3787 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3787
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 3787
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 271
- Osmanlı İmparatorluğu 172
- Türkiye 148
- Türkler 137
- Osmanlı Devleti 135
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 111
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 98
ANNELIESE PESCHLOW-BINDOKAT, Feldforschungen im Latmos, Milet Band III, 6, 2005, 62 sayfa, 129 levha, 4 plan. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 253-258
Özet
Milet dizisi 3. serisinin 6. cildi olarak yayınlanan bu çalışma, adını bölgedeki Beşparmak (Latmos) Dağı'ndan alan ve Hellenistik dönem kenti Herakleia'nın öncülü olan Latmos yerleşimini konu almaktadır. Latmos bölgesindeki ilk arkeolojik incelemeler 1905 yılında Theodor Wiegand tarafından, Milet kazıları kapsamında gerçekleştirilmiş ve sonuçları yine Milet dizisinde yayınlanmıştır. I. Dünya Savaşı dolayısıyla kesintiye uğrayan çalışmalara 1974 yılında yeniden başlanmıştır. Herhangi bir kazı çalışması gerçekleştirmeden, sadece yüzeyde görünür halde bulunan kalıntıların belgelenmesi ve değerlendirilmesinin amaçlandığı bu yeni dönem çalışmaları 1976-1979 yılları arasında Alman Araştırma Kurumu (DFG) tarafından finanse edilmiş olup 1984'den beri Alman Arkeoloji Enstitüsü (DAI) tarafından desteklenmektedir. incelenen eser, Latmos yerleşmesini keşfeden mimar Fritz Krischen'e adanmıştır. Krischen, Herakleia surları hakkındaki çalışmasında bu alanda Herakleia kentine ait erken dönem yerleşiminin olabileceğini belirtmiş ve bu görüşü son yıllarda gerçekleştirilen arazi çalışmaları sırasında günümüz araştırmacıları tarafından doğrulanmıştır.
Akdeniz Sosyal Tarihinin Bir Kaynağı Olarak Kahire Genize Vesikaları
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 227-242
Özet
Tam Metin
Klasik Ortaçağ Akdeniz ülkeleri tarihi üzerinde çalışanlar, bu dönemlere ait, İslâm ülkelerindeki arşivlerin yokluğundan şikâyet etmektedirler. Avrupa'da, kilise, feodal lordlar, şehirler ve loncalar gerek mülkiyet hakları gerekse başka maksatlarla vesikalarını muhafaza etmişlerdir. Bu dönem için, İslâm ülkelerinde, bu türden hiçbir vesika bulunmamaktadır1. Şimdi artık, siyasi tarihin ana hatlarını ve yönetici sınıfın hayatını bir dereceye kadar arkeoloji, epigrafi ve meskûkâtla desteklenen yazılı kaynaklarla, meselâ tarihî binalar, alet-edevat, kitabeler ve meskûkâtın yardımıyla yeniden inşa etmek mümkündür. Bununla beraber, özellikle orta ve aşağı sınıfları ve sosyal ve ekonomik tarihi, mektuplar, senetler ve bu sınıfa mensup şahıslardan gelen kayıtlar gibi vesikaların yardımı olmadan çalışmak çok zordur.
Hanedân-ı Saltanat Nizamnâmesi ve Uygulanması
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 181-226
Özet
Tam Metin
Osmanlı hanedan üyelerinin sosyal hayatını, yaşayışını ve aile hukukuyla ilgili bazı meselelerini düzenleyen ilk nizamname 16 Kasım 1913 tarihinde çıkarıldı. Nizamname, hanedan azasını ilgilendiren birçok meseleyi etraflıca ele almaktaydı. Düzenlemede yer alan hususların önemli bir kısmı teamül-ü kadimden olup bazıları ise kendi devrinde ortaya çıkan bir takım sorunların çözümüne yönelik yeni konulardı.
İzmir Bölgesi Orta Tunç Çağı Seramiği
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 1-70 · DOI: 10.37879/belleten.2010.1
Özet
Tam Metin
Anadolu M.Ö. 2. binin başında Assurlu tüccarlarla birlikte yazıyı kullanmaya başlayarak yazılı tarihe geçmiştir. Orta Anadolu'da Assur Ticaret Kolonileri Çağı olarak, diğer bölgelerde ise Orta Tunç Çağı olarak tanımlanan bu dönemde, Anadolu'da şehir devletleri kurulmuştur. Bu dönemde yazıyı kullanmayan Batı Anadolu Bölgesi'nin siyasi yapısı ile ilgili bilgilerimiz henüz olmamakla birlikte, arkeolojik kazı ve araştırmalarda ortaya çıkarılan gerek mimari, gerekse seramik, maden ve diğer buluntular, bölgede çok gelişmiş bir kültürün yaşandığını ortaya koymuştur. Batı Anadolu'da özellikle son yıllarda İzmir'de yoğunlaşan kazılar, Batı Anadolu Orta Tunç Çağı kültürünün tanımlanmasında önemli rol oynamıştır.
Batı Anadolu’da Çekirge Felâketi (1850-1915)
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 127-180 · DOI: 10.37879/belleten.2010.127
Özet
Tam Metin
İnsanoğlu, tarih boyunca hayatını tehdit eden değişik doğal afetlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu felaketleri, yer, atmosfer ve biyolojik kökenli olarak sınıflandırmak mümkündür. Yer kökenli olanlara deprem; atmosfer kökenli olanlara don, dolu, sel, soğuk, yıldırım, kuraklık, sis, aşırı kar; biyolojik kökenli olanlara da salgın hastalıklar ve zararlı haşerelerin sayısındaki aşırı artış örnek olarak verilebilir1 . Bu afetlerden bir kısmı sadece belirli bir coğrafya ile sınırlı kalırken bir kısmı da geniş alanlara sirayet ederek tahribata sebep olabilmektedir. Felaketlerden bazısı can, bazısı mal kaybına neden olurken, bazısı da her iki türden kayıplara yol açabilmektedir.
Pljevlja'da (Taşluca) Nüfusun Yapısı -15. Yüzyılın İkinci Yarısı ve 16. Yüzyıl-
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 113-126 · DOI: 10.37879/belleten.2010.113
Özet
Tam Metin
Bu çalışmada amaç, 15. yüzyılın ikinci yarısı ve 16. yüzyıl Osmanlı tahrir defterlerine dayanarak Pljevlja'nın Plyevlya 1 demografik gelişimini ve söz konusu dönemde nüfusun dinsel ve üretimsel yapısını ortaya koymaktır2. Pljevlja, 15. yüzyılın sonlarında3, Dubrovnik'ten İstanbul'a giden önemli ticaret yolu olan Carigrad İstanbul karayolunun geçtiği bölgede kurulmuştur4. Bu mevki onun, Ortaçağ Bosna Krallığında ve daha sonra Osmanlı Devleti'nde, Adriyatik kıyılarıyla ve Niş ve İstanbul karayolu üzerinden geniş bir ticarî merkezler yelpazesiyle milletlerarası temasını sağlamıştır.
Karadeniz’de İlk Ruslar ve Şarkel’in İnşası
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 71-112 · DOI: 10.37879/belleten.2010.71
Özet
Tam Metin
Elimizde 830'ların sonundan bahseden dört kaynak ve iki haber var. Bu haberler ilk bakışta birbiriyle alakasız görünüyor, yan yana koyunca da çelişiyorlar. Ama ikisini birlikte düşünmemiz lazım. Birinci haber Hazarların Don nehri üzerinde Bizans yardımıyla Şarkel1 adlı bir kale yaptırdıkları iddiasını içeren Bizans iddialarıdır ve üç eserde geçer.
XIX. Yüzyılda İstanbul’a Göçü Önlemek İçin Alınan Tedbirler: Men-i Mürûr Uygulaması ve Karşılaşılan Güçlükler
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 739-754
Özet
Tam Metin
XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren aşırı nüfus artışı İstanbul'un gündemini meşgul etmeye başlamış ve bu durum ilerleyen asırlarda daha ciddi bir mesele haline gelmiştir. İstanbul nüfusunun aşırı artışının, bu meselenin gündeme geldiği dönemlerden itibaren çeşitli temel sorunlara yol açtığı düşünülmekteydi(1). İstanbul nüfusunun giderek kalabalıklaşması her şeyden önce şehirde ahlakî bozulmanın temel sebeplerinden birisiydi(2). Kalabalık nüfusun yiyecek ve su ihtiyacının giderilmesinin gittikçe zorlaşması ile birlikte hayat pahalılığının da baş göstermesi karşılaşılan başka bir sorundu. Bunun yanında şehirde soygun, adam öldürme ve dikkatsiz yapılaşmanın da etkisiyle yangın olaylarının artması yine kalabalık nüfustan kaynaklanan sıkıntılardı(3). İstanbul'da nüfusun aşırı derecede artmasının önemli sonuçlarından biri de şehirde güvenliğin zayıflamasıydı(4).
Sultan II. Abdülhamid Devri Camilerine Eskişehir Mahmudiye’den İki Örnek: Çarşı ve Hara Camileri
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 695-704
Özet
Tam Metin
Sultan II. Abdülhamid Devri, Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu'da en çok eser inşa ettiği dönemlerden biridir. Özellikle güçlü merkezi devleti temsil eden hükümet konakları, okullar, hastaneler, redif daireleri ve saat kuleleri, Anadolu kent ve kasabalarının çehrelerini değiştiren yapılar olarak ön plana çıkmaktadır(1). Merkezi devlet tarafından bilinçli olarak yürütülen, kentlerin yapısını değiştirmeye yönelik bu mimari tutum, Osmanlı'nın tebaasıyla kurduğu iletişimin en önemli aracı niteliğindedir. Verilmek istenen mesaj, Batılılaşan "güçlü" imparatorluğun yeni ideolojisinin yönetim biçimi olan "modern monarşinin", halka kabul ettirilmesidir(2). Bu anlamda, imparatorluğun sembolleri ile zenginleştirilmiş, Batılı Klasik mimarlığın egemen olduğu eklektik bir anlayışla oluşturulan "İmparatorluk üslubunun", söz konusu iletişimin, mimari dili olarak hizmet etmesi dikkat çekicidir.
1720 Tarihli Tahrir Defterine Göre Nakşa Adası’nda Yapılan Düzenlemeler ve Reâyânın Durumu
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 671-680
Özet
Tam Metin
Osmanlıların yeni fethettikleri bölgelerde var olan idârî yapının korunması konusundaki yaklaşımları nasıldı? Yeni fethedilen bölge halkı Osmanlı'nın bu uygulamasına karşı nasıl bir tutum sergiliyordu? Osmanlı tebaası hâline gelen ve mezhepleri farklı olan gayrimüslimlere karşı nasıl bir politika uygulanmaktaydı? 1720 tarihli tahrir defterinin başında bulunan ve bu makalenin konusu olan kânûnnâmede(1) bu soruların cevaplarının bulunabileceği kanaatindeyiz. Söz konusu belge, I. Süleyman döneminde fethedilen ve 1829 yılında Yunan Devleti'ne katılmasına kadar Osmanlı idâresi altında kalan Nakşa Adası'nda Osmanlı Devleti'nin yalnızca fetih öncesindeki dengeleri korumakla yetinmediği, hem adaletli yönetimi temin etmesi, hem de daha geniş kitleleri Osmanlı yönetimine bağladığını göstermesi ve uygulanan sosyal politikaları gün yüzüne çıkarması adına önem taşımaktadır.