- Erdem 1121
- Aydın Sayılı 16
- Erdem Dergi̇si̇ 14
- Müjgan Cunbur 12
- Ömer ÇAKIR 12
- Mübahat Türker Küyel 10
- Mustafa Necati Sepetçioğlu 24
- Peyami Safa 20
- Osmanlı 16
- roman 16
- novel 15
- Bahtiyar Vahapzade 11
- Ottoman 11
- şiir 10
- Türk edebiyatı 10
- historical novel 9
Askeri Devrim ve Türk Modernleşmesine Etkisi
Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 263-280 · DOI: 10.32704/erdem.656935Avrupa'da kabaca XV. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar geçen sürede askeri sahada gerçekleşen değişimleri Askeri Devrim tezleri ile açıklamaya çalışan araştırmacılar, bu dönemde gerçekleşen birtakım teknolojik, bilimsel, idari ve iktisadi gelişmeleri de söz konusu bu askeri yeniliklerle irtibatlandırmaktadırlar. Michael Roberts 1560-1660 tarihleri arasında Avrupa askeriyesinde görülen bir takım değişiklikleri Askeri Devrim olarak tanımlamıştır. Onun araştırmalarından sonra birçok tarihçi de bu konu hakkında kapsamlı araştırmalar yapmaya başlamıştır. Son yıllarda Osmanlı askeri tarihine olan ilginin giderek artması sonucunda Askeri Devrim'in hem Osmanlılara tesiri hem de Osmanlıların bu devrime katkıları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmamızda bu araştırmalara da değinilmiştir.
Avrupalı ve Rus rakipleri ile hem coğrafi yakınlığı hem çıkar ilişkileri bulunan Osmanlıların bu askeri yeniliklerden etkilenmemesi olanak- sızdı. Eğer Avrupa'da askeri bir devrim gerçekleşmişse Osmanlılar da bu devrimi bazı yönlerden yakalamışlardı. XVII. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak kaybedilen savaşlar ve topraklar askeri teknik ve teknolojilerin yanı sıra Askeri Devrim'in irtibatlı olduğu bilimsel-teknolojik, idari, iktisadi ve kurumsal yapıların da Batı'dan Osmanlılara doğru aktarılması mecburiyetini doğurmuştur. Bu gelişmeler XVIII. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Osmanlı kültür hayatının ikili bir yapıya kavuşmasına neden olmuştur. Geleneksel eğitim kurumları olan medreselerde bilgi üretme faaliyetlerine devam eden ulema sınıfı eski gücünü kaybetmeye başlamıştır. Bunun karşısında çoğu askeri ve sivil bürokrat olan mütefenninler topluluğu güçlenmiştir. XVIII. yüzyılın son çeyreğinde bu yeni grubun üyeleri Avrupalı tarzda eğitim veren askeri okullar kurmaya başlamıştır. Daha sonra bunları sivil okullar takip etmiştir. Bu kurumlarda Avrupa'da gelişmekte olan yeni bilimler ve sanatlar okutulmaya başlanmıştır. Balistik, iktisat, mülkiye, inşaat, gemi yapımı ve matematik gibi disiplinler bu okullarda okutulan başlıca dersler olmuştur. Yukarıda verdiğimiz gelişmeler sonucunda Osmanlı-Türk modernleşmesinin temelleri inşa edilmiştir. Yeni bilimler ve teknoloji ile beraber askeri kurumlar da Askeri Devrim'in doğal bir sonucu olarak XVIII. yüzyıl sonlarında Osmanlı mütefenninlerini diğer bilginler karşısında ayrıcalıklı bir konuma getirmiş, hatta bu bilginler diğer epistemik toplulukları yavaşça yönetimden uzaklaştırarak XX. yüzyılda tarih sahnesinden dışarı itmişlerdir.
Orta Çağ İslam Düşünce Dünyası’nın Roger Bacon’un Varlık Anlayışına Etkileri
Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 127-150 · DOI: 10.32704/erdem.656916On üçüncü yüzyıl Orta Çağ Avrupa Dünyası'nda başlayan tercüme faaliyetleri ile birlikte Yunanca ve Arapça çok sayıda eser Latinceye aktarılmış ve Batılı birçok düşünürü etkilemişti. Bu isimlerden biri de Roger Bacon'dur (1214/1292). Bacon'un, De multipliatione specierum (Species'lerin Çoğalımı) adlı eserinde temel problemi doğa dünyasında var olan şeylerin değişimi ve bu değişimin nedenlerini açıklamaktı. Bu amaçla species kavramına yeni bir anlam yükleyerek, doğadaki değişimi bu kavramla açıklamaya başlamıştı. Species'i "doğal bir failin ilk etkisi" olarak tanımlamış, doğal şeylerin hareket ilkesi olarak onun fiziksel/ maddi bir güç olduğunu öne sürmüştür. Böylelikle değişimin kendisini fiziksel bir güçle açıklayarak metafiziksel olmayan bir nedensellik kuramı ortaya koymuştur. Bacon'un species'lerin çoğalımında ortaya koyduğu fiziksel nedensellik kuramı temelde ışık metaforunu episte- molojik ve metafizik bakımdan kullanan felsefî ve dini geleneğe dayanmaktaydı. Bu bakımdan Plotinuscu yayılım doktrininin Bacon'un fiziksel kuramına ve yayılımın fiziksel ilkesi olan species'lerin çoğalımı düşüncesine dolaylı etkisi bulunmaktadır. Felsefesini etkileyen Plotinuscu kanallar Arapçadan Latinceye yapılan tercümeler aracılığıyla olmuştur. Özellikle Bacon ve hocası Robert Grosseteste'nin varlık düşüncesi konusunda etkilendiği düşünürler arasında Plotinus'un İslam Dünyası'nda temsili olan Kindî yer almaktadır. Kindî'nin "evrendeki her varlık, bir yayınım/ışıma kaynağı olup, evrenin kendisi çok geniş bir kuvvetler ağıdır" fikri Bacon'un fiziksel nedensellik kuramının temelini oluşturmaktadır. Kindî'nin yanı sıra İbn Cebirol, İbn Sînâ ve İbnü'l-Heysem'den etkilenen Bacon, onlardan farklı olarak yeni bir fiziksel nedensellik kuramı ortaya koymuş ve hatta İbnü'l-Heysem'in sadece optik alanına uyguladığı matematiksel/geometrik formülasyonu ondan bir adım daha ileri götürerek tüm doğa dünyasına uygulamaya çalışmıştır. Dolayısıyla Bacon doğada bulunan değişimi sadece fiziksel olarak açıklamakla kalmamış, doğadaki değişimin geometrik analizini de ortaya koymaya çalışmıştır. Böylelikle modern bilimin yolunu açan doğa alanından her türlü metafizik unsurların sıyrılması fikri çerçevesince kendinden önce ve kendi döneminde bulunan düşünürlerden farklılaşmış, doğa dünyasıyla ruhani dünyayı birbirinden ayırmıştır. Bu amaçla makalemizde Orta Çağ İslam Düşünce Dünyası'nın Roger Bacon'a etkileri temele alınarak, Bacon'un kendinden önceki düşünürlerden hangi bakımlardan farklılaştığı ortaya konulmaya ve doğa dünyasındaki değişimin kaynağının metafiziksel ilkelerden fiziksel ilkelere dönüşümü sergilenmeye çalışılacaktır.
Tarihî Türkçe Tıp Metinlerinde Savaş Aletleri ve Savaş Yaralarının Tedavileri
Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 281-306 · DOI: 10.32704/erdem.656913Tıp metinlerinde, savaş yaralarına neden olan silahlar, onların neden olduğu yara çeşitleri, bu yaralarda kullanılması gereken ilaçlar ve onların tedavileri de bulunabilmektedir. İlgili bölümler, savaş aletleri, yaraları ve tedavileri açısından dünya ve Türk savaş tarihi ile tıp tarihine, Türkçenin söz varlığına veriler sunabilecek özelliktedir. Bu çalışma da tıp metinlerindeki savaş araç gereçlerini ortaya çıkarmak, onların açmış olduğu yaraları ve tedavileri dile getirmek ve alanla ilgili söz var- lığına kazandırmak için hazırlanmak istenmiştir. Ayrıca konuyla ilgili yapılan alan yazını taramalarında da konunun özel olarak ele alınmadığının görülmesi de konunun incelenmesi yönünde motive edici bir güç olmuştur. Çalışmanın malzemeleri, 15. ve 19. yüzyıllar arasında Batı Türkçesiyle yazılmış tıp kitaplarından tarama yöntemiyle toplanmış, malzemeler, savaş aletleri esas alınarak alfabetik sırayla açıklanmış ve tanıklanmıştır.
Çalışmanın sonuçlarına göre ok, yay, bozdoğan, kılıç, mızrak, top, tüfek/tüfenk, çomak, gönder, bıçak, zemberek ve temrenler, tıp metinle- rinde geçen savaş aletleridir. Bunların özellikleri ayrı ayrı açıklanarak, yaraları, tedavileri ve hangi milletler tarafından kullanılacağı hekim tarafından diğer hekimlere öğretilmeye çalışılmıştır. Ancak bu milletlerin kim oldukları hakkında bilgi verilmemiştir. Temren çeşitleri, tıp metinlerinde savaş aletlerinin en zengin çeşidini oluşturmaktadır.
Yaralar, cerahatli yaralar, kırıklar (ufak kırıntılara sahip olan kırık (hurd/ hurde sınuk; mevatat sınuk), parça parça kırık (pare pare sınuk), yarık kırık (yaruk sınuk; kırığın uzamış olanı), geniş kırık (giñ sınuk), dar kırık, ucu geniş kırık, ucu dar kırık (aya sınuk), kopmuş kırık (üzük sınuk), uzu- nuna kopmuş kırık (uzununa üzük), kıkırdaktan ve etten temizlenemez [kırık]; enli yerde ve kıkırdaklı (geyreklü) yerde olan kırık (hatâlu sınuk); ufak kemiklerde olan kırık (sınug-ı hicab); tarak kemiği kırığı, çene kırığı, burun kırığı, köprücük kemiği kırığı, el, kol, uyluk ve bel kemiği kırıkları), çıkıklar (omuz, kalça, köprücük kemiği çıkıkları gibi), deşikler, bağırsak çıkmaları savaş yaraları olarak tespit edilmiştir. Bunların bitkiler ve hayvansal droglarla, dağlama, dikme, ustalıkla yerleştirme, sarma, yakı uygulama, özel bir şekilde besleme gibi yöntemlerle iyileştirilebileceği tarifler verilmiştir.
Türk Ordusu İçin 1927-1928 Yıllarında Hazırlanan Bir Süvari Biniş Takımı Kataloğu
Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 307-320 · DOI: 10.32704/erdem.656957Bilginin Serüveni / The Adventure of Knowledge
Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 325-328 · DOI: 10.32704/erdem.657049Ord. Prof. Dr. Aydın SAYILI Külliyatı Cilt V- Bilim ve Öğretim Dili Olarak Türkçe
Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 321-324 · DOI: 10.32704/erdem.6570601892 ve 1893’te Basılmış Bir Türk Edebiyatı Antolojisi: Enmuzec-i Edebiyyat-ı Türkiyye
Erdem · 2019, Sayı 76 · Sayfa: 65-88 · DOI: 10.32704/erdem.572860 ÖZ
Seçilmiş mensur yazı veya şiirlerin bir araya getirilmesiyle hazırlanan eserlere "antoloji" adı verilir. Antolojiler, ders kitabı olarak tertip edilenler, hikâyeleri içine alanlar, başka milletlerin edebiyatına ait olanlar, seçme şiirlerden meydana gelenler gibi çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. 1892'de ilk baskısı, bir yıl sonra da ikinci baskısı yapılan Enmuzec-i Edebiyyat-ı Türkiyye, Eski ve Yeni Türk Edebiyatına ait bazı seçme parçaları ihtiva eden bir antolojidir. Markar A. Kaprielyan tarafından hazırlanan ve Osmanlı memleketlerinde orta dereceli mekteplerde okuyan Ermeni öğrenciler için yayınlandığı anlaşılan bu kitapta, mensur, manzum kırk beş metin yer almaktadır. Adı geçen antolojiye Fuzuli, Bağdatlı Ruhi, Nabi, Sünbülzade Vehbi gibi divan şairlerinin eserlerinden seçme beyit, parça veya manzumeler de alınmakla birlikte daha çok Recaizade Mahmut Ekrem, Muallim Naci, Nabizade Nazım, Ahmet Hamdi, Nigâr Hanım, Ahmet Rasim, Sadık Vicdani gibi 19. asrın ikinci yarısında yaşamış edebî şahsiyetlerin eserlerinden örnekler konmuştur.
Seçkiye alınan parçaların on sekizi mensur, yirmi yedisi manzum olup şiirlerin çoğu aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Antolojide yer verilen Türk Edebiyatı örneklerinden üçte ikisi telifi, üçte biri ise Batı Edebiyatından tercüme edilmiştir. Recaizade M. Ekrem'den diğer edebî şahsiyetlere oranla daha çok metin alındığı görülmekte; bu durum 1890'lı yıllarda edebiyat dünyasında onun itibarlı bir yer tuttuğunu düşündürmektedir. Metinler kronoloji, tür, devir gibi her hangi bir yola uyulmadan sıralanmış; onların alındıkları yerler kaydedilmediği gibi şair, yazar veya mütercimleri hakkında her hangi bir bilgi de verilmemiştir. Antolojiyi hazırlayanın edebî metinleri seçerken orta dereceli okul öğrencilerini hedeflediği; parçaların onların seviyesi ve kültürel durumuna uygun, ilgisini çekebilecek türden olmasını, ayrıca ortak bazı insani, dinî ve ahlaki değerleri telkin edici vasıfta bulunmasını istediği söylenebilir. Seçilen örnekler asıllarıyla karşılaştırıldığında bunlarda başlık değiştirme, kısaltma, mahzurlu sayılabilecek kısımları almama vb. bazı tasarruflarda bulunulduğu da anlaşılmakta; belirtilen değişikliklerden bir kısmının basılacak eserleri inceleyen ve onlara baskı izni veren resmî makamca yapılmış olması da muhtemel görünmektedir.
Tercüme veya telif metinlerde Allah inancı ve sevgisi, anne, babaya, yaşlılara saygı, çocuklara şefkat, huy güzelliği, çalışma ve bilgi edinmenin gerekliliği, yalan söylemekten, dedikodu ve kibirden sakınmak, küçük yahut genç yaşta ölümler karşısında duyulan acı ve üzüntüler, kuzu, kırlangıç misali hayvanlara muhabbet gibi konular öne çıkmaktadır. Çalışmada adı geçen antoloji tanıtıldıktan sonra bu eserden seçilen bazı parçalara da yer verilmiştir.
Modern Bireyin Tereddütleri: "Çıplaklık" Düşüncesi ve "Bir Tereddüdün Romanı"
Erdem · 2019, Sayı 76 · Sayfa: 7-22 · DOI: 10.32704/erdem.572815ÖZ
Modern birey, yaşadığı yüzyılların doğası gereği teknolojik olarak ilerleme kaydedildiği ölçüde sıkışmışlık duygusu ile yüz yüze gelir. Bu duygu fiziksel veya psikolojik olarak bazı marazlara neden olabileceği gibi farklı düşünme biçimleriyle de kendini ortaya koyabilir. Bireyin merkezi unsur haline geldiği modern toplum yapısı, bu durumların açığa çıkış biçimlerini de çeşitlendirmiştir. Bu noktada "çıplaklık" düşüncesi de kendini gösterebilir. Peyami Safa'nın "Bir Tereddüdün Romanı" adlı eserinde öne çıkarılan bu düşünce birçok farklı anlam alanına açılmaktadır. Bu çalışmada, "giyinme" düşüncesiyle birlikte ortaya çıkan "çıplaklık" kavramı diyalektik bir bakış açısıyla değerlendirilmesi ve bu doğrultuda modern bireyin var oluş sancılarının bir boyutuyla ele alınması amaçlanmıştır. Bu bağlamda, "çıplaklık" düşüncesinin hem metaforik hem de gerçek anlamı üzerinde durularak modern bireyin yaşamında kapladığı alan tartışılmış, "çıplaklık" düşüncesinin açtığı anlam alanları doğrultusunda modern insanın yaşamdaki konumlanışı üzerinden değerlendirilmiştir.
Çalışmanın ana teması özelinde, özellikle eserin iki ana karakteri olan Vildan ve Muharrir karakterleri etrafında oluşturulan ana gövde üzerinden bu iki karakterin birbirleriyle ve diğer karakterlerle kurdukları ilişkinin temaya olan katkısı üzerinde durulmuştur. Söz konusu ilişkiler ağının, özellikle, Vildan ve Muharririn benzer bakış açılarına sahip olmaları nedeniyle giderek daralan bir yapıya sahip olduğu görülmüş, toplumsallıktan bireyselliğe doğru ilerleyen helezonik bir görüntü ortaya çıkmıştır. Bu görüntünün çokkatmanlı yapısının arkasında modern bireyin kendini var etme gayretlerinin etkilendiği unsurların bulunduğu düşünülebilir. Zira, modern çağ ile birlikte insanoğlu birçok etkenin etkisi altına girmiş ve kendini var etme yolculuğunda öncelikle bu etkenlerden kurtulma çabasını göstermek zorunda kalmıştır. Vildan ve Muharrir karakterlerinin bu etkenlerden kurtularak kendi özlerine yönelik birtakım arayışlar içine girdiği tespit edilmiştir. Öyle ki çağrışımsal yükü oldukça fazla olan "çıplaklık" düşüncesi etrafında felsefi anlamı yüksek bir diyaloglar silsilesi açığa çıkmıştır. İnsanın özüne dönüşü ile özdeşleştirebileceğimiz "çıplaklık" düşüncesi, kendinden uzaklaşan insana yönelik bir uyarı niteliğindedir.
Bu çalışmada da amaçlanan söz konusu iki karakter özelinde "çıplaklık" ve "giyinme" düşüncelerinin altında yatan felsefi derinliği, modernite sonrası düşünceler ve düşünürler ışığında tartışmak ve öne atılan argümanları mümkün olduğunca bir yere oturtma gayesi taşımaktadır.
Kimlik Arayışından Bireyselleşmeye: Cihan Aktaş'ın Seni Dinleyen Biri Romanında Çiftsesli Söylem
Erdem · 2019, Sayı 76 · Sayfa: 47-64 · DOI: 10.32704/erdem.572847ÖZ
Roman ve öykü kitaplarının yanı sıra kamusallık, sanat ve siyaset etrafında araştırma ve denemeleriyle bilinen bir yazar olarak Cihan Aktaş, "kadın" konusuna özel bir ilgi gösterir. Kamuoyunda İslamî kimliği ile tanınan yazarın eserlerinde, geleneksel veya kolektif rollerinden ziyade birey olarak kadının varoluşunu anlamlandırma ve konumunu sorgulama deneyimlerini merkeze alan bir yaklaşım dikkat çekicidir. Nitekim Seni Dinleyen Biri adlı romanında Aktaş, söz konusu türden bir sorgulama sürecini deneyimleyen Meral karakteri ekseninde, 1980'li yıllarda İslamî kimlik arayışı sürecindeki bir grup üniversiteli genç kızın yaşadığı bireysel değişim ve dönüşümlere odaklanır.
Romanın teknik bakımdan önemli yönü ise, başkişi Meral'in bireysel deneyimindeki sorgulayıcı tutumunu yansıtmak ve gerçekliğin farklı cephelerine ışık tutmak üzere metnin çiftsesli olarak yapılandırılmış olmasıdır. Bu bağlamda çalışmada Mihail Bahtin'in kuramsal terminolojisinden hareketle eserdeki söz konusu çiftsesliliği sağlayan unsurların incelenmesi hedeflenmektedir. Daha ziyade gizli polemik, gizli diyalog ve polemik vurgu taşıyan itiraf ifadeleriyle gerçekleşen çiftsesliliğin, romanın içeriğini şekillendirdiği ve aynı zamanda Meral'in çiftdeğerli bakış açısına sahip bir karakter olarak kurgulandığı görülmektedir. Ayrıca romanda birbirine karşıt söylemlere yer verilmesinin yanında bu türden söylemlerin birbirlerine ilişkin eleştirilerine imkân tanınmış olması da dikkat çekicidir. Böylelikle Seni Dinleyen Biri, monolojik bir yapı ve söylemle sınırlandırılmaksızın farklı gerçeklikleri okuyucuya duyurabilecek tekniklerle inşa edilen kurgusuyla benzer romanlardan farklı bir nitelik taşır.
Bu çalışmada romanın, Türkiye'deki İslamî kadın bireyin sorgulama sürecini temsil eden dikkat çekici kurgusundaki farklı yaklaşımların açığa çıkarılması hedeflenmektedir. Bunun yanında geleneksel ya da modern kollektif kadın kimliklerinden bireyselleşmeye evrilen bir dönüşüm sürecinde deneyimlenen çiftdeğerliliğe işaret eden çiftsesli söylemin de irdelenmesi amaçlanmaktadır. Söz konusu hedefe yönelik olarak Mihail Bahtin'in yaklaşım ve terminolojisi esas alınacaktır.
Çalışmanın sonucunda Meral'in sorgulama ve itirazları ile eş zamanlı olarak süregiden bir kimlik arayışının, bireyselleşme ve kendini gerçekleştirmeye dönüşmüş olduğuna ilişkin bir değerlendirme hedeflenmektedir.Turkophobia and Islamophobia in the Nineteenth Century Western/American Popular Fiction: An Orientalist Reading of Her Rescue from the Turks (1896)
Erdem · 2019, Sayı 76 · Sayfa: 23-46 · DOI: 10.32704/erdem.572790Abstract
Turkophobia and Islamophobia in the Nineteenth Century Western/ American Popular Fiction: An Orienttalist Reading of Her Rescue from the Turks (1896)
This article will be an examination of the images and representations, catalyst in perpetuation of both Islamophobia and Turkophobia, maintained in American popular culture at the end of the nineteenth century, by a close study of St. George Rathborne's (1854-1938) popular dime novel Her Rescue from the Turks (1896). Even though the narrative in the format of romance in this study is a clear example of a poor literary taste, given the popularity of cheap chauvinistic, erotic and exotic romances with the general populace and therefore its wide readership, bringing these now-lesser-known nineteenth century cultural texts to attention is important in terms of forming a better picture about the West's stance against a foreign culture and a people, namely the Turks and Turkish culture at that point of history. By identifying the stereotypical conception of the Turkish other in a nineteenth century text, it will surely be a meaningful observation to see where the modern Hollywood's cinematic codes about the East (e.g. in character development, plot and setting) are based and how they are sustained. The paper concludes the following: The popular romance of Rathborne's, due to its Orientalist perceptions, becomes a jingoistic and chauvinistic celebration of the American patriotism; an unrelentingly demeaning portrayal of Islam as inferior to Christianity; a misinformed representation of Oriental women and the harem only serving to the creation of a false sense of superiority for their Western counterparts; and a view of irredeemably backward and primitive Ottoman Turkish culture in opposition to an advanced and rational American West.