3775 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3775
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 3775
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 270
- Osmanlı İmparatorluğu 172
- Türkiye 148
- Türkler 137
- Osmanlı Devleti 135
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 111
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 97
Samsun Mevlevihanesi
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 276 · Sayfa: 607-630
Özet
Samsun Mevlevihânes'nin ilk defa 16. asrın yarılarında açıldığı bilinmektedir. Fakat 19. asrın yarılarına kadar Samsun Mevlevihanesi ile bilgilere şimdiye kadar rastlanılamamıştır. Bu makalede 19. asrın yarılarından Osmanlı devletinin sonuna kadar uzanacak süreçte Samsun Mevlevihanesi incelenecektir.
Tigunanu'dan (?) Arpa Hisseleri Hakkında Bir Tablet
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 1-6
Özet
Türkiye'de resmi, özel bir koleksiyona (tablet Erkakan 121) ait olan bu küçük tablette, Akadca olmayıp çoğunluğunu Hurrice isimlerin oluşturduğu 19 adam için tahıl hisseleri kaydedilmiştir. Tabletin menşe, yeri hala kesin olarak tespit edilemeyen Tigunanu şehri gibi görünüyor. Çünkü, dokuz isim orada bulunan Hapiru prizmadaki isimlerle birebir aynıdır.
Siyâset-i Pulf - Mâlf-i Timur ve Hânedân-ı û ve Sikkehâ-yi Anhâ (Timur ve Hanedânı Mensuplarının Para-Maliye Politikaları ve Kestirdikleri Sikkeler), bekuşeş: Behmen Ekber, Kitabh,âne-i Buzurg-i Ayetullah elUzmâ-yi Necepi Kum, çâp-I evvel
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 323-326
Özet
Timur'un insanları dehşete düşüren seferlerinden sonra ele geçirilen ülkelerde zamanla yeniden düzen sağlanmıştı. O ve halefleri hakim oldukları ülkeleri bayındır bir hale getirmek ve halkın refahını sağlayabilmek için zirai ve ticari faaliyetlerin teşvik edilmesi ve istikrarın sağlanması gerektiğinin farkında idiler. Timur zamanında imar faaliyetlerinin yanında tarım da ihmal edilmiş değildi. Zafernâme müellifi Yezdi'ye göre "Timur'un ülke dahilinde işlenebilecek hiçbir yerin boş kalmasına gönlü razı değildi". Bu maksatla o, ele geçirilen ülkelerden pek çok insanı göçürerek, o zamana kadar iskan edilmemiş olan bazı yerleri iskana açmış, ülkenin çeşidi yerlerinde kanallar kazdırmıştı. Anadolu'dan göçürülen 30.000 çadır Kara Tatar, Isık Göl taraflarında yerleştirilmişlerdi. Şehirlerin yeniden inşası ve kanallar açılmasına oğlu Şahruh zamanında da devam edildi. O, 1410 yılında, Moğol istilasından beri harap bir halde bulunan Merv şehrinin yeniden imarını buyurmuş, bu arada Murgab ırmağından çıkan Merv suyunun harap olan seddi de onarılmış, 12 fersah uzunluğunda kanal açılmış ve etraftan ahali getirilerek bölgeye yerleştirilmişti. Eserini 1494'te tamamlayan İsfizari, bu yöredeki tarımdan övgü ile söz ederek, Herat ahalisinin giyecek ve yiyeceğinin buranın ürünlerinden sağlandığını kaydeder. Şahruh 1435 yılında Kara Koyunlular üzerine sefere çıkıp, Kazvin'e geldiğinde, Azerbaycan ve Irak-ı Acem'de boş kalan toprakların yeniden işlenmesi için çağrıda bulunarak, köylüden 5 yıl süre ile vergi alınmayacağını ilan ettirmişti.
Alaca Hisar Sancağına Ait 1536 Tarihli Bir Vakıf Defteri
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 31-44
Özet
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu'nda ve bütün İslam dünyasında, dini ve insani yardım amacıyla tesis edilen en önemli kurum vakıflardı. Vakıflar genellikle dini kurumların, camilerin, mescidlerin, mekteblerin, medreselerin, tekkelerin ve buna benzer binaların yapılması demektir. Balkanlarda bu konuyla ilgili çok yazı yazılmıştır. Yazımızda incelediğimiz ve transkripsyon ve tıpkıbasım şekilde verdiğimiz 1536 tarihli Alaca Hisar Sancağı Tahrir Defterine ait vakıf defterinde ihtiva edilen Alaca Hisar'da (bugünkü Kruşevaç) ve Leskovçe'de bulunan vakıflar hakkında da araştırma yapılmıştır. Bu defterden ve diğer vakıf defterlerinden Osmanlıların fethinden itibaren XVI. yüzyılın sonuna kadar İslam mimarlığına ait hangi kamu binalarının yapıldığını görebiliriz. Aynen öyle bu defterden anlayabiliriz ki, emlak vakıflarının yanında, sadece nakit sermaye ile de vakıf kurmak mümkündü, bu tür vakıflar para vakıfları adıyla adlandırılıyorlardı. Vakfedilen para belirli bir istirbah ile (ribh) (verilen 10 akça için 11,5 veya 12 akça çevirilmeliydi, demek yılda ribh genelde %15-20 arasında değişirdi) kredi olarak borç veriliyordu.
Ottoman Propaganda and Turkish Identity, Literature in Turkey During World War I
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 327-328
Özet
Erol Köroğlu'nun bu çalışması, Türk ve yabancı tarihyazımında sıklıkla değinilen ama pek de derinlemesine araştırılmamış olan Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı hükümetinin savaş propagandası ve bir Türk kimliği inşa edilmesi çabaları üzerinedir. Köroğlu, aslen bir edebiyatçıdır. Ancak bu çalışmasında Köroğlu'nun edebiyatçılıkla tarihçiliği itinalı bir şekilde bir araya getirdiği görülmektedir. Kitabın kaynakçasına bakıldığında sadece Birinci Dünya Savaşı döneminde Osmanlı Devleti hakkındaki literatürün değil, asıl olarak bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nda üretilmiş propaganda ve diğer yayınların incelendiğini görülmektedir. Bu husus çok önemlidir. Zira bu dönem hakkındaki hassaten İngilizce neşriyatta kişiler ve fikirleri tartışılırken bu kişilerin kendi yazdıklarına bakılmayıp bir takım ezberler üzerinden bazı iddialar serdedilmektedir.
İlhanlı Hükümdarlarının İslam'a Girmesinde Rol Alan Türk Sufileri: İlhan Tegüder ve Gazan Han Devirleri
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 7-30 · DOI: 10.37879/belleten.2012.7
Özet
Tam Metin
İlhanların ve İlhanlı aristokrasisinin İslam'a girmeleri çok boyutlu, karmaşık ve bir makale dahilinde izah edilemeyecek bir süreçtir. Onların İslam'a geçişlerinde Türk popüler dini şahsiyetlerin önemi bilinmekte ve sık sık vurgulanmaktadır. Ancak, bu konu üzerinde etraflıca bir çalışma henüz yapılmamıştır. Makalede, bu konunun genel bir çerçevesi çizilmeye çalışılmış; İlhanların İslam'a dönmelerinde önemli rolleri bulunduğu açık bazı Türk sufi şeyhleri, tarihi perspektifte ele alınmıştır. Makale, ilk olarak, hagiografi tarzındaki bazı eserler çerçevesinde popüler sufi şeyhlerin Moğollar ile ilişkilerine dair rivayetleri takdim etmektedir. Efsanevi mahiyete sahip bu malumatın takdimi ardından, İlhanlılar üzerindeki dini nüfuzları belirgin olan; kaynaklarda, haklarında tutarlı bilgiler bulunan Türk sufi şahsiyetlerinin tasvirine girilmektedir. İlhanlar üzerindeki siyasi ve kültürel etkileri bağlamında, biyografilerini ve faaliyetlerini inceleyeceğimiz şahsiyetlerin başında Kemal el-Din 'Abd el-Rahman Kevaşi/Rafi'i gelmektedir. Bu şeyh, İlhan Tegüder'in (1282-1284) İslam'a dönmesinde ve sonrasında büyük rol oynamış; hem kültürel, hem de siyasi manada bu İlhan dönemine damgasını vurmuştur. İlhan Ahmed Tegüder'in, hürmetinden ötürü, baba diye hitab ettiği bu şeyhin saray çevresindeki nüfuzu ve İlhanlı-Memluk ilişkilerindeki pozisyonu, makalenin ana konularındandır. Kalenderi şeyhi Babi Ya'kub'un müritlerinden olan İşan Hasan Mengli (Menli) de, İlhan Ahmed Tegüder'in çevresinde bulunan bir diğer önemli heterodoks Türk sufi şeyhidir. İlhan Ahmed Tegüder'in karındaş diye hitab ettiği Mengli, bu dönem İran'ında önemli derecede dini-siyasi nüfuza sahip Zahidiler ile mücadeleye girişecek ve İlhanı da bu yönde etkileyecekti. İlhan Gazan'ın (1295-1304) İslamiyet'i kabulünde etkin Türk şahsiyetlerden Sa'd el-Din Kutluğ Hace Halidi Kazvini de, kaynaklar ışığında tanıtılmıştır. Bir sufi şeyhi olmasa da Gazan Han üzerinde kültürel-dini etkisi bulunan Emir Nevruz, ayrıca analize tabi tutulmuştur. Makalede, Gazan Han'ın İslam'a dönmesini ve bu dinde kalmasını mümkün kılan, ılımlı İslam anlayışının şeri'a adına ürettiği ara formüller de ayrıca konu edilmiştir.
Topkapı Sarayı Harem'i: 1665 Yangını Sonrası Yenileme Projesi
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 45-74 · DOI: 10.37879/belleten.2012.45
Özet
Tam Metin
Bu makalede, Osmanlı hanedanının ve imparatorluk tarihinin simgesel ve fiziksel en büyük verisini oluşturan Topkapı Saray'ının sınırları içinde yer alan, Harem bölümünde meydana gelen 1665 (1076) yılı yangını sonrasında başlatılan yenileme projesi ele alınmıştır. Bu bağlamda özellikle yenileme projesi sürecinde, dönemin önemli bir siyasi gücü olan Valide Turhan Sultan'ın projeye etkisi de tartışılmıştır. Çalışmada, yenileme projesinin süreci, Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bulunan ve inşaat süresince yapılan masrafların tutulduğu defterin ışığında ele alınmıştır. Yetmiş yapraktan oluşan mevcut defterin büyük bir bölümü işçi ve ustalara ödenen ücretler ile taşıma ücretlerini içermektedir. Bununla birlikte inşaatta kullanılan malzemeler ve bunların nerelerden getirildiği de ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Makalede, Valide Turhan Sultan'ın yangın sonrasında başlatılan imar etkinliğindeki rolü tartışılırken, hesap defteri ile birlikte Harem mekanlarında bulunan ve 1665 yangını sonrasına ait kitabelerden yararlanılmıştır. Harem hakkında bugüne kadar yapılan çalışmalarda, 1665 yılı sonrasındaki yenileme projesi üzerine yazılanlar, Harem'deki kitabelerden elde edinilen bilgilerin ötesine gitmemektedir. Çalışmada ele aldığımız veriler ışığında ulaşılan sonuç, özellikle 17. yüzyılın ortasında meydana gelen yangının arkasından başlatılan projenin bitiminde ve Harem'in yenilenmesi sürecinde Valide Turhan Sultan'ın etkin olduğudur.
Türkiye Tarih Atlası Çalışmaları
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 261-322 · DOI: 10.37879/belleten.2012.261
Özet
Tam Metin
Türk haritacılık ve coğrafyacılık çalışmalarının geçmişi oldukça eski dönemlere gitmesine rağmen, bugüne ulaşan en eski örnekler XV. yüzyıl başlarına aittir. Türk/Osmanlı haritacılık ve coğrafyacılık tarihi incelendiğinde, dünyada olduğu gibi atlaslardan önce, tek haritaların hazırlanmış olduğu görülecektir. İstenilen konuya göre hazırlanan bu haritalar, zamanla yan yana getirilerek bir araya toplanmıştır ki, böylece, 'atlas' tarzında eserler ortaya çıkmıştır. Bu tarzda hazırlanan ilk örnekler arasında, adına atlas denilmese de, içerisinde bulundurduğu bir dizi harita nedeniyle Türk haritacılık tarihindeki ilk atlas Piri Reis'in 'Kitab-ı Bahriyye' isimli eseridir. Bu çalışma, kendisinden sonra ve XX. yüzyıl başlarında hazırlanan ilk tarih atlasına kadar olan eserler gibi bir 'coğrafya atlası'dır. Piri Reis'ten sonra bu tarz eser hazırlayanlar arasında Matrakçı Nasuh, Ali Macar Reis, Katip Çelebi, Ebubekir Behram ve İbrahim Müteferrika en önde gelen isimlerdendir. Bilindiği üzere, 1839 yılında başlayan Tanzimat dönemi, Osmanlı tarihinde hemen her alanda bir yenileşme/modernleşme ve batılılaşma dönemidir. Bu yenileşmelerden payını alan konulardan biri de Osmanlı bilim/eğitim sistemi olup, yeni bilim/eğitim kurumları, yeni sistemler, ders kitapları, yardımcı araç-gereçler ilk defa bu dönemde ortaya çıkıp yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu bağlamda coğrafya ve haritacılıktaki gelişmelere de bağlı olarak, tarih derslerinde görülen yeniliklerden biri Türkiye'de ilk defa 1910 yılında Mehmed Eşref tarafından hazırlanan tarih atlasıdır. Mehmed Eşref ile başlayan tarih atlası hazırlama geleneği, 1915 yılında Abdülkerim Nadir, 1931 yılında 'Türk Tarihinin Anahatları' atlası, 1951 yılında F. R. Unat ile devam etmiş ve özellikle 1980'den sonra çeviri atlasların da devreye girmesiyle biraz daha ivme kazanarak bugüne ulaşmıştır. Bu çalışmada, ilk coğrafya atlaslarından başlayarak kısa bir tarihi arka plan verildikten sonra, Türkiye'de ilk tarih atlaslarının ortaya çıkışı ve bugüne kadar olan gelişimi ele alınacaktır. Bu gelişim mümkün olduğunca dünyadaki tarih atlasları çalışmaları ile karşılaştırmalı bir şekilde yapılacak ve Türkiye'deki çalışmaların gecikmesi, dünyadan kopukluğu ve dünyaya eklemlenme gayretleri, örnekleri, sebepleri ve sonuçlarıyla birlikte incelenecektir.
Osmanlıdan Günümüze Yer Adları
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 147-166 · DOI: 10.37879/belleten.2012.147
Özet
Tam Metin
Yer adları, dilbilimci ve coğrafyacılar kadar tarihi coğrafya araştırmaları yapan tarihçiler için de son derecede önemlidir. Zaman içinde haritadan silinmiş yerleşme yerleri gibi ismi değiştirilmiş olan yerlerın de tesbiti büyük güçlükler yaratır. Bazı yerleşme yerleri çift isimlidir ve zamanla bunlardan biri tamamen unutulmuş, diğeri kullanılır olmuştur. Bazı isimler ise idari makamlar tarafından isim değişikliklerine uğratılmıştır. Bu isim değiştirme keyfiyetine Osmanlı Devleti zamanında da kısmen rastlanmakla beraber cumhuriyet devrinde çok daha ciddi bir biçimde ele alınmış ve özellikle 1950'li yıllarda birçok yerleşme yerinin ismi değiştirilmiştir. Bu değiştirmelerde gerekçe olarak yabancı menşe'li isimlerin Türkçeleştirilmesı gösterilmiş olmakla birlikte maalesef tamamen Türkçe olan Oğuz boylarından Çepni ve Çavuldur gibi bazı isimlerin de, araştırma yapılmadan değiştirilmesi yoluna gidilmiştir. Daha sonra bu konuda yapılan hata fark edilip durdurulmuştur. Her ne kadar değiştirilen isimler, İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan Köylerimiz adlı eserlerde eski ve yeni adları belirtilmek üzere verilmişse de bunlarda bile değiştirilen bütün isimleri bulmak mümkün olmayabilmektedir. Dikkat çeken bir husus da, değişikliğin köy adlarında yapılması, antik devirlerdeki şehir adlarının Türk hançeresine uydurulmuş şekillerinin muhafaza edilmiş olmasıdır. Maamafih Türkçeleştirmenin istisnasına da rastlanmaktadır. Grekçe menşeli Menderes adının Türkçe ve son derecede manalı olan Cumaovası'nın yerine konulmasını buna örnek olarak göstermek mümkündür. Bu da isim değiştirmelerin araştırılmadan ve üzerinde düşünülmeden yapıldığını ortaya koymaktadır. İsim değişikliklerinden nasibini alan yerler köylerden ibaret değildir. Mahalle ve sokak adlarında da değişiklikler yapılmış ve yapılmaktadır. Sonuç olarak denilebilir ki, bu araştırılmadan yapılan değişiklikler sadece araştırıcıların çeşitli zorluklarla karşılaşması bakımından değil fakat daha da mühimi tarihimizle olan bağlarımızı koparmaları açısından da son derecede mahzurludur.
Heybeliada Bahriye Mektebi ve Türk Eğitim Tarihindeki Yeri
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 167-206 · DOI: 10.37879/belleten.2012.167
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti askeri alandaki mağlubiyetlerden dolayı batıyı takip ihtiyacı hissetmiştir. Bu amaçla ordu ve donanmaya nitelikli eleman yetiştirmek için Avrupa usulünde eğitim kurumları olan mühendishaneler kurulmuştur. 1770 senesinde yaşanan Çeşme faciasından sonra kurulan Mühendishane-i Bahri-i Hümayun bu teşebbüslerin ilkini oluşturmuştur. Fakat uzun sayılabilecek bir dönem buradan istenilen fayda sağlanamamıştır. Osmanlı Devleti'nde denizcilik eğitimine verilen önem bununla da sınırlı değildir. Osmanlı Devleti özel Bahriye Mekteplerinin açılmasına da müsaade ederek nitelikli eleman ihtiyacını gidermeye çalışmıştır. Sultan III. Selim döneminden sonraki yıllarda Sultan II. Mahmut döneminde 1830'lara kadar mektep neredeyse unutulmuş durumdadır. Sultan II. Mahmut ve özellikle Tanzimat dönemi pek çok alanı etkilediği gibi Mekteb-i Bahriye'yi de etkilemiş, mektepte yeniliklere yol açmıştır. Mektebe 1830'larda el atılmış ve mektebin 1851 senesine kadar Heybeliada'ya taşınmasına imkan sağlayacak faaliyetlere girişilmiştir. Bunun neticesinde mektep Heybeliada'ya yeni bir binaya taşınmış, yeni ve daha düzenli bir eğitime kavuşmuştur. Mektep Nazırı Patrona Mustafa Paşa tarafından 1848 senesinde hazırlanan layiha mektep tarihinde eğitimin ilerlemesi adına bir dönüm noktasıdır. İşte bu çalışmada Heybeliada Bahriye Mektebi'nin tarihsel süreç içerisinde geçirdiği değişim ve dönüşümlere arşiv belgeleri ve birinci el kaynaklar ışığında değinilmeye çalışılmıştır.