198 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Erdem
  • Son 10 yıl
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Akabi Hikâyesi’ne Marksist Eleştirel Bir Yaklaşım

Erdem · 2016, Sayı 70 · Sayfa: 63-74 · DOI: 10.32704/erdem.536808
Tam Metin
Akabi Hikâyesi, 1851 yılında Ermeni harfleriyle yazılan ilk Türkçe romandır. Eser, Ermeni toplumunun farklı mezhebine mensup iki gencin aşk hikâyesi üzerinden, Tanzimat döneminin sanat anlayışı ve sosyal hayatını yansıtır. Temel kaynağını, diyalektik yöntemden ve doğru çözümlenmiş bir tarih anlayışından alan Marksist eleştiri ise edebiyat yapıtlarını incelerken aynı ilkelerden hareket eder. Bu nedenle toplumun ekonomik, politik, sosyal açıdan eleştirisi kabul edilir. Toplumdaki sosyal yapı, sınıf farkları, çatışan güçler Marksist eleştirinin değer ölçütleridir ve metin bu eleştiriyi somutlaştıran nesne işlevi görür. Bu makalede, Akabi Hikâyesi'ndeki ekonomik ve sosyal ilişkilerden yola çıkılarak roman Marksist eleştiri kuramına göre değerlendirilecektir. Romandaki karakterler aracılığıyla ekonomik koşullar ve dinin topluma etkisi dikkate alınmıştır. Ayrıca ekonomi ile toplum arasındaki etkileşimin çözümlenmesiyle, Akabi Hikâyesi'nde temsil edici "tip"ler tespit edilmiştir. Makalede, romanın Marksist eleştiri kuramına göre çözümlenmesi amaçlandığından, olay örgüsü üzerinde durulmamış ve yalnızca çözümleme açısından gerekli görülen noktalara değinilmiştir.

Modern Türk Öyküsünde Alt Türler (1890-1950)

Erdem · 2016, Sayı 70 · Sayfa: 85-103 · DOI: 10.32704/erdem.536817
Tam Metin
Modern öykü diğer türlerle girdiği ilişkiye ve yararlandığı edebî teknik ve formlara göre sınıflandırılabilir. Buna göre, mizahi öykü, teatral öykü, portre öykü, röportaj öykü, mektup öykü, anı/günlük öykü, tezli öykü, melodramatik öykü, dramatik öykü, gotik öykü olmak üzere on alt tür ortaya çıkmaktadır. İkili tasnif kullanıldığında onlarca hatta yüzlerce öykünün tek bir özelliğinin ya da en çok iki özelliğinin ifade edilmesi söz konusuyken, çoklu tipoloji sayesinde anlatıların pek çok özelliğinin gözler önüne serilmesi mümkün olmaktadır. Başkaca yapısal özelliklerine bakmadan, aynı yazarın pek çok öyküsünü bu iki kategorinin içine koymanın, incelenen öykülerdeki çeşitliliği göstermeyeceği düşünülmüş ve anlatıların yapısal özelliklerinden hareketle alt tür ayrımı yapılmıştır. Bu bağlamda yapılmak istenen, söz konusu ikili ayrımın yanlışlığını kanıtlamak değil, olası başka tipolojiler üzerinden öyküye yeniden bakmayı önermektir.

Televizyon İzleyicisi Kimdir? Kavramsal Bir Tartışma

Erdem · 2016, Sayı 70 · Sayfa: 25-42 · DOI: 10.32704/erdem.536832
Tam Metin
Televizyon çalışmaları açısından "izleyici" muğlak ve tarif edilmesi güç bir kavramdır. İletişim alanı içindeki farklı epistemolojik yönelimler, iletişim süreçlerini olduğu kadar izleyiciyi de farklı biçimlerde tarif ederler. Temelde izleyicinin kim olduğu sorusunun yanıtını belirleyen, izleme davranışının nasıl anlaşıldığıdır. İzleme pratikleri gündelik hayat içerisindeki sosyal etkileşimle belirlenir. Bu bağlamda, teknolojik değişimlerin ortaya çıkardığı farklı sosyal etkileşim biçimleri televizyon izleyiciliği pratiğini de biçimlendirmiştir. Bu makalede televizyon çalışmaları alanında izleyici kavramının geçirdiği dönüşüm ele alınmakta, teknolojik yeniliklerle birlikte izleyicilik pratiklerinin değişimi ve bunun televizyon çalışmaları için ne anlama geldiği tartışılmaktadır.

Felsefi Bir Söylem Biçimi Olarak Susku

Erdem · 2016, Sayı 70 · Sayfa: 75-84 · DOI: 10.32704/erdem.536838
Tam Metin
Felsefe, hep söylemek eylemi üzerine kendini inşa eder, söylemek eyleminde kendini gerçekleştirir. Söylemeyen, söylemeye eğilim duymayan bir felsefe düşünemeyiz bile. Susku hali, zaman zaman felsefenin gündemine girmiştir. Bunun en ileri örnekleri Kant, Kierkegaard ve Wittgenstein'da görülebilir. Bunlar öylesine anlamlı suskulardır ki, adeta felsefenin temel soruları karşısında verilmiş en sahih cevaplardır. Özellikle metafizik konular söz konusu olduğunda -ki buna ölüm de dâhildir- felsefenin, derin susku sularına gömüldüğü görülebilir. Sorun şudur: Susku, sözü bitirir mi yoksa yeni bir konuşma mı başlatır? Susmak, gerçekten susmak mıdır, yoksa Rilke'nin dediği gibi "yeni bir başlangıç, yeni bir işaret ve yeni bir değişim" midir? Sustuğumuz zaman, konuşmayı bitirmiş mi oluruz, yoksa asıl konuşma o zaman mı başlar? Eğer susku da bir konuşma tarzıysa, felsefi bir söylem biçimi olarak ortaya çıkma durumu söz konusu olabilir. Bu bağlamda sorulabilecek bir başka soru da şudur: Ölümün getirdiği ebedi susku, felsefi değerde midir?

Kutadgu Bilig’deki “Tuşı” Çekim Edatı Üzerine

Erdem · 2015, Sayı 69 · Sayfa: 87-100 · DOI: 10.32704/erdem.537384
Tam Metin
Türk-İslam medeniyetinin en önemli eserlerinden biri Kutadgu Bilig'dir. Eser bugüne kadar birçok incelemeye konu olsa da metinde hâlen gözden kaçmış, kesin bir sonuca bağlanmamış veya yeniden yorumlanması gereken dil malzemelerinin bulunduğu aşikârdır. Bu yazıda, Kutadgu Bilig'de çekim edatı olarak işletilen "tuşı" (

Turgut Uyar’ın “Bir Barbar Kendin Tartar Bir Barbar Aşağlarda,” Şiirine Felsefi Bir Yaklaşım

Erdem · 2015, Sayı 69 · Sayfa: 73-86 · DOI: 10.32704/erdem.537376
Tam Metin
Bu makalede, İkinci Yeni'nin önde gelen isimlerinden Turgut Uyar'ın "Bir Barbar Kendin Tartar Bir Barbar Aşağlarda," adlı şiiri felsefi kavramlar ışığında incelenecektir. Uyar'ın şiiri genellikle "umutsuz" ya da "mutsuz" olarak değerlendirilmiş olsa da, çok daha geniş bir çerçeveye ve çağını farklı açılardan kavrayan bir zenginliğe sahiptir. Bunu kavramak içinse felsefenin söz dağarına başvurmak gerekir. Bu bağlamda söz konusu şiirdeki iki temel tema ele alınmıştır. Bunlardan birincisi, felsefenin sanatın en temel özelliklerinden biri saydığı "arınma" kavramıyla ilişkilidir. İkincisiyse, filozofların sık sık eleştiri oklarına maruz kalan "kahramanlık ideolojisi"dir. Uyar, bu şiirinde öncelikle çağının değerleriyle çatışma yaşayan bir bireyin arınma çabasını anlatır. Bu arınma, bireyin -felsefenin ilk buyruğu olan- kendisini bilme sürecinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bilindiği üzere, toplumsal ve etik değerler arasındaki çatışmalar genellikle trajik kahramanların doğuşuna neden olur. Uyar'ın söz konusu şiirde ele aldığı ikinci öge de doğrudan bununla ilişkilidir. Şair, bu çatışmadan bir kahraman yaratma eğilimini eleştirerek, genel olarak "kahraman" figürünün altını oyar. Sonuç olarak, bu makalede Uyar'ın insanlık tarihinin en eski meselelerinden ikisini nasıl ele aldığı felsefi bir yaklaşımla gösterilmeye çalışılacaktır.

Şirvanlı Hatiboğlu Habîbullâh’ın Kırk Hadis Tercümesi

Erdem · 2015, Sayı 69 · Sayfa: 53-72 · DOI: 10.32704/erdem.537374
Bilindiği gibi kırk hadis tercümeleri, Türk edebiyatı tarihinde çok rağbet gören dinî türlerden biridir. 16. asırda bu konuda manzum bir eser meydana getiren şairlerden biri de Şirvanlı Hatiboğlu Habîbullâh'tır. Hayatı hakkında eski ve yeni biyografik, bibliyografik kaynaklarda bilgiye rastlanamayan Şirvanlı Habîbullâh, bu tercümesini de -diğer iki eseriyle birlikte- Memlük sultanı Kansu Gavri'ye sunmak üzere, H.918 (M.1512) yılında Mısır'da tamamlamıştır. Maksadı, hükümdarın dikkatini çekmek ve iltifatına erişmektir. Söz konusu tercüme, mütercimin Sultân Hitâbı Hac Kitâbı adını koyduğu çalışmasının ikinci eseridir. Şair, kırk hadis derleme hakkındaki rivayette bildirilen mükâfata erişmek ümidiyle Erbaîn Söz'ü birer beyitle Türkçeye tercüme etmiştir. Onun tercüme ettiği hadisler, Abdurrahmân-ı Câmî'nin (1414-1492) Hadîs-i Erbaîn (Çihl Hadîs) isimli Farsça eserinde yer alan hadislerdir. Karşılaştırma sonucunda, şairin tercümeleri sırasında Câmî'nin anılan eserinden bir hayli faydalandığı da anlaşılmaktadır. Bu makalede, Şirvanlı Habîbullâh'ın kitabında yer alan diğer eserlerle birlikte Erbaîn Söz tercümesi de tanıtılmış; daha sonra adı geçen metnin aslıyla günümüz Türkçesine çevirisi sunulmuştur.

Selim İleri’nin “Kapalı İktisat”ını Açmak: Melankoli, Politika ve Mecralar Arasılık

Erdem · 2015, Sayı 69 · Sayfa: 5-21 · DOI: 10.32704/erdem.536813
Tam Metin
Bu makalede, Selim İleri'nin "Kapalı İktisat" öyküsünü çözümleyerek öyküyü biçimsel ve tematik olarak tarihsel bağlamı ve Türk edebiyatı içerisinde konumlandırmak amaçlanmaktadır. Öykü kişisinin öznelliğini anlamaya çalışırken melankoli kavramından yararlanılacak ve bunun öyküdeki kişisel, toplumsal ve metinsel tezahürleri birbirleriyle ilişkileri içerisinde incelenecektir. Metnin kapalı ve muğlak anlatısındaki birçok düğüm noktası, melankoli kavramıyla önemli oranda açıklığa kavuşmaktadır. Öykünün metinler ve mecralar arası veçhesi ön plana çıkarılacak ve metin dışı kaynakları tespit edilecektir. Öyküde, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Teslim" öyküsünün, on sekizinci yüzyıl anatomistlerinden Frederik Ruysch'un illüstrasyonlarının, 1977 yılında Milliyet gazetesinde çıkmış bir haberin ve Kadro dergisindeki makalelerin ne şekilde dönüştürülüp temellük edildiği gösterilecektir. "Kapalı İktisat", tematik ve biçimsel yapısıyla hem İleri edebiyatında bir dönüm noktası oluşturmakta hem de 1980'lerde Türk edebiyatının geçireceği dönüşüme öncülük etmektedir.

Cesare Pavese, Italo Svevo ve Tezer Özlü’de İntihar Kavramı

Erdem · 2015, Sayı 69 · Sayfa: 22-40 · DOI: 10.32704/erdem.536824
Tam Metin
20. yüzyıl dünya ve İtalyan edebiyatının önemli isimlerinden olan Italo Svevo ve Cesare Pavese'de intihar kavramı önemli bir yer tutmaktadır. İntihar, hem Svevo'nun hem Pavese'nin yaratmış olduğu karakterlerin belirleyici ve önde gelen özelliklerinden biri olmuştur. Sadece psikolojik bir durum değil, aynı zamanda sosyolojik bir olgu olarak ele alınan intihar, birey ve toplum ilişkisinde ortaya çıkan çatlakların tanımlayıcı öğesi olmuştur. Svevo ve Pavese'nin ailevi ve toplumsal düzeyde yaşadıkları travmalar, eserlerinde yer verdikleri intihar kavramı ile koşutluklar gösterir. Bu iki yazara benzer bir şekilde, 20. yüzyıl Türk edebiyatının ikinci yarısında eser vermiş olan Tezer Özlü'de de intihar ile ilgili benzer öğeler göze çarpmaktadır. Bu makalenin amacı, Svevo, Pavese ve Özlü'nün eserleri arasında var olan koşutlukları, özellikle intihar öğesinden yola çıkarak incelemek ve bu üç yazar arasındaki benzerlikleri ortaya çıkarmaktır.

Kullanıcı ve Sözlük İlişkisi

Erdem · 2015, Sayı 69 · Sayfa: 41-52 · DOI: 10.32704/erdem.536837
Tam Metin
İnsanların sözlüğe ihtiyaç duyup sözlük hazırladıkları ve kullandıkları çağlardan bugüne sözlükler, dört temel evre geçirmiştir. Bunlar şöyle sıralanabilir: "Tablet sözlükler" (tablet=stone dictionary: İlk Çağ sözlükleri), "basılı olmayan sözlükler" (non-print dictionary: sözlü sözlükler), "basılı (geleneksel) sözlükler" (in book=print dictionary: yazılı sözlükler), "elektronik sözlükler" (electronic dictionary: elektronik=dijitalbilgi/İnternet çağı sözlükler). Bu evrelere bağlı olarak sözlüklere ilişkin bütün ögeler zaman içinde değişmiştir. Basılı sözlüklerden e-sözlüklere geçilen bu zaman diliminde, birçok değişim arasında, özellikle sözlük kullanıcısı edilgen durumdan etken duruma geçmiştir. Söz konusu değişim sonucu yeniden şekillenen kullanıcı-sözlük ilişkisinin temel kavramlardan yola çıkılarak tek dilli genel sözlükler üzerinden irdelenmesi ve kimi sorunlara dikkat çekilmesi gerekmektedir.