3 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Erdem
  • Son 10 yıl
  • Ottoman Architecture
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Günümüze Ulaşmamış Bir Kamu Binası: Zile Hükümet Konağı

Erdem · 2024, Sayı 87 · Sayfa: 177-199 · DOI: 10.32704/erdem.2024.87.177
Tam Metin
Batılılaşma döneminde Osmanlı mimarlığında bir değişim ve dönüşüm süreci başlamıştır. Özellikle kamu yapıları kapsamında yapılan yenileşme faaliyetleri Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinden sonra idari taksimatta yapılan düzenlemeye uygun şekilde gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti’nin modernleşme amacıyla yürüttüğü bu çalışmalar neticesinde devlet kademelerinde işleyişin sürdürülmesi için çeşitli kurumların inşası veya kiralanması sağlanmıştır. Bu yapı türlerinden birisi hükümet konaklarıdır. Zile’de inşa edilen hükümet konağı da bu işlevi yerine getirmek için kullanılmış yapılardandır. Zile Hükümet Konağı hakkında yapılan arşiv taramalarından kiralama usulüyle hükümet konağı ihtiyacı tesis edilmiş olduğu görülmektedir. Zile’de birkaç kez hükümet konağı yapma girişimleri olsa da ekonomik sebeplerle bu durum gerçekleştirilememiştir. Çalışmamızın odağını oluşturan Osmanlı döneminden günümüze ulaşan konağın o dönemde de Zile kent merkezinde bulunması ve önemli olayların yaşandığı bir saha içinde kalması nedeniyle Osmanlı döneminde de hükümet konağı olarak kullanılmış olduğu ileri sürülebilir. Cumhuriyet döneminde de hükümet konağı olarak kullanılan bina bu işlevinin dışında okul ve sağlık ocağı gibi hizmetler için de kullanılmıştır. Zile’de 1980’lere kadar ayakta kalabilmiş hükümet konağının Kurtuluş Savaşı sırasında Zile’de meydana gelen ayaklanmalara da şahitlik etmiş olduğu bilinmektedir. Zile isyanını başlatan çete liderleri bu hükümet konağı önünde idam edilmiştir. Diğer taraftan 1960’lı yıllarda kız enstitüsü olarak kullanılmasından ötürü eser, halkın hafızasında önemli bir yere de sahiptir. Bu çalışmada Osmanlı Arşivi, Sivas Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ve Zile Belediyesi arşivlerinden elde edilen bilgilerle Zile’de hükümet konağı olarak kullanılmış, günümüze ulaşmayan bir konağın plan ve mimari özellikleri, inşa edildiği üslup özellikleriyle beraber ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Günümüze ulaşmayan, yayınlarda ve arşivlerde sınırlı bilgi bulunan Zile Hükümet Konağı özel bir arşivden ve belediye arşivinden ulaştığımız fotoğraflar çerçevesinde incelenirken; Zile Belediyesi arşivinde yer alan kültür envanteri fişi ve Sivas Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu arşivinde yer alan bilgilerle birlikte değerlendirilmiştir. Eserin günümüze ulaşan bir projesi bulunmadığından yapının yaklaşık planları bu binayı bilen ve bu kamu binasından hizmet almış kişilerin beyanları dikkate alınarak, sözlü tarih çalışması yapılarak, çizilmiştir. Yapının çizimleri çıkarılırken fotoğraflarından da yararlanılmıştır. Bu fotoğraflar bilhassa yapının cephe tasarımları hakkında yol gösterici olmuştur. Eser, 1983 yılında korunması gerekli kültür varlığı olarak belirlenmiştir; ancak sonrasında yapı bilinmeyen bir nedenle ortadan kaldırılmıştır. Eserin bakımsızlıktan yıkılmaya yüz tutmuş olduğu ihtimal dahilindedir. Tarihte önemli olaylara tanıklık etmiş olan eser, Cumhuriyet döneminde çeşitli kurumlara tahsis edilerek kullanılmış ve insanların belleğinde önemli bir yer edinmiştir. Çalışma, Zile Eski Hükümet Konağı üzerine gerçekleştirilmiş bir restitüsyon denemesidir. Bu haliyle yeni araştırmalara katkı sağlanması da hedeflenmektedir.

Trabzon’da Günümüze Ulaşmayan Saraçzade / Hacı Pir Medresesi ve Mimarisi

Erdem · 2022, Sayı 83 · Sayfa: 185-212 · DOI: 10.32704/erdem.2022.83.185
Trabzon’da, Ortahisar Mahallesinde bulunan ve Saraçzade / Hacı Pir Efendi Medresesi olarak bilinen medrese günümüze gelmemiştir. Yapıdan günümüze, Ortasaray, Ortahisar ya da Saraçzade Mescidi olarak bilinen kısmı ve avlu kapısı ulaşmıştır. 18.yüzyılda mevcut olduğu anlaşılan yapı 19.yüzyılın ortalarında yaşanan yangında harap olmuştur. Bu tarihten sonra, yapıya adını veren ve aynı zamanda medresenin müderrisi olan Hacı Pir Efendinin girişimleriyle yeni baştan inşa edilmiştir. Büyük oranda padişahın katkılarıyla; mescid ve kütüphane ile birlikte inşa edildiği anlaşılan medresenin planı ve mimarisi hakkında bilgiler çok sınırlıdır. Medresenin mescidi için valide sultanın da katkı sağladığı arşiv belgelerinde geçmektedir. Günümüze gelmeyen medresenin projesi, Osmanlı Arşivinde mevcuttur. Projede medresenin kat planları ve cephe görünümüne yer verilmiştir. Yapının dikdörtgen plan şemasında, revaklı, açık avlulu, iki katlı bir medrese olduğu anlaşılmaktadır. Mekanlar her iki katta avlu etrafında, üç yönde dolanan revak dizisinin arkasına gelecek şekilde, “U” düzeninde yerleştirilmiştir. Medresenin günümüze ulaşan mescidi, avlunun köşesinde yer almaktadır. Medreseye giriş, alt katta, güney duvarı ortasındaki kapı açıklığından sağlanmaktadır. Medresenin alt katındaki mekanlar güney, doğu ve kuzey yönde yerleştirilmiştir. Kuzey yöndeki mekanların ise avluya ve dışarıya açık dükkan şeklinde düzenlendiği görülmektedir. Planda mekanlar tek tek tanımlanmıştır. Aynı zamanda medreseye gelir getirmesi amacıyla inşa edildiği anlaşılan dükkanlar alt katta yer almaktadır. Medresenin projede tanımlandığı haliyle inşa edilip edilmediğini tespit etmek zordur. Medresenin ilave ve onarımlarla günümüze gelebilen mescidi, dikdörtgen planlı ve kiremit kaplı çatı ile örtülüdür. Mescidin, aynı zamanda medresenin batı duvarı, üzerinde niş ve açıklıklar bulunan Bizans yapısına ait olması muhtemel bir duvardır. Mescidin doğu yönünde, medresenin kapısından, yani güney yönden girişi bulunan, kapalı bir son cemaat yeri düzenlemesi vardır. Son cemaat yerinin doğu duvarı, bu yöndeki medrese mekanına ait olmalıdır. İnşa kitabesi de bu duvar üzerinde bulunmaktadır. İç mekanda kuzey yönde, ortada ahşap bir dikmeyle taşınan ahşap kadınlar mahfili vardır. Mescidin harim mekanı, barok karakterde süslemelere sahip mihrap dışında sadedir. Bu makalede, Osmanlı Arşivi’nden elde edilen belgeler ışığında, yapının yangın sonrası inşa süreci ve mimarisi değerlendirilecektir. Geç dönem Osmanlı medreselerinin bir örneği olduğu anlaşılan medresenin planı ilk defa bu çalışmada tanıtılacak ve ayrıntılı bir şekilde incelenecektir.

Günümüze Ulaşmayan Bir Osmanlı Sağlık Yapısı: Isparta / Hamidabad Gurebā Hastanesi

Erdem · 2021, Sayı 81 · Sayfa: 149-174 · DOI: 10.32704/erdem.2021.81.149
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında, sağlık hizmetlerinde modernleşmenin bir yansıması olarak sivil hastaneler inşa edilmeye başlanmıştır. İlk örneğini, 19.yüzyılın ortalarında İstanbul’da inşa edilen Bezmialem Vakıf Gurebâ Hastanesi’nin oluşturduğu bu sivil hastaneler, özelleşmiş bir tanımlamayla “gurebâ” hastanesi olarak isimlendirilmişlerdir. Tanzimat Dönemi ile başlayan gureba hastanelerinin inşası, özellikle Sultan II. Abdülhamid’in saltanatı döneminde Osmanlı coğrafyasının her tarafında, eyalet ve sancak merkezlerinde yaygınlaşmıştır. Padişahın ismine atfen “Hamidiye Gurebâ Hastanesi” olarak da tevsim edilen/isimlendirilen bu hastanelerin bir örneği de Konya Vilayeti’ne bağlı sancak olan Hamidabad /Isparta’da inşa edilmiştir. Isparta Gurebâ Hastanesi’nin inşası, dönemin mutasarrıfı Hüseyin Hüsnü Bey’in girişimleriyle 1903 yılında başlatılmıştır. Resmi açılışı 1904 yılında, padişahın cülusuna denk gelen günde yapılan hastaneye, dönemin diğer yapı örneklerinde olduğu gibi padişahın ismi verilmiştir. Dönemin diğer gureba hastanelerinde olduğu gibi yardımlarla inşa edilen Isparta Gureba Hastanesinin daimi masrafları için de tahsisler yapılmıştır. Yaklaşık on yıl gibi bir süre hizmet veren hastane 1914 yılında yaşanan büyük depremde zarar görmüş ve yeniden yaptırılmak üzere yıktırılmıştır. Isparta’nın ilk hastanesi olan bu binanın yerine yeni bir hastanenin yapılması uzun yıllar almıştır. Günümüze ulaşmayan ve yayınlarda hakkında çok sınırlı bilgi bulunan Isparta Gureba Hastanesi, Osmanlı Arşivi’nde bulunan 1903 tarihli keşif defteri ile ekindeki plân ve cephe çizimleri ve fotoğrafı üzerinden incelenmiştir. İki katlı, neoklasik üsluptaki kargir yapı, orjinal plânında tanımlanan şekliyle “avlu” mekânına göre şekillenen dikdörtgen bir plân şemasına sahiptir. Mekânlar avlu olarak tanımlanan ve plânda dar kenarların orta alanında uzanan bu koridorun iki yanına yerleştirilmiştir. Dönemin diğer hastane örneklerinde görülen mekân dağılımı, burada da yer almaktadır. Kadın ve erkeklere mahsus koğuşlar, eczahane, doktor odası, muayene odası ve diğer hizmet mekânları avlu / koridor iki yanında yer almaktadır. Isparta Gureba Hastanesi cephe düzeni ile dikkati çekmektedir. Neoklasik üsluptaki cephede, orjinal çiziminde “medhal” olarak tanımlanan girişin iki yanında, cepheyi aşan çokgen kesitli kulelere yer verilmiştir. Bu şekliye abidevi giriş düzeninin kullanıldığı yapı, aynı vilayet dahilinde Konya Vilayeti merkezinde, birkaç yıl önce, yüzyılın hemen başında tamamlanan sanayi mektebi ile çok benzer bir görünüm sunmaktadır. Gureba hastanesi binası, Konya Sanayi Mektebi’nin Birinci Ulusal Mimarlık üslubunun erken bir örneğini oluşturduğu, ayrıca bu üslupta başka yapı örneklerinin de olduğu bilinmekle birlikte Isparta Gureba Hastanesi, neoklasik üsluptaki kuleli giriş düzeniyle nadir uygulamalardan biridir. Bununla birlikte cephe köşelerine yerleştirilen kuleler dönem mimarlığında, farklı üsluplarda uygulanmıştır. 1903 tarihli keşif defteri ile çizimler üzerindeki isim ve mühürden hastanenin, “Mühendis Kalfaoğlu Yanko” tarafından tasarlandığı anlaşılmaktadır. Sancağın nafia mühendisi olan bu isim Isparta’da yeni baştan kargir olarak inşa edilen Kutlu Bey / Ulu Cami’nin de inşasını yürütmüştür. Mühendis Yanko’nun bu dönemde başka mimari eserlerde de çalışmış olması muhtemeldir. Isparta Gureba Hastanesi’nin tasarımcısının biliniyor olması dönemin gureba hastanelerinin kimler tarafından tasarlandığını örneklemesi açısından önemlidir.