381 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Son 10 yıl
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Hititçe Metinlerde Geçen KURIDHulana-/ KUR IDSĺG ‘Yün Nehri Ülkesi’ Üzerine Yeni Bir Değerlendirme

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 357-370 · DOI: 10.37879/belleten.2016.357
Hititçe metinlerde nadiren adına rastladığımız ama aslında stratejik olarak anahtar bir rol oynayan "KUR IDHulana-": Hulana Nehri Memleketi'nin lokalizasyonuna yönelik birkaç teklif bulunmaktadır. Bir taraftan Hitit Devleti'nin kuzeyinde Pala-Tumana Bölgesi ve Kaška Bölgesi'ne lokalize edilen bazı yerleşimlerle birlikte anılması ama diğer taraftan nehrin doğduğu dağın Aşağı Ülke'ye yerleştirilmesi, lokalizasyonu oldukça güçleştirmektedir. Hem bir akarsu hem de bu akarsuyun vadisinde ya da kıyısında kurulmuş olan bir şehre ve ülkeye işaret eden bu yerleşim, Hititçe metinlerden bildiğimiz Huwatnuwanta Dağı ile birlikte anılmaktadır. Hititlerin Baş Tanrısı Fırtına Tanrısı ile de yakından bağlantılı olan bu dağ, kutsal bir dağ görünümündedir. Dolayısıyla hem Huwatnuwanta Dağı hem de Hulana Nehri Memleketi'nin lokalizasyonuna yönelik yapılacak olan bu çalışma bölgenin tarihi coğrafyası açısından da önem taşımaktadır. Çalışmada adı geçen yerleşim isminin etimolojisi incelenerek bazı yeni yorumlar yapılacaktır. Ayrıca Hititçe metin yerlerinde bu nehir ülkesinin geçtiği pasajlar yeniden gözden geçirilecek, daha önce yapılmış olan teklifler de göz önünde bulundurularak, bazı yeni öneriler paylaşılacaktır.

Timurlu Tarihine Dair Farsça Yeni Bir Kaynak: Zahîr-i mar’aşî’nin Müntahabü’t-Tevârîh’i

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 371-394 · DOI: 10.37879/belleten.2016.371
Tam Metin
Ortaçağ tarihi için önem arzeden Târih-i Taberistân, Rûyân û Mâzenderân ile Târih-i Gîlân adlı eserleriyle bilinen Zahîrüddîn b. Nasîreddîn-i Mar'aşî'ye ait Farsça yeni bir kaynak tespit edilmiştir. Timur'un doğumundan ölümüne kadarki olayları ihtiva eden eser, daha önceleri Timurlularla ilgili yazılmış olan kaynaklara dayanılarak, Müntahab şeklinde hazırlanmıştır. Kaynaklarından birinin Yezdî'nin Zafernâme'si olduğu tespit edilmiştir. Zahîrüddîn, istifade ettiği önceki eserlerden aldığı bilgilere ilave olarak, olayların şahidi ve hadiselerin içerisinde yer alan sözlü kaynaklarından da önemli bilgiler aktarır. Onun kaynakları Anadolu ve Suriye seferlerine bizzat Timur'un yanında iştirak eden babası Nasîreddin, Amcası ve Amcazâdesi Gıyaseddin ve Abdulvahap adındaki zatlardır. Yıldırım Bayezid'in esir edilerek Timur'un otağına getirilmesi ve burada iki hükümdar arasında gerçekleşen konuşmaların Yezdî'nin ifade ettiği gibi olmadığını zikreden müellif, o sırada Timur'un otağında hazır bulunan amcası Gıyaseddin ve Ankara savaşına iştirakle gösterdiği yararlılık neticesinde Timur tarafından mükâfatlandırılan amca-zâdesi Abdulvahab'dan nakillerde bulunur. Bu çalışmada, müellifin hayatı, tarihçiliği ve üslûbu ile eserin muhtevası, kaynakları, Timurlu ve Osmanlı tarihi açısından değeri, çağdaş kaynaklarla olan farklılıkları ile tartışmalı konulara yazarın farklı bakışı ortaya konulacaktır.

1881 Sakız Depreminde Osmanlı Afet Yönetimi ve Vali Sadık Paşa’ya Yönelik Eleştiriler

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 573-618 · DOI: 10.37879/belleten.2016.573
Tam Metin
3 Nisan 1881 Sakız depremi, Osmanlı Devleti'nin 19. yüzyılda, Sakız Adası'nın ise tarihi boyunca yaşadığı en büyük depremdir. Sakız Adası'ndaki yerleşim birimlerin üçte ikisinin harabeye dönmesine, en az 5.000 insanın ölmesine, 30.000'den fazla insanın evsiz kalmasına yol açan bu yıkıcı depremin yaraları, merkezi ve mahalli hükümet tarafından birlikte sarılmaya çalışılmıştır. Arama-kurtarma faaliyetleri, afetzedelerin iaşe ve iskânı, ihtiyaç maddelerinin tedariki ve dağıtımının organizasyonunu, adadan kaçışların önlenmesi önemli meseleler olarak karşımıza çıkmaktadır. Depremin büyük hasar ve kayıplara yol açması afet yönetimindeki zorluğu ve bazı problemleri de beraberinde getirmiştir. Afet yönetiminin başında bulunan Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Valisi Sadık Mehmed Paşa bu yıkıcı nitelikli depremin yaralarını sarmak üzere birçok girişimde bulunmuş, ancak bazı hususlarda hem Bâb-ı Âlî hem de başkaları tarafından eleştirilmiştir. Deprem sonrasındaki kargaşa ortamında Sadık Paşa'nın istifasını kabul etmeyen Bâb-ı Âlî, depremden iki ay kadar sonra Valiyi azletmiştir. Kısacası bu makalede, deprem sonrası uygulan afet yönetimi, Vali Sadık Paşa'yı istifaya ve azle götüren süreç ve gelişmeler, deprem sonrasında düzenlenen yardım kampanyaları ve yaşanan bazı önemli olaylar, Osmanlı merkezi ve mahalli yönetimleri ile Osmanlı toplumunun bu büyük deprem sonrasındaki tutumları sorgulanmıştır. Depremin yol açtığı kayıplar ve hasarlar ise başka bir makalede ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.

Türk-Sovyet İlişkilerinde G. V. Çiçerin ve Ermeni Meselesi

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 619-638 · DOI: 10.37879/belleten.2016.619
Tam Metin
Sovyet devlet adamı Georgi Vasiliyeviç Çiçerin, Türk-Rus İlişkilerinde önemli rol oynamıştır. O, Çar Rusya'sı zamanında Dış İşleri Bakanlığı Arşivinde çalışmış, 1917 Ekim devriminden sonra ise Lenin ve Stalin dönemlerinde Dış İşleri Bakanlığı yapmıştır. Rusya diplomasisinde önemli rol oynayan bir aileden gelmesi, onun geleceğini belirlemiştir. Avrupa'da Georgi Çiçerin haklı olarak en eğitimli bakan olarak anılıyordu. O, Petersburg Üniversitesi Tarih-filoloji bölümünden mezun olmuştu. Çiçerin'in Dış İşlerindeki faaliyetleri ve siyasi taktikleri çoğu zaman Lenin tarafından desteklenmiş ve değerlendirilmiştir. Fakat Ermeni Sorunu konusunda yürüttüğü yanlı siyaset, Lenin'in Stalin ile yaşadığı fikir ayrılıklarından dolayı tam olarak gerçekleşmemiştir. Çiçerin ve Ermeni asıllı yardımcısı Karahan Sovyet Rusya'nın dış işlerinde ve özellikle Doğu siyasetinin belirlenmesinde ve gerçekleştirilmesinde önemli şahıslardı. Çiçerin'in Ermenileri savunma siyasetinde tabii ki, Karahan'ın büyük etkisi vardı. Ancak etken sadece Karahan değildi, şöyle ki, Çiçerin eski çar rejimidiplomatı idi ve o, Rusya Devleti'nin Doğu ve özellikle Kafkasya halklarına dönük yürüttüğü siyasetin içerisinde yetişmişti.

Tanzimât Döneminde Osmanlı Devleti’nin Bosna Hersek Ormanlarını Korumaya Yönelik Çabaları

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 547-572 · DOI: 10.37879/belleten.2016.547
Tam Metin
Osmanlı Devleti Tanzimat Dönemi'nde ülkenin zenginliklerini değerlendirmeye yönelik bir dizi faaliyete girişti. Bu çalışmalar birkaça aşamadan oluşmaktaydı. Evvela yer altı ve yer üstü kaynaklar tespit ediliyor, ardından ne şekilde değerlendirileceği tespit edilmekteydi. Osmanlı Devleti'ni dönemin diğer devletlerinden ayıran en önemli fark bu aşamadan sonra ortaya çıkar. Osmanlı Hükümeti yer altı ve yer üstü kaynaklarını sadece değerlendirmekle kalmaz, bu kaynakları korumak için de tedbirler alır. Avrupa'nın Afrika ve Güney Amerika'da yaptığı yağmaya varan tahribat düşünüldüğünde koruma faaliyetinin önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Osmanlı idaresinin tespit, değerlendirme ve koruma çalışmalarının tespit edilebildiği yerlerden biri de Bosna Hersek'tir. Bosna Hersek'te Tanzimat'a kadar sadece kâr maksadıyla Avusturya tarafından yağma edilen ormanlar, devlet kontrolü altına alınarak derhal bölgenin orman potansiyeli tespit edilmiştir. Ardından Bosna ormanlarından yararlanma kesin kurallara bağlanmış ve orman yağmasının önüne geçilmiştir. Özellikle Orman Memuru Artin Efendi Bosna Hersek'in orman varlığını tespitte oldukça önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bugün zengin orman kaynaklarına sahip Bosna Hersek'in bu zenginliğinin kaynağının Osmanlı idaresi döneminde yapılan koruma faaliyetleri olduğunu iddia etmek kesinlikle abartı olmayacaktır.

Understanding Ottoman Heritage in Bosnia and Herzegovina: Conversions to Islam in the Records of the Sarajevo Sharia Court, 1800-1851

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 507-530 · DOI: 10.37879/belleten.2016.507
Tam Metin
The trend of mass conversions to Islam took place in Bosnia and Herzegovina in the period between the 15th and 17th centuries, and has, thanks to the work of a couple of researchers of this period, been extensively studied and expounded on. On the other hand, the academic community has very little information on conversions to Islam in the period that followed. The goal of this study was to shed light on the conversions to Islam before the Sarajevo Sharia Court in the first half of the 19th century. In doing so, it devotes particular attention to the very act of conversion, its foundations in the Sharia law, the intensity of the conversions, and the identities of the converts themselves. Upon studying the Sarajevo court records, we see that the trend of the expansion of Islam did continue in the 19th century, albeit to a much more limited extent. Between 1800 and 1851, 123 people willingly converted to Islam before the Sharia Court in Sarajevo. In addition, there were also ten underage children (according to Sharia regulations), who were legally converted to Islam after one of their parents became a Muslim. There were conversions happening almost every year, with only five years in this period for which we have no registered conversions, while between one and seven people converted within one Gregorian calendar year. Previously, the new Muslims had been members of other monotheistic religions found in the region (Catholics, Orthodox Christians, Jews), and hailed from town and village surroundings.

İngiltere Tercümanları ve 1758 Tercüman Reformu

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 439-482 · DOI: 10.37879/belleten.2016.439
Tam Metin
Ticaret uluslararası ilişkilerin en eski ve en önemli konularından biridir. Avrupalı bir devletin tüccarlarının Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde serbestçe ticaret yapabilmesi için Osmanlı devletinin söz konusu Avrupalı devlete ahidname-i hümayun vermiş olması ya da bu tüccarların ahidname sahibi bir devletin bayrağı altında hareket etmesi gerekliydi. Ahidname sahibi devletler İstanbul'da büyükelçilik, önemli Osmanlı liman kentlerinde de konsolosluklar açabiliyorlardı. Hem elçiler hem de konsoloslar çalışmalarını yürütebilmek için Osmanlı gayrimüslimlerinden tercüman tayin ediyorlardı. Ticaret veya vergi muafiyeti gibi amaçlarla tercümanlara tanınan imtiyazlardan yararlanmak isteyen ancak yabancı dil bilmeyen kişiler de tercüman olarak atanmaya ve tercüman beratı satın almaya başladılar. Böylece "dragoman", "fahrî dragoman" kavramları ortaya çıktı. Bu durumu engellemek isteyen Osmanlı yöneticileri tercümanlar konusunda reform girişimlerinde bulundular. Bu çalışmanın amacı öncelikle "dragoman" ve "fahrî dragoman" kavramlarını İngiltere himayesinde faaliyet gösteren tercümanlar temelinde ele almak ve 1758 yılında yapılan tercüman reformunun İngiltere elçilik ve konsolosluk tercümanlarını nasıl etkilediğini Osmanlı bakış açısıyla incelemektir.

Osmanlı Kaynaklarına Göre 1740’larda Belgrad’ın Sosyo-Ekonomik Yapısı

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 411-438 · DOI: 10.37879/belleten.2016.411
Tam Metin
Belgrad Osmanlı Devleti için stratejik öneme haiz önemli bir şehirdir. Özellikle askerî seferlerde ileri harekât üssü olmuştur. Askerî açıdan savunma derinliğinin bozulduğu zamanlarda Osmanlı orduları için güvenli bir kale olarak görev yapmıştır. Bu stratejik şehir 1718 Pasarofça Antlaşması ile Avusturya'nın eline geçmiştir. 1739 yılında ise Avusturya ve Rusya karşısında Osmanlı ordularının zaferi neticesinde Belgrad Antlaşması imzalanmıştır. Belgrad yeniden Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Şehrin tekrar alınmasından sonra 1741 yılında tahrir yapılmıştır. Yapılan bu tahrir Kuyûd-ı Kadime arşivinde bulunan 18 numaralı defterdir. Savaşın hemen sonrası yapılan bu tahrir defterinin ve diğer arşiv kayıtlarının verdiği bilgiler çerçevesinde Belgrad'ın 18. Yüzyılda idarî yapısı, nüfus ve yerleşme durumu ayrıca iktisadî yapısı tespit edilmiştir. İdarî olarak Semendire Sancağı'na bağlı bir kaza olarak teşkilatlandırılmıştır. Şehir merkezinde Müslüman gayr-i müslim nüfus beraber yaşarken köylerde gayr-i müslimler yaşamaktadır. Köylerde Müslüman köy yoktur. Belgrad'ın gelirlerinde mukataalar çok önemli bir yer tutmaktadır. Toplam gelirinin 2/3'ü mukataa gelirleridir. Tarımsal üretimde en büyük pay şıra üretimi ve hububat üretimine aittir. Hayvan besiciliğinde en çok hınzır besiciliği yapılmaktadır.

Osmanlı Vergi Uygulamalarına Bir Örnek: Oktruva Resmi

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 531-546 · DOI: 10.37879/belleten.2016.531
Tam Metin
Oktruva, şehirlere ticaret amacıyla getirilen her türlü eşyadan alınan vergi için kullanılan bir tabirdir. Menşei itibarıyla Avrupa ülkelerinde oktruva denilen bu vergiye Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında bac daha sonra ise duhuliye adı verilmiştir. Bacresminin uygulamaya konulması devletin kuruluşu ile başlar. İlk Osmanlı kroniklerinden olan Aşıkpaşazade ve Mehmet Neşri tarihlerinde verilen bilgilere göre Osman Gazi'nin ilk tahsil ettiği vergi bac yani oktruva resmidir. Bu resm Osmanlı Devleti'nde belediye teşkilatı kuruluncaya değin ticarete konu olan belde yöneticileri tarafından tahsil edildi. 1857'de Beyoğlu'nda belediye teşkilatının kurulması ve 1868'de İstanbul'un on dört belediye dairesine ayrılması oktruva uygulamalarında bir dönüm noktası oldu. Belediyelerin önemli gelir kalemlerinden biri olan oktruva resmi daha sonraki yıllarda hazırlanan bütün belediye kanunlarında yer aldı. Osmanlı ülkesinde ticaret yapan ve kapitülasyonlardan yararlanan Avrupalı tüccarların oktruva vergisini vermekten kaçınmaları çoğu zaman Osmanlı Devleti ile Avrupa ülkeleri arasında sorun oldu. 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması'nda kapitülasyonların kesin olarak kaldırılmasıyla oktruva uygulamasına getirilen bütün sınırlılıklar kaldırıldı.

1703 Tarihli Bir Rapora Göre Kratova, Köstendil, Üsküp, Trepçe ve Jejene Madenlerinin Islahı

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 395-410 · DOI: 10.37879/belleten.2016.395
Tam Metin
XV ve XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti, Balkanlarda Samakov ve Sidrekapsi ile birlikte Kratova, Köstendil, Novaberde, Trepçe ve Jejene'deki madenlerden büyük ölçüde istifade etmişti. Kratova, Köstendil, Novaberde, Trepçe ve Jejene'deki maden yatakları, XVII. yüzyılda çoğunlukla Vulçitrin Sancağı kendilerine arpalık olarak verilen ve Üsküp'te ikamet eden nazırlar tarafından iltizamla işletilmişti. II. Viyana kuşatmasını müteakiben gerçekleşen istila hareketi ile madenciler dağılmış, Karlofça anlaşmasını müteakiben madenlere nizam verilmesi hedeflenmişti. Bu çalışmada, Mehmed Ağa adlı kişinin 1703 yılında adı geçen madenleri teftişi ve devlet merkezine gönderdiği rapor üzerine alınan tedbirler, faaliyete geçirilen eski ve yeni maden kuyuları değerlendirilmiştir.