178 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Belleten
  • Son 5 yıl
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

I. Dünya Savaşı’nda Hindistan’ın Kuzey Batı Sınır Eyaleti’nde İngiliz Karşıtı Hareketler ve Osmanlı Devleti’nin Etkisi

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 307 · Sayfa: 1035-1076 · DOI: 10.37879/belleten.2022.1035
Tam Metin
Kuzey Batı Sınır Eyaleti, İngiltere’nin Hindistan yönetimi tarafından 1901’de oluşturulmuş idari taksimatın bir parçasıdır. Bugün Pakistan sınırları içerisinde kalan ve Afganistan’a sınır olan Kuzey Batı Sınır Eyaleti I. Dünya Savaşı yıllarında İngiltere’nin savaş mobilizasyonunu zorlaştırıcı kimi isyan ve girişimlerinin parçası olmuştur. İngiltere bu bölgedeki hareketlerin güçlenmesini engellemek için bölgeyi takip ederek Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ndeki kabileleri ve onların liderlerinin sadakatlerini sağlamaya çalışmıştır. Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ndeki İngiliz karşıtı faaliyetleri iki temel faktörün güçlendirdiği tespit edilmiştir: İlki 19.yüzyılın son çeyreğinden itibaren güçlenen İngiliz karşıtı cihatçı faaliyetler kapsamındaki girişimler, ikincisi ise Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesiyle birlikte ilan edilen cihad-ı ekber kapsamında İngiltere’ye karşı savaşmaya davet edilmeleridir. Kuzey Batı Sınır Eyaleti Türk-Alman propagandasına iki yönden hedef olmuştur. Bunlardan ilki İran ve buradan Afganistan üzerinden yönelen propaganda ve ajitasyondur. Afganistan ile Hindistan arasındaki Kuzey Batı Sınır Eyaleti, Afgan Emirliği ve Emirliğin yönetimindeki sahada faaliyet gösterilerek Panislamik bir hareket kışkırtılmaya çalışılmıştır. İkincisi ise Hindistan olmuştur. Türk-Alman propagandası Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ne Hindistan üzerinden de ulaşmaya çalışmıştır. Dahası Kuzey Batı Sınır Eyaleti’ne yönelik propaganda girişimlerinin İran ve buradan da Afganistan’a yöneltildiği de görülmüştür. I. Dünya Savaşı’nda İngilizlere karşı zaman zaman yükselişe geçen kabilelerin motivasyonları ve arka plandaki bağlantıları bu çalışma kapsamında ele alınmıştır. Çalışmanın kaynaklarını başta İngiliz arşiv kayıtları olmak üzere Türk arşiv kayıtları ve telif-tetkik eserler oluşturmaktadır.

Bir Osmanlı-Amerika Ermenisi Kevork Şişmanyan’ın Misyonerlik Faaliyetleri ve Kumkapı’daki Mektebi (1880-1924)

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 307 · Sayfa: 969-1005 · DOI: 10.37879/belleten.2022.969
Tam Metin
Amerikalı misyonerlerin 19. yüzyıl boyunca Osmanlı topraklarında pek çok okul açtıkları bilinmektedir. Ancak onların okullarında yetişmiş yerli Protestan Ermenilerin değişik şehir ve kasabalarda basit müfredatlı müstakil okulları da söz konusudur. Bunlardan biri de Kumkapı’da Kevork Şişmanyan’ın 1880 yılında açtığı ilköğretim seviyesindeki mekteptir. Kurucusu ve müdürü Şişmanyan, Amerika tâbiiyetine geçmiş bir Osmanlı Ermenisidir. Bu sebeple onun tâbiiyetinden kaynaklanan problemler ve bu problemlerin yansımasıyla yeni bir hukuki vaka olarak ortaya çıkan Şişmanyan Mektebi, Osmanlı makamlarını hayli meşgul etmiştir. Dahası, yaşanan her hukuki sürece Amerika sefareti müdahil olmuş, doğal olarak bu müdahaleler iki ülke arasında birer krize dönüşmüştür. Bu makale bugüne kadar müstakil bir çalışmaya konu olmamış olan Kevork Şişmanyan’ın kimliği, tâbiiyet değişikliği, Anadolu şehirlerine gerçekleştirdiği misyonerlik gezileri, devletin resmî makamları ve güvenlik güçleriyle olan ilişkilerini incelemeyi, ayrıca Kumkapı’daki okulunun öğretim faaliyetlerini ve 1905 yılında Friend’s Mission adlı İngiliz misyonerlik teşkilatına devrini gün yüzüne çıkarmayı amaçlamaktadır. Bununla beraber bu makalede, adı geçen okulun tarihçesi, hukuki yapısındaki sorunlar ve bunları gidermek adına resmî makamlarla yaşanan süreçlere de yer verilmiştir. Böylece devletin ilgili makamlarının yabancı kurumlarla nasıl baş etmeye çalıştığı ayrıntılı olarak ortaya konmaya çalışılmıştır.

The Formation and Denouement of “Perso-Islamic” in Oriental History and the Case of Seljuk Art and Architectural History

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 307 · Sayfa: 895-927 · DOI: 10.37879/belleten.2022.895
Tam Metin
This paper questions the validity of the term “Perso-Islamic,” a label invented in scholarship on the history of the Middle East to coin the presumed cultural union between former ancient Persia and later Islamic culture. From the nineteenth century on, particularly the European historians with Indo-European philological background introduced an idiosyncratic discourse to studies on Islamic civilization. The phrase Perso-Islamic has been almost extemporaneously employed by them in places where institutions, culture and etiquette in central Islamic lands hint at elements of preIslamic kingship. As a result, the elements of culture in Central Asia, Iran and Anatolia that are considered as “civilized” are habitually linked to ancient Persia, and non-Iranian elements are marginalized under that holistic term, Perso-Islamic. As a chief expression of a long fostered orientalist paradigm, “Perso-Islamic” then became one of the key concepts of the grand narrative on Islamic art and architecture. The objective of this paper is first to reveal what “Perso-Islamic” refers to in historical studies, then to illustrate virtually impetuous use of the term in recent scholarship on Seljuk art and architecture.

Yerel ve Devşirme? İki Kimlik: Hemithea ve Eileithyia

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 427-467 · DOI: 10.37879/belleten.2022.427
Tam Metin
Çalışmanın amacı, Karyalı Bozburun Yarımadası’nın kuzey ve güneyinde (Bybassos ve Phoinix) karşımıza çıkan; iki farklı isim gibi görünmekle birlikte benzer işleve sahip Hemithea ve Eileithyia’nın bağlantısını, tanrıçalarla doğrudan ilişkili olan yazıt külliyatı (adak yazıtları), antik metinler, mitsel kurgular ve kısmen tarihsel coğrafyaya dayalı etimolojik olasılıklar ışığında sorgulamaktadır. Özellikle antik Akdeniz’de farklı lakaplar alan yeryüzü tanrıçalarıyla bağlantılı yerleşkelerin etimolojik ve topografik bağlamda irdelenen kökenleri göstermektedir ki Anadolu coğrafyasına yayılmış uzak hafızalar, gittikleri yerlerde ortak bazı kodların yansıması olmalıdır. Hatta farklı coğrafyalara ait olmalarına rağmen kutsiyet atfedilmiş olan sosyal buluşma/pazar işlevli ve “dişil” kimlikli kentçikler (Hemithea ile özdeş Kastabos ve Hemite yakınlarındaki Kastabala), böylesi bir hafızanın temsilcileri addedilebildiği gibi Anadolu’nun eski halklarının görünmeyen bağlarına (Geç Bronz Çağı’ndan itibaren) işaret ediyor dahi olabilir. Bozburun Yarımadası, Kilikya gibi görece uzak bölgelerdeki etnobotanik bulguların desteklediği bitkisel uygulamalardan anlaşıldığı gibi, tıbbi değeri yüksek flora zenginliğine bağlı olarak kendi çapında sağaltım ve sağlık alternatifleri sunan bir bölge olmalıydı. Sağlıkla ilişkisi kuzey ve güney sektörleriyle kısıtlı olmayıp orta alandaki Syrna ve Hydas gibi diğer tüm demoslarda çözümlerin sunulduğu bir bütün olarak ele alınmalıdır. Göründüğü kadarıyla kadın ve çocuk sağlığı, üreme, düşük, vb. konularda veya rahat bir doğum gerçekleştirmek isteyenler için yerel çözümler sunan belli başlı merkezlere sahipti. Bu merkezlerde özel reçeteler kullanılıyor, sedatif preparatlarla uygulanan enkoimesis, psikoterapi, bir trans ilah olan Artemis’in farklı tezahürleri Hemithea ve Eileithyia, hatta Apollon adına yapılan şifalı büyü gibi uygulamalar gerçekleştiriliyor olmalıydı. Bu kapsamda, erken dönemlerde karşımıza çıkan Hemithea, zamanla ismini, işlevini ve şöhretini Eileithyia’ya devretmiş olabilir.

Kazova’da (Dazimonitis) Yeni Keşfedilen Basamaklı Tünelli Bir Pontos Krallığı Kalesi: Dereköy Kalesi

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 399-426 · DOI: 10.37879/belleten.2022.399
Tam Metin
Strabon’un, içinden Iris’in aktığı ve verimli bir ova olarak tanımladığı Dazimonitis bugünkü Kazova’nın Antik Çağ’daki adıydı. Dazimonitis Hellenistik Dönem’in başlarında Pontos Krallığı’nın, bu dönemin sonlarına doğru ise Roma’nın sınırları içerisine dâhil edilse de belirtilen bu tarihi süreçlerde yarı-özerk statüye sahip Komana tapınak devletinin mülküydü. Ancak Dazimonitis’in, Pontos Krallığı ile Roma arasında yaşanan mücadelede bir rolü olduğu da bilinmektedir. Bu bağlamda III. Mithradates-Roma Savaşı sırasında, VI. Mithradates tarafından ovanın sunmuş olduğu erzak tedariki imkânı ortadan kaldırılarak Roma ordusu yıpratılmaya çalışılmıştı. Dazimonitis’in sadece bu amaca hizmet etmediğini, Kazova’nın güneyindeki dağlık kesimde yer alan ve Pazar ilçesini Artova üzerinden Sivas iline bağlayan stratejik bir yol üzerindeki bir tepede konuşlandırılmış ve şimdiye kadar herhangi bir bilimsel çalışmanın konusu olmamış olan Dereköy Kalesi kanıtlamaktadır. Kazova’nın üzerine kurulu olan Pazar ilçesinde 2019 yılında gerçekleştirdiğimiz arkeolojik yüzey araştırması sırasında inceleme fırsatını bulduğumuz Dereköy’de bulunan ve köyün adıyla anılan kale, basamaklı bir tünele sahip olmasıyla dikkatleri üzerine çekmektedir. Böylece Dazimonitis’te yeni bir Pontos Krallığı Kalesi keşfedilerek bu dönemdeki savunma sisteminin atar damarları olan kaleler ağının şimdiye kadar bilinmeyen bir parçası bölge tarihine kazandırılmıştır. Bu çalışmayla söz konusu kalenin Hellenistik Dönem’deki yeri, önemi ve işlevi açığa çıkartılmaya çalışılacaktır.

Çivi Yazılı Kayıtlardan Antik Yunan Kaynaklarına Efsaneleşen Anadolulu Kral Adı Mita/Midas

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 469-498 · DOI: 10.37879/belleten.2022.469
Tam Metin
Eski Anadolu uygarlıkları içerisinde Anadolu kültür mirasına Muškiler/Frigler, başkentleri Gordion (Polatlı-Ankara) ve onların ünlü kralları Mita/Midas oldukça derin etkiler bırakmıştır. Özellikle Hellenistik dönemle birlikte efsanevi yönleriyle mitoslara konu edilen Frig Kralı Midas, hem Frigler’in Anadolu siyasi tarihindeki varlığı hem de kralın icraatları açısından ayrıca merak konusu olmuştur. Kral Mita/Midas adıyla ilişkili olarak erken veriyi Orta Hitit dönemi sonlarına tarihlenen Hitit çivi yazısıyla kaydedilmiş Pahhuwalı Mita metinleri sağlamıştır. Bu metinlerin ardından Mita kral adına MÖ 8. yüzyıl ortalarından sonra Asur çivi yazılı kayıtlarda rastlanılmıştır. Bu kayıtlarda Muškili Mita olarak geçen kral Anadolu siyasetinin belirleyicilerinden, güçlü bir lider figürü olarak aktarılmıştır. Yine aynı döneme tarihlenen Hiyeroglif Luvice kayıtlarda Mita olarak yazılan kral adı, Eski Frigce yazıtlarda Mida olarak anılmış ve kral Mida genellikle inanç pratiklerine ait metinlerde kaydedilmiştir. Anadolu kökenli bir kral adı olan Mita’nın temelde birincil kaynaklarla tarihi ve dilbilimsel açıdan irdelenmesinin amaçlandığı bu çalışmada, Mita/Midas adını kullanan kralların tarihi süreç içerisinde hem siyasi hem de efsanevi varoluşuna dair aktarımlara da yer verilmiştir.

Sultan II. Abdülhamid’in Başkâtibi Tahsin Paşa

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 641-681 · DOI: 10.37879/belleten.2022.641
Tam Metin
Sultan II. Abdülhamid döneminde Yıldız Sarayı, devletin karar merkezi haline gelmiş ve Saray ön plana çıkmıştı. Bu dönemde dış dünya ile Saray arasındaki muamelatın tamamı Mabeyn Başkitabeti aracılığıyla idare edilmişti. İşte bu kadar önemli bir makam olan Mabeyn-i Hümayun Başkâtipliğine 1894 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından Tahsin Paşa getirildi. Bu vazifesini 1908 yılına kadar sürdüren Paşa, Meşrutiyet’in yeniden ilanından sonra tutuklandı ve Bekirağa Bölüğüne hapsedildi. 3 Eylül 1908’de Büyükada’ya nakledildi ve burada gözetim altında tutuldu. 31 Mart Vakası’nın ardından 28 Mayıs 1909’da Meclis-i Vükela kararıyla mal ve mülkü haczedildi; rütbe, nişan ve madalyaları iptal edildi, emeklilik hakkından mahrum bırakılarak Sakız Adası’na sürüldü. Adanın Yunanistan tarafından işgali tehlikesi ortaya çıkınca Paşa, 27 Mayıs 1912’de İzmir’e sevk edildi. 11 Şubat 1913’te siyasi suçlulara yönelik genel affın çıkarılmasıyla İstanbul’a dönmesine müsaade edildi. Bu tarihten 1933 yılına kadar İstanbul’da yokluk içerisinde, sürekli borç arar bir vaziyette yaşamını idame ettirdi. Elinde kalan son mülklerini de bu tarihlerde kaybetti. 1930 yılından itibaren hatıralarını Milliyet gazetesinde tefrika halinde yayımladı. Tahsin Paşa, 22 Ocak 1933’te Erenköy’de bulunan köşkünde vefat etti. Cenazesi Eyüp’teki aile kabristanına defnedildi. Bu çalışmada önemli bir devrin tanığı olan ve şu ana kadar hakkında hiçbir akademik çalışma yapılmamış olan Tahsin Paşa’nın Mabeyn başkâtibi olarak Sultan Abdülhamid’in yönetim sistemi içerisindeki yeri ve yüklendiği rol incelenecektir. Ayrıca Meşrutiyet’in ilanından sonra Sultan Abdülhamid’e sadakatini devam ettiren bir devlet adamının ölümüne kadar olan yaşantısı ortaya konulacaktır.

Ebediyete Bağış: Balat Şer‘iyye Sicillerinde Para Vakfı Kayıtları (1555-1838)

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 567-601 · DOI: 10.37879/belleten.2022.567
Tam Metin
Vakıf medeniyeti olarak da bilinen Osmanlı’da vakıf kurumu eğitimden sağlığa, kültürel hizmetlerden beledi hizmetlere kadar hayatın her alanında çeşitli katkılar sağlamıştır. Kurumun yaygınlığı ve kapsayıcılığı günümüze ulaşan çok sayıda vakfiye içeriğinden tespit edilmektedir. Vakfiyelerde vakfın ciheti doğrultusunda ne tür hizmetler verildiği ayrıntılarıyla kayıtlıdır. Ayrıca, kişilerin mal varlıkları, mimari eserler, kamu görevlileri, hukuki işlemler, mahalleler, aile üyeleri hakkında bilgiler gibi pek çok konu işlenmiştir. Para vakıflarına ait vakfiyelerde ise bahsi geçen konulara ilaveten vakfedilen nakitler, işletim usulleri, nema oranları, elde edilecek gelirlerin kullanımına ait detaylar da söz konusudur. Çalışmanın amacı para vakıflarının işleyiş prensiplerini ortaya koymak ve para vakıflarının sosyoekonomik yönden Osmanlı toplum yaşantısına katkılarını araştırmaktır. Örneklem alanı olarak, erken dönemlerden itibaren para vakfı vakfiyelerinin bulunduğu İstanbul Balat Şer’iyye Sicilleri alınmıştır. Çalışma 1555-1838 arasında kayıtlı toplam 55 vakfiye üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bulguların karşılaştırılması için üç farklı mahkeme kayıtlarında tespit edip incelediğimiz 1491-1911 arasında kurulmuş 426 para vakfı vakfiyesine başvurulmuştur. Bu sayede, vakfiye sayısı ve ait oldukları dönemler itibariyle, şimdiye kadar eksik kalan toplu değerlendirme imkânı yakalanmıştır. Neticede para vakıflarının hizmetlerine devam edebilmek için değişen sosyoekonomik şartlara uyum sağlamak adına ne gibi çabalar harcadığına dair önemli tespitler yapılmıştır. Bu kapsamda para vakıflarının bir yandan kendi içinde geçirdiği değişim ve dönüşümler tespit edilirken diğer yandan bir bütünün parçası olarak vakıfların ebediyete yaptıkları bağışlar örneklenmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Yıllarında Yabancı Ülke Bayraklarının Kullanımı ve Denetimi

Belleten · 2022, Cilt 86, Sayı 306 · Sayfa: 683-716 · DOI: 10.37879/belleten.2022.683
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu’nda yabancı ülke bayraklarının varlığı imparatorluğun son döneminde yaygınlaşmıştır. Bu bayrakların sahip olduğu sembolik değerler ve güncel gelişmeler, farklı aidiyetlere sahip bireylerin ve kurumların bayraklara yönelik değerlendirme ve uygulamalarının farklılık göstermesine yol açmıştır. Bayrak, bireyler için kimliklerinin ve aidiyetlerinin görsel sembolü anlamına gelirken resmi kurumların dışında ve izinsiz kullanılması halinde yöneticilerin gözünde egemenliklerine yönelik bir tehdidin ifadesiydi. Osmanlı coğrafyasındaki yabancı etkisinin politik ve gündelik alanlardaki nüfuzunun 19. yüzyılla birlikte artması ve bağımsızlık hareketlerinin yarattığı ayrılıkçı tehdit nedeniyle, devletin gözünde yabancı bayrakların varlığının denetlenmesi ve engellenmesi hassas bir sorun haline gelmiştir. Devlet adamlarının bu amaçla attıkları adımlar süreklilik arz eden bir arka plana sahip olmasına karşın kalıcı çözümler üretmede başarısız olmuştur. Arşiv belgeleri; devlet adamlarının resmi kurumlarda ve özel mülklerde, yabancı bayrakların kullanılmasına dair belirledikleri kuralları ve denetim usullerini yansıtmaktadır. Seyahatnameler, anılar ve gazete haberleriyse, insanların bayraklara atfettikleri değerleri incelemeyi ve bireyin gözünden bir anlatı oluşturmayı mümkün kılmaktadır. Araştırmada, Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancı bayraklara yönelik politikasının hukuki metinlerin yanı sıra fiili durumun etkisiyle zaman içerisinde değiştiği ve bu gelişmelerin sonucunda, uzun bir süre ihlal olarak engellenmeye çalışılan bazı uygulamaların meşru kabul edildiği görülmüştür.