3775 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3775
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 3775
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 270
- Osmanlı İmparatorluğu 172
- Türkiye 148
- Türkler 137
- Osmanlı Devleti 135
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 111
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 97
Theoretical Approach for The So-Called Mycenaean Migration in Turkey
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 677-702 · DOI: 10.37879/belleten.2017.677
Özet
Tam Metin
On the basis of archaeological data, it is suggested in this study that Mycenaean migration fl ows to Anatolia, of the kind proposed in ancient sources and by some researchers, did not actually occur. As an example, when the material culture of the Lycians under the Persian rule was examined and the results were analysed, it could be seen that although the two civilisations are of diff erent periods and had diff erent interactions, the infl uencing and the infl uenced cultures exhibit similar political, sociological and economic behaviors and characteristics. Therefore, it is proposed that this cultural infl uence is correlated to a process and degree of acculturation.
Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin Kurumsal Tarihinde Önemli Bir Deneyim: Trablusgarp Savaşı (1911-1912)
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 947-986 · DOI: 10.37879/belleten.2017.947
Özet
Tam Metin
Trablusgarp Savaşı, Osmanlı Devleti'nin Kuzey Afrika'daki son toprak parçasını kaybederek, bu coğrafyadaki egemenliğinin sona erdiği bir savaştır. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin kurumsal tarihi açısından da bu savaş pek çok ilklerin yaşanmasına sebep olmuştur. Trablusgarp Savaşı ile geçici olmaktan çıkarak sürekli bir kurum haline gelen Hilal-i Ahmer Cemiyeti, hilal sembolünü bu savaştan sonra sürekli olarak kullanmaya başlamıştır. Kurumun uluslararası "dokunulmazlığı", bazı gönüllü vatansever subaylar tarafından cepheye gizli yollardan gitmek için bir kamuflaj olarak kullanılmış, bu da açık bir "savaş ihlali" sayılarak, Hilal-i Ahmer'in eleştirilmesine neden olmuştur. Hilal-i Ahmer, savaş boyunca yürüttüğü faaliyetler ile ülke içinde ve dışındaki Müslümanlar arasında ilk kurumsal imajını da yine Trablusgarp Savaşı'nda oluşturmaya başlamıştır. Savaş sonunda İtalyanların öne sürdüğü iddiaya göre, hilal sembolü Müslüman Arap kabileleri arasında sadece bir amblem olmakla kalmayıp, "İslam birliği"ni sembolize etmiş, bu da Türk subaylarına destek vermede oldukça etkili olmuştur. Bununla birlikte, Osmanlı hükümetinin fiili asker gönderemediği bu savaşa dünyanın dikkatini çekmek amacıyla kamuoyu oluşturma çabalarında da Hilal-i Ahmer'in oldukça etkili kullanmıştır. Bu faaliyetlerinin sonucunda hem Müslüman dünyasından (Hint Müslümanları, İngiltere'de yaşayan Müslümanlar, Mısır, Bosna, Güney Afrika Müslümanları vs) hem de çeşitli Batı toplumlarından ayni ve nakdi yardımlar yapılmış, tıbbi malzeme, ilaç vs gönderilmiş, doktor, cerrah ve pek çok sağlık görevlisi yardım için gönüllü olmuştur. Trablusgarp Savaşı'nda Hilal-i Ahmer Cemiyeti ilk kez yabancı Kızılhaç ve Kızılay heyetleriyle birlikte çalışma tecrübesi de edinmiştir. Bu heyetlerle yaptığı işbirliği, onun hem savaşta sağlık hizmetleri verme konusunda önemli tecrübeler edinmesine, hem bu konuda eksiklerini yakından görmesine hem de uluslararası alanda tanınıp, kabul görmesine yardımcı olmuştur.
Alman Belgeleri Işığında Osmanlı Ermenilerine Dair Tespitler (1915-1918)
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 987-1000 · DOI: 10.37879/belleten.2017.987
Özet
Tam Metin
Osmanlı topraklarında yaşamış olan Ermeniler ile ilgili mevcut yerli ve yabancı çalışmaların pek çoğu 1915 Tehcirini konu edinmiş ve bu konuda bilinen Türk ya da Ermeni bakış açısını yansıtmış, hatta bu bakış açılarından birinin haklılığını ispatlamaya çalışmıştır. Ancak bunlardan çok azı her iki bakış açısından uzak, farklı bir bakış açısı ortaya koyabilmiştir. Bu noktadan hareketle araştırmamızda, Mayıs 1915- Ekim 1918 tarihleri arasındaki Bundesarchiv belgelerinde yer alan Osmanlı Ermenileri ile ilgili bir takım gözlem ve tespitler üçüncü bir gözle ele alınacaktır. Bu tespitler; tercüman olarak Osmanlı topraklarında görev yapan Ermenilere karşı Türklerin duyduğu şüphe ve bu nedenle ortaya çıkan bir takım diplomatik ve askeri sorunlar, Ermeniler ile Türkler arasında yaşanan düşmanlığın altında yatan bir takım ekonomik gerekçeler, Ermenilerin ticaretteki üstün ve zayıf yönleri ve diğer gayrimüslim tüccarlardan farklılıkları, Enver Paşa'nın Ermenilere karşı özel hassasiyeti nedeniyle alınan bir takım tedbirler, posta ve telgraf hizmetlerinde çalışan Ermeni memurlardan duyulan şüphe yüzünden yaşanan olumsuzluklar ve İzmir'de bombalı bir saldırı planlamaktan tutuklanan Ermenilerin salıverilmesine yönelik yabancı misyon teşebbüsü ve bu teşebbüsün yarattığı kriz gibi birçok siyasi, sosyal ve ekonomik konuların yanı sıra bir Ermeni ile bir Fransızın yaşadığı sıra dışı ilişki ve Osmanlı topraklarında yaşayan Danimarkalı bir kadının Ermeni evlatlığını ülkesine götürmesi sırasında yaşananlara dair günlük hayattan kesitler de içermektedir. Çalışmamızda söz konusu arşiv belgeleri ışığında Ermeniler ile ilgili elde edilen ve pek bilinmeyen izlenim ve tespitler yorumlanıp değerlendirilecektir.
İki Dünya Savaşı Arasında Türkiye'de "Gençlik Teşkilatı" Oluşturmaya Dönük Bazı Tasavvur ve Teşebbüsler
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 1001-1030 · DOI: 10.37879/belleten.2017.1001
Özet
Tam Metin
Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaşı olan Avrupa'daki pek çok ülkede gençlik, parti veya devlet eliyle teşkilatlandırılmış ve farklı adlar ve amaçlarla pek çok gençlik teşkilatı meydana getirilmiştir. Aynı dönemde Türkiye'de benzer gençlik teşkilatı oluşturmaya dönük düşünce ve girişimler vardır. Bu girişimlerin üzerinde ise bugüne kadar yeterince durulmamıştır. Bu makalede, önce Osmanlı'dan bu konuda tevarüs eden miras üzerinde durulduktan sonra, Cumhuriyet'in ilk yıllarından başlayarak II. Dünya Savaşı'nın başlayacağı tarihe kadarki dönemde Türkiye'de devlet veya parti eliyle gençlik teşkilatı oluşturmaya dönük çaba ve gayretler ele alınmıştır.
Identification of Medical Plants in Hititte Cuneiform Scripts
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 305-328 · DOI: 10.37879/belleten.2017.305
Özet
This study was made on the plants used for medical purposes in Hititte cuneiform scripts. There are very few medical texts among Hititte cuneiform scripts. In these texts, it is seen that some plants are used in the treatment of diseases together with various religious rituals. These texts, which have the quality of prescription to some extent, indicate the existence of a traditional medicine in the Hititte era. The mentioned plants' uses in treatment are considered and the connection of these plants to the Anatolian folk medicine today was emphasized. Traditional treatment methods formed as a result of a cultural accumulation. It is possible to see some signs from Anatolia in the 2nd millenium B.C. about the past of the traditional herbal treatment methods which is known to have a long history in Anatolia.
I-IV, [The History of Turkish Literature I-IV] ed. Abdullah Uçman et al., Turkish Historical Society Publications
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 643-644 · DOI: 10.37879/belleten.2017.643
Özet
Türk Edebiyatı Tarihi [The History of Turkish Literature], the work that existed in name only for long times, of İsmail Hakkı Ertaylan took its place among the publications of Turkish Historical Society. The book had been written in Arabic alphabet and published as four separate volumes in Baku in 1925-26; yet, all of them were published in one great volume by Turkish Historical Society. Transliteration and editing of the book were carried out by a committee under the leadership of Abdullah Uçman. The committee consists of Mehmet Çelenk, Seda Işık, İpek Şahbenderoğlu, Özge Şahin, Bengü Vahapoğlu, Sibel Işık and Seval Şahin. İsmail Hikmet Ertaylan is always mentioned as a significant writer of Turkish Literature historiography in higher schools in Turkey, however most of the readers could not get through to his work as it was written in old alphabet. Moreover, copies of the book were not available in Turkish libraries as it was published in Baku.
Klasik Dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nda Karayolu Ulaşımını ve Nakliyatı Etkileyen Faktörler (1500-1800)
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 387-418 · DOI: 10.37879/belleten.2017.387
Özet
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki karayolu ulaşımı ve taşımacılık işlemlerinin hangi koşullar altında gerçekleştiğini ortaya koymayı hedefleyen bu makalede özellikle dört noktanın önemli olduğu vurgulanmıştır. İlk olarak yolların durumu ele alınmıştır. İmparatorlukta yol yapımı ve onarımı ile doğrudan doğruya ilgilenen kurumlar bulunmadığı için bu işler vakıflar, derbentçiler, kaldırımcılar ve köprücüler gibi örgütler aracılığıyla yürütülmekteydi. Yine de yolların bakımı ve zor iklim koşullarında açık tutulması özellikle savaş zamanlarında zahire ve asker nakliyatının aksamadan yürütülmesi devletçe önemsenen bir husustu. Bu amaçla menzillerin bakım ve onarımı ihmal edilmemeye çalışılmış, yolların güvenliğini sağlamak için kale örgütünden yararlanılmıştır. Üzerinde durulan ikinci nokta güvenliktir. Ulaşım ve ticareti engelleyen unsurların başında yol güvenliğinin ortadan kalkması gelmektedir. Bu durumun farkında olan Osmanlı Devleti, haberleşme ve ticaretin aksamadan sürdürülmesi amacıyla bazı tedbirler almış, kervansaray, derbent, kale gibi birimler inşa ettirmiştir. Günde ancak 30- 40 kilometrelik bir mesafenin kat edilmesine olanak veren Osmanlı ulaşım teknolojisi ile bu kuruluşların bulundukları uzaklıklar arasında bir uyum bulunmaktadır. Söz konusu hız ve zaman ölçüsüne göre ana güzergâhlarda oluşturulan kervansaray, derbent ve menziller aracılığıyla devlet otoritesi ve güvenlik sağlanmaya çalışılmıştır. Yetersiz ulaşım araçları ile dar yollarda yapılan taşımacılık, özellikle kış mevsiminde iklim koşullarından olumsuz yönde etkileniyordu. Böyle zamanlarda ulaşım ve nakliyat durma noktasına geliyor ya da taşıma fiyatlarının yükselmesine neden oluyordu. Kar ve yağmurun çamur deryasına çevirdiği yollara saplanıp kalan hayvanlar ve arabaların taşıdığı malların zamanında ve istenilen yere ulaştırılamaması birçok kötü sonucun doğmasına neden olabiliyordu. Özellikle savaş dönemlerinde ordunun lojistik ihtiyaçlarının karşılanmasında hayati öneme sahip olan hayvanların ilerleyememesi, hatta zaman zaman telef olmaları ordunun yürüyüşünün yavaşlamasına, daha da kötüsü seferlerin ertelenmesine bile yol açabiliyordu. Ulaşım hizmetlerinde kullanılan at, deve, katır gibi hayvanlar ile araba benzeri araçların ihtiyaç duyulan miktarda sağlanamaması, bu araştırmada ele alınan ulaşım ve nakliyatı etkileyen olumsuz faktörlerin sonuncusudur. Bu durumun çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Hayvanlar arasında baş gösteren salgın hastalıklar, devletin aşırı talepleri ya da düşük fiyat teklifi, savaşlar, bahsedilen nedenlerden bazılarıdır. Osmanlı yönetimi, sahip olduğu teknolojik imkânlarla yukarıda bahsedilen sorunlara çözüm üretmeye çalışmışsa da yeterince başarılı olamamış, özellikle 18. yüzyıldan sonra bu konuda Avrupa ülkelerinin gerisinde kalmıştır.
XIX. Yüzyılın İlk Yarısında İstanbul’da Kamu Düzenini Bozan Gruplara Karşı Yürütülen Mücadele
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 481-524 · DOI: 10.37879/belleten.2017.481
Özet
Tam Metin
Başkent İstanbul yüzyıllar boyunca insanların ilgi odağı olmuş bir şehirdi. Şehrin nüfusu fetihten itibaren sürekli artmıştır. Osmanlı ülkesinin her tarafından, hatta ülke dışından çeşitli sebeplerle İstanbul'a insanlar gelmiştir. Gelenlerin bir kısmı kalıcı surette yerleşmek istemişken, bazıları işlerini halletmek için gelmek zorunda kalmış, sonra geri dönmüştür. İstanbul'a gelenlerin bir bölümü ise geçimini temin etmek üzere, gerektiğinde geçici surette barınmayı düşünmüştür. Ancak bu insanlar, şehirde nüfus artışına sebep oldukları gibi bir kısmı iş bulamadığı için geçim derdine düşmüş ve zamanla serseri bir hayat yaşayarak halkı rahatsız etmeye başlamıştır. Devlet, nüfus artışı ve bundan kaynaklanan sıkıntıların önüne geçmek için çeşitli tedbirler almış ve uygulamıştır. Özellikle başıboş gezen, işsiz, kanunsuz yollara başvurarak geçinmeye çalışan ve halkı rahatsız eden gruplar sürekli denetim altında tutulmaya, kontrol edilmeye ve şehirden uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Hırsızlık, yankesicilik, soygun, gasp, cinayet gibi olaylara karışan grupları bu çerçevede ele almak mümkündür. Bunun yanı sıra tezkeresi olmadığı halde dilencilik yaparak, başkasının sırtından geçinmeyi alışkanlık haline getiren dilenciler de bu gruplardandı. Bunlara, sayıları çok az olmakla birlikte gayri ahlakî yollara tevessül eden insanları da ilave etmek mümkündür. Arşiv kayıtlarında genellikle serseri taifesi olarak geçen bu kanun dışı gruplar, XIX. yüzyılın ilk yarısında İstanbul'da toplum hayatını tehdit eden unsurlar olarak dikkati çekmektedirler. Bu makalede, XIX. yüzyılın ilk yarısında İstanbul'da, kanun dışı grupların toplumun hayatını olumsuz yönde etkileyen faaliyetleri, devletin bunlara karşı verdiği mücadele ve aldığı tedbirler ele alınmaya çalışılacaktır.
“Bulgarian Horrors” Revisited: the Many-Layered Manifestations of the Orientalist Discourse in Victorian Political Construction of the External, Intimate and Internal Other
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 525-568 · DOI: 10.37879/belleten.2017.525
Özet
Tam Metin
This study largely drawing upon the established conceptual framework of Orientalism in Saidian terms shall analyse the British perceptions and representations of the Bulgarian Crisis of 1876, a salient feature of the Eastern Question, as they appeared in British parliamentary debates. It will also make occasional yet instructive references to the coverage of the Crisis as well as the image of the Ottoman Empire and the Balkans which were organic parts of the Crisis, in some influential periodicals of the era such as the Times and the Contemporary Review in order to better contextualize the debates in the parliament. The main point this article shall make is that the Bulgarian Crisis worked as a catalyst in reinforcing the hegemony of the Orientalist discourse in the political construction of the Ottoman Empire as an absolute external Other in Britain at the time. It shall also delve into the construction of the Balkans as an "intimate other" whose Oriental and European features were alternately accentuated during the Crisis with a view to enlist the British public in either supporting or denouncing the Bulgarian uprising. All in all, it will suggest that the Orientalist rhetoric was embedded at the very core of the Victorian British elites' cognitive map, and was also unsparingly employed in negating the domestic political opponents swamping them with negative Orientalist stereotypes.
Osmanlı Devleti’nde Difteri Hastalığı ve Koruyucu Sağlık Hizmetlerine Dair Bulgular (19. Yüzyıl Sonları ve 20. Yüzyıl Başlarında)
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 419-480 · DOI: 10.37879/belleten.2017.419
Özet
Tam Metin
Difteri hastalığı tarihte karabakma, kızılağrı, kuşboğan, kuşkuyruğu, Bretonneau hastalığı, Süryani ülseri, kuşpalazı gibi adlarla isimlendirilmiştir. Hastalıkla mücadelede kullanılan difteri serumu bilim dünyasına tanıtıldıktan birkaç gün sonra Sultan II. Abdülhamit'e de sunulmuştur. II. Abdülhamit serumun İstanbul'da da üretilmesi için çalışma başlatmıştır. Bu çerçevede difteri hastalığı ile mücadele için Dr. Nicole ve Dr. Nizameddin Bey başta olmak üzere muhtelif araştırmacılar Paris'e gönderilmiştir. Paris'te bulunan Pasteur Ameliyathanesi örnek alınarak İstanbul'da "Difteri Ameliyathanesi" adı verilen difteri hastalığı ile mücadele merkezi kurulmuştur. Ayrıca II. Abdülhamit, 1898'de, küçük yaşta difteri hastalığından kaybettiği kızı Hatice Sultan anısına Hamidiye Etfal Hastanesi'ni yaptırmıştır. Bu hastanenin içerisinde de difteri ile mücadele merkezi kurulmuştur. Osmanlı Devleti hastalık alanlarını dezenfekte etmek için pülverizatör, tebhir makinesi ve otoklâv makinelerini, hastaları tedavi için ise difteri serumunu kullanmıştır. Ancak vilayetlerin bütçelerinin yetersizliği bazı kazalarda belediye tabibi bulunmamasına, bazı kazalarda ise mücadelenin belediye tabiplerine vekâlet eden yetersiz kişiler tarafından yapılmasına neden olmuştur.