3775 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3775
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 3775
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 270
- Osmanlı İmparatorluğu 172
- Türkiye 148
- Türkler 137
- Osmanlı Devleti 135
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 111
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 97
A.L. MACFIE, Orientalism: A Reader, Edinburg University Press, Edinburg 2001, 8+365+9 sahife [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 248 · Sayfa: 215-216
Özet
"Orientalizm" genel anlamda geleneksel "Doğu bilimleri" olarak anlaşılırken XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bir başka deyişle koloniyalizmin sona ermeye başlamasıyla yeni bir anlam çerçevesi kazanmıştır. Buna göre yeni dönemde Orientalizm teknik bir ifade olmaktan çıkarak, doğu ve batı ikileminde batı ve batı emperyalizminin hayat anlayışı, doğu toplumları veya daha ziyade İslam toplumlarına karşı geliştirilen bir tavır, bir ideoloji olarak takdim edilmeye ve anlaşılmaya başlanmıştır. Bir bakıma hakim Batının Doğuya karşı politikalarının meşrulaştırma gayretlerini de içeren bu yaklaşım tabiatıyla pek çok hararetli tartışmaların da konusu olmuş ve olmaya devam etmektedir.
Byc kobietac w oriencie. Praca zbiorowa pod redacja, Barbary Grabowskiej, Ewy Machut-Mendeckig. Warszawa: Wydawnictwo Akademickie, Dialog 2001, 274 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 248 · Sayfa: 209-210
Özet
Varşova Akademik Dialog Yayınevi'nden 2001 yılında çıkan "Orient'te Kadın Olmak" başlıklı bu kitap, Danuta Chmielowska, Barbara Grobowska ve Ewa Machut Mendecka'nın redaksiyonu altında hazırlanmış. Her biri kendi alanında uzman, akademik kariyeri olan 16 değişik yazar tarafından vücuda getirilen bu kitap, yazarlarının uzmanlık alanlarında yazdıkları iki genel bölümden oluşmakta. Birinci bölümün başlığı: Antik Çağdan Modern Çağa. İkinci bölümün başlığı ise: Edebiyatta Kadının Portresi.
Ankara 1924 Lörcher Planı Raporu
Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 248 · Sayfa: 153-192 · DOI: 10.37879/belleten.2003.153
Özet
Tam Metin
Ankara'nın erken cumhuriyet dönemi planlama kararları ve belgeleri üzerinde yaklaşık üç yıldır yapılmakta olan inceleme çalışması ve arşiv araştırmaları, bugün iyi bir noktaya gelmiş bulunuyor. Ne yazıktır ki, başkentlik kararının alındığı 13 Ekim 1923 tarihinden sonra, Ankara şehrinin yönetimi, Ankara'da başkente özgü bir yönetim arayışı ve belediyeciliğin kurumsallaşması, ilk belediye yılları, ilk plan arayışları ve bulguları, bugüne kadar çok fazla araştırılmamıştı. Yaklaşık 80 yıl sonra bu yazının ekindeki raporun da kilit taşlarından birini oluşturduğu araştırma, bir dönüm noktasını, bir uğrak noktasını haberleyen çarpıcılıkta.
Köşk Höyük'den Erken Kalkolitik Çağa Ait Bir Yapı
Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 248 · Sayfa: 13-44 · DOI: 10.37879/belleten.2003.13
Özet
Tam Metin
Değerli meslekdaşımız Prof.Dr. Uğur Silistreli'nin vefatı üzerine ara verilen Köşk Höyük kazılarına, Niğde Müzesi adına 1995 yılında tekrar başlanmıştır. Dr. Silistreli tarafından açığa çıkarılan mimari ve küçük eserler, onun anısına ekibimiz tarafından hazırlanmakta olan Köşk Höyük I adlı kitapta yayımlanacaktır. Bu makalenin konusu ise 1995 - 1996 yıllarında açığa çıkarılmış, I. kata ait iki evreli bir ev ve buluntularıdır.
Bronz Tablette (Bo 86/299) Geçen NA₄ ḫekur SAG.UŠ "türbe" Yapısı Üzerine
Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 248 · Sayfa: 1-12 · DOI: 10.37879/belleten.2003.1
Özet
Tam Metin
Bronz tabletin 1986 yılında keşfi ve 1988 yılında H. Otten tarafından yayımlanması ile, Tarḫuntašša ve Ĥulaia Nehri Ülkesi problemi konusunda pek çok sorun çözülme aşamasına gelmiştir. Buna karşılık tablette çözülemeyen bir kısım problem varlığını hâlâ devam ettirmektedir. Bu problemlerden biri de NA₄ ḫekur SAG.UŠ yapısıdır.
Hititçe Çivi Yazılı Belgelere Göre Çoban
Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 765-788
Özet
M.Ö. II. binyılda Anadolu'da çok önemli bir siyasal güç olarak ortaya çıkan Hititler, bu dönem dünyasının en çok dikkati çeken kültürlerinden birini de ortaya koymuşlardır. Hitit Devleti'nin ilk kez ortaya çıktığı yer, Hitit kültürünün izlerine bugün en yoğun olarak rastlanan bölge olan Kızılırmak'ın çizdiği geniş kavsin içinde kalan topraklardır. Bu merkez alandan hareketle Hititler, Anadolu'nun her yönünde siyasal ve askeri faaliyetlere girişmişler, devletin sınırlarını bu yönlerde genişletmişlerdir. M.Ö. XII. yüzyıl başlarındaki Hitit Devleti'nin yıkılışına dek Anadolu'nun pek çok yerinde ve ondan sonra biraz daha değişik kimliklerle Anadolu'nun güneyi ve güneydoğusunda Hititler'in izlerini takip edebilmekteyiz.
The Wounded Turks and the Fall of Damascus, 1 October 1918
Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 931-942
Özet
Tam Metin
At 6 a.m. on 1 October 1918, Feisal's forces entered Damascus. All day and night they flowed into the Omayade capital and started looting and killing, particularly Turkish soldiers who were wounded and sick. British units remained outside the city. The new Arab administration proved unable to keep order. One particularly gruesome incident was the looting of the main Turkish hospital. It contained between 600 to 800 wounded. Many of them died. The Turks had no cover for the sick. Few of the men had blankets; they had no medical organisation. There were no drugs, bandages, or food fit for sick men; no sanitation. Very little assistance could be obtained from the local Arab authorities in Damascus. They were indifferent to human suffering. However, the wounded Turks left in Damascus suffered not just because of Arab logistical problems, but also because the political need to exclude the British units from Damascus left the sick and wounded Turks bereft of care. The British re-occupied the Turkish military hospitals after four days' Arab control as the Turkish wounded were receiving no care. They then set about cutting the death rate from 70 to 15 a day. The patterns of military administration in Damascus were supposed to follow international practice as prescribed in the Fourth Convention Concerning the Laws and Customs of War on Land signed at the Hague in the Netherlands on 18 October 1907 and entered into force on 26 January 1910, to which both Britain and the Ottoman Empire were parties. The British clearly disregarded the general rules on the occupied enemy territories as defined by this convention. It was essential to obey the main rules of military occupation. Therefore the neglect of the Turkish hospitals in Damascus by British forces, was, to say the least, unlawful. The poor conditions for the wounded Turks were a direct result of the British army being instructed to promote an Arab administration in Damascus. The French looked upon this British connivance with indignation. Paris accused London of hiding behind the façade of Arab nationalism to undermine French influence in Syria. During the war Britain had already in the Sykes-Picot Agreement recognised French interest in Syria. In terms of international politics it must have been that the Turkish sick and wounded were marginal to the central objective of giving the impression that Feisal's Arabs were in charge. Turks suffered as a result of British realpolitik.
Kaynak Kritiği ve Tehcir Olayında Belge Tahrifatı -Johannes Lepsius Örneği-
Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 967-984
Özet
Tam Metin
Atatürk'ün "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır" sözü, tarih metodolojisi açısından irdelendiğinde, adeta bugünkü Avrupalıların "Ermeni meselesine" bakış açıları göz önünde bulundurularak söylenmiş gibidir. Tarih yazıcısı, çalışmalarının yöntemsel ve felsefi eleştirisine subjektif bir eğilim ile yaklaşmak yerine, tarih metodolojisinin ortaya koyduğu araştırma tekniklerine güvenmeyi tercih eden kişi olduğu ölçüde bilimsel olur. Bilimsel ölçünün iki temel öğesi olan gerçeklik ve kaynak belirtme meseleleri ise tarih ilmi araştırmalarındaki can alıcı noktayı teşkil etmektedir. Tarihçi, özünde bu iş ne denli güç olursa olsun, geçmişteki insanların eylem, düşünce ve harekete geçirici nedenlerini, kendi mevcut inançlarına doğrudan başvurmadan, bilimsel anlamda kavrayabilmek için çaba göstermek zorundadır.
Osmanlı Medrese Geleneğinin Doğuşu
Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 849-904
Özet
Osmanlı medreseleri tarihi üzerine birinci el kaynaklara dayalı ilk ciddi çalışmayı -Osmanlı devlet teşkilatı konusunda olduğu gibi Osmanlı tarihinin geneli bakımından da- başlatan, rahmetli İsmail Hakkı Uzunçarşılı olmuştur. Onun 1965'te yayınlanan Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı adlı eseri bu konunun da öncüsü olmuştur. Uzunçarşılı bu eserinde Osmanlı medreselerini daha çok "teşkilat" açısından değerlendirmiştir. Eserinin medreselere ayrılan seksen sayfalık kısmında İstanbul'un fethinden önceki dönemi çok kısa şekilde (2.5 sayfa) ele almış, ardından Fatih'in Sahn-ı Seman medreseleri ile Kanûni'nin Külliyesi'ndeki medreseleri, vakfiye metinleri, kronikler, bazı arşiv belgeleri ve öğrencilerine daha önce yaptırmış olduğu akademik ödevlere dayalı olarak incelemiştir. Uzunçarşılı eserinde, medreselerin derecelerini, hiyerarşik düzenlerini ve müderrislerin tayin ve terfi usullerini ele alarak üzerinde uzun uzadıya durmuş ve bu konulan geniş arşiv malzemelerine dayalı olarak irdelemiştir. Uzunçarşılı ayrıca, medreselerde okutulan dersleri ve ilgili diğer konuları toplu şekilde incelemiş ve onlar hakkında önemli bilgiler ve referanslar sunmuştur.
Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan'ın İstanbul'u Ziyareti ve Türkler'in Tarihteki İlk Uçuş Denemesi (1162)
Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 839-848
Özet
Tam Metin
Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud'un 1155 yılında ölümü üzerine tahta oğlu II. Kılıç Arslan geçti. Bu olay, Türkiye Selçukluları karşısında kaybettiği toprakları geri almaya çalışan Dânişmendli Yağıbasan'ı harekete geçirdi. Yağıbasan, Bizans İmparatoru Manuel Komnenos'un Sultan II. Kılıç Arslan aleyhinde kurduğu ittifaka da katılarak imparatorun yardımını temin etti. Bizans imparatoru Manuel Komnenos, Musul Atabegi Nureddin Mahmud Zengi, Dânişmendli beyleri Yağıbasan, Zülkarneyn ve Zünnun, Sultan II. Kılıç Arslan'ın kardeşi Ankara ve Çankırı Meliki Şâhinşâh gibi Türkiye topraklarında hâkimiyet icra eden hükümdarların oluşturduğu ittifak karşısında, tahtını korumakta zorluk çeken Sultan II. Kılıç Arslan, bu birliği mutlaka dağıtmalıydı. Aksi takdirde bu ittifaka karşı başarı kazanması mümkün değildi.