3775 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3775
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 3775
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 270
- Osmanlı İmparatorluğu 172
- Türkiye 148
- Türkler 137
- Osmanlı Devleti 135
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 111
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 97
Geza Feher'in Ardından (1917-2005)
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 333-334
Özet
Eskiden Maramaros iline, bugün Ukrayna'ya bağlı Iza köyünde doğdu. Babası Bulgar Türkleri'nin, 7'nci ile 10'uncu yüzyıllardaki ilk Bulgar devleti tarihinin ve arkeolojik kalıntılarının ün kazanmış uzmanı idi. Budapeşte Peter Pazmany Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra doktora payesini Pecs şehrindeki Erzsebet Bilim Üniversitesi'nde hukuk alanında kazandı. 1942 yılının sonlarına doğru Diyanet ve Kültür Bakanlığı'nın bursuyla Türkiye'ye geldi. Harp uzayınca Türkiye'deki kalışı da uzadı. Bu arada Türk dilini öğrendi ve Osmanlı medeniyeti hakkında geniş bilgilere sahip oldu. 1948'de ülkeye döndü ve Macar Milli Müzesi'nde çalışmaya başladı. İlk dönemlerde Osmanlı tarihiyle alakalı bazı arkeolojik kazılara katıldı (Esztergom-Szenttamashegy, Erd-Ofalu).
M.Ö. I. Bin Yıl Asur-Anadolu İlişkilerinde Kilikya Bölgesi
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 1-26 · DOI: 10.37879/belleten.2006.1
Özet
Tam Metin
Kilikya; Akdeniz'e uzanan dağları, ovaları, vadileri, nehirleri, geçitleri ve yüksek platoları ile coğrafî bir çeşitliliğe sahiptir. Ayrıca, bölgenin Anadolu ve Suriye arasında bir köprü oluşturan konumu yanında, doğal zenginlik kaynakları da onun sosyal, ekonomik, kültürel, askerî ve siyasal gelişimine yön vermiştir. En eski çağlardan itibaren, Anadolu-Mezopotamya ilişkilerinde belirleyici bir rol oynadığı anlaşılan Kilikya, Asurluların Anadolu politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasında da, vazgeçilmez bir yere sahip olmuştur. İşte bu çalışmamızda, M.Ö. I. bin yıl Asur-Anadolu ilişkilerinde, Kilikya'nın yerini ve önemini gözler önüne sermeye çalışacağız.
Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 167-264 · DOI: 10.37879/belleten.2006.167
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nde ve hususiyle sarayda bulunan müneccimlerin başında bulunan kişiye "müneccimbaşı" denilmektedir. Müneccimbaşılık, arşiv belgeleri ve kaynaklardaki bilgilere göre, XV. asrın sonları ile XVI. asrın başlarında ortaya çıkmış bir müessesedir. Osmanlı sarayında bîrun erkânından olan müneccimbaşılar, aslen ilmiye sınıfına mensup, medrese mezunu kişiler arasından seçilmekteydi. XVI. yüzyılda Seydî İbrahim b. Seyyid, İshak Sadi Çelebi, Yusuf b. Ömer, Mustafa b. Ali, Takiyüddin-i Râsıd gibi kimseler müneccimbaşılık görevinde bulunmuşlardır. Mustafa b. Ali de astronomi ve coğrafya sahasında mühim bazı eserler telif etmiştir. Takiyüddin-i Râsıd da astronomi ve matematik sahasında çok sayıda önemli eser vermenin yanında İstanbul'da bir de rasathane açmış ve bazı gözlemlerde bulunmuştur. XVI. asırda müneccimbaşıların astronomi ve astroloji alanında saraya ait bir kısım görevleri bulunmaktaydı. Müneccimbaşılar XVI. yüzyıldan itibaren saray ve ileri gelen devlet adamları için takvim, imsakiye ve zayiçe gibi işler yapmaya başlamışlardır. Müneccimbaşıların en önemli vazifesi takvim hazırlamaktır. Takvimler 1800 senesine kadar Uluğ Bey Zîci'ne göre bu tarihten sonra da Jacques Cassini Zîci'ne göre hesap edilmiştir. Ayrıca her Ramazan ayından önce imsakiye hazırlanması ve zayiçe hazırlamak da müneccimbaşıların vazifeleri arasında bulunmaktaydı. Başta cülûs olmak üzere savaş, doğum, düğün, denize gemi indirilmesi, has atların çayıra salınması, padişahın yazlık ve kışlığına gitmesi gibi konularda müneccimbaşılar ve bazen müneccim-i sâniler uğurlu saat tespit ederlerdi. Başta padişahlar olmak üzere pek çok devlet adamı müneccimbaşıları zayiçelerine göre değerlendirmiş ve zayiçelerinin isabetli çıkması üzerine onlara ihsanlarda bulunmuşlardır. Bununla birlikte Sultan I. Abdülhamid ve III. Selim gibi uğurlu saate ve zayiçeye itimat etmeyen padişahlar da bulunmaktaydı. Ancak uğurlu saat uygulaması adet haline geldiği için bu padişahlar tasvip etmedikleri bu işin devam etmesine kerhen izin vermişlerdir. Diğer taraftan kuyruklu yıldızların geçişi, zelzele, yangın, Güneş ve Ay tutulmaları gibi önemli astronomi olaylarıyla fevkalade olayları da müneccimbaşılar takip eder ve yorumlarıyla birlikte saraya bildirirdi. Muvakkıthaneler gibi kurumların idaresi de bir bakıma müneccimbaşılara ait idi, bunun yanında Takiyüddin-i Râsıd rasathanesinin, Müneccimbaşı Hüseyin Hüsnü ve Müneccimbaşı Sadullah Efendi de Mekteb-i Fenn-i Nücum'un idaresiyle meşgul olmuşlardır. Ulema sınıfına mensup saray memurlarından olan müneccimbaşılar, Silahtar ağaya bağlı olan hekimbaşının maiyetinde bulunduklarından tayin ve azilleri de onun tarafından yürütülürdü. Tespit edildiği kadarıyla Osmanlı Devleti'nde otuz yedi kişi müneccimbaşılıkta bulunmuştur. Müneccimbaşılar ilmiye mensubu olduklarından dolayı müderrislik ve kadılık gibi vazifelerde bulunmuşlardır. XVI. yüzyıldan sonra belirli bir sisteme göre devam eden müneccim-başılık Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar devam etmiştir. Müneccimbaşı Hüseyin Hilmi Efendi'nin vefatına kadar gelen bu müessese, onun 1924 yılında vefatıyla yerine tekrar müneccimbaşı tayin edilmeyerek lağvedilmiş ve yerine 1927 senesinde baş muvakkıtlık makamı tesis edilmiştir.
Roma İmparatorluğu’nu Yöneten Suriyeli Kadınlar
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 63-82 · DOI: 10.37879/belleten.2006.63
Özet
Tam Metin
Roma'nın Severuslar hanedanı dönemi (İ.S. 192-235) tarihinin dikkat çeken önemli özelliklerinden birisi, imparatorluk yönetiminin Romalı olmayan yabancıların elinde kalmış olmasıdır. Bu sülalenin ilk imparatoru Septimius Severus, Afrika kökenliydi(1). Dilindeki Fenike aksanı onun bu yönünü özellikle vurgulamak için eskiçağ kaynaklarında anıldı(2). Roma imparatorluğunu yöneten diğer yabancılar, Syria Eyaleti'nin Emesa kentinde Güneş Tanrısı Elagabal'ın başrahipliğini yapan Iulius Bassianus'un iki kızı ve onlardan olan torunlarıydı. Septimius Severus öldükten sonra bu başrahibin kızları ve kız torunları imparatorluk yönetiminin en etkili isimleri oldular(3). Onlar yalnızca yabancı olmalarıyla değil, aynı zamanda kadın olarak imparatorluk yönetiminin etkin isimleri olmalarıyla da önemlidirler. Çünkü Romalılar, kısmen öne çıkan Nero'nun annesi Agrippina hariç, devlet yönetiminde kadın etkinliğine alışık değildiler.
Tonyukuk Yazıtı’nda Geçen Ek Tag Üzerine
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 83-94 · DOI: 10.37879/belleten.2006.83
Özet
Tam Metin
Eski Türk Yazıtlarının ilk kez okunuşundan bu yana yüzyıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen yazıtlardaki bazı sorunlar hâlledilebilmiş değildir. Özellikle yazıtlarda geçen coğrafi adlar hem tarihçileri hem de dilcileri ilgilendirmiştir. Bu yazıda Tonyukuk Yazıtı'nda geçen Ek Tag ile Menandros'tan nakledilen ve Bizans kaynaklarında geçen Ek Tag'ın aynı yer olup olmadığı incelendi. Sonuç olarak her iki adda yalnızca bir ad benzerliği olduğu ortaya konmaya çalışıldı. Her iki yer adının birbirinden farklı olduğu ve Tonyukuk Yazıtı'nda geçen Ek Tag'ın Alay dağlarının batısında bir yer olduğu önerisi dile getirildi.
Tarihi Erzurum Kenti Üç Kümbetler ve Çevresinde Bir Analiz Çalışması
Belleten · 2005, Cilt 69, Sayı 256 · Sayfa: 841-858
Özet
Tam Metin
Günümüzde kentlerin ve dolayısıyla kentsel mekanların yaşadığı ve giderek artmakta olan sorunlar; özellikle hızla artan nüfus ve beraberinde gelen yoğun yapılaşma, çevre kirliliği, ekonomik güçlükler, sosyo-kültürel değişim vb. ana başlıklar altında toplanabilir. Kentlerin olumsuz büyüme ve gelişmeleri, toplumların yüzlerce yıllık birikim ve deneyiminin sonucunda sahip oldukları ve kentlerin genel karakterlerini kazanmalarında önemli rol oynayan tarihi-geleneksel çevreleri doğrudan etkilemektedir. Kuban'ın, toplum sadece bugünü ve yarını ile değil, bütün geçmişi ile tanınıyorsa, geçmişin en görkemli ve kesin görüntüsü bütün bir kent dokusunda yaşar, ve Özer'in, değişme, gelişme, yeni aşamalar, bir toplumun, sağlıklı bir toplumun kaçınılmaz yoludur. Ancak, bu yol geçmişimizin değerlerine eğilmeyi, onların yaratılmalarındaki bileşenleri gözden geçirmemeyi gerektirmez. Geçmişimizin ürünlerini, onların yaratılma ortamlarını açıklıkla ortaya koymak, üstelik gelecek için aydınlık bir yol bulmayı da kolaylaştırır, şeklindeki açıklamaları tarihi ve geleneksel çevrelerin önemini daha iyi vurgulamaktadırlar.
İbn Sina'nın Mineroloji Çalışmaları
Belleten · 2005, Cilt 69, Sayı 256 · Sayfa: 801-824
Özet
Tam Metin
Genellikle yer ve yerin yapısı ile ilgili bilgilerin simya, kozmoloji ve felsefe eserlerinde yer aldığı belirlenmektedir. Doğal olarak evrenin yapısı ile ilgilenen düşünür ve bilim adamları, aynı zamanda yer, yerin yapısı ve onun oluşumu ile de ilgilenmek zorunluluğunu hissetmişlerdir. Yeri ve onun yapısını evren ve yer ilişkisi içinde belirlemeye çalışan astronomların yanı sıra, filozoflar, makrokosmos ve mikrokosmos anlayışı içinde değerlendirmişlerdir. Örneğin doğa felsefesi dediğimiz konu ile ilgilenen filozofların eserlerinde bu açıklamaları görmek mümkündür. Gerek doğuda, örneğin Çin'de doğa felsefesi içinde (5 element ve yin-yang prensibi ile açıklanan doğa felsefesini müteakip, yer ve yerin oluşumu açıklanırken, ona bağlı olarak, minerallerin oluşumları da ele alınıp, incelenmiştir.) gerekse batıda, örneğin Antik Yunan'da doğa filozofları yerin oluşumu ile ilgilenmişler, ve yeryüzünde olup biteni açıklamak zorunluluğunu hissetmişlerdir.
Kültepe'de Bulunmuş İki Antlaşma Metni
Belleten · 2005, Cilt 69, Sayı 256 · Sayfa: 759-780
Özet
Kültepe-Kanis karumunda ortaya çıkarılan ve büyük bir kısmı Asurlu tüccarların ticari faaliyetlerini ihtiva eden belgeler arasında, seyrek de olsa, son derece önemli tarihi, idari ve hukuki belgeler de bulunmaktadır.Başta Akadlı Sargon'la ilgili tablet (Kt.j/k 97) olmak üzere, arka arkaya tespit edilen limu listeleri, Mama kralı Anum-Hirbi'nin Kanis kralı Warsama'ya gönderdiği mektup (Kt.g/t 35) ile Harsamna kralı Hurmeli'ye hitaben yazılmış diğer bir mektup (Kt.01/k 217) ve burada işlediğimiz iki antlaşma metni ilk akla gelen örneklerdir.
İdris-i Bitlisî'nin Heşt Bihişt'inin İki Tip Nüshası Üzerine Bir İnceleme
Belleten · 2005, Cilt 69, Sayı 256 · Sayfa: 859-896
Özet
Tam Metin
Osmanlı'nın ilk dönemlerine ilişkin kaynaklar içinde XVI. yüzyıl başlarında İdris Bitlisi tarafından Farsça olarak yazılan Heşt Bihişt (Sekiz Cennet) adlı kroniğin özel bir yeri vardır. Bu eser, başta Tacü't-tevârih'in yazarı Hoca Sadeddin olmak üzere sonraki Osmanlı tarihçilerince belli başlı kaynak olarak kullanılır, Hammer'in değerlendirmesinden bu yana da, önemli bir kaynak olarak tanınır. Öte yandan V. L. Menage, 1962 yılında, Heşt Bihişt'in fazla değerli olmadığını ileri sürmüş, ancak, aynı zamanda, bu kronikte Aşıkpaşazâde, Neşri v.s, tarihlerinde kullanılmayan ve bu yüzden bugüne kadar asıllarına ulaşılamadığı için kullanılmayan eski Osmanlı kaynaklarındaki kayıtların kullanıldığını onaylamıştır. Böylece Osmanlı'nın ilk dönemleri üzerine araştırmalar için, özellikle bu döneme âit kaynakların çok az olduğu hesaba alındığında, Heşt Bihişt'in hiç de ihmal edilemediği açıktır.
Lozan Konferansı'nda Nüfus Tartışmaları
Belleten · 2005, Cilt 69, Sayı 256 · Sayfa: 1015-1046
Özet
Tam Metin
Cumhuriyet yönetiminin, eğitim kurumu aracılığı ile genç kuşaklara bazı şeyleri iyi öğrettiği gözlemlenmektedir. Bunlardan ilki Sevr Antlaşması'nın ulusun yok oluş belgesi, Lozan Antlaşması'nın ise kurtuluş ve yeniden yapılanma belgesi olduğudur. Ne var ki, her iki antlaşmaya taraf ülkelerin konferans dönemi ve öncesindeki tutumları, davranışları konusunda genç kuşaklara yeterli bilginin aktarıldığını söylemek güçtür. Öte yandan her iki antlaşmanın arka planındaki olaylar üzerine tarafların gelecekte yapabileceği tartışmalar, takınacakları tutumlar üzerine tarihi belgelere dayalı bilgi üretimi de yeterince yapılmamıştır. Bunun günümüzdeki çarpıcı örneği nüfus konusu üzerine yapılan tartışmalarda görülmektedir.