381 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Son 10 yıl
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Ortaçağ İslâm Kaynaklarında Tuna Bulgarları İçin Kullanılmış Olan Etnonimler (Kronolojik Bir Değerlendirme)

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 49-72 · DOI: 10.37879/belleten.2015.49
Ortaçağ İslâm kaynaklarında Tuna Bulgar Hanlığı'na dair etraflıca denilebilecek malumat bulunmaktadır. Bununla birlikte bir taraftan kronolojik belirsizlikler diğer taraftan da Müslüman müelliflerin onlar için kullanmış olduğu etnonimlerin çokluğu modern araştırmacıların bu malumattan istifade etmelerine engel teşkil etmiştir. Tüm etnonimler Tuna Bulgar Hanlığı'nın belirli dönemlerine dair haberlerde kullanılmışlardır. Bu etnonimleri kronolojik bir tasnifle vermek gerekirse, ilk etnonim (Burcân,VIII. yüzyıl başlarından IX. yüzyıl ortalarına kadar)'dır. İkinci etnonim (Burgar, IX. yüzyılın ikinci çeyreğinden X. yüzyıl başlarına kadar)'dır. Üçüncü etnonim ve varyantı (Bulgar ve Bulgarî, X. yüzyıl başları ile üçüncü çeyreğinin sonları)'dır. Dördüncü etnonim ve varyantı (Bulgaru'd-dâhil ve Bulgar-ı Enderûnî, X. yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyrekleri)'dır. Son etnonim ise (Bulkar, X. yüzyılın başlarından son çeyreğine kadar)'dır.

Karaman Sürgünleri (1467-1474)

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 73-104 · DOI: 10.37879/belleten.2015.73
Osmanlılar ile Karamanlılar arasında Selçuklulardan boşalan Anadolu tahtı için XIV. asrın ortasından XV. yüzyılın sonlarına kadar kesintisiz devam eden çetin bir mücadele gerçekleşti. Doğuda büyük hedefleri olan Osmanlılar 1467'de bu beyliği ilhak sürecinde büyük bir direnişle karşılaşınca, gerektiğinde siyasi, stratejik, asayiş ve iskân amaçlı olarak kullandığı sürgün yöntemini bu yörede de uyguladı. 1467- 1474 yılları arasında dört farklı tarihte, Konya, Lârende, Ereğli ve Aksaray'dan içlerinde Hıristiyan Karamanlılar ve Ermeniler de olmak üzere binlerce ailenin önemli bir kısmı yeniden imar ve iskân edilen İstanbul'a gönderildi. Geri kalan sürgünler ise Trakya'da Havsa ve Edirne, Yunanistan'da Selanik ve Tesalya yöresi, Arnavutluk, Sırbistan ve Bosna'da iskân edildi. Osmanlılar sürgünleri yaparken bölgeyi tahrip etti. Fakat Cem Sultan Karaman valiliği esnasında özellikle Lârende'yi yeniden imar etti ve bölge halkının sevgisini kazandı.

Dârülmuallimin-i Âliyede Fenn-i Terbiye Dersi ve Bir Öğrenci İsyanı

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 319-334 · DOI: 10.37879/belleten.2015.319
II. Meşrutiyet Dönemi, sosyal, ekonomik, siyasi, askeri vb. açılardan oldukça farklı ve hareketli bir dönemdir. Dönemde, diğer pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanında da reform girişimlerinde bulunulmuştur. Sultan II. Mahmud tarafından kurulan ilk sivil modern eğitim kurumlarının akabinde, o okullara öğretmen yetiştirmek için dârülmualliminler açılmıştır. 1848 yılında ilk dârülmuallimin örneğinin açılmasıyla birlikte pedagoji alanındaki tecrübe de gelişmeye başlamıştır. 1900'lü yılların başları, öğretmen yetiştirme ve pedagoji alanında önemli gelişmelere sahne olmuştur. II. Meşrutiyet Dönemi'nde bu alandaki çalışmalar dikkate değer bir ilerleme kaydetmiştir. Dönemde, dârülmualliminlerdeki yapısal reformlarla birlikte müfredat yönünden de önemli değişiklikler ve gelişmeler gerçekleştirilmiştir. Dârülmuallimin müfredatında Usul-i Tedris (Öğretim Yöntemleri) olarak yer alan ders II. Meşrutiyet'ten sonra Fenn-i Terbiye (Eğitim Bilimleri) olarak müfredattaki yerini almıştır. Dârülmuallimin müfredatındaki bu değişim çeşitli problemleri de beraberinde getirmiştir. Diğer taraftan II. Meşrutiyet Dönemi'nde, eğitim kurumlarındaki disiplin vakaları, önceki dönemlerden farklı özelliklere sahiptir. Bu çalışmada dârülmuallimin müfredatlarında Usûl-i Tedris ve Fenn-i Terbiye derslerinin yeri, II. Meşrutiyet Dönemi'nde Fenn-i Terbiye dersinin uygulanışı, öğretmen adaylarının, meslek ve eğitim bilimleri algısı, idare, öğretmen, öğrenci ilişkileri, idarenin disiplin vakalarındaki tutumu, disiplin vakalarındaki değişim ele alınmıştır. Dârülmuallimin öğretmen ve öğrencilerinin, öğrenme ve öğretme sanatının önemini anlamış olmaları, öğrencilerin usul-i tedris konusundaki eksiklikleri, idarenin, bir disiplin vakasında öğretmen yanlısı tutumu, öğrencilerin top yekûn ders protestosu, cüretkârlıkları, okuldan atılmaları ve sonrasında affedilerek okula yeniden kabulleri oldukça dikkat çekicidir.

1921 Londra Konferansı'nda Türk Diplomasi: Sadrazam A. Tevfik Paşa'nın Sözü Türkiye Büyük Millet Meclisi Temsilcilerine Bırakması Meselesi

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 351-382 · DOI: 10.37879/belleten.2015.351
1921 tarihli Londra Konferansı Sevr Antlaşması'nda yapılacak bazı kısmi değişiklikleri görüşmek ve Antlaşmayı taraflara kabul ettirip uygulatmak amacıyla toplanmaktaydı. Türkiye Konferansa Ankara hükümeti İstanbul heyetine dâhil olduğu tek bir heyet olarak davet edilmekteydi. Ancak Ankara hükümeti uyguladığı diplomatik girişimlerin neticesinde müstakil bir heyet olarak Konferansa katılmayı başardı. Konferans görüşmelerinde Sadrazam A. Tevfik Paşa'nın sözü Ankara heyetine bırakması hususu çeşitli kaynaklarda oldukça farklı şekillerde zikredilmekte ve gerçeğinden oldukça farklı bir şekilde algılanmaktadır. Bu husus ilgili literatür ve çeşitli arşiv belgeleri kapsamında incelendiğinde A. Tevfik Paşa'nın ve Osmanlı heyetinin diğer üyelerinin Konferans müzakerelerinde "sözün tamamen Ankara Hükümetine bırakılması" olarak algılanan tavrının ancak kendilerini ifade ettikten sonra "sözün Ankara hükümetinin delegelerine devredilmesi" şeklinde Türk tarafının ortaya koyduğu ortak bir diplomatik tavır olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim konferans boyunca Türk tarafından katılan her iki heyet temsilcileri de söz almışlardır. Oturumlarda birbiri ardınca söz almışlar ve söylemleri birbirlerini tamamlar nitelikte olmuştur. Konferansta bu şekildeki ortak bir tutum ise İtilaf Devletleri arasındaki ihtilafları arttırarak, Milli Mücadele lehinde önemli gelişmelerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Cezzâr Ahmed Paşa (Ö. 1804) Hakkında Bir Takrîr Münasebetiyle Suriye'de İktidar Oyunları

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 163-198 · DOI: 10.37879/belleten.2015.163
Bu çalışmanın amacı, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde E 4029 numara ile kayıtlı bulunan takrirden hareketle Cezzâr Ahmed Paşa'nın Sayda valiliği dönemindeki icraatlarını irdelemektir. Takririn kim tarafından ve ne zaman yazıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, takrîr yazarının Dersaadet tarafından görevlendirildiği açıktır. Bu durumda mezkûr takrir, jurnal'a tekabül etmektedir. Jurnaller genellikle menfi karakter taşımakla birlikte, bu kez takrir/jurnal yazarının Cezzar Ahmet Paşa hakkında hayırhah bir rapor kaleme aldığı gözükmektedir. Bu lehte beyan iki ihtimali akla getirmektedir: Takrir müellifi, ya Cezzar'ın Sayda vâliliği sırasındaki icraatlarının devlet-i aliyyenin hayrına olduğuna gerçekten inanmıştır, ya da Cezzar tarafından elde edilmiştir. Her halukarda belge, diğer yandan Cezzâr Ahmed Paşa'nın idaresinde Sayda Eyâlet'inin sosyal yapısına, idari ve askeri teşkilatının nasıl işlediğine dair ayrıntılı bilgiler sunmasıyla da değerlidir. Ancak tikel ve konjonktürel bir belgenin analizi, daha geniş ve kuşatıcı bir tarihi çerçevenin içinden mümkün olacağından, Cezzar'ın hâkim bir politik figür olarak ortaya çıkmasıyla neticelenen Mısır-Suriye merkezli iktidar ilişkilerinin anlatımı zorunlu olmaktadır. Ayrıca Mısır-Suriye havalisi İmparatorluk merkezi için de tereddüt ve suallerin yoğunlaştığı bir coğrafyadır ve Cezzâr Paşa hakkında böyle bir raporun yazılmasının gerisindeki saik de bu olmuştur. Dolayısıyla 18. Yüzyılda Mısır ve Suriye hattında yaşanan hadiseler, merkez-periferi ilişkileri, bu ilişkileri etkileyen patronaj şebekesi ve Arap sosyolojisi dahilinde analiz edilmeye çalışılacaktır.

The 15th Corps of the Imperial Ottoman Army on the Eastern Galician Front (1916-1917)

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 335-350 · DOI: 10.37879/belleten.2015.335
The article starts with some essential information related to the circumstances of the decision to send the Ottoman 15th Corps to the Eastern Galician front as well as to the preparations before the redeployment and the journey up to the frontline. Then a relatively detailed account of fights is given. The author draws attention to the heavy losses suffered by the Ottoman troops within the first few weeks of their fights in Galicia and stresses that the first commander of the 15th Corps Colonel Yakup Şevki beard the full responsibility for this situation. While summing up the one-year long period of the Ottoman presence on this European front the author points out that it was, and still can be perceived by the Polish nation as a symbolic fulfillment of the words said by the 18th century Ukrainian prophet Wernyhora (Poland would be reborn when Turkish horse drink in the Vistula River). The author gives some information on the establishment of the Turkish Studies Department at the Jagiellonian University in Krakow, Poland in 1919 too, which was a direct result of contacts of the Polish orientalist prof. Tadeusz Kowalski with the wounded Ottoman soldiers. The article ends with some facts on the burials of the 15th Corps soldiers in Krakow.

Avrupa Tüccarlarının Hukukî ve Ticarî Durumlarına Dair Bazı Tespitler (1835-1868)

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 199-292 · DOI: 10.37879/belleten.2015.199
Osmanlı Devleti'nde ticarî faaliyetler eskiden beri gayrimüslimlerin tekelinde kalmış ve yabancı dil bilmeleri sayesinde ticarette hep söz sahibi olmuşlardır. Buna karşılık sermaye birikimi olmayan ve dil bilmeyen müslüman tüccar ise dış ticarette etkin olamamıştır. Özellikle kapitülasyonlarla yabancı tüccarlara Osmanlı ülkesinde ticaret yapma izni verilmiş olmasına rağmen, bu tüccarlar da bazı engellerle karşılaşmışlardır. Bu engellerin en başta geleni ise yabancı tüccarların yerel Osmanlı dillerini ve ticari usullerini bilmemeleriydi. Bunun sonucu olarak yabancı tüccarlar genellikle Rumlardan oluşan aracılara bağımlı hale gelmişlerdi. Bu durum zaman içerisinde Osmanlı ticari hayatında yabancı tüccarların yanında beratlı tüccar sınıfının ortaya çıkmasına neden oldu. III. Selim tahta çıktıktan sonra yabancı ve beratlı tüccar sınıfının tekelini kırmak ve yerli tüccar sınıfı yaratmak için gayrimüslim Osmanlı tebaasından Avrupa Tüccarı sınıfını teşkil etti. Bu sayede 19. yüzyılın ortalarına kadar ticaret usullerini ve yabancı dil bilen gayrimüslim tebaanın gayretleri sayesinde yabancı tüccarların ticaret alanındaki tekellerinin kırıldığı görüldü. Ancak, 1838 Osmanlı-İngiliz ticaret anlaşması sonrası bu etkinliklerini tekrar kaybettiler. Biz bu çalışmamızda 19. yüzyıl ortalarında Avrupa Tüccarı sınıfının sahip olduğu hak ve imtiyazları ile ticarî faaliyetleri sırasında karşılaştıkları sorunların neler olduğunu ortaya koymaya çalışacağız.

MUHAMMED YUSUF VÂLE-İ KAZVİNÎ-İ ISFAHANÎ, İran der Zaman-ı Şah Safi ve Şah Abbas-ı Dovvom (1038-1071) (Hadika-i Şeşum ve Heftum ez Ravza-i Heştum-i Hold-i Berin Şah Safi ve II.Şah Abbas Zamanında İran (1628-1661), Hold-i Berin'in VIII. Bölümünün 6. ve 7. Kısımları), Tashih ve Ta'lik ve Tavzih ve İzafât Muhammed Rıza Nâsırî, İntişarât-ı Encümen-i Âsâr û Mefahir-i Ferhengi, Tahran 1382 (2003) [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 383-386 · DOI: 10.37879/belleten.2015.383
İç karışıklıklar ve dış tehditlere rağmen Safevî devletini yıkılma tehlikesinden kurtaran, Hakan-ı Gitisitan (Dünya hâkimi), Kebir (Büyük) lâkabları ile anılan I.Şah Abbas, 42 yıl hükümdarlıktan sonra 1629 yılında ölümünün ardından Safevî tahtı bir daha lâyıkını bulamadı. Dört oğlundan Safi Mirza, daha önce Şah Abbas tarafından öldürülmüş, Tahmasb Mirza ise babasının sağlığında ölmüştü. Sultan Muhammed Mirza ile İmam Kulu Mirza'nın gözlerine ise Şah Abbas'ın buyruğu ile mil çektirilmişti. Şah Abbas ölmeden önce, Mâzenderan'da bulunurken, Isfahan'da yaşayan, Safi Mirza'nın oğlu Sam Mirza'yı yerine vasiyet etti. Dedesinin ölümü üzerine Sam Mirza, Şah Safi adı ile tahta oturduğunda 17 yaşında bulunuyordu.

Polonezköy (Adampol) (1842-1922) - Kuruluş, Tabiyet Meselesi, İmar Faaliyetleri ve Sosyal Hayat -

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 293-318 · DOI: 10.37879/belleten.2015.293
Polonezköy (Adampol) günümüzde Beykoz'un güzide mekânlarındandır. Bu makale buraya adını veren Lehlerin geçmişine dair bazı ilginç noktaları içermekte ve Polonezköy tarihiyle ilgili bilinmeyen bazı mevzuları gün yüzüne çıkarmayı ve dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Osmanlı Devleti'ne sığınan Leh mültecilerin göç sonrası yaşamları ve karşılaştıkları sorunlar, merkezi idare ile yaşanan problemler, uluslararası hadiselerden ne derece etkilendikleri Polonezköy tarihinden kesitler olarak sunulmuştur. Ayrıca ZofiaRyzy Hatıra Evi'nden gelip geçen misafirlere dair bazı notlar da köyün tarihini zenginleşmesi açısından çalışmaya dahil edilmiştir.

S. A. KİRİLLİNA, Oçarovannıye Stranniki. Arabo-Osmanskiy Mir Glazami Russkih Palomnikov XVI-XVIII Sloletiy, (Büyülenmiş Seyyahlar. XVI-XVIII y.y. Rus Hacıların Gözüyle Arap ve Osmanlı Dünyası), Moskova: Moskova Devlet Üniversitesi Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü, 2010, resimli, 563 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 387-394 · DOI: 10.37879/belleten.2015.387
Bir kültürde başka bir millet ya da kültür ile ilgili oluşan imge araştırmalarının Batıda oldukça uzun bir geçmişi vardır. Günümüzde imge araştırmaları; tarihçilerin, kültürbilimcilerin, dilbilimcilerin, psikologların, edebiyatçıların çalıştıkları disiplinlerarası bir alandır. İmge araştırmalarının önemi farklı bilim adamları tarafından dile getirilmiştir. Tarih ve kültür araştırmaları açısından önemi ise imgebilimin sağladığı perspektiften kaynaklanmaktadır. İmge araştırmaları, 'öteki'nin kültüründe ya da tarihinde siyasi, sosyo-kültürel ve diğer etkenlerin sonucunda ortaya çıkan 'bizim'le ilgili imgenin oluşum mekanizmasını izlememizi sağlar.