381 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Son 10 yıl
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Birinci Dünya Savaşı’ndan Önce Hınçak Partisi’nin İki Kongresi ve Savaş Kararı

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 307 · Sayfa: 1007-1033 · DOI: 10.37879/belleten.2022.1007
Tam Metin
Ermenilerin dünya genelinde önemli siyasi teşekküllerinden olan Hınçak Cemiyeti, Osmanlı Devleti’ne karşı illegal bir yapıda doğmuş ve gelişmiştir. İkinci Meşrutiyetin ilanıyla siyasal bir parti hâline dönüşen ve legal hâle gelen Hınçak Cemiyeti, Balkan Savaşları sırasında Doğu Anadolu ıslahatı konusunda Rusya ve İngiltere’nin destekleriyle Osmanlı Devleti’ne karşı eski eylemlerine dönme kararı almıştır. Bir yandan ıslahat meselesi bir yandan İttihat ve Terakki iktidarına olan güvenin sarsılması, cemiyetin öz-savunma için silahlanma çalışmalarında etkili olmuştur. 1913 Ağustos’unda Köstence’de gerçekleştirilen Hınçak Kongresi, Ermenilerin hızla silahlanması gerektiği ve İttihat ve Terakki Fırkası liderlerine karşı suikast düzenlenmesi kararlarıyla ön plana çıkmıştır. Bu karara itiraz eden İstanbul merkezli yapılanma ise 1914 Temmuz’unda İstanbul’da bir kongre düzenleyerek eski karara sadık kaldığını göstermek istemiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından hemen önce Hınçak Partisi’ne karşı Osmanlı Hükûmeti’nin aldığı takip kararları, tutuklamalar, yargılamalar ve gönüllü hareketinin doğuşunda Hınçak Partisi’nin etkisi, sevk ve iskân kararının alınmasında önemli bir etkendir. Hınçak Partisi’nin kongreleri ve savaş öncesi yargılamalar daha önce herhangi bir çalışmada ele alınarak incelenmemiştir. Hınçak Partisi’nin 6. ve 7. kongresine ve Birinci Dünya Savaşı’ndan önce bu fırkaya ait tutuklamalarla ilgili belgelerin ve yargılamalara ait tutanakların bir kısmı T.C. Genelkurmay Başkanlığı tarafından sekiz cilt hâlinde yayınlanmıştır. Bu belgeler ve tutanaklar Ermeni Sorununun önemli bir boyutunu göstermesi açısından önem arz etmekle beraber üzerinde tahlil ve değerlendirmelerin yapılması gerekmektedir. Bu çalışmada, Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce Osmanlı hükûmetlerinin Hınçak Fırkası ile ilişkileri ve soykırım iddialarının bir de bu çerçeveden ele alınması gerektiği üzerinde durularak, konu ile ilgili arşiv belgeleri ve yayınlanmış tutanaklardan istifade edilmiştir. Çalışmanın temel hedefi, 1915 olaylarının başlangıcı sayılabilecek, ancak gözden kaçırılan bir döneme tümevarım yöntemiyle açıklık getirebilmektir.

Serbest Cumhuriyet Fırkası Denemesinin Uluslararası Yansımaları: Türk Dış Politikasında Değişim Tartışması

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 307 · Sayfa: 1077-1116 · DOI: 10.37879/belleten.2022.1077
Tam Metin
Türk siyasal hayatındaki gelişmelerin uluslararası yansımaları akademik çalışmalarda ilgi gören bir konudur. Gerek Tanzimat ve Islahat Fermanları ile Kanun-i Esasinin ilan edilmesinin gerekse Cumhuriyet döneminin önemli siyasal gelişmeleri olarak çok partili siyasal hayata geçiş ve darbe süreçlerinin uluslararası ilişkiler boyutu literatürde çokça incelenmiştir. Serbest Cumhuriyet Fırkasını (SCF) uluslararası ilişkiler bağlamında ele alan yeterli sayıda çalışma ise bulunmamaktadır. Bu çalışma; SCF’nin Türk siyasal hayatındaki hikayesini belirli bir ülkenin arşiv belgeleri üzerinden incelemenin ötesinde, çeşitli ülkelerin arşiv kaynakları üzerinden karşılaştırmalı bir yöntemle uluslararası sistem içerisinde SCF’nin nasıl değerlendirildiği sorusuna eğilmekte ve konuya uluslararası sistemin yapısı bağlamında dış politika perspektifli bir cevap aramaktadır. Çalışmanın neticesinde Türkiye’de bir muhalefet partisinin kuruluşunun uluslararası alanda, ehemmiyeti Türkiye sınırlarını aşan bir siyasi hadise olarak değerlendirildiği sonucuna ulaşılmıştır. İki savaş arası dönemde uluslararası politika alanında etkin olan tüm aktörler tek parti sisteminin terk edilmesi ve SCF’nin kuruluşunu Türk dış politikasında, özellikle de Türk Sovyet ilişkilerinde önemli bir değişimin habercisi olarak değerlendirmişlerdir. Diğer taraftan SCF’nin uluslararası arenadaki yankılarının dönemin siyasal yapısına uygun bir biçimde alternatif dünya görüşleri ve ülkelerin kendi dış politika stratejileri dâhilinde oluştuğu ve bu noktada İngiltere, Fransa ve ABD ile Sovyetler Birliği, İtalya ve Almanya’nın SCF’ye bakışı arasında ciddi bir fark olduğu çıkarımına ulaşılmıştır. Çalışma içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Arşiv Belgeleri (Türk Diplomatik Arşivi-TDA), ABD Arşiv Belgeleri (NARA), İngiltere Arşiv Belgeleri (TNA), yayınlanmış SSCB arşiv belgeleri ve dönemin basınından yararlanılmıştır.

I. Dünya Savaşı’nda Hindistan’ın Kuzey Batı Sınır Eyaleti’nde İngiliz Karşıtı Hareketler ve Osmanlı Devleti’nin Etkisi

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 307 · Sayfa: 1035-1076 · DOI: 10.37879/belleten.2022.1035
Tam Metin
Kuzey Batı Sınır Eyaleti, İngiltere’nin Hindistan yönetimi tarafından 1901’de oluşturulmuş idari taksimatın bir parçasıdır. Bugün Pakistan sınırları içerisinde kalan ve Afganistan’a sınır olan Kuzey Batı Sınır Eyaleti I. Dünya Savaşı yıllarında İngiltere’nin savaş mobilizasyonunu zorlaştırıcı kimi isyan ve girişimlerinin parçası olmuştur. İngiltere bu bölgedeki hareketlerin güçlenmesini engellemek için bölgeyi takip ederek Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ndeki kabileleri ve onların liderlerinin sadakatlerini sağlamaya çalışmıştır. Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ndeki İngiliz karşıtı faaliyetleri iki temel faktörün güçlendirdiği tespit edilmiştir: İlki 19.yüzyılın son çeyreğinden itibaren güçlenen İngiliz karşıtı cihatçı faaliyetler kapsamındaki girişimler, ikincisi ise Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesiyle birlikte ilan edilen cihad-ı ekber kapsamında İngiltere’ye karşı savaşmaya davet edilmeleridir. Kuzey Batı Sınır Eyaleti Türk-Alman propagandasına iki yönden hedef olmuştur. Bunlardan ilki İran ve buradan Afganistan üzerinden yönelen propaganda ve ajitasyondur. Afganistan ile Hindistan arasındaki Kuzey Batı Sınır Eyaleti, Afgan Emirliği ve Emirliğin yönetimindeki sahada faaliyet gösterilerek Panislamik bir hareket kışkırtılmaya çalışılmıştır. İkincisi ise Hindistan olmuştur. Türk-Alman propagandası Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ne Hindistan üzerinden de ulaşmaya çalışmıştır. Dahası Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ne yönelik propaganda girişimlerinin İran ve buradan da Afganistan’a yöneltildiği de görülmüştür. I. Dünya Savaşı’nda İngilizlere karşı zaman zaman yükselişe geçen kabilelerin motivasyonları ve arka plandaki bağlantıları bu çalışma kapsamında ele alınmıştır. Çalışmanın kaynaklarını başta İngiliz arşiv kayıtları olmak üzere Türk arşiv kayıtları ve telif-tetkik eserler oluşturmaktadır.

Yerel ve Devşirme? İki Kimlik: Hemithea ve Eileithyia

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 427-467 · DOI: 10.37879/belleten.2022.427
Tam Metin
Çalışmanın amacı, Karyalı Bozburun Yarımadası’nın kuzey ve güneyinde (Bybassos ve Phoinix) karşımıza çıkan; iki farklı isim gibi görünmekle birlikte benzer işleve sahip Hemithea ve Eileithyia’nın bağlantısını, tanrıçalarla doğrudan ilişkili olan yazıt külliyatı (adak yazıtları), antik metinler, mitsel kurgular ve kısmen tarihsel coğrafyaya dayalı etimolojik olasılıklar ışığında sorgulamaktadır. Özellikle antik Akdeniz’de farklı lakaplar alan yeryüzü tanrıçalarıyla bağlantılı yerleşkelerin etimolojik ve topografik bağlamda irdelenen kökenleri göstermektedir ki Anadolu coğrafyasına yayılmış uzak hafızalar, gittikleri yerlerde ortak bazı kodların yansıması olmalıdır. Hatta farklı coğrafyalara ait olmalarına rağmen kutsiyet atfedilmiş olan sosyal buluşma/pazar işlevli ve “dişil” kimlikli kentçikler (Hemithea ile özdeş Kastabos ve Hemite yakınlarındaki Kastabala), böylesi bir hafızanın temsilcileri addedilebildiği gibi Anadolu’nun eski halklarının görünmeyen bağlarına (Geç Bronz Çağı’ndan itibaren) işaret ediyor dahi olabilir. Bozburun Yarımadası, Kilikya gibi görece uzak bölgelerdeki etnobotanik bulguların desteklediği bitkisel uygulamalardan anlaşıldığı gibi, tıbbi değeri yüksek flora zenginliğine bağlı olarak kendi çapında sağaltım ve sağlık alternatifleri sunan bir bölge olmalıydı. Sağlıkla ilişkisi kuzey ve güney sektörleriyle kısıtlı olmayıp orta alandaki Syrna ve Hydas gibi diğer tüm demoslarda çözümlerin sunulduğu bir bütün olarak ele alınmalıdır. Göründüğü kadarıyla kadın ve çocuk sağlığı, üreme, düşük, vb. konularda veya rahat bir doğum gerçekleştirmek isteyenler için yerel çözümler sunan belli başlı merkezlere sahipti. Bu merkezlerde özel reçeteler kullanılıyor, sedatif preparatlarla uygulanan enkoimesis, psikoterapi, bir trans ilah olan Artemis’in farklı tezahürleri Hemithea ve Eileithyia, hatta Apollon adına yapılan şifalı büyü gibi uygulamalar gerçekleştiriliyor olmalıydı. Bu kapsamda, erken dönemlerde karşımıza çıkan Hemithea, zamanla ismini, işlevini ve şöhretini Eileithyia’ya devretmiş olabilir.

Ebediyete Bağış: Balat Şer‘iyye Sicillerinde Para Vakfı Kayıtları (1555-1838)

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 567-601 · DOI: 10.37879/belleten.2022.567
Tam Metin
Vakıf medeniyeti olarak da bilinen Osmanlı’da vakıf kurumu eğitimden sağlığa, kültürel hizmetlerden beledi hizmetlere kadar hayatın her alanında çeşitli katkılar sağlamıştır. Kurumun yaygınlığı ve kapsayıcılığı günümüze ulaşan çok sayıda vakfiye içeriğinden tespit edilmektedir. Vakfiyelerde vakfın ciheti doğrultusunda ne tür hizmetler verildiği ayrıntılarıyla kayıtlıdır. Ayrıca, kişilerin mal varlıkları, mimari eserler, kamu görevlileri, hukuki işlemler, mahalleler, aile üyeleri hakkında bilgiler gibi pek çok konu işlenmiştir. Para vakıflarına ait vakfiyelerde ise bahsi geçen konulara ilaveten vakfedilen nakitler, işletim usulleri, nema oranları, elde edilecek gelirlerin kullanımına ait detaylar da söz konusudur. Çalışmanın amacı para vakıflarının işleyiş prensiplerini ortaya koymak ve para vakıflarının sosyoekonomik yönden Osmanlı toplum yaşantısına katkılarını araştırmaktır. Örneklem alanı olarak, erken dönemlerden itibaren para vakfı vakfiyelerinin bulunduğu İstanbul Balat Şer’iyye Sicilleri alınmıştır. Çalışma 1555-1838 arasında kayıtlı toplam 55 vakfiye üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bulguların karşılaştırılması için üç farklı mahkeme kayıtlarında tespit edip incelediğimiz 1491-1911 arasında kurulmuş 426 para vakfı vakfiyesine başvurulmuştur. Bu sayede, vakfiye sayısı ve ait oldukları dönemler itibariyle, şimdiye kadar eksik kalan toplu değerlendirme imkânı yakalanmıştır. Neticede para vakıflarının hizmetlerine devam edebilmek için değişen sosyoekonomik şartlara uyum sağlamak adına ne gibi çabalar harcadığına dair önemli tespitler yapılmıştır. Bu kapsamda para vakıflarının bir yandan kendi içinde geçirdiği değişim ve dönüşümler tespit edilirken diğer yandan bir bütünün parçası olarak vakıfların ebediyete yaptıkları bağışlar örneklenmiştir.

Kazova’da (Dazimonitis) Yeni Keşfedilen Basamaklı Tünelli Bir Pontos Krallığı Kalesi: Dereköy Kalesi

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 399-426 · DOI: 10.37879/belleten.2022.399
Tam Metin
Strabon’un, içinden Iris’in aktığı ve verimli bir ova olarak tanımladığı Dazimonitis bugünkü Kazova’nın Antik Çağ’daki adıydı. Dazimonitis Hellenistik Dönem’in başlarında Pontos Krallığı’nın, bu dönemin sonlarına doğru ise Roma’nın sınırları içerisine dâhil edilse de belirtilen bu tarihi süreçlerde yarı-özerk statüye sahip Komana tapınak devletinin mülküydü. Ancak Dazimonitis’in, Pontos Krallığı ile Roma arasında yaşanan mücadelede bir rolü olduğu da bilinmektedir. Bu bağlamda III. Mithradates-Roma Savaşı sırasında, VI. Mithradates tarafından ovanın sunmuş olduğu erzak tedariki imkânı ortadan kaldırılarak Roma ordusu yıpratılmaya çalışılmıştı. Dazimonitis’in sadece bu amaca hizmet etmediğini, Kazova’nın güneyindeki dağlık kesimde yer alan ve Pazar ilçesini Artova üzerinden Sivas iline bağlayan stratejik bir yol üzerindeki bir tepede konuşlandırılmış ve şimdiye kadar herhangi bir bilimsel çalışmanın konusu olmamış olan Dereköy Kalesi kanıtlamaktadır. Kazova’nın üzerine kurulu olan Pazar ilçesinde 2019 yılında gerçekleştirdiğimiz arkeolojik yüzey araştırması sırasında inceleme fırsatını bulduğumuz Dereköy’de bulunan ve köyün adıyla anılan kale, basamaklı bir tünele sahip olmasıyla dikkatleri üzerine çekmektedir. Böylece Dazimonitis’te yeni bir Pontos Krallığı Kalesi keşfedilerek bu dönemdeki savunma sisteminin atar damarları olan kaleler ağının şimdiye kadar bilinmeyen bir parçası bölge tarihine kazandırılmıştır. Bu çalışmayla söz konusu kalenin Hellenistik Dönem’deki yeri, önemi ve işlevi açığa çıkartılmaya çalışılacaktır.

Osmanlı Döneminde İzmir’den Yapılan İhracatın Analizi (1774-1776)

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 603-640 · DOI: 10.37879/belleten.2022.603
Tam Metin
Bu çalışma, Osmanlı İmparatorluğu’nun İzmir’den yürüttüğü ihracatına ilişkin olarak, altı adet arşiv defterinden (gümrük defteri) hareketle, 1774-1776 yıllarına yönelik bir örneklem oluşturmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın temel sorusu, söz konusu yıllarda Osmanlı’nın İzmir Meyve Gümrüğü’nden yaptığı ihracatın yapısal özellikleri nelerdir şeklinde ifade edilebilir. Bunun için, söz konusu yıllarda İzmir Meyve Gümrüğü’nden ihracat yapan 244 geminin mal götürdüğü limanlar; ihracatı gerekleştiren bu gemilerin bandıraları ve 1.487 adet tüccara ait olan 2.563 parça ihraç malı sayısal olarak ve vergi rakamları bağlamında incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar, Osmanlı İmparatorluğu ihracatının ağırlıklı olarak Fransa, İngiltere ve Flemenk limanlarına yöneldiği; bu ihracatta Fransız, Venedikli, İngiliz ve Flemenk bandıralı gemilerin kullanıldığı; ihracata konu olan malların ise ham pamuk, iplik ile hammadde ve kimyasal mallardan oluştuğu şeklindedir. Bu sonuçların, daha önceden benzer kaynaklar kullanılarak yapılan kimi çalışmaların bulgularını kısmen desteklediği açıktır. Ancak elde edilen sonuçların bir tür örneklem olduğu ve genelleme yapabilmek için uzun dönemli serilerin incelenmesi gerekliliği mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Antalya Kaleiçi Panhagia Kilisesi ve Câmi-i Cedid

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 533-566 · DOI: 10.37879/belleten.2022.533
Tam Metin
Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Antalya Kaleiçi Panaghia Kilisesi, câmiye dönüştürüldüğü XVI. yüzyılın başlarına kadar Hristiyan cemaatinin ibadetine açık kaldı. Kilise, Sultan II. Bayezid’in emriyle câmiye çevrildikten sonra Câmi-i Cedid (Yeni Câmii) adını almıştı. Ne var ki İslam egemenliği döneminde uzun süre kullanılan ve Rum nüfusun meskûn olduğu bir semtte bulunan kilisenin câmiye dönüştürülmesi, kentin demografik yapısında yaşanan değişimin de etkisiyle bir süre sonra cemaatler arası çekişmelere neden oldu. Panaghia Kilisesi câmiye dönüştürüldükten sonra yaklaşık dört asır boyunca ibadethane işlevi görmüş, XIX. yüzyılın sonunda yanarak tahrip olmuş, daha sonra da terk edilmiştir. Bu makale Panaghia Kilisesi’nin ve dönüştürüldükten sonraki adıyla Câmi-i Cedid’in Osmanlı dönemindeki dönüşümünü ve terk edilmesiyle sonuçlanan sürecin nedenlerini anlamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda konuya ilişkin mevcut literatür eleştirel bir analize tabi tutulmuş, tarihi kaynaklar yeniden değerlendirilmiştir. Ayrıca, kaynakların yetersiz olduğu koşullarda, yapının kentin dinî manzara’sı içindeki yerinden ve kentin nüfus yapısından hareketle câminin tarihi ve ona atfedilen önem yorumlanmaya çalışılmıştır.

Çivi Yazılı Kayıtlardan Antik Yunan Kaynaklarına Efsaneleşen Anadolulu Kral Adı Mita/Midas

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 469-498 · DOI: 10.37879/belleten.2022.469
Tam Metin
Eski Anadolu uygarlıkları içerisinde Anadolu kültür mirasına Muškiler/Frigler, başkentleri Gordion (Polatlı-Ankara) ve onların ünlü kralları Mita/Midas oldukça derin etkiler bırakmıştır. Özellikle Hellenistik dönemle birlikte efsanevi yönleriyle mitoslara konu edilen Frig Kralı Midas, hem Frigler’in Anadolu siyasi tarihindeki varlığı hem de kralın icraatları açısından ayrıca merak konusu olmuştur. Kral Mita/Midas adıyla ilişkili olarak erken veriyi Orta Hitit dönemi sonlarına tarihlenen Hitit çivi yazısıyla kaydedilmiş Pahhuwalı Mita metinleri sağlamıştır. Bu metinlerin ardından Mita kral adına MÖ 8. yüzyıl ortalarından sonra Asur çivi yazılı kayıtlarda rastlanılmıştır. Bu kayıtlarda Muškili Mita olarak geçen kral Anadolu siyasetinin belirleyicilerinden, güçlü bir lider figürü olarak aktarılmıştır. Yine aynı döneme tarihlenen Hiyeroglif Luvice kayıtlarda Mita olarak yazılan kral adı, Eski Frigce yazıtlarda Mida olarak anılmış ve kral Mida genellikle inanç pratiklerine ait metinlerde kaydedilmiştir. Anadolu kökenli bir kral adı olan Mita’nın temelde birincil kaynaklarla tarihi ve dilbilimsel açıdan irdelenmesinin amaçlandığı bu çalışmada, Mita/Midas adını kullanan kralların tarihi süreç içerisinde hem siyasi hem de efsanevi varoluşuna dair aktarımlara da yer verilmiştir.