliği: 8,2 cm., Erkek figürinin yüksekliği: 9,5 cm., Kaidenin uzunluğu: 11,9 cm., Kaidenin genişliği: 6 cm., Kaidenin yüksekliği: 3,1 cm.dir. Heykelcik, koyu krem renkli hamurdandır. İçi boş kalıba dökülerek yapılmıştır. Kybele'nin başındaki polos'un tamamına yakın bir kısmı tahrip olmuştur. Boynun altından tamir görmüştür. Baş ve boyun mevcuttur. Baş ve sağ yanındaki figür plâstik olarak işlenmiştir. Sol tarafta olması lâzım gelen figürinin ayak izleri vardır. Eser, dikdörtgen bir kaide üzerindedir. Tanrıça tamamen frontal'dır. Kybele'nin ihtişam ve büyüklüğünü, pek az izleri kalmış olan polos'undan anlamak mümkündür. Üstte polos'un parça halinde izleri, bunun altında taç şekilli yaprak çelengi vardır. Parça halinde kalmış olan izlerinden de anlaşılacağı üzere polos, kulaklarına kadar inen taç'ın ortası - üstünden başlamaktadır.
Menâkıb Al-Ârifin'in Sanat Tarihi Bakımından Değeri
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 385-388
Özet
Tam Metin
Manâkıbü'l Ârifin'in, başta tasavvuf tarihi olmak üzere, tarih, sosyoloji ve psikoloji ilimleri bakımından arzettiği ehemmiyete muhtelif vesilelerle temas edildiği için, bu konuşmamda, eserin bu yönleri bir tarafa bırakılarak, sadece san'at tarihi ile ilgili tarafları ele alınacaktır. Malazgirt savaşının, her zaman için övünmeye değer parlak neticesi, bize yeni bir vatan kazandırmış olmakla kalmamış, İslami akidelerle birlikte eski bozkır yaşayış ve telakkilerinden tamamiyle farklı düşüncesi, edebiyatı ve dünya görüşü ile toprağa bağlı bir topluluk haline gelmemizi ve bu suretle yerleşik bir medeniyet unsuru olarak dünya tarihi içinde mühim bir yer işgal etmemizi sağlamıştır. Filhakika muhtelif kültürlerin birbirleriyle temas ettikleri bu ülke, Türk hakimiyeti altına girdiği ilk devirlerde, halkı ve düşünce tarihi bakımından kozmopolit bir mahiyyet arzettiği için, taassup hislerinden uzak, geniş felsefi düşünceleri benimsemeye elverişli idi. XII. asrın ikinci yarısından itibaren, burada başlayan fikri hareketler, XIII. asırda pek çok büyük şahsiyetin yetişmesine vesile oldu. Fetih sırasında cereyan eden savaşlar esnasında yıkılmış olan yerlerin yeniden yapıldığı ve bunlara yenilerinin ilave edildiği XIII. asırda, bilhassa gelişen bir ticari hayatı n da yardımı ile Anadolu'da gerek ilim, gerek san'at bakımından büyük bir gelişme olmuştur. I. Alâeddin Keykubad'ın, devrin imkanları nisbetinde mükemmel sayılabilecek devlet idaresi İslam ülkelerinde bulunan birçok bilgin ve sanatkarın Anadolu'ya akın etmesine vesile oldu.
Külliyat-ı Kavanin
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 377-384 · DOI: 10.37879/belleten.1972.143-377
Özet
Tam Metin
Bugün her Türk hukukçusunun eli altında bulunan "Sicilli Kavanin" dolayısı ile, Sarkiz Karakoç adı, hukuk dünyamızda hâlâ yaşamaktadır. Bu zatın Türk hukukuna gerçekten emeği geçmiştir. 1865 yılında İstanbul'da doğdu. Askeri elbiseler terzisi Osgiyan Karakoç'un oğludur. 1893'te İstanbul Hukuk Mektebinden mezun oldu. Sırasıyla Beyrut Ticaret Mahkemesi üyeliğinde, Preveze ve Rodos ticaret mahkemeleri başkanlıklarında, "Üsküp Fevkalâde Mahkemesi üyeliğinde, İstanbul ve Beyoğlu sorgu yargıçlığı (istintak hâkimliği) görevinde bulunmuştur. Daha sonra Adliye Vekâleti Arşiv Müdürlüğüne atanmıştır. Bâbıâli Düstur Encümeni Başkanlığını da yapan Karakoç (1910), bu Encümenin ilga edilmesi üzerine Sadrazamlık Müdevvenat-ı Kanuniye Müdürlüğüne getirilmiştir (14.5.1911). Son bulunduğu görev Düyun-u Umumiye Yönetimi Hukuk Müşavirliğidir. Bu görevden ne zaman ayrıldığını ve ölüm tarihi olan 1944 yılına kadar nasıl çalıştığını bilmiyoruz. Karakoç'un iki çocuğu halen Paris'tedirler. Türkiye'de yakınları kalmamıştır. İki çocuğunun adresi de bilinmiyor. Sicilli Kavanin'i yayınlamayı Karakoç'un kurduğu sistem üzerinde sürdüren Cihan Kitabevi (İstanbul) ilgilileri bile, bu konularda hiçbir fikir sahibi değillerdir.
Halil Adlı İki Saz Şairimiz Hakkında Elde Ettiğimiz Yeni Bilgiler ve Yeni Şiirler
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 142 · Sayfa: 145-168 · DOI: 10.37879/belleten.1972.142-145
Özet
Âşık tarzı'nda, biri XVII. asırda, öteki ise XVIII. asırda yaşayan Halil adlı iki saz şairimiz vardır. Her ikisinin de yaşadıkları zaman tesbit edilmiş olmakla beraber, gerek hayatları hakkındaki bilgimiz, gerek elimize geçen eserleri çok azdır. Her ikisinin, hem aynı adı taşımaları, hem saz şâiri olmaları, bâzan, eserlerinin birbiriyle karıştırılmasına yol açmıştır. Biz bu yazımızda ikisi üzerinde ayrı ayrı duracağız. XVII. Asır Saz şiiirlerinden Bursalı Aşık Halil'e ayırdığımız birinci bölümde, Hakkında Bu Güne Kadar Bildiklerimiz'e ve Basılan Şiirleri'ne dâir bilgi verdikten sonra, Gelibolulu Mustafa Âli'nin, şairimizin şöhretini aydınlatan Bir Notu'ndan bahsedeceğiz; Elimize Geçen Yeni Bir Türkü'süne de bu bölümde yer vereceğiz. Yazımızın ikinci bölümünü, XVIII. Asır Saz şâirlerinden Bursalı Âşık Halil'e ayırmış bulunuyoruz. İlkinde olduğu gibi bu bölümde de, önce, Hakkında Bu Güne Kadar Bildiklerimiz'den ve Basılan Siirleri'nden söz edeceğiz; daha sonra, Elimize Geçen Yeni Onbeş Şiiri neşrolunmuş, bunlara dayanılarak hayatı ve eserlerinin husüsiyetleri aydınlatılmağa çalışılmıştır.
A Terracotta Statuette of Cybele
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 142 · Sayfa: 141-144 · DOI: 10.37879/belleten.1972.142-141
Özet
Tam Metin
The object is a group consisting a figurine of a man playing a flute at the right side, and the head of Cybele, which was sold to Archaeological Museums of Istanbul in 1966 by an Antiquarian and said to be found somewhere in the neighbourhoud of Eskişehir. The birth and growth of the Phyrgian music is attributed to one the Cybele's divine powers. Corybantes and Curetes who accompany Cybele by playing the seven stringed kithara and the double flute are known as the creators of this music and its instruments. Dimentions: The height of the head: 8.2 cm. The height of the male figurine: 9.5 cm The lenght of the base: 11.9 cm. The width of the base: 6 cm. The height of the base: 3.1 cm. The statuette is made of dark creamy coloured clay poured to a hollow model. Cybele's polos is almost compeletely ruined. It is restored below the neck. The head and the neck is remaining The head and the figurine at the right is worked in plastic. Of the figurine which must be at the left side, only the footprints can be seen. The group is placed on a rectangular base. The goddess is represented frontally. The glamour and the greatness of Cybele can be realized from the few traces of her polos. There are some traces of the polos on the upper part and below them, there is a garland of leaves in the shape of a crown.
VOLKMAR VON GRAEVE, Der Alexandersarkophag und seine Werkstatt. Fotografien von Dieter Johannes (= İskender lâhti ve atölyesi. Fotoğraflar D. Johannes tarafından) (İstanbuler Forschungen, Bd. 28), Berlin, Verlag Gebrüder Mann, 1970, 40, 189 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 141 · Sayfa: 99-106
Özet
Tam Metin
İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan "İskender lâhti" klasik arkeolojinin en tanınmış ve hayret uyandırmış eserlerinden olup 1887 yılında Sidon (Sayda) yöresinde Ayâ mevkiindeki yeraltı kıral nekropolünde tesadüfî olarak bulunmuş, müzelerimizin ve Türkiye'de arkeolojinin kurucusu Osman Hamdi Bey'in zamanında işe el koyması, o dönem için örnek sayılabilecek bir kazı yapması sonunda meydana çıkarılarak deniz yoluyla İstanbul'a götürülmüş ve bu keşiften sonra yapılan yeni bir müzede teşhir edilmiştir. Osman Hamdi Bey'in o zamanın tanınmış arkeologlarından Th. Reinach ile birlikte yayınladığı anıtsal eser sayesinde bilim dünyasına tanıtılan bu lâhit klasik arkeoloji literatüründe önemli bir yer almakta gecikmemiştir. Nitekim G. Mendel'in İstanbul Arkeoloji Müzeleri kataloğunun birinci cildinde, bu lâhte dair yazılmış büyük bir monografinin sonundaki 1912 yılına kadar yapılan yayınların listesi bu hususu meydana koymaktadır. Bu tarihten sonra artık elkitaplarına geçmiş olan bu anıta dair yayınlar yavaş yavaş azalmakla beraber yine de devam etmiştir ki bunların bir listesi v. Graeve tarafından eserinin sonuna ilave edilmiştir (s. 171/72). Fakat bu yayınların büyük bir kısmı lahti sırf sanat eseri olarak ele almakta, ona karşı duyulan hayranlığı dile getirmekte, fakat onun taşıdığı problemleri geniş bir Yunanistan-Anadolu-ön Asya çerçevesi içinde çözmeğe çalışmamakta idiler. İşte bu noksanı telifi etmek üzere Frankfurt/Main Üniversitesi Arkeoloji Profesörü G. Kleiner'in teşvik, yönetimi ve arkeolojinin bugünkü durumunun ışığı altında hazırlanmış bir doktora tezinin genişletilmiş şekli olan bu kitap İstanbul'daki Alman Arkeoloji Enstitüsünün yayınladığı "Istanbuler Forschungen" serisinde çıkmıştır. Eserin sonuna katılmış olan fotoğraflar yukarda zikrettiğimiz Osman Hamdi Bey-Th. Reinach'ın eserindeki fotoğraflardan sonra hiç şüphesiz en iyi resimlerdir.